Yazılar
Günümüz Türkiye’sindeki Müzik Türlerinin Ulusal ve Evrensel Ölçütler Açısından Durumu (1.Bölüm)Sayı: - 30.01.2006
ÖNSÖZGünümüz Türkiye’sindeki müzik türlerinin ulusal ve evrensel ölçütler açısından durum değerlendirmesini yapmak kolay gibi görünüyorsa da, aslında kapsamı çok geniş olan bir konudur. İşin tarihi, sosyal, kültürel boyutları da vardır.
Geleneksel kalıplara bağlı olan toplumlarda görünen “duygusal (gelenekçi) şartlanma”, yeni çağdaş değerlerin oluşamamasından veya geç oluşmasındaki en önemli nedendir. Tarih boyunca tüm dönemlerde bu böyle olmuştur.
Ancak, sanat ve teknolojinin çok ileri düzeye vardığı günümüzde önemli olan, en son teknolojinin kültürünü de oluşturabilmek ve yaratabilmektir.
Toplumun çağın getirdiği hızlı ve karmaşık ama kolektif yaşama biçimine uyumu, teknolojiyi “satın alarak” değil, teknolojiye “sahip olmak”la, teknolojiye “sahip olmak”da ancak o teknolojiyi kullanabilecek “kültürel görenek”le mümkündür.
A. SANAT
1. Sanat
Sanat, toplumsal gerçeklerden kaynaklanan, bu gerçekleri yansıtan, yönlendiren, toplumların değişmesine katkıda bulunan bir kültürel değerdir. (1)
Sanat toplumları yönlendirdiği, bilinçlendirdiği, biçimlendirdiği, gibi bireyleri de yönlendirir, bilinçlendirir ve biçimlendirir. İnsanlık tarihi boyunca her çağda ve uygarlıkta, yukarıdaki tanıma yönelik algılanmış, içinde bulunduğu dönemin sosyal, siyasal, bilimsel ve teknolojik gelişmelerinden etkilenmiş dolaysıyla çağının bir tür “yorumcusu” olmuştur.
sanat, dış dünyasına kendisi ile ilgili estetik duygular bilgiler verir ve aradaki etkileşimi sağlar. Bu etkileşim sanatçıyı tekrar harekete geçirir, yeni üretimlerinin nedeni olur. Yeni üretimler ise kendi çağını yansıttığı gibi, toplum için ileriye dönük işaretler verir.
Aristo kuramında, sanat yapıtlarının, aslında bilgi edinmeye yönelik olduğunu söyler. Çünkü izlerken, dinlerken alınan her şey öğrenme amaçlıdır. Öğrenme de insan beyninin en önemli aktivitelerinden biridir. Öğrenme sırasında ulaşılan doyum, aynı zamanda sanat eserini algılarken de duyulur. Sanatın her türünde ve seviyesinde, sanatsal yoğunluk karşısında uyarılan öğrenme güdüsü izleyici-dinleyiciye mutluluk verir.
Çünkü sanat yapıtı kendini özgü mantığı olan ve çeşitli düzeylerde organize olmuş motiflerin içyapısal özelliklerine sahip bir üründür. Üstelik sanatçıda bize öyle kolay çözüm yolları açan değil, işin nereden kalkmış, nereye gelmiş olduğunu belirtmeyendir. Sanat yapıtı, gerçekten büyükse, nesnelerin karmaşık durumu içinde yaşamdan daha iyi, daha inandırıcı, daha uygun anlamlar çıkarmamıza yardımcı olabilir. (2) Daha iyi, inandırıcı ve uygun anlamlar ise sanatın estetiği içinde saklı anlamlardır ki bu nedenle de kavrayabilmesi için öğrenme çabası gerekir.
Sanat aynı zamanda bilimle de alakalıdır. “bilim doğal ve toplumsal olguların dayandığı yasaları, bulgulamaya ve olayları açıklamaya çalışırken, sanat, biçimleri bulgulamaya çalışır. Çünkü sanatta belli kuramlara ve modellere uyma zorunluluğu yoktur. Bilimde gerçekler, kavramlar aracılığı ile yorumlanırken, sanatta yorumlama daha çok duyuşlara ve ezgilere dayanır. Bilimde aranan şey doğruluktur. Bu nedenle bilimde duygulara yer yoktur; bilim tamamen akılcı ve mantıksal olmak zorundadır. Oysa sanat yapıtında gerçek kadar güzelliğe de yer vardır. (3)
Bilim ve sanat, amaçları aynı olmakla birlikte sonuçta, farklı yaklaşımlara sahiptirler ama birbirleriyle iç içe ve birbirlerini tamamlayıcıdırlar. Bilimsel açıklaması yapılabilen her ses yığınının müzik eseri olmaması veya olması gibi.
Sanatın bilimle olan ilişkisinin bir diğer tarafını da sanat öğretimindeki “metodoloji” oluşturur. Sanatı öğretmenin pedagojik noktası metottur ki buna kesin ispatlar sonucu ulaşılmış, tanımı yapılmış ve sanatın estetiği ile buluşturulup kurallaştırılmış bir ilişkidir.
İnsanla çevresi arasında sürekli bir dengenin varlığından söz edilemez ama sanatın gücü ve insanın duyarlılığı ile dış dünyayı (çevreyi), bir noktada kesiştirebiliriz. Bu nokta da sanatın kendisi vardır. İnsanın ve çevresinin değişken ve gelişken yapısı, kesişmeyi her zaman daha ileriye ittiğinden sanat, geçmişte olduğu gibi gelecekte de olacaktır.
sanat insanla dünya arasında “daha derin” bir ilişkiyi açığa vurur ve sanatın görevi bir tanımla açıklanmaz. Birçok değişik ihtiyacı karşılamak zorundadır. Sanatın başlangıçtaki görevleri ile şimdiki görevi aynıdır ancak, tarihsel süreç içindeki toplumsal değişimler kendi sanatlarını yaratmışlardır.
Sanata her döneminde insan, aynı duyarlılıkla yaklaşmış ve bu ihtiyaç hiçbir zaman sönmemiştir. İnsan görmediğini, duymadığını veya yaşamadığını, başka biçimlerle (sanat yoluyla) hap yaşamak istemiştir. Sanatın etkileyici, büyüleyici gücü ise insanı kendine çekmiş, konuyu bile, bile antik tiyatro sahnesinde oyun izletmiş, en modern sahnelerde konser dinletmiştir. (4)
(1) Doç. Dr. İbrahim Armağan Sanatın Doğası ve Öz Yapısı, Sanat Olayı Dergisi Mayıs 1982. Sayfa:30
(2) Sezer Tansuğ Herkes için Sanat. Altın Kitaplar Yay. 1982 S. 172
(3) Doç. Dr. İbrahim Armağan Sanatın Doğası ve Öz Yapısı, Sanat Olayı Dergisi Mayıs 1982. Sayfa:30
(4) Ernest Fischer. Sanatın Gerekliği. Özgür Yayınları Birinci Bl. Sanatın Görevi
devam edecek
*
Safa Olgun imzasıyla yayımladığımız bu çalışma, çok değerli bir seçiciler kurulunun değerlendirmesi sonucu
Mavi Nota’nın düzenlediği “
Nimet Koray Araştırma-İnceleme Müzik Ödülü”nde seçiciler kurulu tarafından
Teşekkür Belgesi’yle ödüllendirilmiştir.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.