Yazılar
“Başarılar” Şovenizme Malzeme Olmamalı!Sayı: - 18.01.2006
Mavi Nota’nın duyurular bölümünde yayımlandığı üzere, 2006 Eurovision Uluslararası Şarkı Yarışması’nda ülkemizi
Sibel Tüzün temsil edecek. Geçenlerde bir canlı yayına katılan Sibel Tüzün, “
Çok heyecanlı” olduğunu ve “
ülkemi bu yarışmada en iyi şekilde temsil etmek için çalışıyorum” diyordu. Sibel Tüzün’ün aslında işinin hiçte kolay olmadığını biliyoruz. Her şeyden önce Eurovision Şarkı Yarışması son derece şikeli bir yarışma. Dünya üzerinde Eurovision kadar şike yapılan bir şarkı yarışması yoktur sanırım. Ama tabii ki bunları söylerken ülkemizin, bu yarışmaya katıldığı 1975 yılından bu yana karşılaştığı yarışma dışı şeyleri düşünerek söylüyoruz bütün bunları.
Eurovision Şarkı yarışmasına 1975 yılında ilk kez katıldığımızda
Semiha Yankı,
Timur Selçuk’un çok nitelikli bir bestesi olan
Seninle Bir Dakika’yı seslendirmişti. Müzik kuramı ve tekniği açısından son derece başarılı olan bu yapıt ne yazık ki bize puan getirememişti. Ama görevini yapmıştı. İşte bu yıldan sonra Eurovision maceramız da başlamıştı. Bu yarışma için gerçek bir misyoner gibi çalışan, emek veren yapımcı
Bülent Osma, Avrupa’daki yarışmalarda başarıyı getirebilmek için çok yıllar denediler. Nice nitelikli besteler jürilerin yanlış ve değerlendirmeleri sonucu Türkiye finallerinde elenip gitti. Müziği yaşama biçimi olarak görmeyen, temel eğitim okullarında haftada bir saat müzik eğitimini yeterli gören bir toplumun bireylerinden oluşan jürilerin müzikte seçme başarısı ne kadar doğrudur, tabii bu her zaman tartışılır?
1975 yılında Semiha Yankı’nın Seninle Bir Dakika adlı şarkıyla ülkemizi temsilinden sonra sırasıyla, bu yarışmada ki ilk ciddi başarımız tam on bir yıl sonra 1986 yılında
Klips ve Onlar grubunun seslendirdiği
Halay adlı şarkıyla geliyordu dokuzunculuk olarak. Sonra Tam 22 yıl sonra 1997 yılında
Şebnem Paker’in seslendirdiği
Dinle adlı şarkıyla ülkemizin adı bu yarışma da üçüncülük sırasına yazılıyordu. Ardından 2003 yılında
Sertap Erener’in seslendirdiği
Everyway That I Can adlı İngilizce şarkıyla bu kez ülkemizin adı zirveye yazılıyor ve ülkemizin bu konudaki makûs talihinin yenmesi sağlanıyordu.
Şimdi bunu, bu gibi başarıları kullanıp şovenizm yapmanın, Avrupa’ya Türk gibi gittik biçiminde sözler sarf etmenin hiçbir mantığı yok kanımca. Mantığı olmadığı gibi, ülkemizin şu konumunda da son derece tehlikelidir.
Oysa bu başarı rastlantı değildir. Avrupa’da müzik alanında alınan ilk önemli başarı da değildir. Ama Eurovision’da alınan ilk önemli başarıdır.
Türk bestecileri, Türk müzisyenleri Avrupa’da hatta Dünya’da gerek bizim ezgilerimizle, gerekse çağdaş çok sesli müzikte birçok başarıya imza atmışlardır. Türk sanatçıları Avrupa’daki müzik yarışmalarında, müzik festivallerinde ülkemize az mı başarı kazandırdılar?
Neco’nun 1982 yılında
Altın Orfe Şarkı Yarışması’nda
Ayla Algan’ın 1984 yılında
Tampere Festivali çerçevesinde yapılan şarkı yarışmasında ülkemize getirdiği birincilikler onur duyarak anımsadığımız yeri çok zor doldurulacak başarılardır.
Kutsi Ergüner’in Ney’i ile Avrupa’daki orkestraları arkasına alıp gerçekleştirdiği başarılı çalışma ve konserler ile Avrupa’nın müzik devlerini dize getirişi hiçbir zaman göz ardı edilemez.
Dünya çapındaki genç piyanistimiz
Fazıl Say, henüz 26 yaşındayken 1996 yılında Avrupa’da ve Amerika’da dünyanın en iyi genç piyanisti seçilişi ve bu nedenle dünyanın en büyük plak şirketi Amerikan Columbia’nın Fazıl Say ile üç yüz milyon dolar karşılığında on yıllık plak sözleşmesi yapması insanımızın bir başka başarısıdır kuşkusuz. Avrupa’nın en büyük müzik okullarından olan müzik ve plak akademisi
Academia Charles Cross’un adını taşıyan plak ödülünü
Pink Floyd ve
Jimmy Hendrix gibi müzik devleriyle birlikte
Cahit Berkay’ın Moğollar adlı grubunun alması, Türk müzisyeninin bu tür başarılara alışık olduğunun bir göstergesidir. Opera sanatçımız
Leyla Gencer, Müslüman bir Türk kadın sanatçısı olarak İtalya’nın uluslar arası Scala operasında 25 yıl soprano olarak İtalyanları ve tüm dünyayı kendisine hayran bırakarak, evrensel müziği en az batılılar kadar iyi yorumlayarak (şimdi) emekli olmuş ve Atatürk’ün yarattığı çağdaş aydın Türk kadını kimliğini gönderden indirmemiştir. Bu örnekler günümüzde içi alınarak çoğaltılabilir. Ama Eurovision’daki önce dokuzunculuk, sonra üçüncülük ve ardından birincilik bizi asla şovenizme taşımamalıdır. Zira geleneksel müziğimizin çok sesli müziğin alt yapısı ile donandığında nelerin yapılabileceğinin yeni bir göstergesi şeklinde yorumlanmalıdır sadece. Örneğin Dinle adlı şarkının enstrümanları olan Mansur Ney, darbuka ve bağlama bu şarkının solist çalgılarıdır. Şarkıda yine asıl görev büyük orkestranın omuzlarındadır. Yine viyolonselde, çelloda, kemanda ve diğer enstrümanlardadır.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.