Yazılar
Günümüz Türkiye’sindeki Müzik Türlerinin Ulusal ve Evrensel Ölçütler Açısından Durumu (6. Bölüm)Sayı: - 07.02.2006
2. Geleneğe Bağlılık
”Geleneksel; uzun bir zaman içinde toplum tarafından biriktirilerek oluşturulan, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan, toplumun üyelerini sağlam bir bağla birbirine bağlayan, kökleşmiş manevi kültür öğeleridir. Toplumları ayırt edici özellik taşır. Kalıcılık ve değişim yeteneği gösterir. Gelenek, toplumun özel niteliğidir, özgünlüğüdür. (19)
Geleneksel Türk müziği ise bu anlamda “geleneğe bağlılık” yönünde davranış göstermiş veya uzun süreçler içinde küçük değişimler göstermiştir. Gelenekçiliği oluşturan etkenler ise toplumun yaşayış tarzının sonucu ortaya çıkan kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanmaktadır.
Bizim gibi toprağa dayalı tarım toplumlarında yaşayan insanlarda zaman, geleceğe doğru akan bir yol değil, geçmişe giden bir yol gibidir. Üretim ise dönmekte olan bir daire gibi her yıl belirli zamanlarda geleneksel bir biçimde yinelenir. Müzikte de benzeri özellikler görülür. Örneğin, sonat formunda da yinelenen bölümler vardır, fakat tarım toplumlarında müzik yapmanın esası yineleme ilkesine dayanır; aynı ezgi dönen bir daire gibi çeşitli sözlerle üç kez, beş kez bazen on kez yinelenir. (20)
toplumsal gelişmeler kendi kültürel geleneklerini de birlikte yaratırlar. Eğer bu kültürel gelenekler “çağdaş boyutlarda” oluşmuyorsa, nedenini “geleneğe bağlılık”ta ve toplumsal gelişmenin ağır ilerlemesinde aramak gerekir. Örneğin günümüzde en küçük eğitim birimi olan anaokulları veya kreşlerde bire “folklor” ekipleri oluşturulup, halk dansları öğretiliyorsa nedeni geleneğe bağlılıktır. Yıllar öncesinin toplumsal yaşayışını yeni kuşaklara öğretmek, sevdirmek, doğal olarak ulusal bilincin oluşmasında etkilidir. Fakat bugünkü toplumsal ilişkilerimizi o halk danslarındaki gibi mi sürdürüyoruz? Zaman içinde değişen bir şey olmamış mıdır?
”Gelenekler, kitlenin psikolojik gelişimleri ve erişilen yeni sentezlerin çıkış noktalarını açıklayarak, çağdaş sanat düzeyleri ile ilişkileri ortaya koyan temel yapı taşlarıdır. Bu temel yapı öğeleri, ancak çağdaş düzeylere erişmedeki sezgilerimizi güçlendiren birer yol göstericidir” (21)
Geleneği korumanın espriside budur. Her geleneğin, kendisinden bir sonrakini yaratma zorunluluğu vardır ki bu da körü körüne, değişmez biçimde bir bağlılıkla değil, onu koruyarak, onu esas alarak, sürekli sentezlemekle olur.
”Türk kültür deviniminin ana ereği, toplumumuzun dinamik karakterine uymayan her türlü yoz ve tutucu öğeyi terk ederek, tarihsel süreç, coğrafi konum ve ilişkileri yönünden var olan değişimler süreci içinde, öz kaynaklardan gelen kendi düşünce tarzını, tam bir batılı anlamda içine yerleştireceği yeni bir sentezi, her şeyden önce kendi toplumumuza kazandıracak yolları bulmak olmalıdır.”(22)
”Geleneğe bağlılık”la “çağdaşlık”taki ayrımın görülmeyişi ve görülmeyişinin toplumsal, siyasal nedenleri vardır ve bunda ulusallaşma sürecinin –batıya göre- geç başlaması beklide en büyük etkendir. Beklide Cumhuriyetle birlikte “yönetenler” ve “aydınlar” tarafından başlatılan (hem de cumhuriyet öncesine göre büyük bir hızla başlatılan) “batılaşma” çabaları, toplumla yönetim kademesi arasındaki kopukluğa neden olurken, “gelenek elden gidiyor” diyerek, geleneğe daha sıkı sarılmanın nedeni de olmuştur.
”Üretken düşünce evrimine girmemiş bir toplumun sanatı da doğduğu ilkel noktada yok olmaya mahkum demektir. Halk sanatlarını toprağın kendisi kabul edersek, bireyin yaptığı sanat, bu toprağın üzerine kurduğu insanlık yapıtıdır. Bu yapıt o toprak üzerindedir ama 20.yy. insanının eriştiği en sok teknoloji ile donanmış bir gökdelendir”(23)
Geleneğe bağlı kalmak onu tutuculaştırmak giderek yozlaştırmak demektir. Oysa dünya müzikleri bu arada Türk müziği de incelendiğinde geleneğin hiçbir zaman yerinde kalmadığı, “dönemlerin” bir sonrakine özgür yaratma olanağı verdiği bir gerçektir. Üzerinde durulması gereken ise Türk müziğinde bu sürecin yavaş işlediği ve korkuların yani yozlaşmanın olduğudur.
Müzik tarihinde doğunun, batıdan daha önce gelişmeler sağladığı, örneğin. Batıda 16.yy. Domenico Mazzachi tarafından ilk kez kullanılan, piyano, forte ve tril işaretleri, Farabi ve İbni Sina’nın çağdaşı Şirazlı Kudbüddin tarafından daha o çağda kullanıldığı bilinmektedir. (24)
Ama batının dönemler boyunca okullaştırdığı, kurumsallaştırarak birbirinden önemli ayrımları olan formları geliştirdiği (bilim ve teknolojiyi de önüne katarak) günümüzde müziğin anlatım olanaklarını maksimum ve teknolojik imkânları zorladığı gerçektir.
Tüm bunlar, bilimsel ve teknolojik değişimlerle, insan düşüncesindeki değişimlerin ve “yeni geleneklerin” kurdukları “sağlam birlikteliğin” sonucudur.
(19) Ertuğrul Bayraktar. Geleneksel Müziklerimiz ve çok Seslilik Çalışmaları. S. Turhan T.H.M.de Çeşitli Görüşler. Kültür Bakanlığı 1414 Kültür. Es. 179 Türk tarih Kurumu Basımevi s.95
(20) Dr. Yıldıray Erdener Çok Sesli Müzikle Endüstrileşme Arasındaki İlişkiler. S. Turhan T.H.M. Çeşitli Görüşler
(21) Prof. Cengiz Tanç Müzik Toplum Etkileşimi S. Turhan T.H.M.de Çeşitli Görüşler. Kültür Bakanlığı 1414/Kültür Es. 179 TTK Bas. S.95
(22) Prof. Cengiz Tanç Müzik Toplum Etkileşimi S. 347
(23) Prof Cengiz Tanç Bestecilerimizle Söyleşi Milliyet sanat dergisi yeni dizi 69/1 Nisan 1983 Sayfa 31
(24) Yıldıray Erdener Halk Türküleri koro İçin Çok Sesli Hale getirilmeli midir? S. Turhan T.H.M.de Çeşitli Görüşler. Kültür bakanlığı 1414 Kültür Eserleri/179 Sayfa.131
devamı edecek
*
Safa Olgun imzasıyla yayımladığımız bu çalışma, çok değerli bir seçiciler kurulunun değerlendirmesi sonucu
Mavi Nota’nın düzenlediği “
Nimet Koray Araştırma-İnceleme Müzik Ödülü”nde seçiciler kurulu tarafından
Teşekkür Belgesi’yle ödüllendirilmiştir.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.