Yazılar
Kuğulu ParkSayı: - 06.01.2006
Adını kuğularından alan park. Şehrin ortasında küçücük, şirin bir yeşil alan. Yapay gölünde yüzen bir tanecik kuğusu kalmış ne yazık ki. Ördekler ise hayli çok. Simit, kâğıt helva, haşlanmış mısır, çiçek, balon satanlar kalabalığın ayrılmaz bir parçası olmuş. Bir de kuşyemi satan adam ve kuşlar...
Parkın cıvıltısına karıştıklarında herkese birer külah yem aldı Yıldız. “Yavaş olun!”dedi çocuklarına fısıltıyla.”Sessiz olun! Kaçarlar yoksa.”Önce bana bakın, sonra ikram edin elinizdekileri.”
Çok yavaş hareketlerle bir parça yem döktü eline. Dizlerini bükerek oturdu. Uzattı avucundakileri. Sessizdi, soluğunu tutmuş, kuşları bekliyordu. İçlerinden bir tanesi kapar gibi bir yem aldı elinden. Ürkekti. Bir daha, bir daha. Öylece duruyordu Yıldız, kıpırtısız. Usulca konuşuyordu onlarla yalnızca. Kuğulu Parkın kuşları insanlara alışkındı. Çabucak güvendiler Yıldıza.
Serdar ve Sibel de anneleri gibi yaptılar. Kuşlar onlara da güvendi. Omuzlarına kondular Sibel’in. Ayaklarına çıktılar Serdar’ın. Kucağına geldiler Yıldız’ın.
Başka çocuklar da geldi kuşları ürküterek.”Birlikte yem verelim mi?”Onlara da anlattı kuşlarla nasıl dost olunacağını. Kaçan kuşlar döndüler. Hepsi mutluydu. Yıldız, çocuklar ve kuşlar. Parkta oturanlar Onu ve sayısı giderek artan çocuklarla kuşları izliyordu. Aldırmıyordu hiç birine.”Baksınlar”diyordu.”Öğrensinler, kuşlar nasıl sevilir.”
Yabancı çehreli bir adam elinde kamerasıyla ve pat pat asker adımlarıyla geldi onlara doğru. Sert ve ürkütücüydü tavırları. Ülkesine Kuğulu Parktan bir anı götürmek istiyordu. Kuşları sevdiği belliydi. Ancak kuşlar nasıl sevilir bilmiyordu. Ani hareketleriyle,gürültücü ayak sesleriyle korkutup,kaçırıyordu.Birden öfkelendi Yıldız.Bu adama kuşlar nasıl sevilir öğretmeliydi..Türkçe bilmiyordu adam.Çat pat İngilizce konuştular.İran’dan gelmişti.Türkiye’yi sevmişti.Bu parkı ve kuşları da.Çocuklar da yardım etti,hep birlikte anlattılar.”Sen kuşları seviyorsun.Ancak nasıl sevilir bilmiyorsun.Korkutuyorsun,kaçırıyorsun!”Adam
Yıldız’ın öfkesine ve etrafını çevirmiş olan çocuklara şaşkın şaşkın bakıyordu.”Senin çocukların mı?”diye sordu.”Yıldız’a. İkisinin annesiyim”dedi .”Yıldız ama diğerleri de benim çocuğum.”Adam bir deliye bakar gibi baktı O’na ve yine pat pat adımlarla sert ve ürkütücü tavırlarına bir an önce bu tuhaf kadından kurtulmak kaygısını da ekleyerek uzaklaştı oradan. Kuşlar yeniden havalandılar korkuyla.
******
Akşam Kuğulu parkı ve kuşlar nasıl sevilir bilmeyen adamı düşünürken,Şinasiyi anımsadı Yıldız..Şermini,Melahat Hanımı,Fethi Beyi ve diğer kuşları da.
Şinasi kumrular gibi düşünen bir kuştu. Tek ayağı yoktu. Şermin yine de sevmişti Şinasiyi. Kumrular gibi sevişirlerdi. Hiç ayrılmazlardı ikisi.
Garip bir rastlantı sonucu tanıdığı iki Melahat Hanım da ayrılmıştı evlenmiş oldukları Fethi Beylerden. Hayat bu rastlantıyı doğrulayacak mı ve daha çok da muziplik olsun diye, Melahat Hanım ve Fethi Bey adını koymuştu diğer âşıklara.
Günlerce güneşin ilk ışıklarıyla çıkmıştı balkona.Elinde yem,heykel gibi durmuştu.Korkmuşlardı önceleri.İlk kez Şinasi gelmişti.Ardından Şermin,Melahat Hanım ve Fethi Bey.Okşamaya başlamıştı onları.Kucağına, omuzlarına konar olmuştu hepsi de.Yıldızın babasına da güveniyorlardı artık.Şinasi ve Şermin yavrularını getirmişti.Melahat Hanım ve Fethi Bey ise ayrılmışlardı.Rüzgar derme çatma yuvalarını dağıtmış,Melahat Hanım karşı balkona yumurtlamıştı..Saatlerce yumurtanın başında beklemiş,çaresizce ayrılmıştı Fethi Beyden de dünyaya gelemiyecek olan yavrusundan da.Öbür bahar Melahat Hanım ve Fethi Bey yeniden yuva kurdu mu,Şinasi ve Şermin yine kumrular gibi sevişti mi,öğrenemedi Yıldız. İnsanların neler yapabileceğini öğrenip gittiler ve bir daha hiç gelmediler..
******
Ne güzel bir bahardı. Ne güzel bir yazdı. Kumrularla dost olmuştum. İncitmeden, korkutmadan sevmiştim onları. Hele Şinasi’yi. Geldiğinde cama vururdu tık tık.”Ben geldim, hadi gel.”dercesine. Babamı da sevmişlerdi, beni sevdikleri gibi. Uçmayı öğrenen yavrusunu getirmişti Şermin. Küçük kuş kucağımıza konmuştu korkmadan. Komşular hayretle izlerdi kuşlarımızı. Balkonu birlikte yıkardık, çamaşırları birlikte sererdik. Konuşurdum onlarla. Şarkı söylerlerdi. Gugukçuk, gugukçuk. Şinasi pencerenin önünde düşünürdü. Fethi Bey balkonda kur yapardı Melahat hanıma. Yorulana kadar öpüşürlerdi. Yanak yanağa dinlenirlerdi sonra.
Ne güzel bir bahar, ne güzel bir yazdı. Ben ve kuşlarım mutluyduk.
*****
O gün Şinasi tek başına gelmişti balkona. Eline konmuştu babamın. Babam, önce öpüp sevdi Şinasiyi ve birden avucunu kapatıp tek ayağından yakaladı. Öbür eliyle de hapsetti.”Ne yapıyorsun baba?”dedim, şaşkın, kırgın bir sesle.”İnsanlara her zaman güvenmemeyi, insanların neler yapabileceklerini, sevenin de incitebileceğini öğretiyorum. İyi bir ders olacak ona!”Ellerini açtı. Uçup gitti Şinasi ve bir daha gelmedi. Öbürleri de...
Çok gençtim o zamanlar. Günlerce ağladım. Babama darıldım. Yaşadım, yaşlandım. Ne zaman sevmesini bilmeden seven birisinden incinsem ya da insanın insana yaptığına şaşırsam o günü anımsadım. Ah babam! Kuşlara ve küçük kızına verdiğin hayat dersini ve seni unutmadım.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.