Yazılar
Müzik Sanatına Savaşın EtkisiSayı: - 23.01.2006
Büyük Rus yazarı Lev Tolstoy 1865’de başlayıp dört yılı aşan bir sürede bitirebildiği “Savaş ve Barış” adlı romanında bilindiği gibi Napolyon’un 1812 yılı Rusya seferinin dev bir panoramasını çizmişti. Savaşın anlamsızlığını, insan içgüdüsündeki tutku ve eğilimlerin hangi koşul altında olursa olsun bastırılamayacağını savunan yapıtı izlerken müzikseverler zaman zaman gene bir başka Rus sanatçısı Piyotr İlyiç Çaykovski’yi ve onun bir yapıtını anımsamışlardır sanırım: “1812 Uvertürü”.
Yapıtın ısmarla ürün olduğu biliniyor. Ancak günümüze dek ışınlanamayan yönleri de var yazılış nedeninin. Bir söylentiye ve bazı belgelere bakılırsa uvertürü 1880 yılında Moskova Konservatuarı Müdürü Nikolay Rubinstein kentte açılacak fuar için istemişti. Bestecinin bu noktaya koruyucusu Bayan Nadejda von Meck’e ve orkestra yöneticisi Nepronvik’e yazdığı mektuplarda değindiği açık.
Beri yanda Çaykovski’nin yakın arkadaşlarından Kaşkin ise “1812 Uvertürü”nün Napolyon’un Rusya’ya saldırısından sonra ülkenin kurtuluşunu simgeleyen Moskova Katedrali’nin tekrar hizmete girmesi nedeniyle bestelendiğini savunuyor. Napolyon’un barış içindeki Rusya’ya girişinin anlatımıyla başlayan. Borodine Savaşı ve Moskova’nın yanışından sonra Fransızların trajik yenilgi ve kaçışını anlatan yapıt Çaykovski’nin Kamenka’daki villasında yazılmıştı.
Yapıtın Katedral önündeki alanda top sesleriyle yorumlandığına dair bir nota rastlanmamıştır bir yerde. Oysa bu yorum çok görkemli olacak. Yöneticinin sehpasındaki düğmelere basılmasıyla topların ateşlenmesi işareti verecekti. Buna karşın Çaykovski’nin İmparatorluk Müzik Derneği başkanı, orkestra yöneticisi Eduard Nepravnik’e yazdığı şu mektup var elde: “Geçen kış Nikolay Rubinstein’in isteği üzerine 1812 adlı bir uvertür besteledim. Acaba çalınmasını sağlar mısınız? Doğrusu değerli bir yapıt sayılmaz. Eğer senfonik konser programına uyarlı bulmazsanız kararınız beni şaşırtmayacaktır.” Gerçekten de Nepravnik yapıtı hasıraltı etmiş. 1812 Uvertürü ilk kez 1882 yılı 20 Ağustos günü Moskova sanayi Fuarı nedeniyle yalnız Çaykovski’nin yapıtlarından düzenlenen bir konserde çalınmıştır.
Besteci koruyucusu Bayan Nadejda von Meck’e yazdığı bir mektupta çok gürültülü esinine güç verecek ısı ve coşkudan yoksunluğundan ötürü sanat değeri olmayan bir ürün olarak nitelenmiştir. Yapıt, barış içindeki Rusya’yı tanımlayan sakin ve huzurlu bir havayla başlar. Borodino Savaşını anlatan bölümden sonra gelişir. Tanrı Çarı Korusun adlı Rus ulusal ezgisi Fransızların “Marseillaise” adlı ulusal ezgisini bastırarak zaferi simgeler, yapıt bu zaferin görkemli kutlanışıyla biter.
Savaşın temelde insanlık dışı bir eylem olmasına karşın sanatçı esinin sarsıp bazı ürünlerin doğmasına yol açtığını biliriz. Yalnız edebiyatta savaştan esinli düzyazı ve şiir örnekleriyle resim sanatındaki yapıtları anımsatmak bu gerçeğin ne bol kanıtı olduğunu kanıtlamaya yeter artar. bu etkiden müziğin bazı yüce dehaları da kurtulamamış, her ne kadar gerçek sanat değeri taşımasa da verdikleri ürünlere imza atmaktan kaçınmamışlardır. Beethoven’in “Wellington’un Zaferi” adlı yapıtı bu gözleme bir açık kanıttır. 1813 yıllarında İngiliz Dükü Wellington’un İspanya’da Napolyon ordusuna karşı kazandığı başarı sanatçıyı coşturmuş, toplu tüfekli bir orkestra parçası doğmuştur.
Beethoven açısından kaderin iki yönlü oyununu yansıtır “Wellington’un Zaferi”; gençliğinde içtenlikle bağlanıp özgürlük kahramanı olarak selamladığı bir adamın yenilgisi onuruna bestelenmesi, ölümsüz verimin yazarı olarak bu türlü bir kuru gürültüyü imzalaması. Yapıt önce metronomu bulan Maelzel’in yaptığı “Panharmonikon” adlı uydurma müzik otomatiği için düzenlenmiş, daha sonra orkestraya uygulanmıştır. Top, tüfek seslerinin de yer aldığı bu savaş müziğinin ilk yorumunda orkestra üyelerine Viyana’nın o çağdaki tanınmış müzikçileri de katılmış. Beethoven 1813’deki bu olayda belki yaşamında duymadığı alkışı derlemiştir.
Çağdaş sayabileceğimiz bir bestecinin, Richard Strauss’un “Bir Yiğidin Yaşamı” adlı senfonik şiirinde savaş bölümü müzikte aynı konunun başarılı bir anlatımı olarak kabul edilir. “Bir Yiğidin Yaşamı” sanatçının 34 yaş verimidir. İlk kez 1899 yılında Frankfurt’ta çalınmıştır. Kendisinin de zaman zaman değindiği gibi yiğit kendisidir bestecinin. “Yaşamım bir Napolyon, bir İskender kadar ilginçtir.” dediği bilinir yarı ciddi yarı şaka. Dış görüntü ve dışa dönük davranışlar yiğit olmak için yeterli değildir besteciye göre. Önemli olan insanın iç evreninin, duygusal birikimini yiğitçe kullanmasıdır. Bu inanca hak verdiren yön yapıta savaştan sonra zafer kutlamasına yer verilmeyişi, yiğidin bir tür dünyadan kaçış olan ölümü ve kendi oluşumuna karşı elde ettiği başarıdır.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.