Yazılar
Gurbetten Yükselen Ses!Sayı: - 16.02.2006
Hasan Yükselir müzik ve tiyatro üzerine eğitim almış ama sanat yaşamını Almanya'da sürdüren bir müzik elçimiz. Güçlü bir sese ve geniş bir müzik kültürüne sahip. "Yunusça Ezgiler" ve "Yunustan Nazıma" adlı müzikallerin hem bestecisi hem de solisti. Köln Senfoni Orkestrası, Yükselir'in yazdığı bağlama konçertosunun dünya prömiyerin gerçekleştirdi. Şimdi de Almanya'daki göçmen çocukların kültür çatışmasını, sıkışmışlığını anlatan bir müzikal ve Nazım'ın biyografisinden yararlanarak hazırladığı bir başka müzik üzerinde çalışıyor. Yana yakıla "Şeyh Bedrettin Destanı"na sponsor arayan Hasan Yükselir, yeni albümünü Göç Türküleri'de mart ayında çıkaracak.
Sayın Hasan Yükselir, "Su Türküler"den sonra "Göç Türküler" adlı bir albüm hazırlığınız olduğunu okumuştuk. Bu proje hangi aşamada? Ben bir demo hazırlamıştım. Bir firma bu demoyu kabul etti. Bu kez büyük firmayla çalışmak istiyorum. Daha önceki firmalar güçsüzdü. Böyle olunca da promosyon filan yapmıyorlar. Bunu da "Biz promosyon yapmayız" gibi gerekçelerle açıklıyorlar. Oysa paraları yok. Sanıyorum bu albüm mart ayı sonunda çıkacak.
"Göç Türküler"de de anonim türküler var mı? Anonim türküler ağırlıklı. Bundan önceki albüme de ben iki tane beste koymuştum. Bu sefer de iki tane beste koymak istiyorum.
Türküleri farklı bir şekilde yorumluyorsunuz, çokseslilik çabalarınız var. Gelenekselden evrenseli yakalama çabalan içinde başka kimleri başarılı buluyorsunuz? Türkülerde hoş olsun diye batı çalgıları kullanılıyor. Hatta senfoni orkestrasıyla bile yapılıyor. Bu ister istemez çoksesliliğin güzel örneklerini oluşturabiliyor. Bazen denk düşebiliyor. İyi kompozisyonlar yapılmış olabiliyor. Bazen de çok iğreti olan kompozisyonlar çıkabiliyor. Piyasada bu anlamda kompozisyonlar yapan pek fazla insan yok. Genellikle bağlama Önünde, arkasına da birkaç yaylı filan koyuyorlar. Ama bağlama ahengi rengi, tınısıyla kendi başına zaten güzel bir çalgı. O an bir konçerto yazılmadığına göre sadece bağlamaya eşlik anlamında çalışma olabilir ama bence bağlamanın kendi sülalesiyle yapılan bir çoksesli daha iyi olur. Yaylılarla yapılan zaten klasik formdur. O klasik formda yine türküler yapılsın ama geleneksel çalgılarımızı koymak gerekmez diye düşünüyorum. Geleneksel çalgılarımızı kullanarak başarılı kompozisyon yapan isimlerden biri Erkan Oğur. Takdir ettiğim bir diğer isim de Grup Bengi. Bunlar dünyanın birçok ünlü müzisyeniyle çalışan insanlar.
Siz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Bu tür çalışmalara Çağdaş Halk Müziği diyenler var. Ama Türk Halk Müziği yaşayan bir üslup. Bu nedenle bunu çağdışı ya da çağdaş diye ayırmak yanlış. Eskiden söylenen türküler çağdışı da şimdiki mi çağdaş oluyor? Bunlar yanlış tanımlamalar. Çünkü halk müziği bütün insanların, milyonlarca Anadolu insanının gönlünde, yüreğinde, sesinde biçimleniyor ve yaşıyorsa, buna çağdışı ya da çağdaş demenin âlemi yok. Benim yaptığım müzik kısaca halk müziği.
Müzik tiyatrosu yapıyor Tiyatro ve müzik üzerine eğitim aldınız. Sanıyorum yaşamınızda müzik daha ağır bastı... Önce müzik okudum sonra tiyatro. Tiyatroya girmemin nedeni tiyatro-müzik ilişkisi babında oldu. Çünkü benim şu anda asıl uzmanlaştığım alan müzik tiyatrosu. Yani opera. Ben bu tür şeyler yapabilmek için Almanya'da yaşıyorum. Orada iki arkadaşımla birlikte kurduğum bir müzik tiyatrosu var. Böyle olunca da opera geliyor akla. Geçen yıl 2 Ekim'de prömiyer yaptım. Birkaç Avrupalı solistle birlikte Köln'de gerçekleştirdik. Öykü Anadolu. Yunus Emre'nin dizelerinden çalışılan bir eser. Bir opera gibi, bir müzikli tiyatro gibi... Çok keyifli bir çalışma oldu. Sonuçta iyi eleştiriler aldı.
1993 yılından bu yana Almanya'da yaşıyorsunuz. Gitmeden önce Türkiye'de ne gibi çalışmalarınız oldu? Aldığım eğitimler sonucunda müzik tiyatrosu beni çok ilgilendirmeye başladı. Bunun ilk örneği 1990 yılında yaptığım "Yunusça Ezgiler" adlı bir müzikal oldu. Bu müzikal tek perdelik bir müzikaldi ve popüler kültürden yararlanıldı. Müziğini de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çaldı. Arkada da Ankara Çoksesli Korosu vardı. Ben de Liedler, aryaları okudum Çok beğenilince "Yunus'tan Nâzım'a" müzikalini yaptım. Yine Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Yaylılar Grubu ve Ankara Çoksesli Korosu'yla birlikte çalıştık. Çok iyi bir. çalışmaydı. Hatta 9. Ankara Müzik Festivali'ne çağırıldık. İki yıl kadar da gündemde kaldık. Efes, Mersin gibi yerlerde festivallere gittik. Ama İstanbul gibi yerlere ulaşamadık. Galiba ben iletişimden yararlanamadım. Bir de o dönemde "Evita" çok gündemdeydi. Evita'nın oyuncuları çok popülerdi, bir de promosyon çok yapıldı.
Neden pop türünde müzikal yaptınız? Çünkü gençlik toplumdaki en dinamik kesim. Gençliğin çok net olarak hoşlandığı ve o zaman da çok yoğun sunulan bir üsluptu ve gençlik bundan çok etkileniyordu. Anadolu'yu anlatmak için de bundan yararlanmak gerekiyordu. Bir de buna eğlence tarzında değil de, daha sanatsal görüntüleri, sanatsal öğeleri de kattık. Senfoniyi koyduk, koroyu koyduk, dansı koyduk Tipik bir Carmina Burana gibi çıktı ortaya. Çok görkemli oldu.
Bu müzikaller seyirciden nasıl ilgi gördü? İlgi müthişti. Açık havada oynamıştık, yağmurun altında şemsiyelerle izlediler. Gençlik sevdi, işin garip tarafı yaşlılar da sevdi.
Aynı türden bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Şu anda iki müzikalin üzerinde çalışıyorum. Birisi gençlik üzerine. Yurtdışında yaşayan göçmen çocuklarımızın, iki kültür arasına sıkışmalarının, yaşadığı çelişkilerin anlatıldığı bir müzikal. Bu bir atölye çalışması. Önce çocuklarla aileleri arasında geçen diyaloglar kaydedildi. Bunları bir yazarla oturup tartıştık ve bunu vibretto haline getirdik. Sonra da ezgileyip müzikal haline getirdik. Bu müzikalde de pop, blues ya da rap de olacak. Bir de "Sevda Ateşten Bir Gömlek" adlı Nâzım'in biyografisinden yararlandığım bir çalışma var.
Projelerinizin arasında Şeyh Bedrettin Destanı da vardı... Şeyh Bedrettin Destanı Avrupa projesine sunuldu. Şeyh Bedrettin Destanı'nın bir bölümü daha önce Türkiye'de çalışılmıştı. Bu proje yardım almış olsaydı şu anda Avrupa'da çok iyi bir mekânı olabilirdi. Çok büyük eserler bunlar, parayla dönüyor. Yana yakıla sponsor arıyorum ama henüz bulamadım.
Film müzikleri de yaptı Tiyatro oyunlarına ve filmlere müzikler yaptınız. Bu oyunlar ve filmler hangileri? Türkiye'deyken hem Devlet Tiyatrosu hem de özel tiyatrolara müzik yazdım. Ruhi Su'nun müzikal bir eseri "Misafir", Murathan Mungan'ın "Mahmud ile Yezida" ilk aklıma gelenler. Ama birçok müzikli oyuna müzik yazdım. Ayrıca 1987'de Kadir İnanır'ın oynadığı Şerif Gören'in yönettiği "Umut Sokağı" ve 1991'de Tunç Başaran'ın yönettiği "Uzun İnce Bir Yol"un j müziklerini yaptım. Yine birkaç cıngıl yaptım. TRT'nin birçok drama ve belgeselinde de imzam var.
Oyun ve film müziği yazmak da ayrı bir alan. Oyunu ya da filmi izledikten sonra müzik üzerinde çalışıyorsunuz. Böyle ısmarlama iş yapmak, daha doğrusu ısmarlama sanat yapmak yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor? Tam, tersine elinize konu veriliyor. Konunun davranışlarını gösteriyorlar sahnede. Ya da eline bir metin veriyorlar. Bu işleri oldukça kolaylaştırıyor. Bu ısmarlama değil, aksine çok da önemli bir yardım sonucu gerçekleştirilen bir iş. Olaylar dizisini görüyorsunuz, dramatik aksiyonu görüyorsunuz.... Besteci bundan ne hissediyorsa, ne olacağını düşünüyorsa, karşılıklı yoğun bir iletişimle ortaya müzik çıkıyor. Müzik yaşamınızda da önemli bir yer tutuyorsa, işiniz daha da kolaylaşıyor.
"Üşür Ölüm"ün klibi de var. Bu küpten memnun musunuz? Başta da belirttiğim gibi iri söyleyen ama bunu hiçbir zaman davranışlarıyla göstermeyen bir firmada çalıştığım için başka da klip çekilmedi. "Üşür Ölüm"den de memnun değilim. Benim çok önceleri okuduğum "Kiziroğlu"nu mutlaka birisi çıkıp söyleyecekti. Ama ben çıkardıktan sonra söylediler ve promosyonlarını da ona yönelik yapınca onlar alıp götürdü. Ben yapsaydım, ben götürecektim.
Başka klip çalışmalarınız da olacak mı? Yeni albüme yeni firma zaten yatırım yapacak. Klibe de ben "yatırım" diyorum. Klip sanatsal olarak da çok artı bir şey değil. Sonuçta müziği destekleyici görüntüler oluyor. Asıl olan orda müziğin kendisi ve söyleyenin yeteneği.
Klip yönetmenine müdahale ediyor musunuz? Zaman, zaman müdahale ediyoruz ama çok da müdahale edemiyoruz. Benim Avrupa'da çok iyi tanınmış yönetmen bir arkadaşım var. Bana klip çekeceğini ama asla yanına sokmayacağını söylüyor. Onun tasarrufunda.
Klip yönetmeninin bakışı da çok önemli. Sanatsal anlayışınızla dünyaya bakışınız aynı olmalı... Kesinlikle... Bu olmazsa zaten o üründen de hayır bekleme. Müzikle görüntünün birbirine yakışmadığı, iğreti şeyler Türkiye'de çok oluyor.
Yurtdışında da, yurtiçinde de çok önemli çalışmalarınız olduğu halde sizi medyada pek göremiyoruz. Medyayla aranız iyi değil mi? Bu, firmayla ilgili bir şey. Bu işin üzerine parayla gidiliyor biliyorsunuz. Bu işi çözen paradır. Benim çalıştığım firmaların gücü kudreti yok.Tercih edilmiyoruz diye bir şey yok.
Türküler de yozlaşacak mı? İpini koparan türkü söylüyor, söylesin. Bunu iyi değerlendiriyorum. Su bulanmadan durulmaz. Bakın pop müzik yapan insanların çoğu kayboldu şu an. Türkünün rantını yemek isteyen uyanıklar, bunu söyleyecek ama kalamayacaklar. Adam gibi ürün de vermeyecekler.
Türküleri popçuların seslendirmesine nasıl bakıyorsunuz? Halk olduğu sürece, türküler yaşadığı sürece, türkülerin yozlaşması mümkün değil. Bunlar geçici darbeler. Geçmek zorunda.
Tüm sanat dallarında olduğu gibi müzikte de kaliteyi yakalamak için eğitim şart. Ama eğitimli sanatçılar da kalkıp "Bandıra Bandıra" gibi müzikler yapıyorlar... Çok basit müzik cümleleriyle dinleyicinin kafasına, daha doğrusu parası yenilmek istenen kesimin kafasına kolayca sokulması için basit sözler bulup, biraz da cinselliği çağrıştırıcı cümleler konuluyor. Bu da tutuyor.
Böyle şarkıları sizce halk mı talep ediyor? Hayır, talep yok. Talep yaratılır. Sistemin kendisi bu zaten. Arz talebi doğuruyor. Alıcıların düşünmesine fırsat yok. Çünkü kurulan sistemde, alternatif insanlar da çıkartılmaz. Dikkat ederseniz bütün şarkılar birbirine benzer. Türküler de gittikçe birbirine benzemeye başladı. Bunun nedeni sistemi devam ettirmek. Eğer alternatif çıkarsa, o ana kadar yaptıkları bütün yatırımlar boşa çıkar. Sonuçta alternatif olan grupları bastırırlar. Oysa Türkiye'nin çok kompozitörleri var. Örneğin Erkan Oğur... Mütevazı olmama gerek yok, kendimi de örnek verebilirim. Bunların promosyonları ya da televizyonların pek fazla talepleri yok. Sorun alternatifleri çoğaltmak, alternatifleri çoğaltacak desteği bulmak.
Söyleşi için çok teşekkür ederim.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.