ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1959
Şu an 114 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Popüler kültürde Gasp ve Popülerin Gayri Meşruluğu (4. bölüm)Sayı: - 17.05.2007



Popüler Kültürle Özgürlüğün Yeniden Biçimlendirilişi
Egemen popüler kültürle kitlelere açık olmayan kapıların açıldığı anlatılır: Televizyon öncesi ne zaman, belli imtiyazlı sınıflar dışındaki insanlar bir baloya, bir tiyatroya, bir sanat gösterisine, uzak yerlerdeki bir kültürel faaliyete katılabiliyorlardı? Katılamıyorlardı. Kültürel bakımdan mahrum edilmişlerdi. Kaç kişi istediği müziği günümüzdeki kadar kolayca dinleyebiliyordu? Popüler kültürün medyası tiyatroyu, baleyi, sinemayı, sanatı, klâsikleri herkesin evine getirdi. Sınıf farkını ortadan kaldırdı. Popüler, sınıfları aşarak ortak zevkler, seviler, ilgiler ve özgürlükler yarattı. Artık hiç kimse eğlenceden, zevkten, umuttan, dinlenmeden, istediğini seçmekten, istediğini almaktan ve kullanmaktan mahrum değildir. Elitist kamu sektörlerinin egemenliği son buldu ve özgürlüğün kendisinin temsilcisi, özgür özel teşebbüs sayesinde artık “yok yok,” her şey var. Dünya ve Türkiye, karşılıklı bağımlılıklar içinde özgürlüklerin egemen olduğu post-modern, post-endüstriyalist ve global bir dönemi yaşıyor. Bütün bu iddialar ciddi bir bilinç yönetiminin birbirini destekleyen parçalarıdır.

Diğer bir ifadeyle, insanlar kapitalist popüler kültür üretiminden önce, eğlenmek, iyi vakit geçirmek, günün sıkıntılarından kaçmak, birkaç saatini bile olsa fiziksel ve ruhsal bakımdan dinlenmek bağlamında, hiçbir şey yapamıyor ve azap mı çekiyorlardı? Popüler hiçbir faaliyetleri yok muydu? İlkel ve banal zevklere mi sahipti? Neden orta çağın sonlarına doğru, ekonomik güce sahip olan burjuvalara, aristokratlar tiksintiyle ve hor baktılar dersiniz? Neden burjuva zevksiz ve bayağı olarak nitelendi? Anadolu’nun televizyonsuz ve kapitalizmin popüler kültürünü kullanmayan insanı tüketim yapamadıkları, satın alamadıkları ve kullanıp atamadıkları, birbirine Marlboro, Levys, gibi Amerikan kitle kültürünün ürünleriyle üstünlük taslayıp caka satamadıkları için mi özgürlüklerden yoksun ve kendilerini bulamıyorlardı? Dinlenmeleri, eğlenceleri, zevkleri, günümüzün popüler kültüründen geri miydi? Egemen popüler kültürle sunulan bireyselleştirilmiş ve bireysel tüketim özgürlüğüne yönelik, “baba ben sizle boğuluyorum, kendimi bulmak için kendi evimi kiralamak istiyorum” diyen “başkaldırı ve direniş,” onun dışındaki veya ondan önceki başkaldırı ve direnişten daha mı anlamlı ve değerlidir? Kapitalist popüler kültürün sağladığı mal tüketimi ve fikir “özgürlüğünde” tüketilen ve düşünülenin nitelikleri ve sonuçları ne?

İddiaya göre, popüler kültür özgürlükçüdür; özgürlüklerin sağlayıcısıdır, teşvikçisi ve geliştiricisidir. Örneğin, herhangi bir gazete bayisinde her yaşta, her cinsiyette, her zevkteki kişiler için basılı medya ürünü vardır. Popüler kültür, örneğin, kadınların özgürlüğünün simgesidir. Bayilerde en çok kadınlara yönelik ve kadınların özgürlüklerini geliştirici, eğitici ve öğretici medyalar en bol olanlardır. Acaba? Hangi özgürlükler, kimin özgürlüğü, nasıl özgürlük ve ne için özgürlük? Eğer popüler kültürün içeriğine, “istenen ne” sorusuyla bakılırsa, karşımıza, belli davranış biçimlerinde bulunulmasının teşvik edildiği çıkar. Bu davranış biçimleri de, özgürlükçü sloganlar örtüsü altında, özel mülkiyet ilişkilerinin, satın alma ve kullanmayla özgürlük elde etmenin, kendine güven ve kendini bul propagandasının altında, bizim mallarımızı kullanarak, bizim ideolojimize sarılarak kendine güven ve bul gerçeği saklıdır. Kısaca, popüler kültürün özgürlüğü özel teşebbüsün mal ve ideoloji satış özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bu konumundan alınıp, bireyin özgürlüğü konumuna yerleştirilmiş ve böylece sahte gerçekler yaratılmıştır. Elbette sahteliğin gerçeklik satışındaki başarısı sadece “sahte-bilinçle” yürümez; umutsuzlukları, hayal kırıklıklarını ve tatminsizlikleri sürekli yenileyen ve sürekli umutlar, tatminler, hayaller vaat eden popüler sunumlar gereklidir. Bu da yeterli değildir: Başarı örnekleri verilmesi gerekir. Başarı örnekleri de popülerleşmişlerdir; önceki ve sonraki resimlerdir; önceki ve sonraki yaşamlardır. İstisnaların kaide\kural yapılması ve bu istisnaların umut yemi olarak verilmesi gerekir. Red Kit’in direnen Düldülü kandırışı: Bir dal, dalın ucuna bağlı ip ve ipin ucunda sallanan havuç; Red Kit atın üzerinde; dal elinde ve havuç düldülün gözünün önünden on santim ötede asılı; “gel beni ye” diye sallanıp duruyor. Düldül, televizyonun önünde, kulaklarında Walkman, havuca yetişmek için koşuyor. Red Kit özgür; Düldül özgür; havuç popüler; Red kit umutlu; Düldül umutlu; Red kit mutlu; Düldül mutlu; havuç hala Red Kit’in mülkiyetinde. Ya Düldül yerse? Yesin; arada bir diş atanlar olmalı ki umutlar erişilir gibi görünsün. Havuç zaten kaybedilme olasılığı olan bir yem ve yemin maliyetinin birçok katı zaten çıkarılmış (Erdoğan, 1999).

Popüler Kültürle İlericiliğin ve Başkaldırının Yeniden biçimlendirilişi
Mattelart 1983’de, 1960 ve 70’lerin popülerindeki karakter değişimini, “(halkın kültürü anlamında) popüler kültür temiz ve bozulmamış değildir” diye betimliyordu. Egemen örgütlülüğe karşı gelişirken birçok çelişkilerden geçmiştir. Günümüzde, popülerin özgürlüğü ve başkaldırısı biçim değiştirmiş ve en iyi şekliyle liberal çoğulcu ideolojinin çerçevesi içindeki “popülerin baskısına” karşı direnen geleneğe (anneye, babaya, bakkala, fileye, tutumluluk ve tekrar kullanıma, kamu sektörüne, klasik burjuva devletçiliğine, TRT’ye, KİT’lere, magandaya, İslam kökenli ifadelere ve ifade edenlere) başkaldırı biçimine dönüşmüştür. Bu başkaldırıda, popüler üretimin yarattığı popülerlikle file ve bakkal ortadan kaldırıldı ve yerini poşet ve market aldı. Tutma ve tekrar kullanım yerini, hızla kullanıp hızla atma ve hemen yenisini alma aldı. Anne ve baba ya gerici oldu ya da popüler kültüre boyun sunarak modernleşti. Azınlıkların başkaldırısı klasik anlatımıyla terörizm olarak nitelenmeye devam etmektedir. Marksizm’in bir bölümü çoğulculuğu kucaklayıp post-marksizme dönüşüp tarihe karıştı. Günümüzün popüler başkaldırısı, popüler kitle üretiminin ve o onunla gelen kitle tüketim kültürünün kendine direnen her şeye ve herkese karşı tüketimle kafayı bulan savaşıdır.

Popülerin ilericiliği, kitle üretim pazar ekonomisinin materyal ve ideolojik yapısının kendini en üstün ve en yeni görmesindendir. Egemen popülerlik, tüketim, kullanma, biçimsellik ve görsellikle yapısallaşmış kendine ve dışa dönüşün ileriliğidir. Popülerliğin ilericiliğinde, kitle üretim teknolojik yapısının standartlaşmış bağnazlığı ve standartlaşmış tutuculuğu egemendir. Popülerliğin sürekli değişim ve yenileme süreci görünümünde olan ilericilik karakteri, standartlara göre üretilip periyodik olarak tekrarlanan imajlar ve paketleme biçimiyle verdiği yenilik duygusundandır. Moda, Coca Cola, Nike, Fenerbahçe, IBM, durmadan aynı standartlarla yeniden üretilen müzik ve sanat, meclisteki kavgalar, Cumhurbaşkanının uluslararası şirketlerin Türkiye’deki ortaklarıyla kurdukları şirketlerin açılışlarını yapması, belli sürelerde seçimlerin olması, Ajda Pekkan’ın kendini estetik ameliyatlarla yenilemesi, popüler egemenliğin değişime ve yenilenmeye dayandığı imajını verir. Aslında, Ajda’nın fiziksel görünümündeki yenileme dışında olanların hepsi, değişimin, modernliğin, post-modernliğin veya ilericiliğin değil, egemen tutuculuğun anlatımlarıdır. Ajda’nın (veya her sabah makyaj yapanın) değişimi, doğallığın zamanla olan ilişkisinde, doğal süreçteki insanın, zamanı dondurmaya çalışan popülere ayak uydurma mücadelesidir. Bu mücadele, popüler kültürün “kişiyi dışarı için kendine döndürerek” satış yapan sömürgenliğini anlatır. Burun kemiklerini kıran kokular süren, Levy’s giyen, popüler Rock dinleyen, Duru sabunuyla tertemiz bir çevreye kavuşan, Coca Colayla midesini ıslatırken Marlboro’sundan sükseli sükseli çekişler yapanın modernliği ve ileriliği, ulus içi ve uluslararası büyük sermayelerin materyal ve ideolojik çıkarlarıyla çakışan bir modernlik ve ileriliktir: Kendinin sahip olmadığına, tüketim ve imgesel yollarla sahiplik taslayanın modernliği ve ileriliğidir bu. Daha kötüsü, bu yolla kendi gibi yapmayanlara karşı üstünlük taslayan modern tüketim kölelerinin birbirine karşı psikolojik egemenlik taslayışıdır: Popüler Fenerbahçe yenmiş ve Fenerbahçe’nin egemen imajıyla ıslananlar Fenerbahçe’yi tutmayanlara karşı tavırlar koyarak zevk çıkarıyorlar; kendini efendi sanan kölenin zincirini gül bahçesi sanıp sulayışı (Erdoğan, 1997a).

Günümüzde popülerin başkaldırısı, 1980 öncesinin popüler başkaldırıları gibi değildir. O zamanın popüler ifadelerinin önemli bir kısmı halkın ve halk için bağımsızlık ve özgürlük arayan popülerlikti. Günümüzde, bu popülerliğin üstüne çökmüş ve bu popülerliğe sahip çıkan egemen popülerlik, sadece kendini değil aynı zamanda karşıtını da tanımlar. Bu tanımlamada, doğru karşıtlık ve yanlış karşıtlık vardır. Yanlış karşıtlık, 1960 ve 70’lerin popülerliğidir. Doğru karşıtlık ise, liberal özel teşebbüsün ideolojisiyle gelen “kontrollü alternatifler” karşıtlığıdır (Coca Cola yerine Pepsi’yi, ANAP yerine DSP’yi tercih). Bu popülerin başkaldırılara birkaç örnek olarak tüketimle ve erkeğe karşıtlıkla anlamlandırılan kadın hakları; evdeki erkeğin egemenliğine karşı mücadelede özgürlüğe kavuşmayı, ücretli-maaşlı kölelikte tanımlayan kadın özgürlüğü; kitle tüketim maddelerini alıp kullanmayı bireysel özgürlük olarak tanımlayan post-modern özgürlük; evde anne ve babaya, ve oradan da yozlaşmış burjuva değerlerine karşıtlık olarak tanımlanan, fakat gene kapitalist endüstrilerin ürettiğiyle karşıtlığı ifade eden gençlik kültürü; toplumsal baskıyı seks baskısına indirgeyen ve seksüel özgürlüğü ailenin, akrabaların ve “mahalle karılarının” karışmalarına karşı başkaldırı ve popüler moda ve porno özgürlüğü ideolojisi içinde tanımlayan seksüel özgürlük; özel teşebbüs ideolojik biçimlendirmelerini herkese mâl eden ve bunu insan hakları olarak sunan insan hakları tanımlaması verilebilir.

Kısaca, egemen popülerin başkaldırısı, özel teşebbüs pazar sisteminin çıkarı ve ideolojik mücadelesi çerçevesi içinde biçimlendirilmiş bir tüketme ve bu sırada tüketilme başkaldırısıdır. Bu başkaldırıda, düşmanlar ve küçümsenenler, özel tüketim ve kullanıma karşı olan herkestir: Nestle çikolatası almayan anne; Rock dinletmeyen baba; toplum değişimini vurgulayan mücadele kültürü; uluslararası ortaklıklarla büyüyüp popülerlik kazanmamış yerli olan tüketim ve kullanım ürünlerinin hepsi; magandalar; müziğin ve yaşam biçiminin kendini yeniden-biçimlendirerek popülerleştirmemiş olanları (örneğin sadece saza ve söze dayanan müzik; davul ve zurna). Elbette en büyük düşman, Walt Disney’e, Miki Fare’ye, McDonalds’a ve benzeri popüler hayallerle materyal ve ideolojik egemenlik satışı yapan güçlere karşı olanlardır.

Egemen Popülere Katma, Katılma ve Mücadele
Modern kapitalizmde herkes tüketici durumundadır. Her tüketim etkinliği aynı zamanda üretimi teşvik eden ve belirleyen ekonomik, siyasal ve kültürel üretim etkinliğidir. Popüler olabilmek için kültürel mallar oldukça çelişkili ihtiyaçları karşılamak zorundadır. Bir taraftan ekonominin merkezileştiren ve homojenleştiren gereksinimleri baskındır: Çok tüketiciye ulaşan ürünle elde edilen ekonomik çıkar o derece çok olur. Bu nedenle ürün toplumsal farkları bir kenara itmek ve ortak olan şeylere eğilmek zorundadır. Dolayısıyla, kültürel mallar, değişen derecede, merkezileştiren, disiplinci, baskıcı, kitleleştiren ve mallaştıran güç karakterini taşır. Öte yandan insanlar bir malı kültürel kaynak şekline dönüştürürler, malın sunduğu anlamlar ve zevkleri çoğullaştırırlar, malın disiplin edici çabasına katılırlar veya direnirler veya kaçınırlar; malın ideolojik ve kültürel homojenliğini ve bütünlüğünü parçalarlar ve yeniden inşa ederken destekleyici veya mücadeleci olurlar. Dolayısıyla, popüler kültür bir mücadele alanı ve sürecidir; bireysel ve toplumsal deneyin anlamları üzerine bir katılma veya mücadeledir. İnsanların günlük yaşamı çelişkili çıkarların sürekli karşılaştığı, pazarlık-yaptığı, anlaştığı veya çatıştığı yerdir. Güçlüler, kentler, alış-veriş merkezleri, okullar, iş yerleri, evler, apartmanlar gibi güçlerini sınayacak yerler kurarlar. Güçsüzlere verilen seçenek bu yerlerin içinde kendi yerlerini güç pozisyonuna ve ilişkilerine göre kurmaya çalışmalarıdır. Dolayısıyla başarısızlık arz eden sistemin değil, bireyindir. Yerin örgütlü doğasına göre, insanlar ücret köleliğinden (iş yeri), konvensiyonlara bağlı olarak istediği zaman terk etmeye (süpermarket) kadar çeşitlenen hareket ve karar verme serbestliğine sahiptirler.

Kapitalist sistem sürekli çelişkilerle dolu günlük yaşamında çelişkilerin çıkardığı karşıtları ya kendi içine uydurarak çoğulculuk, demokrasi ve özgürlük ideolojisini yeniden-destekler, ya çıkarına olduğu için ( örneğin ırkçı örgütlerin) veya denetleyemediği için (devrimci örgütlerin) marjinal olarak yaşamalarına karşı ses çıkarmaz. Ayrıca, birbirine düşman karşıt siyasal örgütlerin marjinal olarak varolmaları hem ideolojik propaganda ve hem de gerektiğinde birbirine karşı kullanma için yararlıdır. Fiske (1987; 1990) ve benzerlerinin alt-kültürler diye öne sürdükleri örgütsüz oluşumlar, özellikle gençlik gruplarının karşıt stilleri (punkçılık, asidciler, ağır metalciler, mahalle gangsterleri) yaşanan düzenin ürünleridir; sömürünün ve egemenliğin çıkardığı çeşitli sonuçlara, bu sonuçların biçimlerine, ve endüstrisel canlılık için bunların oynadıkları rollere örnektir. Fiske (1987; 1990) ve benzerlerinin "karşıtlık" anlayışı "çoğulcu liberal demokrasi" ideolojisinin çerçevesi içine girer. Bu tür karşıtlık kapitalist üretimin yan ürünleridir ve bilindiği gibi kapitalizm bu yan ürünleri yararlı bulursa çöplüğe atma yerine yeniden-süreçten geçirerek kullanır.

Popüler kültürün izleyicilerini, Fiske (1990; 1987) ve Grossberg (1989) "göçebe öznellik" ile tanımlarlar: Bu tanımlamaya göre, izleyiciler sınırlanamaz, bir yerde tutulamaz, vesveseli ve özgür özelliklere sahiptir. Aslında, bu göçebeler ne denli göçebe olursa olsunlar içinde yaşadıkları koşullar ve ortam dışında çadırlarını kuramazlar: Hangi programı seyrederlerse seyretsinler, hangi ürünü (Pepsi yerine Coca Colayı) tüketirlerse tüketsinler, eğer bilinçli olarak alternatif kaynakları kullanmıyorlarsa, egemen düzenin ürettiklerini tüketirler. Her köşeyi tutmuş yerleşik egemen güçler karşısında güçsüz ve bu güçlere (örneğin iletişimi denetim eden örgütlere) bağımlıdırlar. Göçebe öznellik dönüşlü ve eleştirici değilse, anlamlı siyasal düşünce veya etkinlik yaratamaz ve örgütleyemez. İzleyicilerin eleştirici bir okuma yapabilmeleri için en azından bu tür okumaya tanıdık olmaları gerekir. Uygun karşıt şemadan yoksunluk eleştirici bir okumayı önlemekle kalmaz, aynı zamanda egemen güçlerin sunduğu meşrulaştrılmış kontrollü alternatif karşıtlarla sahte özgürlükler hissi yaratarak, insanları yönlendirir. Karşıt çözümlemenin sadece türü değil aynı zamanda yoğunluğu da önemlidir. Örneğin, Fiske'nin incelemesinde Hart-to-Hart dizisini kadın izleyiciler seksist bulabilirler. Fakat Fiske'nin ve benzerlerinin bulduğu "karşıt okumalar" izleyicileri kitle iletişimiyle meşru olarak tanıtılmış alternatifler dışında genel bir ideolojik itiraz veya inkar ortaya koymaz. Hatta izleyicileri, kadınlar için eşit haklar almaya yıllardır başarısızca uğraşan Ulusal Kadın Örgütünü (NOW) desteklemeye bile götürmez: Eğer götürseydi, kadınların örgütlenmiş eşitlik mücadeleleri aydın ve çoğu burjuva olan kadınların egemenliğinden çıkardı ve etken bir güç olurdu. Hiç değilse kadınlar sağcı Cumhuriyet partisine oy vermezlerdi.

Madonna'yı, Hhart-to-Hart'ı, Dallas'ı, Deli Yürek’i, Aşkım Dağlarda Gezer’i, Biri Bizi Gözetliyor’u karşıt bir şekilde anlamlandırmanın (okumanın) toplumsal düzenin kendisinin veya bazı parçalarının yeniden gözden geçirilip düzenlenmesi yönünde hiçbir katkısı yoksa (veya yok denecek kadar azsa), ne tür bir karşıtlık bu? Bu çeşit karşıtlığın amacı ne ve ne için karşıt? Bu tür karşıtlığın sonucu ne? Kimliklerin yok edilmesi ve moda ve tüketim endüstrilerinin bilinci yönünde bilinçle dolu yeni kimliklerin oluşturulması mı? Rekabet, duygusallık ve çıkar ilişkilerinde oyunun kurallarının üstünlüğünün kutsanması ve kutlanması mı? Bu çeşit karşıtlıklar toplumsal düzeni yeniden düzenleme politikası çerçevesi içine girmez mi? Schiller'in (1991) öne sürdüğü gibi, izleyicinin, aktif olsun veya olmasın, kitle iletişiminin sunduklarına karşı direnişi (karşıt anlam vermesi) hakkında şüpheli olmada iyi bir neden vardır. Fakat bunun anlamı dev firmaların ve bu devlerin vücutlandırdığı toplumsal sistemin muhalefetsiz olduğu değildir. Bu tür muhalefet ve mücadele bir tv durum komedisinin (örneğin Ruhsar ve Ayrılsak da Beraberiz’in) iletisinin, yeniden-yorumlanmasıyla olacak muhalefet biçiminden çok büyük ölçüde farklıdır. Gitlin'in belirttiği gibi (1990), Amerika gibi bir ülkede, ciddi politika fırsatlarından soyulmuş bir toplumda kültür politika sanılır, kültür politika olarak yanlış-alınır.

Anlamlı ve gerçek karşıtlar alternatif toplumsal hareketlerle inşa edilirler; Fiske’nin televizyon önünde oturmuş alternatif çözümlemeler yapan bireyiyle değil.

Popüler kültür günümüzde, ne yazık ki, sermayenin halktan alıp, kendi çıkarına göre biçimlendirip tekrar halka yeni-biçimle sunduğu, mülkiyet ilişkilerinde gasp edilen önemli bir diğer değerdir. Popüler kültür anlamı artık, tutuculuğu ve karşıtlığını egemenin tanımladığı bir alana kaymıştır. Bu kaybedilen kültüre, bu kültürün klasik anlamını veren, ve henüz kapitalist pazar tarafından tümüyle gasp edilmemiş olan “halk kültürü” kaldı. Halk kültürü, popüler ve kitle kültürüne olan ilişkisinde anlamını bulur. Eğer halk kültürü denilen herhangi bir ürün, popüler kültüre olan ilişkisinde rekabetçi sömürüyü anlatıyorsa, bu ürün halk kültüründe belli bir yere konur; eğer rekabetçi direnişi ve karşıtlığı anlatıyorsa, ayrı bir yere.

Kapitalizmin popüler kültürü bugün için ve bugün burada, yarın veya öbür gün gider ve aynı karakteri taşıyan bir diğeriyle yenilenir. Kapitalizmin popüler kültüründeki “şimdilik,” bu kültüre karşı mücadele veren halk kültüründe de vardır: Çünkü hem egemen popülerlik hem de karşıtı, yaşanan anın popülerliği, egemenliği ve mücadelesidir. Yaşayanındır. Egemenlik, karşıtını güncel niceliksel tekrarlamalar ve yenilemelerle ezerken hem kendini sürdürür hem de karşıtı kendini yenilemeye zorlar. Mücadele, statik koşullarda değil, statiğin (örneğin revizyonlara uğrayan fakat temel karakterini koruyan mülkiyet yapısının) günlük işleyişindeki dinamik ilişkiler düzeninde verilir. Bu durum da, hem egemenlik hem de mücadelede, aynı anda, sürdürebilirlilik ve yaygınlaşma amaçlı kendini-perçinlemeler ve yenilemeler gereğini zorunlu kılar.


devam edecek





Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.