ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1953
Şu an 136 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Flamenco ve Paco De LuciaSayı: - 07.02.2007


Flamenco müziğinin tarihi, her zaman için belirsizlikler ve bilinmezliklerle dolu oldu. Flamenco sanatçılarının büyük çoğunluğunun, en azından yakın zamanlara kadar, okuryazar olmaması nedeniyle gerek kendi yaşamları, gerekse yaptıkları müzik hakkında yazılı kaynak bırakmamaları belirsizliğin başlıca nedenidir. Bu açıdan bakıldığında, Flamenco müziğinin tarihi üzerine söylenen kesin şeyler, daha çok araştırmacıların tahminleri ya da konuyla ilgili kişilerin söylediklerinden çıkarılan yorumlara dayanmaktadır. Çok genel olarak, Flamenco müziğinin, İberik yarımadasından geçen diğer kültürlerden etkilendiği, ancak temel olarak Güney İspanya Folk Müziği ile aynı bölgede yaşayan çingenelerin müziğinin bir karışımından oluştuğu söylenebilir. Bu iki müzik, birbirlerini etkilemiş ve kısmen karışmakla beraber, aynı zamanda birbirlerinden ayrı kalmayı da başarmıştır.

Flamenco müziğinin kökleri ve gelişimi hakkında kısa bir tarihçe vermek için, M.Ö. binli yıllara, Fenikeliler dönemine kadar inmek gerekir.

M.Ö. 1100 yılında Fenikeliler, daha sonra Flamenco müziğinin gelişiminde önemli bir rol oynayacak olan Cadiz şehrini kuruyorlar. Cadiz, aynı zamanda Fenikelilerin bugün İspanya folkloründe görülen halka şeklinde oynanan danslarına da sahne oluyor.

M.Ö. 550 yılında İspanya, yunan egemenliği altına giriyor. Yunan sanat tarihi çalışmaları, o dönemin dansçılarının, vücutlarını ve kollarını, bugünün İspanya halk dansçılarınınkine benzer bir şekilde kullandığını, alkış eşliğinde dansettiklerini ve ilk defa kastanyete benzeyen bir enstrümanın kullanıldığını gösteriyor. Flamenco müziğinin temel öğelerinden biri olan, Phrygian modunu da İspanya'ya ilk defa yunanlılar getiriyor.

M.Ö. 210 - M.S. 406 yılları arasında İspanya, Roma imparatorluğu egemenliğine giriyor. Romalılar, Cadiz'e "Gades" ve Cadizlilere de "Gaditanos" diyorlar. "Cantica Gaditanae", yani Gades şarkıları, Roma'da çok rağbet görüyor. Aynı zamanda bu şarkılar eşliğinde bronz kastanyetlerle (crotalos) danseden Gades kadınları da. Latin gitarının atası olan Kithera, İspanyaya ilk defa Romalılar tarafından getiriliyor.

M.S. 537 de Romalılar, kuzeyden gelen Vandallar tarafından tehdit edildiği zaman, akınlara karşı koymak için, yine kuzeyden gelen Vizigotlarla işbirliği yapıyorlar ancak sonrasında Visigotlar tüm yarımadayı zaptediyor ve hristiyanlık bu toprakların dini oluyor.

711 yılında Araplar, Suriyeliler ve Berberiler, Cebelitarık boğazını geçerek, yedi yıl içinde, tüm yarımadayı egemenlikleri altına alıyorlar. Yaklaşık olarak yedi yüzyıl süren arap egemenliği İspanyol kültürü üzerinde derinlemesine etkili oluyor. İspanyanın güneyi, Andalucia, Arapların söylediği şekliyle "Al - Andaluz" (Vandalların ülkesi) arap egemenliği döneminde, batı dünyasının kültürel merkezi haline geliyor. Müslüman araplar, İspanya'ya, flüt, davul ve lüte benzeyen üç telli bir müzik aleti ile şiir ve şarkılarını getiriyorlar.
Döneme ait kaynaklar, Arapların İspanya müziğine duyarlılık ve derinlik kattığını gösteriyor. Arap şarkıcıları dinleyenlerin, Tarab aşamasında (şarkı söyleme esnasında ortaya çıkan kendinden geçme anı. Flamenco müziğindeki Duende'ye karşılık gelir.) kendilerinden geçerek kafalarında küp kırdıkları, elbiselerini yırtarak, yerlerde yuvarlandıkları söyleniyor. Bu dönemdeki arap müziğinden yazılı olarak kalan tek şey, daha sonraları Flamenco müziğinde önemli olacak bazı şarkı türlerinin arapçadan gelen isimleri oldu; zambra, zorongo, zarabanda ve fandango. Yine bu dönemden kalan ilginç izlerden biri de İspanyolların ünlü Oley'i. Arapların Allah'ının ispanyol versiyonu olarak günümüze kadar geldi. Boğa güreşlerinde o-LEY, flamenco kültüründe ise O-ley olarak bir vurgu farkıyla yerleşti. Dans alanında ise, müslüman inancında kadınların bacaklarını göstermemesi gereği, kadınlarda ayak ve bacak hareketlerinin dansın bir parçası olmasını yirminci yüzyıla kadar engelledi.

14. yüzyıl, yarımadada önemli olayların yaşandığı bir dönem oldu. Yarımadada yedi yüzyıldır süren arap egemenliği sona erdi ve 1492'de son olarak Granada'nın da düşmesiyle, İspanya tekrar hristiyan egemenliği altına girdi. Bu konuda bilinen ilk yazılı kaynaklara göre, 1447 yılı, Hindistan'ın kuzeyinden 8. ve 9. yüzyıllarda göç etmeye başlayan çingenelerin İspanya'ya ilk defa geldikleri yıl oldu. Çingeneler, izleyen yüzyıllarda İspanya'ya gelmeye devam ettiler. İspanya'ya ulaşan çingenelerin, Hindistanı yüzyıllar önce terkeden çingenelerden oldukça farklı olmasına rağmen, kendi dillerini (calo), dans ve müziğe olan eğilimlerini kısmen korudukları söyleniyor. Bununla birlikte, çingenelerin, İspanya'ya Flamenco'ya benzeyen herhangi birşey getirmedikleri kesindir. Çingeneler, Andalucia'da kendilerine bir anlamda benzeyen başka halklarla karşılaştılar; Yahudiler ve Moriscolar (Hristiyanların yarımadayı tekrar elegeçirmesinden sonra İspanya'da kalmayı seçen araplar). 1449 ile 1783 yılları arasında, çingenelerin geleneksel, başıboş hayat tarzlarını bırakıp ve yerleşik hayata geçmeleri, kıyafetlerini, mesleklerini hatta dillerini terketmeleri için ölüm cezası tehdidi de içerenen en az bir düzine kanun çıkarıldı. Aynı yıllarda, zaten ülkeden sürülme tehdidi yaşayan Moriscolar'la aynı kaderi yaşayan yahudilerin gördükleri ortak baskı bu halkları birbirine yaklaştırdı. Günümüz Flamenco şarkıları ile bazı yahudi şarkıları arasındaki benzerliğin kökleri bu günlere kadar uzanır.

Gerek Vizigotların gerekse Arapların İspanyasında müzik dini, akademik ve elitistti. İspanya'nın tekrar hristiyan egemenliğine girmesinden 18. yüzyılın ortalarına kadar olan 250 yıl içinde bu anlayış değişti. Değişen anlayışla beraber müzik yaygınlaştı ve müziğin gelişimi iki ayrı yol izledi.

İspanyol Halk Müziği, güçlü bir arap etkisiyle gelişimine devam etti. Chacona, zarabanda ve fandango gibi danslar özellikle fandango, biçim ve isim değiştirerek İspanya'nın değişik bölgelerine yayıldı. Bu müzik, Anadalucia halkının fiesta müziği haline geldi. Bayramlarda dışarıda eğlendikleri, major ve minör modlarla söylenen, kastanyet, ritm ve tanburin eşliğinde dansettikleri bir müzik.

Çingeneler ise, aynı dönemde kendilerine uygulanan ağır baskıların acısı içinde, yalnızca kendi dar aile çevrelerinde kullandıkları gizli ve mahrem bir müzik türü yaratıyorlardı. Kişisel ve derin duygular içeren, temel olarak phrygian modunu kullanan, son derece karışık ritm kalıplarının yer aldığı, söylemesi çok zor bir müzik türü. Şarkıların sözleri, tamamıyla içinde bulundukları içler acısı durumdan, açlıktan, mahpusluktan, ölümden ve acıdan bahsediyordu. Şarkılara, her zaman kastanyete tercih ettikleri, alkış ve parmaklarıyla ya da bir kutuya vurarak eşlik ediyorlardı..

Çingene müziğinin bu acılı ve derin duygulu karakterine karşı, Andalucia müziği neşe dolu bir kutlama müziğiydi. Bu iki müzik türü arasındaki ayrım, gitar, Flamenco müziğinde önemli bir rol oynamaya başladığı zaman da kendini gösterdi. Çingene ve çingene olmayan diye ayırtlanabilecek gitar çalma tarzları oluştu.

Andalucia müziği üzerinde etkili olan faktörlerden birisi de İspanya'nın Afrika kıtasındaki sömürü politikasının bir sonucu olarak, Sevilla'nın büyük bir köle pazarı haline gelmesiydi. Bugün Andalucia'da, kökeni o günlere dayanan siyah aileler yaşamaktadır. Siyah Afrika Müziği, hem bu yoldan hem de Amerika'dan dönen gemicilerin, Latin Amerika'dan getirdikleri müzik aracılığıyla, dolaylı yoldan bölge müziği üzerinde etkili oldu. Buna, Amerika'nın keşfi nedeniyle gemilerin çoğunluğunun İspanyanın güneyindeki Huelva, Sanlucar, Cadiz ve Malaga'dan açılması eklenince Andalucia, İspanya'nın her bölgesinden gelen insanlarla dolmaya başladı. Andalucia'lıların dış etkilere açık yapıları, diğer bölge kültürleriyle kendi kültürlerinin bir kez daha karışmasını ve müziklerinin de yeni bir form almasını sonuçladı. Galicia kökenli bir dansın, Farruca adıyla değişip korunması bu dönemin ürünüdür.

1700 yılından itibaren, gitar altı telle çalınmaya başlandı. Andalucia müziğinin çok önemli bir parçası olan gitar, çingene müziğinin ilk dönemlerindeki gelişiminde önemli bir rol oynamadı.

1700 lü yıllarda, Andalucia ve Çingene müziği net çizgilerle tanınabilecek bir form aldı. Çingene müziği, hala aile çevrelerine özgü olmasına rağmen, tiyatro eserleri için popüler bir tema haline geldi. Bugüne kadar bulunmuş yazılı en eski Flamenco eseri, 18. yüzyılda yazılmış bir italyan operasındaki (La Maschera Fortunata) Siguiriya'dır. Yine çingene müziğinin tüm mahremiyetine rağmen, 1775 - 76 yıllarında, bazı Cadiz çingenelerinin kastanyet, gitar ve alkış eşliğinde dansettikleri yazılı kaynaklarda belirtiliyor. 1800 yılına ait kaynaklar, birçoğu artık var olmayan 24 ayrı dansın, çingeneler tarfından yapıldığını belirtiyor.

1800 lü yıllarla beraber Çingene şarkılarının oldukça geliştiği ve bazı çingene şarkıcılarının, şarkı yorumlarıyla isim yaptıkları bir dönem başlıyor. İngiliz maceracı George Borrow, 1800 yılının başlarında, çingenelerin Flamenco diye adlandırıldığından ilk bahseden kişi oluyor. Yaptıkları müziğin, henüz Flamenco diye adlandırılmadığını ama çingenelerin bir süreden beri bu adla bilindiğini belirtiyor.

Gezginlerin, turistlerin izlemesine açık ortamlarda, müzik çingenelerin değilde Andalucialıların hakimiyetinde gibi görünüyor. Belirli durumlarda, çingeneler de halk önünde gösteri yapabiliyordu ancak hiçbir kaynak henüz çingenelerin bugün bildiğimiz tonas, siguiriyas, soleares gibi çok gelişmiş şarkı türlerini söylediğinden bahsetmiyor.

1842 yılında, Flamenco müziğinin gelişiminde çok önemli rol oynayacak bir dönem başlıyor; "Flamenconun Altın Çağı." Bilinen ilk "Cafe Cantante", Sevilla' da açıldı. Aslında bu tarihten önce Anadalucia daki bazı tavernalar flamenco müziğine ve danslarına yer vermeye başlamışlardı. Ancak gösteri yapanlar genellikle amatörlerdi ve bu müziğe olan aşklarından bu işi yapıyorlardı. İlk Cafe cantante'nin açılmasıyla, Flamenco artistlerine ilk defa düzenli olarak para ödenmeye başlandı. Bu anlayış diğer tavernalara da yayıldı ama yirmi yıllık bir zaman dilimi içinde çeşitli nedenlerle hepsi teker teker kapandı.

1860 yılında, Güney Amerika'dan dönen şarkıcı Silverio Franconetti, Sevilla'da ilk Cafe Cantante'yi açınca, Flamenco'nun Altın Çağı resmi olarak başladı. Silverio'nun kafesini açmasından sonra kafeler, İspanya'nın birçok yerine hızla yayıldı. Bu kafelerin bir kısmı, numaralı oturma yerleri, sahnesi olan şık salonlardı. Gösteri yapan artistler ise üç dört şarkıcı, bir ya da iki gitarist, çoğu kadın altı-yedi dansçıdan oluşuyordu. Kafelerin sunduğu bu ortam, bu işle uğraşan bir çok artisti profesyonel olmaya teşvik etti. Artistler belli şarkılarda uzmanlaşmaya eğilim gösterdiler ve bu eğilim yeni varyasyonlar ile kişisel tarzlar yaratmalarını sonuçladı. Her şarkı, ritmik kalıbı, duygusal modu, tonların değişimi ve sözlerinin içeriği ile tanımlanıyordu. Bu limitler içinde, her şarkıcı kendi tarzını yaratıyordu. Ancak bu tarzlar bugün anladığımız anlamda ayrı bir söyleme tarzı oluşturmuyordu. Çünkü şarkıcı her söylediğinde melodiyi ve sözleri değiştiriyor hatta aynı şarkı içerisinde değişik tarzlar kullanıyordu.

Altın Çağ, 1910 yılına kadar sürdü ve bugün bilinen hatta bilinenlerden daha fazla flamenco şarkı tarzının ortaya çıkmasına olanak sağladı. Flamenconun tüm popülaritesine rağmen Romance ve düğün şarkısı Alboreas gibi bazı çingene şarkıları, 1950'li yıllara kadar aile çevrelerinde saklı kaldı. Yine bu dönemde, Amerika'ya gidenlerin orada öğrendikleri müziklerle, kendi müziklerini karıştırarak yaptığı ve döndüklerinde yeni bir forma dönüştürdükleri müzikler ortaya çıktı. Büyük bir olasılıkla Milonga, Arjantin'den, Colombiana, Kolombiya dan, Guajira, Küba'dan geldi. Flamenco repertuarı, Çingene ve Andalucia müziklerinin birbirine karışmasıyla hayli genişledi. Fandangos, ritmik müzikal eşliklerini terkedip, dans şarkısı tarzından daha ciddi ve derin bir forma doğru evrimleşerek Tarantas ve Malaguenas'ı oluşturdu. Alegrias, kökeni Jotas de Cadiz, Romeras, Mirabras ve Cara-coles gibi yeni formlara dönüştü.

Yine bu dönemde Flamenco, ilk defa bölgesel engelleri aşarak ülke çapına yayıldı. Bu yayılmadan önce, her bölge kendi tarzını yaratıyordu. Mesela Sevilla varoşlarında Triana' da Tonas, Cana ve Soleares, Cadiz'de Alegrias ve Tangos, Jerez de Siguriyas, Jaleos, Bulerias ve Tonas, Granada, Malaga ve Huelva'da ise Fandangos ve değişik formları gelişmişti.
Yine aynı dönemin bir sonucu olarak gitar, Flamenco gösterilerinin önemli bir bölümü olarak yerini buldu. Gitaristler aynı zamanda birbirlerinden öğrenirken bir yandan da rekabet ederek geliştiler. Rekabet yalnız diğer gitaristlerle sınırlı kalmıyordu. Gösterinin önemli bir parçası olmak için dansçılar ve şarkıcılarla da rekabet ediyorlardı. Gitaristler dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için, temalarını şarkılardan aldıkları yeni melodiler geliştiriyorlar, yeni stiller arıyorlardı. Bu dönemin önemli isimlerinden Paco Lucena ve Javier Molina, modern Flamenco gitarının doğmasında önemli rol oynayan iki gitaristin formasyonunda etkili oldular; Ramon Montaya ve Nino Ricardo.

Flamenconun bu parlak döneminde en çok görülen danslar ise çok fazla varyetesi olmayan daha çok kısa süreli danslardı. Alegrias, Tanguillos de Cadiz,ile belüstü ve kolların yoğunlukla kullanıldığı, ayak hareketlerinin oldukça sınırlı olduğu ve kadınların yaptığı Soleares. Alegrias, Farrucas ve Soleares danslarını yapan erkekler ayaklarını biraz daha fazla kullanıyordu ama hem bu alanda hem de genelde dans alanında gerçek virtuözite ancak yirminci yüzyılda geldi.

Cafe Cantante periodu bugün Flamenco adına bildiğimiz her şeyin başladığı, Flamenco müziğinde çarpıcı değişim ve gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu.


Paco De Lucia

Flamenko'nun en büyük gitaristlerinden Paco de Lucia, ya da gerçek adıyla Francisco Sanchez Gomez, 21 Aralık 1947'de ailesinin beşinci erkek çocuğu olarak İspanya'nın güney Endülüs bölgesindeki bir liman kenti olan Algeciras'da dünyaya geldi. Amatör bir gitarist olan babası Antonio Sanchez, Paco'yu ve kardeşlerini genç yaşta teşvik etti ve Paco 5 yaşında sıkı bir çalışma içine girdi. Sahne adını annesi Lucia Gomez'in anısına de Lucia olarak değiştiren Paco, ilk performansını 1958'de yerel bir radyo olan Radio Algeciras'da kardeşi Pepe'nin söylediği şarkılara eşlik ederek gerçekleştirdi. Ertesi yıl Jerez de la Frontera'da prestijli bir gitar yarışmasını kazandı ve 1961'de ilk kaydını yaptı.

1963'de, dansçı Jose Greco'nun grubuna girdi ve değişik ülkelerde konserlere katıldı. New York'da kendisini Niño Ricardo ve Mario Escudero gibi etkileyenlerden biri olan virtüoz gitarist Sabicas'la tanıştı. İspanya'ya dönüşünün ardından 1964'de ailesiyle birlikte Madrid'e taşındı; ertesi yıl Ricardo Modrego ile 2 albüm yaptı ve "Festival Flamenco Gitano" festivaline katıldı. 1966'da gitarist kardeşi Ramon de Algeciras ile 3 albüm yaptı.

1967'de ilk solo albümü “La Fabulosa Guitarra de Paco de Lucia”yı çıkardı. 1968'de 2. solo albümü "Fantasia Flamenca" ile kendi stilini yansıttı. 1970'de ünlü Carnegie Hall'da çaldı ve 1972'de etkileyici gelişimine "El Duende Flamenco" ile devam etti ve ertesi yıl Fuente y Caudal albümü özellikle "Entre Dos Aguas" parçası ile uluslararası anlamda dikkat çekti. 1976'da Almoraima ile çığır açarak yoluna devam etti; 70'lerin sonlarında jazz fusion'a ilgi duymaya başladı ve Al DiMeola'nın 1977'deki “Elegant Gypsy” albümündeki performansı saf-flamenkocuların tepkisini çekti.

Paco de Lucia ateşli bir flamenko hayranı olan klasik besteci Manuel de Falla'nın anısına, Jorge Pardo ve Rubem Dantas tarafından kurulan Dolores grubu ile bir albüm kaydetti. Ertesi yıl fusion gitarist John McLaughlin ve Larry Coryell ile birlikte akustik bir trio albüm olan “Castro Marin”i kaydetti.

Paco de Lucia en geniş Amerikan dinleyici kitlesine 1980'de, başka bir virtüoz üçlü olarak John McLaughlin ve Al DiMeola ile Friday Night in San Francisco albümü ile ulaştı. Daha sonra 1982'de çıkardığı Passion, Grace and Fire ile caz hayranları arasında popüler oldu. Aynı yıl Chick Corea'nın Touchstone albümünde bulundu. Caz dünyasına bu dalışına ek olarak, vokalde kardeşi Pepe de Lucia, gitarda yine kardeşi Ramon de Algeciras, elektrik bas gitarda Carlos Benavent, flütte Jorge Pardo ve perküsyonda Rubem Dantas ile bir altılı oluşturdu. Bu çığır açıcı grup 1984'de “Live...One Summer Night” albümüne imza attı.

1986'da Juan Manuel Canizares ve José Maria Banderas ile bir üçlü oluşturdu ve 1990'a kadar onlarla çaldı. 1987'de kariyerini tanımlayan albümü olan ve kendi stilini özetleyen “Siroco”yu kaydetti. 1990'da Endülüs ve Kuzey Afrika arasındaki müzikal bağları ortaya çıkaran “Zryab” albümü için, oluşturduğu altılıyı tekrar canlandırdı.

Paco de Lucia, klasik müziğe ani bir hamle ile girerek Rodrigo'nun efsanevi Concierto de Aranjuez'ini itinayla öğrendi ve 1991'de "The Orquesta de Cadaques" ile kaydını yaptı. Kayıtlar sırasında Rodrigo da yer almış ve Paco'nun performansı için "hiç kimse bestemi bu kadar tutku ve yoğunlukla çalmamıştı" demiştir.

1993'de “Live in America”, Lucia'nın altılısını tarihe geçirdi. 3 yıl sonra John McLaughlin ve Al DiMeola ile yeni bir albüm olan “Guitar Trio” ve dünya turu için tekrar bir araya geldi. 1998'de altılı grubunu yediliye genişletti ve annesinin anısına Luzia albümünü kaydetti.

Babasının ve kardeşi Ramon de Algeciras'ın Paco de Lucia üzerinde çok önemli etkisi olmuştur. "Bir flamenko gitaristinin eğitim zemini çevresindeki müziktir, gördüğünüz insanların yaptığı müziktir, müzik yaptığınız insanlardır. Müziği ailenizden öğrenirsiniz, arkadaşlarınızdan öğrenirsiniz. Sonra teknik üzerine uğraşırsınız... Anlamalısınız ki bir çingenenin hayatı bir anarşi hayatıdır. Bu yüzden flamenkonun yolu disiplin olmayan bir yoldur. Biz varolanları aklımızla organize etmeye çalışmayız, keşfetmek için okula gitmeyiz. Sadece yaşarız.... müzik hayatımızın heryerindedir." diyor efsane gitarist.

Flamenko'nun en büyük gitaristlerinden Paco de Lucia'nın keşifleri sayısız; pek çok geleneksel formun sınırlarını melodik, armonik, ritmik ve teknik bakımdan geliştirmesiyle pek çokları tarafından modern flamenkonun babası kabul ediliyor. Bir caz gitaristin seviyesiyle kutsanmış virtüozluğu ile Lucia, bu aleme ender akınlardan birini yaptı ve aynı zamanda pek çok müzikal formu kendi stiline dahil etti. Buna ilaveten de Lucia flamenkoda enstrümantalistin rolünün değişmesine yardım etmiş oldu; önceleri yalnızca birkaç gitarist eşlik ettikleri şarkıcı ya da dansçıların yanında ikinci bir role sahip oldular, fakat de Lucia flamenkonun bir orkestra ile icra edilebileceği fikrine yardım etti ve popülerleştirdi.

Geleneksel formları zorlayarak kuralların dışına çıkarmasındaki cesareti İspanya'da saf-flamenkocular tarafından tepkiyle ve düşmanlıkla karşılandı, fakat yeni nesil flamenko hareketinin müzisyenleri üzerinde çok büyük bir etkisi oldu.

Paco de Lucia, kökünü kaybettiği ve flamenkonun özüne ihanet ettiği yolundaki şikâyetlere kulak asmadı. Bir keresinde şöyle demişti: "Müziğimdeki köklerimi hiçbir zaman kaybetmedim, yoksa kendimi kaybederdim. Yapmaya çalıştığım şey; bir elimin gelenekte olması, diğerinin de flamenkoya yenilikler katmak için başka yerleri kazmasıydı. Kendimi kaybettiğimi düşündüğüm bir zaman oldu, ama şimdi değil. Şunu farkettim ki, eğer isteseydim bile, başka bir şey yapamazdım. Ben bir flamenko gitaristiyim. Başka herhangi bir şey çalsaydım bile, çaldığım şey yine flamenkoya benzeyecekti.


Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.