ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1959
Şu an 12 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Son Mesajlar


  • ♪ . Kısa.. Kısa.. (3) : .................... Kemal Kılıçdaroğlu'nu kutluyorum. Ülkede ve dünyada bu kadar vahim gelişmeler olurken; içerik ve üslup olarak böylesine ağırlıktan yoksun, bu kadar cılız, etkisiz, ayaküstü değerlendirmeler yapabilmek her siyasetçinin başarabileceği bir şey değil gerçekten.
    Kemal Gelence - 05.03.2011


  • ♪ . Demokrasi Diye Diye (3) : ........ Aydınlık Gazetesi dün (1 Mart Salı günü) yayın hayatına başladı. Daha önce, tanıtımını yapabilmek için AKP´li İstanbul Büyükşehir Belediyesi´nden reklam panosu kiralamak istemişti. Hazırladıkları afişte şu cümle geçiyordu: "Yandaş basına mecbur değilsiniz". İBB, "bu sloganı afişten çıkarmazsanız izin vermeyiz" dedi ve afişi değiştirmek zorunda kaldılar. Yani, gazete daha yayın hayatına bile başlamadan sansürle tanıştı. Belki fark etmişsinizdir, AKP´nin ve özel olarak da Tayyip Erdoğan´ın en iyi becerdiği şeylerden birisi; kendilerine yöneltilmiş suçlamaları, kendi kusurlarını, hatalarını tersyüz edip, bunları karşı tarafa yansıtmak. Örneğin, "yandaş basın" nitelemesi siyasi literatürümüze AKP iktidarı döneminde girdi ve sempatizanlığın ötesine geçip işi AKP dalkavukluğuna vardıran, "emir kulluğu" yapan, basın onurunu ayaklar altına alan gazetecileri, televizyoncuları tanımlamak için kullanılır oldu. Ama Tayyip Erdoğan ne yaptı? Basının en az %80´i gönüllü olarak veya baskılarla kendi güdümüne girmişken, kalan küçücük bölüm için "yandaş basın" tanımını bu kez o kullanmaya başladı (Pes!). Değişik yerlerde bağıra bağıra söylediği şu cümlesiyle belki daha kolay hatırlarsınız: "Bu yandaş basın var ya, bu yandaş basın!.." - Şimdi sansürlenen afiş konusuna geri dönüyor ve soruyorum: 1. "İleri demokrasiyi" bir yana bıraktım; ortalama bir demokraside, "Yandaş basına mecbur değilsiniz" gibi bir sloganı kim, hangi gerekçeyle yasaklayabilir? 2. AKP´li İstanbul Büyükşehir Belediyesi, reklam panolarını kiralarken "siyasi içerik denetlemesi yapma" gibi bir yetkiyi nereden almaktadır? 3. Seçim ve halk oylaması kampanyalarında AKP´ye yaranmak isteyen, tarafsızlığını yitirerek iktidarla "amaç birliği" yapmaya cüret eden kimi valiler ve emniyet görevlileri, Başbakan´ı üzecek bazı muhalif parti pankartlarını kaldır(t)mışlardı. Birbirinin benzeri bu örnekler, göz ardı edilebilecek masum gelişmeler midir? 4. Tayyip Erdoğan canının istediği her yerde "yandaş basın" sözünü sarf edebiliyor ve kendisinin yandaş TV kanalları da bu sözü bangır bangır yayınlıyorken; partisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesince muhalif bir gazeteye aynı ifadenin kullanımında yasak getirilmesi, TUTARLILIK ve ADALET kavramlarıyla nasıl bağdaşır?
    Kemal Gelence - 02.03.2011


  • ♪ Sayın Editörümüze ve Sayın Serdar Türkmen´e teşekkür ediyor, görüşlerimi paylaşmaya kaldığım yerden devam ediyorum.
    Kemal Gelence - 02.03.2011


  • ♪ Merhaba, yanlış sözcükler mi seçtim acaba? Herhalde öyle oldu, özür diliyorum. Herhangi bir sorunum yok yazılarla ve yazılma alanlarıyla ilgili. Derdim bu emeğin daracık bir sütunda erimemesi. Sevgiler.
    serdar türkmen - 28.02.2011


  • ♪ Dünyanın en ünlü parklarından birisi de Londra’daki Hayde Park’tır. Burada “Speakers Corner” adı verilen bir serbest kürsü vardır ve burada konuşanlar özgürce konuşmalarını yaparlar. Zaten Hayde Park’a değer katan da bu kürsüdür. Mavi Nota’nın Speakers Corner”ı burasıdır. Sadece veritabanına yapılacak olan bir üyelikle burada söz alabilirsiniz. Sayın Serdar Türkmen’in bu soruyu neden sorduğunu anlamaya çalışıyorum. Ama anlayamıyorum. Kısa mesaj panomuz (aslında adı öyle ama mesajınızı uzunca yazabilirsiniz, 18.000 karakterle sınırlıdır çünkü) veritabanına üyelik kaydı yapan okurlarımızın, haberleşmek, fikir beyan etmek ya da bir konu üzerine tartışmak ve son olarak gazetemize değer katacak herhangi bir konu üzerine söyleşmek için yapılmıştır. Sayın Kemal Gelence yazdıkları ile bu panomuz aracılığı ile gazetemize değer katmıştır. Ben gazetedeki konumum gereği bu panoyu çok sık takip ettiğimi söyleyemem. Takip etmem de yasalara aykırı bir şey yazılmış mı kontrolünü yapmak içindir. Sonuç olarak ben Sayın Kemal Gelence’nin yazdıklarından rahatsız değilim, aksine gazeteye değer kattığını düşünüyorum. Dileğim odur ki gazeteye üye olan binlerce okurumuzun aynı doğrultuda burada yazışmalarıdır.
    editör - 27.02.2011


  • ♪ Sayın Serdar Türkmen, öncelikle ilginize teşekkür ederim. Biraz daha sistematik olması açısından mesajınızı maddeler halinde cevaplamak istiyorum: 1) Eğer sitenin sahibi ve editörü Sayın Müfit Semih Baylan bu sütunda yazdıklarımı "amaç dışı" kullanım olarak niteliyor veya başka herhangi bir sakınca görüyorsa, en ufak bir tepki göstermeden yazılarıma son veririm. Nezaketinden ötürü bunu açıkça dile getirmeyip, herhangi bir rahatsızlık imasında bulunması halinde bile, bunu algılar ve gereğini yerine getiririm. Sayın Baylan, lütfen görüşünüzü paylaşır mısınız? 2) "Panoyu rahatlatmak" ifadenizi doğru anladığımdan emin değilim. Yakın geçmişi hatırlarsanız; tek tük nota istekleri ve özel günlerdeki kutlamalar dışında zaten bu sütuna pek bir şey yazılmıyordu. İşin ilginç yanı, nota isteklerine benden başka yardımcı olan da çıkmıyordu. Bu durumda, sütunun boş kalması sizce "rahatlamak" anlamına mı gelecek? Ayrıca, şu anki koşullarda mesaj göndermek isteyen diğer üyelere engel olduğumu sanmıyorum. Sonuçta burası herkese açık bir yer ve istedikleri zaman yine yazabilirler. "Mesaj kotası" gibi bir sorun olmadığı için, başkalarının hakkını gasp ediyor durumunda da değilim. 3) "Derli toplu ulaşmak" demişsiniz... Bu sütunun en altında bulunan "Son Mesajlar" seçeneğini kullanınca ekrana gelen görünüm, (en azından bu sütuna göre) daha derli toplu kanısındayım. Yalnız, rengiyle ve bulunduğu konumla, fark edilmesi zor bir nitelik taşıdığı da bir gerçek. 4) Beni bağışlarsanız, kişisel e-posta iletişimine girmeyi düşünmüyorum. Bu tür ortamlarda yazmanın; Google gibi arama motorlarına açık olma, gelebilecek karşı görüşlere cevap verme ve o cevapların da herkesin okumasına açık olması gibi artıları var. Her ne kadar şu ana kadarki görüntü (bazı istisnalar dışında), "kulakları sağır eden sessizlik" ironisini haklı çıkaracak nitelikte olsa da... Sırası gelmişken şunu da eklemeliyim: Üzerinde değişiklik yapılmamak koşuluyla, burada yazdıklarım isteyen herkes tarafından kopyalanıp, paylaşılabilir. Bence bir sakıncası yok. (Bununla kendime bir önem atfediyor değilim). 5) Bütün bu açıklamalarıma ve daha önce siyaset-sanat ilişkisi üzerine yazdıklarıma rağmen, eğer sitenin sadık üyeleri burada bu tür yazıları görmekten rahatsızlıklarını yoğun olarak ortaya koyarlarsa; yine de ısrarcı olmam. İnternet üzerinden yapılan nabız yoklamaların manipülasyona açık olduğunu biliyorum. Ama militanca yaklaşımlar bir şekilde kendisini belli eder diye düşünüp, bunu göze alıyorum. _ Son olarak belirteyim; sizin yazılarınız ana sayfada yayınlandıkça, onları okuyup görüşlerinizden yararlanmaya çalışıyorum. Yönteme ilişkin bu yapıcı eleştirinizin yanı sıra, yazılarınızla fikir hayatımıza katkılarınızdan ötürü de bir okuyucu olarak size teşekkür ederim. Esenlikler diliyorum.
    Kemal Gelence - 27.02.2011


  • ♪ Sevgili Kemal Gelence, yazdıklarınızın önemli bir kısmını ilgiyle okuyorum. Yalnız bunlara daha derli toplu şekilde ulaşabilsek -örneğin bir dizi kısa mesaj olarak değil de, mail adresimize gelen bir yazı olarak - daha iyi olacak gibi. Hem panoyu da rahatlatırız. Selamlar. serdaryturkmen@gmail.com
    serdar türkmen - 27.02.2011


  • ♪ . Demokrasi Diye Diye (2) : ........ Can Dündar, 11 Şubat günü bu sitede de yayınlanan "Bir heykel yıkılıyor Sanatçılar nerede?" başlıklı yazısında, sanatçıların suskunluğunu sorguluyor. Bayılıyorum onun böyle kendisini ve kanalı NTV´yi siyasi gelişmelerden soyutlayıp, işin içinden sıyrılıverme huyuna... Yine de hakkını teslim etmek gerek; bu konuda AKP iktidarının ortalığa korku salan baskıcı tutumuna da ürkek cümlelerle "şöyle bir değiniveriyor". Ama o siyasi hareketi palazlandıran ve cesaretlendiren TV yayınlarına, kendisinin ve kanalı NTV´nin katkısını gözlerden gizlemeyi de ihmal etmiyor. Daha önce yine bu sütunda, ana haber bülteni gibi yoğun izlenen saatlerde AKP temsilcilerine nasıl bonkörce ve tek yanlı ekran şansı tanıdıklarını örnekleriyle yazmıştım. Salı günleri TBMM grup toplantılarının yansıtılmasında da, AKP ile muhalefet partileri arasında nasıl adaletsizce bir yayın politikası güttükleri apaçık ortada. Gelelim kendisinin kişisel tutumuna... NTV´de tam 2.5 yıl süreyle "Neden?" adında bir tartışma programını hazırlayıp sundu. Çağırdığı konukların siyasi yelpazedeki konumlarına baktığımızda, AKP lehine bariz bir üstünlük söz konusuydu. Güya farklı kesimlerden gibi görünen; liberaller, tarikatçılar, AB´ci sözde solcular, etnik ayrımcılar; hepsi doğrudan ya da dolaylı AKP´ye destek veren, onun oy oranını artıran kişilerdi. Gerçek anlamda "karşı görüş" sunabilecek kişiler ya çağırılmıyordu ya da örneğin 6 konuk çağırdıysa, bunlardan bir veya ikisi ancak bu kesimden olabiliyordu. İşte AKP´yi böyle böyle semirtip bugünlere getirdiniz. Şimdi ise, "sanatçı" dediğiniz o kitlenin bir kısmı zaten sanatçı değil tüccar olduğundan, bir kısmı da iktidarın baskısından korkup köşesine sindiğinden, sesini çıkarmıyor. Can Dündar beyefendi de, "sureti haktan görünüp", güya tepkisizliği sorguluyor. Anadolu´da güzel bir söz vardır: "Kurtla bir olup kuzuyu yer, çobanla bir olup ağlar" - Can Dündar´ın ve NTV´nin çizgisi de biraz böyle... Can bey, sevsinler sizin entelektüel pozlarınızı!..
    Kemal Gelence - 24.02.2011


  • ♪ Zaten otoriter yönetimler hiçbir zaman açık açık şunları söylemezler: "Biz sizin özgürlüklerinizi tırpanlıyoruz, yaşam algınızı en temel fiziksel ihtiyaçların karşılanması düzeyine indirgiyoruz, ufkunuzu daraltıp kendi bağnaz kalıplarımıza sizi de mahkum ediyoruz..." Evet, bunları söylemezler. Ama kimi zaman sinsice (hazmettire hazmettire), kimi zaman entrikalarla, kimi zaman ise aba altından sopa göstererek, yani baskı ve sindirme ile bildiklerini okurlar. Kendisine aydın süsü veren "imaj tüccarları" da, bu gelişmeleri ya sırça köşklerinden sessizce izler ya da "demokrasimiz ilerliyor" diye olan bitene alkış tutar. Herkesin dikkatini şuna çekmek istiyorum: Oy toplama ihtiyaçlarının bulunduğu bir genel seçim öncesinde bile bu tür kararlara imza atabiliyorlar. Varın ilerisini siz düşünün...
    Kemal Gelence - 24.02.2011


  • ♪ Nasıl bir raslantıysa, geçen hafta Mavi Nota TRT Radyo 3 konusunu gündeme taşıyınca sanki sözleşmişgibi bir anda büyük medyaya taşınıverdi bu önemlikonu. Bu nedenle mutluyum Kemal Bey :) Tabi bu nedenle bir paye falan beklemiyorum :) inandığımız yolda yürümek bize yetiyor :)
    editör - 24.02.2011


  • ♪ Serhan Bali imzalı ve "TRT Radyo 3 neden sustu?" başlıklı yazıyı herkesin okumasını öneririm, naçizane... (Arşiv - 23 Şubat 2011) ... Konuyla yakından ilintili olduğu için, tamamına "Son Mesajlar" bölümünden ulaşabileceğiniz 28 Ocak 2011 tarihli yazımdan en can alıcı kısmı da buraya ekliyorum: "Hiç kuşkunuz olmasın, dizginleri tümüyle ele geçirdiklerinde (ki buna çok az kaldı), ben değil ama bizzat siyasetçiler size `siyaset-müzik´ ya da daha genel anlamıyla `siyaset-sanat´ ilişkisinin ne demek olduğunu çok açıkça gösterecekler" ... TRT Radyo-3 gerçeğinden de anlaşılacağı üzere, göstermeye başladılar bile...
    Kemal Gelence - 24.02.2011


  • ♪ Standart (dikey) tek tırnak işaretini hâlâ kabul etmiyor. Bu kez sağa ve sola yatık (açma-kapama) tek tırnak işaretlerini deniyorum... `Bu kısım tek tırnak içinde olmalı´.
    Kemal Gelence - 24.02.2011


  • ♪ Bugün meydana gelen söskonusu arıza giderilmiş olup yayınımız normale dönmştür :)
    editör - 23.02.2011


  • ♪ Tek tırnak işareti içermeyen mesajlarımın yerine ulaştığı gerçeğinden ve az önceki hata iletisinden yola çıkarak bir tahminde bulunayım: Sunucuda, yükseltme veya sorun giderme amaçlı bir MySQL yeniden-yüklemesi yapılmış. Bu işlem sonrasında eski ayarlar yitirilmiş. Tek tırnak işaretinin MySQL için özel bir simge değil de, herhangi bir yazı karakteri gibi algılanmasına yönelik ayar da bunlardan birisi olabilir. Ve tabii başka bazı ayarlar da... 23 Şubat sayısında yazısı bulunan (gerçek) yazarların yazıları da mutlaka tek tırnak işareti içeriyordur. O yüzden, yazıların sisteme yüklenmesi gerçekleşememiş olabilir. Bu bir tahmindi, tahminden kimseye zarar gelmez. Teknik ekibe kolaylıklar diliyorum. Bu arada belki sistem saatini de düzeltirler. Şu an saat: 14:05
    Kemal Gelence - 23.02.2011


  • ♪ Kemalbey servis sağlayıcı sunucumuzda ciddi bir sorun yaşıyoruz. Veri kaydı bu nedenle yapılamıyor. Arıza giderilmeye çalışılıyor şu an :)
    editör - 23.02.2011


  • ♪ Tek tırnak işaretini içeren kısa bir mesaj denemesi yaptım ve başarısız oldu. Şimdi çift tırnak işaretini deniyorum... "Bu kısım çift tırnak içinde olmalı".
    Kemal Gelence - 23.02.2011


  • ♪ Mesaj gönderme işlemi başarısız oluyor. Ekrana şöyle bir hata iletisi geliyor: You have an error in your SQL syntax; check the manual that corresponds to your MySQL server version for the right syntax to use near... Sanıyorum tek tırnak işaretini görünce sorun çıkarıyor.
    Kemal Gelence - 23.02.2011


  • ♪ Gazetemizin servis sağlayıcı sunucusunda oluşan bar arıza nedeniyle 23 Şubat tarihli 1173 sayımızı yayınlayamadık. Özür dileriz.
    editör - 23.02.2011


  • ♪ . Güncel Gündem Gülmecesi (2) : Yine bir "avukatlık hikâyesi" ve yine bir AKP'li... Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Sivas katliamı sanıklarından dördünün avukatlığını yapmış. Buna getirdiği açıklama da şöyle: "Savunmayı ayıplamak hiç kimsenin hakkı ve haddi de değil. Bir avukatın bir sanığı savunması ayrıdır, o olayı övmesi, o olayın vuku bulmasından haz duyup duymaması ayrı bir konudur". - Eh, teorik olarak doğru. Doğru olmasına doğru da, yine de ortada cevaplanmaya muhtaç bazı sorular kalıyor: 1. Bakan Yazıcı, ileri sürdüğü gerekçeden yola çıkarak Silivri davalarında da avukatlık yapar mı? - 2. Onun yapıp yapmayacağı ayrı konu; Silivri sanıklarından herhangi birisi Hayati Yazıcı'nın avukatlığını talep eder mi? (Sivas sanıkları talep etmiş) - 3. Konuyu matrak hâle getiren asıl bu üçüncüsü: O meydan senin, bu salon benim; gittiği her yerde ve tabii TBMM grup toplantılarında sürekli "çetelerin avukatlığına soyunanlar" edebiyatı yapan kendi genel başkanı Tayyip Erdoğan'ı nasıl ikna eder? (Benimki de laf işte!.. Sanki Tayyip Erdoğan çifte standarta hiç başvurmayan, "ilke temelli" siyaset yapan bir kişiymiş gibi...)
    Kemal Gelence - 22.02.2011


  • ♪ . Güncel Gündem Gülmecesi (1) : Bundan 10 gün önce ortaya çıkan bir gerçek, resmen fıkra gibi. Biliyorsunuz, 12 Eylül darbe döneminin palazlandırdığı siyasi hareketin uzantısı olan AKP, halk oylaması öncesinde "darbecilerden hesap sorma" söylemiyle oy avcılığı yapmış, ama sonrasında tek bir somut adım atmamıştı. Ayrıca, "varsayılan" darbe girişimlerini de gündemde tutup, sürekli "mağdur edebiyatı" yapmaya devam ediyor. İşte bu AKP'nin bir milletvekili, üstelik Meclis Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya, meğerse darbecibaşı Kenan Evren'in o dönemde avukatıymış. Bunu kendisi de kabul etti. Gerçek ortaya çıkınca yaptığı savunma da gülünç-ötesi: Evet avukatıymış, ama Çankaya'dan gelen avukatlık ücretini kabul etmemiş-miş.
    Kemal Gelence - 21.02.2011


  • ♪ . Kısa.. Kısa.. (2) : .................... Türkiye'nin Mısır'a "model ülke" olabileceğinden söz edenler var. Benim naçizane önerim; Mısırlılar Türkiye'nin şu anki durumunu iyi değerlendirsin ve bizi kendilerine model falan almasın. Ama illa alacaklarsa, bari zaman yitirmeyip kestirmeden gitsinler. Yani; "önce demokrasi, sonra sivil dikta" gibi dolambaçlı bir yol izlemeyip, hazır daha demokrasiye geçmemişken, bulundukları yerde kalsınlar.
    Kemal Gelence - 21.02.2011


  • ♪ . Kısa.. Kısa.. (1) : .................... Libya'da Kaddafi karşıtı gösterilerde öldürülenlerin sayısı 84'e ulaşmış (19 Şubat rakamı). - 29 Kasım 2010'da, yani bundan yaklaşık 3 ay önce Tayyip Erdoğan bu ülkede "Kaddafi İnsan Hakları Ödülü"nü törenle almıştı. Yorum sizin.
    Kemal Gelence - 20.02.2011


  • ♪ . Demokrasi Diye Diye (1) : ........ FLAŞ..FLAŞ..FLAŞ.. Üç yıldan bu yana ülkemizde uygulanmakta olan hukuk sisteminin gizli tutulan kod adını açıklıyorum: "Ördek Hukuku". Evet, yanlış okumadınız; hani şu vak vak diye ses çıkaran ördek var ya, işte adını ondan alan bir hukuk sistemi. Aslında hiç de karmaşık değil, çok basit bir işleyişi var. Bakın şöyle: Diyelim ki "bugün hava bulutlu" dediniz. Bu sözünüz tele-kulağa takılıyor ve bir gün sabahın köründe sütçüye hiç de benzemeyen bir takım kişiler kapınıza dayanıyor. "Buyrun gidelim!" sözüne bir anlam veremeyip nedenini soruyorsunuz: "Siz 'bugün hava bulutlu' demişsiniz" - "Evet dedim, n'olmuş ki?" - "Bulutlu havanın ardından yağmur gelir, yağmur yağınca yerlerde su birikintileri olur, o birikintilerde ördekler yüzer" - "Eee?" - "Siz Padişahımız Efendimize 'ördek' demek istediniz, bu yolla kendilerinin moralini bozarak, yapacakları yüce görevlere engel olmaya çalıştınız. Hazırlanın gidiyoruz!" ... Size fantezi gibi mi geldi? O zaman, daha önceki bütün örnekleri bir yana bırakın ve en son "Oda TV" gözaltılarındaki gerekçelerden biri olan şu suçlama üzerinde biraz düşünün: "Maksatlı haber yaparak siyasete yön vermek". Demokratik(!) bir ülkede, bir gazeteciye böylesi bir suçlama yöneltilebiliyorsa, bunun "Ördek Hukuku"ndan daha ileri bir şey olduğunu söyleyebilir misiniz? Ayrıca, şu soruyu da kendinize sorun lütfen: Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün daha önceleri iktidara yoğun eleştiriler yöneltirken; bir kez gözaltına alınıp, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldıktan sonra neden suskunluğa büründü? Arada bir suya sabuna dokunmayan sözleri dışında, artık neden hiç konuşmuyor?
    Kemal Gelence - 20.02.2011


  • ♪ Öncekine ek olarak, birbiriyle paralel yürüyecek birkaç yazı dizisine daha başlıyoruz. Bunlardan birinin adı "Demokrasi Diye Diye". Biliyorsunuz, kısaltma kullanmak çağımızda oldukça sık başvurulan bir yöntem. Bu dizinin adını uzun bulanlar, "De-diy-di" şeklinde kısaltabilirler. Yok eğer "ben kısaltmaları hiç sevmem, hatta adı daha da uzun olmalı" derseniz; o zaman şunu önerebilirim: "İleri demokrasi şöyle dursun, bu yolun ülkeyi faşist diktaya götürmekte olduğunu hep diyegelmişti". - Bir diğer dizimiz, "Güncel Gündem Gülmecesi". Bunu da "Gün-gün-gül" şeklinde kısaltabilirsiniz. Tabii uzun isim sevenleri yine unutmuyoruz: "Her insanda var olan zekâyı, plastik bir çiçeği saksıda unutur gibi bir kenara bırakmayıp, biraz kullanırsak; bizzat güncel gündemin kendisinin gülünçlüklerle dolu olduğunu görürüz". Eğer "ama bu da fazla uzun oldu" derseniz, ben de size yeni çıkan "Torba Yasa"nın 612 kelimeden oluşan "resmî" adını örnek gösteririm; o zaman dizinin bu uzun ismi bile gözünüze kısaltma gibi görünür. (AKP yönetim kadrosunun çok iyi becerdiği "şark kurnazlığını" ben de kapmaya başladım galiba. Eee, ülke gündemini yakından izleme çabası, bu gibi "yan etkileri" de beraberinde getirebiliyor) - "Kısa.. Kısa.." adında bir başka dizimiz daha olacak. İsminin kısalığı-uzunluğu konusunda bir muhabbete girmek yerine, bu tanıtım bölümünü bir fıkra ile kapatalım: Bir Kızılderili'nin köpeği ismini değiştirmek için mahkemeye başvurmuş. Hakim "şu anki adın ne?" demiş. Cevap: "Sabahın seher vaktinde vadileri çınlata çınlata havlayan iri beyaz köpek". - "Peki ne olmasını istiyorsun?" - "Kuçukuçu".
    Kemal Gelence - 19.02.2011


  • ♪ şimdi tek ses zamanı onun için susturmuşlardır..inşallah 13 haziranda tekrar yayına başlarlar ?
    mustafa yüksel - 16.02.2011


  • ♪ TRT'nin çok sesli müzikleri eğiterek sevdirme açısından yüzakı olan ve bir eşi bulunmayan TRT-3 radyomuzu galiba yitiriyoruz. Önce Ocak ayı başında Muğla'da, ardından bu hafta Kocaeli ve Sakarya bölgesinde Radyo-3 frekansı Radyo haber'e tahsis edildi. TRT Radyo-3 yayınları kademeli olarak susturuluyor. :(((
    editör - 15.02.2011


  • ♪ Yakin bir gecmiste Dusseldorf'ta Fazil Say konserine gittim. Konser muhtesemdi tabii. Konserden sonra konusma firsati buldum.Ulkem icin sikintiliydi. Zaman olcusunde anlatti olani biteni. İcim daraldi.
    Elvan Duygu Gülay - 15.02.2011


  • ♪ . YETMEZ-ama-EVET-çilere SORULAR (No: 13) : ...................... Ahmet Altan bey, gözünüz aydın!.. Arada bir eleştirseniz de, genelde destekçisi olduğunuz Tayyip Erdoğan ile aynı dava dosyasında buluşacaksınız. Bir süre önce hem size, hem de gazetenize tazminat davası açmakla kalmadı; ayrıca ceza davası için de suç duyurusunda bulundu. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? "Her şeyde bir hayır vardır" diyerek, bu gelişmeyi de ileri demokrasinin adımlarından biri olarak görüp görmediğinizi merak ediyorum. Bilin bakalım bu dava sürecinde karşınıza ne tür bir savcı ve yargıç çıkacak. O "statükonun temsilcisi" diye kıyasıya eleştirdiğiniz hukukçularla mı; yoksa altın tepsi içinde iktidara sunduğunuz HSYK'nın şu sıralar bütün kilit noktalara yerleştirmekte olduğu, AKP'ye ve tabii Tayyip Erdoğan'a "diyet borcu" bulunanlarla mı? Düşünebiliyor musunuz; davacınız olan kişi aynı zamanda yargıç cübbesi giymiş, alaycı bir gülümsemeyle sizin "efendim, hakaret kastım yoktu" deyişinizi dinliyor... Hani belki "şansım yaver gider de, yeni atanmış bir yargıç denk gelmez" diye umutlanıyorsunuzdur. Ama bunu ayarlamak HSYK için artık çocuk oyuncağı. E tabii sizlerin sayesinde. Kısacası, işiniz çok zor. Artık, davadan vazgeçsin diye araya hatırlı dostlar mı koyarsınız, yoksa kendisine biat edenlerin arasına katılıp her gün övgü yazıları mı yazarsınız; orasını bilemem. Ama sorumu sormaktan da geri duramam: "Bağımsız yargı" ilkesinin ne anlama geldiğini kavrayabilmeniz için, başınıza gelen bu olay YETERLİ mi?
    Kemal Gelence - 10.02.2011


  • ♪ 2010 Mavi Nota Müzik Ödülleri oylaması başlamıştır.Gazetemizin vereceği müzik ödülünü oylarınızla belirleyin! Hadi oy kullanmaya :))
    editör - 04.02.2011


  • ♪ Şu günlerde hatırlanmaya değer bir başka şiir de Nazım Hikmet'ten: DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU _ Akrep gibisin kardeşim / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi / Serçe gibisin kardeşim / serçenin telaşı içindesin / Midye gibisin kardeşim / midye gibi kapalı, rahat / Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim / Bir değil / beş değil / yüz milyonlarlasın maalesef / Koyun gibisin kardeşim / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen / ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye / Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani / hani şu derya içre olup / deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf / Ve bu dünyada, bu zulüm / senin sayende / Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer / ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin / — demeğe de dilim varmıyor ama — / kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
    Kemal Gelence - 02.02.2011