Osmanlı'dan bu yana bizde, halkın ne istediği, neyi kabul ettiği çok önemsenir.
Halk neyi istiyorsa onu yapmak yoluna gidilir.
Bir beste yapmakta, bir resim yapmakta, bir roman yazmakta bu yol izlenir.
Çünkü halkın beğenisi, hatta çoğunlukla beğenisi, yapan/yazan kişi tarafından çok önemlidir.
Önemlidir, çünkü ekonomik getirisidir aslında önemli olan.
Halka ne verdiği değil.
O nedenle bizim toplumumuzda, sanat sanat için değil, sanat toplum içindir düşüncesi genelde hakimdir.
Ürettiğiniz sanat eseri, ne kadar çok alkış alırsa o kadar çok değerlidir.
Sahnede şarkı söyleyen bir solist, ne kadar çok alkış alırsa o denli başarılıdır.
Bir şarkı ne kadar çok alkış alırsa o kadar çok güzeldir
Bu nedenle, detone ama ünlü şarkıcılarımız vardır bizim.
Bu nedenle, renk körü ressamlarımız vardır bizim.
Bu nedenle , kulağı işitmeyen bestecilerimiz, müzik adamlarımız vardır bizim.
Oysa, bir bestenin, bu besteyi seslendiren bir ses icracısının başarısı, onu dinleyen dinleyicinin alkışının çokluğu ve kuvvetiyle nasıl belirlenir?
Bu popülist olgu karşısında, dinleyicinin ya da bir başka deyişle tüketici olan halkın "doğru"ya, yani yüksek zevk sansüründen geçirilmiş bir sanat eserine karşı duyarsızlaşması, verilenle yetinmesi doğal karşılanıyor.
Bu doğal görünen tutumu sergileyen toplumlardan "düşünmek" adına bir şey beklemek de mümkün görünmüyor.
Düşünemeyen toplumlar, aklını gerektiği gibi kullanamayan toplumlardır.
O zaman ise önce toplumsal kaos, ardından toplumsal çöküş kaçınılmaz oluyor.
Ülkemizdeki şu anki durum, tıpkısının aynısı böyle bir durumdur.
Siyasi iktidar, her alanda olduğu gibi sanatta da, bu "duyarsızlaştırma" sürecini izlediği politikalarla desteklemektedir.
Öyle ki, kendi görüşleri çerçevesinde, folkloru sanat sanabiliyorlar.
Kitch bir yapıyı sanat eseri olarak görebiliyorlar.
Pop kültür onlar için sanattır zaten.
Çünkü duyarsızlaştırdıkları halkın ilgi alanlarıdır bu popüler kitch yapı.
Bu gözlemin ardından görülen şudur:
Ülkemizde estetiğin, edebiyatın, sanatın insan ruhuna hitap edenlerin değil, izlenen sosyal ve popüler politikalarla duyarsızlaştırılan halk katmanlarına hitap edenlerin güç kazanacağı/kazandığı apaçık görülüyor.
Bu gücü elinde tutanlar, yani sözde aydınlanmış kişiler sayıca çok olabilirler.
Fakat haklı olanlar onlar değillerdir.
Haklı bizleriz.
Çünkü bu aydınlanmışların elinde tuttuğu gücün sonucu sadece "çöp"tür!
Müfit Semih Baylan
Editör