Yazılar
Hayatım boyunca müzikte tek bir ölçü çizgisini bile anlamadım ama hissettim...Sayı: - 06.02.2006
diyen
Igor Fedorovich Stravinsky 20. yüzyılın en büyük bestecilerinden biriydi. Henüz hayattayken efsaneleşmiş bir kişiydi. Bir zamanlar devrim niteliği taşıyan çalışmaları çağdaş klasiklerden oldu, besteci ve diğer sanatkârlardan üç nesli etkisi altında bırakmayı başardı.
Picasso ve
T. S. Eliot gibi devlerin arkadaşlarıydı. İmparatorluk Operası'ndaki bas sesli şarkıcının oğlu olarak Stravinsky, Rusya'da, St. Petersburg (Leningrad) yakınlarında dünyaya geldi, müzikle içli dışlı bir ortamda büyüdü.
Nikolai Rimsky-Korsakov ile çalıştı. Hukuk eğitimi sırasında Rimsky-Korsakov ile beste çalışmalarına başlayıncaya dek müziği meslek olarak kabul etme eğiliminde değildi.
İlk önemli fırsatını 1909'da
Sergei Diaghilev'e müziğini dinletince yakaladı. Diaghilev büyük dansçıları, bale yönetmenlerini, bestecileri ve ressamları bünyesinde barındıran Rus Balesi'nin yönetmeniydi. Diaghilev Stravinsky'den önce
Chopin'den bazı piyano parçalarını bale olarak orkestralaştırmasını istedi, ardından 1910'da özgün bir bale istedi. Çok başarılı olan
"Firebird" böyle ortaya çıktı. Bir yıl sonra 1911'de, Stravinsky'nin ikinci balesi
"Petrushka" sunulduğunda, Stravinsky'ye artık çağdaş bir usta gözüyle bakılıyordu. Stravinsky müzik dünyasına
"Ballets Russes de Serge Diaghilev" için yaptığı 1910 tarihli "Firebird", 1911 tarihli "Petrushka" ve 1913'te yazdığı
"The Rite of Spring" ile hızlı bir giriş yapmış oldu. Son adı geçen çalışma ilk sunumunda ünlü bir
skandala yol açtı. Paris'teki galasında dinleyiciler arasında bir hengâme meydana geldi, katılımcılar putperestliği andıran ilkelliğe, sert uyumsuzluklara, vurmalıların aşırılığına, ağır darbeli ritimlere hem şaşırmış hem de kızmışlardı, yine de bu da bir ustalık eseri olarak kabul gördü ve dünyanın dört bir yanından bestecileri etkiledi. Günümüze dek 20. yüzyılın en tanınmış ve etkileyici eserlerinden biri olarak anıla geldi.
1. Dünya Savaşı boyunca Stravinsky İsviçre'de ikamet etti, kısa süre sonra, ateşkesin ardından Fransa'ya yerleşti. Diaghilev ile olan yaratıcı birlikteliği 1929'a kadar sürdü, bu sırada Pablo Picasso ve
Leonid Massine (Pulcinella, 1920),
Jean Cocteau (Oedipus Rex, 1927) ve
George Balanchine (Apollon Musagete, 1928) ile de kayda değer çalışmalara imza attı. 1939'da 2. Dünya Savaşı'nı tetikleyecek gelişmelerin hemen öncesinde Birleşik Devletlere taşındı. 80. doğum gününde ABD Başkanı John F. Kennedy, onun şerefine Beyaz Saray'da bir yemek verdi. 1920'lerde, 30'larda uluslararası bir şöhret kazanmıştı, Amerika'da ve Avrupa'da sürekli turnelere çıkıyordu. Rus halk ezgilerinden de esinlenerek oluşturduğu besteler daha nesnel bir görünüm kazanmış, daha olgunlaşmıştı. Yardımcısı
Robert Craft onu
Schoenberg,
Berg ve
Webern'in işleriyle tanıştırdı. 1950'lerde Stravinsky Schoenberg'in on iki tonlu dizgesini kendince yorumlayarak ardından gelen bestecileri bir kez daha şaşkınlığa uğrattı.
Schoenberg ve
Bartok'un aksine Stravinsky işinde önemli bir kazanç elde etti. Düzeni ve disiplini seven bir yapısı vardı. "
Her gün düzenli olarak, mesaideymiş gibi" beste yaptığını söylerdi. 70'li ve 80'li yaşlarında hala konserler veriyor, zengin ve dolu son ustalık işlerini sergiliyordu.
Firebird'deki parıldayan orkestra etkileri, Petrushka'daki alışılmamış iki tonlu akorlar (C majör ile F majörün eşzamanlı kaynaştırılması) ve iki baledeki düzensiz ritimler "The Rite of Spring"in sert, çok tonlu uyumsuz sesleri ve saldırgan vurmalı ritim teknikleri için gerekli altyapıyı sağlamış oluyordu. Bu eserlerdeki halk ezgilerini anımsatan mükerrer ve uyumlu desenlerin, karışık ölçülerin, çok ritimliliğin ve yineleyen öbeklerin kullanımı tipiktir, yine bu tekniklerin çoğu Stravinsky tarzının ayırededici özellikleridir. Uygulamadaki ihtiyaç üzerine Stravinsky, Töre'deki muazzam sunum kaynaklarını parçalara ayırarak
"L'Histoire du Soldat" (1918) gibi popüler parçalarda kullandı.
"Ragtime"da (1918) ve
"Ebony Concerto"da (1945) ise caz esinlenmeleri hissediliyordu.
Saflık ve denge için estetik tutkular ile birlikte özellikle barok ve klasik döneme ait müziklere karşı yeniden canlanan bir ilgi, aralarında
"Octet for Wind Instruments" (1923),
"Concerto for Piano and Winds" (1924),
"Piano Sonata" (1924) ve
"Dumbarton Oaks Concerto"nun da (1938) olduğu çok sayıda yeni-klasik çalışmanın bestelenmesini beraberinde getirdi.
Derin dini hisler
"Symphony of Psalms" (1930) ve
"Mass" (1948) gibi eserlerin oluşumunda etkili oldu. Stravinsky bale bestelemeyi sürdürdü ve Balanchine ile
"Jeu de Cartes" (1936),
"Orpheus" (1947) ve
"Agon" (1957) gibi eserlerde birlikte çalıştı. 1951 yılı imzalı olan tek uzun operası
"The Rake's Progress"in sözleri
W. H. Auden ve
Chester Kallman tarafından yazılmıştı. Bu eser
Wolfgang Amadeus Mozart ve İtalyan operasından alınan öğelerin ihtimamla, itinayla işlenmesiyle müzik camiasını şaşkınlığa uğrattı. Benze şekilde 1920'deki Pulcinella da
Giovanni Battista Pergolesi'nin müziğinin (1710–1736) izlerini taşıyordu. Stravinsky'nin 1950'lerin ortalarındaki işlerinde göze çarpan Anton von Webern-vari dizicilik ise daha da çok tartışma yaratan bir hareket oldu. Bunun ilk örnekleri arasında 1955 tarihli
"Canticum Sacrum ad Honorem Sancti Marci Nominis" sayılabilir. 1958'de
"Threni", Stravinsky'nin ilk bütünüyle dizili çalışması geldi. Bu ve
"Movements for Piano and Orchestra" (1959), öldürülen ABD Başkanı için yazdığı ağıt
"Elegy for J. F. K." (1964), "Requiem Canticles" (1966) gibi ardından gelen bestelerdeki dizi tekniği kullanımı sağlam yapılı, özlü işleri beraberinde getirdi.
Tarzında zaman, zaman meydana gelen köklü değişikliklere rağmen Stravinsky müziği hep Stravinsky müziği olarak kaldı. Değişime açık ve onu sindirebilen müzik anlayışı son derece kendine hastı. Sözgelimi tonlar her zaman netti, berraktı; ritim güçlüydü.
Ostinato denen ritmik, melodik, tekrar eden kalıplar eserlerinde çeşitli bölümleri birbirine bağlama ödevini görüyordu. Değişken ve düzensiz ölçüleri, hatta bazen pek çoğunu bir arada kullanmayı seviyordu. Farklı konuları bir araya getirirken yumuşak geçişler yapmaktan ziyade bütünlüğü bozmamayı başaracak şekilde ani ve saldırgan davranıyordu. Çok geniş bir yelpazeden yararlandı çalışırken; Rus halk müziklerine, Barok melodilere de eserlerinde yer verdi, Rönesans ezgilerini de kullandı, tango süslemelerini de... Kimi zaman var olan müziği değiştirip biçimlendirerek yeni eserler ortaya koysa da çoğu kez yarattıkları tamamen kendisine aitti.
Stravinsky'nin kestirilemez bireyselliği ve özgünlüğü bir beste öğretisinin oluşumuna meydan vermedi. Kendisinin yolundan gidebilecek insanların izleyebileceği belli bir öğreti oluşamadı.
Sadece Stravinsky, Stravinsky gibi olabilirdi. Yine de müziğinin etkileri geniş yankı buldu,
Sergei Prokofiev ve
Dmitry Shostakovich'ten
Darius Milhaud,
Aaron Copland ve daha birçoklarına, pek çok müzisyenin sanatsal gelişimine katkı sağladı.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.