Yazılar
Bir Ölüm Duyurusunun ÇağrışımlarıSayı: - 03.02.2006
Temel Şükrü Doğru’nun ölüm haberi, “Uğur Mumcu Cinayeti”nin şokunu henüz üzerimizden atamadığımız günlerde geldi. Acı olayı “Hürriyet” gazetesindeki bir “Başsağlığı” duyurusundan öğrenmiştim. Duyuruyu, İş Bankası Genel Müdürlüğü vermişti. 5 Şubat 1993 günü sabahı, gazetede o “Başsağlığı” yazısın okurken, hemen Trabzon’a hareket düşüncesi geçti içimden. Hiç değilse son yolculuğunda sevgili dostumun yanında olmalıydım. Ne yazık ki duyurunun altında yer alan bir tümce benim bu düşüncemi geçersiz ve olanaksız kılıyordu: “
Merhumun cenazesi, 4 Şubat 1993 günü Trabzon’da toprağa verilmiştir.” Yani her şey, göz açıp kapayıncaya dek olup bitmişti ve Temel Şükrü Doğru’nun uzaktaki dostlarına, “acıyı bal eyleme”nin ötesinde bir seçenek kalmamıştı.
Temel ağabeyin ölüm haberiyle yüreğim yaralıyken, aynı gün bir başka büyük acıyla sarsıldım. Bu kez de yöremiz insanının kıvrak zekasını, yaratıcılığını ve açıksözlülüğünü dürüst kişiliğiyle birleştirebilmiş değerli hemşehrimiz, sevgili “Mucit Macit”imiz Adnan Kahveci ile eşini, Gerede yakınlarında bir trafik kazasında yitirmiştik. Ölümler ölümleri izliyor, acılar acılara ekleniyordu. Korkunç ve acımasız bir “yaprak dökümü’ başlamıştı çevremizde.
Dilimizde “İstanbul efendisi” diye bir deyim vardır. Soylu, kibar, çelebi insanlar için kullanılır bu deyim. Temel Şükrü Doğru, kuşkusuz bu nitelimi en çok hak eden insanlardan biriydi. Ama ben yine de ona “Trabzon efendisi” demeyi yeğliyorum. Çünkü Temel ağabey, bu soylu niteliklerin yanı sıra, “Trabzonluya özgü” kimi yerel renklerin ve geleneksel çizgilerin de taşıyıcısı idi.
Kendisiyle barışık, güven uyandıran, saygın ve karizmatik kişiliği, beni her zaman derinden etkilemiştir. Tanışıklığımız Hâkimiyet Gazetesinde yazmaya başladığım günlere rastlar. Ben o sıralar Trabzon Lisesi’nde öğrenciydim. Temel ağabey ise İş Bankası’nın Mumhaneönü Şubesi’nde çalışıyordu. Bizim gazetenin yönetim yeri, onun işyerine yakındı. Kendisi de müzik çalışmalarının yanı sıra, zaman, zaman yerel gazetelere yazı yazıyordu. Sonraları benim çalıştığım gazetede yazmaya başlayınca “kalem arkadaşı” olduk.
Bir ara Hâkimiyet’te “Kısaca” başlıklı küçük fıkralar yazıyordu. Ancak, yazıları “küçük fıkra” sınırlarının çok ötesine taşmaya başlamıştı. Bir gün dayanamayıp takılmıştım ona kendi sütunumda: “T.Ş.D. dostumuz kısaca deyip, böyle sütun boyu yazılar döktürürse, Tanrı bizi onun uzuncalarından korusun!”
Verdiği yanıtta, eleştirimi haklı bulduğunu söylemiş ve o günden sonra daha kısa yazmaya özen göstermişti.
kimi büyük dostlukların temelinde büyük kavgaların bulunduğunu söylesem çok mu aykırı bir söz söylemiş olurum? Sizi bilmem ama en azından kendi yaşamımda sayısız örnekleri ve bu paradoksal yargının.
Kalem kavgaları yalnızca Babıâli basınına özgü değildir. Trabzon basın tarihi de nice söz dalaşlarına, polemiklere kucak açmıştır. Örneğin, salt benim yazarlık gazetecilik serüvenimde Kadir Mısıroğlu, Yücel Hacaloğlu, İsmail Oğuz, Ziyad Nemli ve Temel Şükrü Doğru ile tutuştuğum kalem kavgalarının önemli bir yeri vardır. Belki artık Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde bile bulunmayan Hâkimiyet, Hizmet ve Demokrat Çaykara gazetelerinin koleksiyonları, bu kavgaların yazılı tanıklarıdır.
Temel Şükrü Doğru ile dostluğumuz da böyle bir kalem kavgası sonunda pekişti. Haftalar boyu süren tartışmamızın nedenini ve konusunu şimdi anımsamıyorum bile. Ama bu polemik sırasında birbirimize çok sert ve kırıcı sözler söylediğimiz için sonradan ikimiz de büyük pişmanlık duyduk.
Tartışmanın tatlıya bağlanmasından sonra, temel Şükrü Doğru ile ilişkimizin içeriği köklü bir değişime uğradı. Giderek aramızda derin bir dostluk başladı. İyi günde, kötü günde hep birlikte olduk. Çok sevdiğim annemi yitirdiğimde en yakınımda Temel Şükrü Doğru vardı. Sonra o babasını yitirdi. Babasına çok bağlıydı. Çünkü sanatçı kişiliğinin özelliklerini babasından aldığını düşünürdü. O günlerde sık sık, babasının yazılarından ve şiirlerinden söz ettiğini anımsıyorum. Acıların ve duyarlıkların dorukta olduğu böylesi dönemlerde hep omuz omuzaydık.
Temel Şükrü Doğru’nun ağır basan uğraş alanı “
müzik” ti. Ancak o, kendini yalnızca müzikle sınırlandırmış bir insan değildi, çok yönlü sanat duyarlılıklarına sahipti. Müzik hocalığı, koro şefliği, bestecilik ve güftecilik gibi doğrudan müzikle ilgili uğraşlarının yanı sıra, köşe yazarlığı ve ozanlık da vazgeçemediği tutkuları arasındaydı. Ben Temel ağabey’in müzisyen yönünü değerlendirebilecek yetkinliğe sahip değilim. Bu işi, konunun uzmanlarına bırakmak doğru olur. Ancak, okuyabildiğim şiirlerinin başarılı örnekler olduğunu söyleyebilmek güçtür. Her mektubuna mutlaka birkaç şiirini iliştirir ve görüşümü sorardı. Hasta yatağında onu üzmemek için, görüş belirtmekten kaçınırdım. Çünkü şiir denemeleri, nesnel ölçülere vurulacak olursa, manzume düzeyini aşamayan ve yazınsal değer taşımayan karalamalardı. Ama o koşullarda bunu Temel ağabey’e anlatmak olanaksızdı.
Temel Şükrü Doğru, Türk Sanat Müziğine tutkundu. İyi keman çalardı: Bu dalda “üstat” bilinirdi. Birçok ünlü ses sanatçısına kemanıyla eşlik etmişti. Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Yıldızdoğan, Gönül Akın, Mustafa Sağyaşar, Sevim Deran, Taner Şener, Zekayi Tunca bunlardan yalnızca birkaçıydı. Yakın dostları olarak özellikle Mustafa Sağyaşar ve Zekayi Tunca’dan çok sık söz ederdi.
Temel Şükrü Doğru 1954 yılında kurucuları arasında yer aldığı ve uzun süre koro şefliğini yaptığı Trabzon Türk Musikisi Cemiyeti”ndeki çalışmalarıyla, yöremizin kültür yaşamına unutulmaz hizmetlerde bulundu. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde önayak olduğu amatör ses yarışmaları ile pek çok yetenekli gencin gün ışığına çıkartılmasını sağladı.; müzik dünyamıza yeni sesler, yeni yorumcular kazandırdı. Daha sonra kendi adını taşıyan Türk Sanat Müziği Topluluğu ile de etkinliklerini yaygınlaştırarak sürdürdü. Temel Şükrü Doğru ve Arkadaşları’nın TRT ekranlarına da yansıyan başarılı dinletileri, hepimiz için övünç ve mutluluk kaynağı oldu.
Yıllar önce birlikte yola çıktığı saz arkadaşları, daha sonra müzik alanında çok önemli ve sorumlu yerlere geldiler. Örneğin, topluluğun “udi”si Kenan Yomralı TRT Müzik Daire Başkanlığı ve TRT Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Dr. Teoman Önadlı, Türk Sanat Müziği İzmir devlet korosu Şefliğine getirildi. Suat Kurtuldu ise “Trabzon’da Son Argonot” olarak “T.Ş.D.” okulunun geleneğini sürdürmeye ve yaşatmaya çalışmıştır.
Temel Şükrü Doğru, son on yıldan beri midesinden yakınıyordu. Son yıllarda yemeden-içmeden iyice kesilmiş, vücudu hayli zayıf düşmüştü. O sağlıklı, yakışıklı insan, kısa sürede çökmüş, tanınmaz duruma gelmişti. Belki de bu yüzden toplum içine girmiyor, dostlarından bile kaçıyordu. Evine kapanmış, neredeyse yaşamla ilişkisini kesmişti. Mektupları da seyrekleşmişti. Yazabildiği mektuplar ise hep yakınma, yerinme ve sızlanma sözcükleriyle yüklüydü.
1992 yılı temmuz ayında Trabzon’a geldiğimde kendisini ziyaret etmek istemiştim. Ancak, telefon görüşmemizden sonra vazgeçtim. Çünkü bu ziyaretin onu mutlu etmeyeceği izlemini edindim. Sesi son derece yorgun ve derinden geliyordu. Yaşama sevincini ve umudunu hepten yitirmişti. Telefonda konuşacak gücü bile kalmamıştı. O gün, Temel ağabeyin artık dönüşü olmayan yola girdiğini düşündüm. Nitekim topu, topu altı ay daha dayanabildi.
Temel Şükrü Doğru’nun sanat yaşamını görkemli bir jübile ile taçlandırmayı çok istiyorduk. Nitekim Trabzon’daki yakın arkadaşları Suat Kurtuldu ve Dr. Gündoğdu Sanımer de bu konuda girişimlerde bulunmuşlardı. Ne yazık ki sağlığında bu tasarıyı gerçekleştiremedik.
Mavi Nota’nın değerbilir yöneticileri Temel Şükrü Doğru’ya ayırdıkları bu özel sayı ile güzel bir başlangıç yapıyorlar. Bunu, yeni adımların izlemesini diliyorum.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.