Yazılar
Bir Oda Dolusu Coşku Eşittir: Roomful of BluesSayı: - 20.02.2006
Caz festivallerini severim. Eline fıçı biranı alır, köşeye çekilir ve müziğin ritmine kendini kaptırarak kendi halinde hafif hafif sallanırsın. Bu sefer öyle olmadı. Biralar bir kenara kondu sadece ben değil bütün bir salon dolusu insan kendini sahnenin önüne fırlattı ve müziğin sihriyle adeta delirmişçesine dans etti. Böylece, Roomful of Blues’a neden ‘bu gezegendeki en dans edilebilir ve en coşkulu blues topluluğu dendiğini’ anlamış oldum. Çünkü bu basit bir tanımlamadan öte, gerçeğin ta kendisi. Modern dünyanın ‘kavalcıları’ yaptıkları müzikle biz ‘fareleri’ tek kelime ile büyüledi. Grubun vokalisti Marc Du Frense ilk önce olağanüstü iri cüssesi ile sizi cezbediyor ama söylemeye başladığında kadife sesi ve insanın içine işleyen yorumu ile her şeyi unutuyorsunuz. Grubun gitaristi Chris Vacon ile sahne üzerinde paslaşmaları ve birlikte yaptıkları şovlar ise tek kelime ile görülmeye değer. Böylelikle, Roomful of Blues grubunun beyinleri, grubun vokalisti Marc Du Frense ve gitaristi Chris Vacon ile yaptığımız söyleşinin ilk sorusu da ortaya çıktı.
SDK - Verdiğiniz konserlerde her yaş grubundan çok sayıda insanı büyülüyorsunuz. Neredeyse yediden yetmişe herkes sizinle dans etti. Fark ettiniz mi?
Marc Du Frense - Evet, Rusya’da ve Türkiye’de verdiğimiz konserlerde bir şeyi fark ettik. Bizi dinlemeye gelen insanlar çok genç. Dün akşam burada (İzmir Hilton’da verilen konseri kast ediyor) genç coşkulu bir topluluk vardı. Amerika’da işler böyle değil. Bizi dinlemeye gelen insanlar, caz barlara giden, genelde evli, çoluk çocuğa karışmış, sorumluluklarını almış yetişkinler oluyor. Sanıyorum bunun nedeni, burada Roomful of Blues gibi caz orkestralarının çok az oluşu. Galiba gençler biraz da merakla geldiler. Belki de daha önce hiç blues müziği dinlememiş olan insanlar nasıl bir müzik yaptığımız merak ederek geldi. Amerika’da ise genç kitleyi sadece arada sırada caz festivallerinde görebiliriz. Çaldığımız caz klüplerine ise doğal olarak 30’lu, 40’lı, 50’li yaşlarını süren insanlar gelir. Dün akşam tabii ki farklıydı. Caz festivallerinde, dün gece olduğu gibi farklı yaş gruplarından insanları görebilmek mümkün.
SDK - Müziğinizdeki özel coşkunun sırrı nedir?
Marc Du Frense - Şu ana kadar duyduğum en güzel şey. Bu fikre bayıldım. Lütfen bunu albümlerimizi yapan plak şirketinin müdürüne de söyler misiniz? (Kahkahalar….)
Chris Vacon - Kesinlikle. Çok memnun oluruz. Şaka bir yana, yapmak istediğiniz şeyi yapma fırsatı bulduğunuzda, müziği içinizde hissetmeye başlıyorsunuz. Bu, başkalarının sevip sevmediğini umursamadan kendi istediğiniz müziği yapmakla ilgili. İçinizden geldiği gibi müzik yaptığınızda, başta müziği sevmeyen insanlar bile müziğinizi sevmeye başlıyorlar ve bir süre sonra o insanları çekmeye başlıyorsunuz. Biz bir çeşit dans grubu gibiyiz. İstediğimiz gibi çaldığımızda işler yoluna giriyor. Bu bizim işimiz.
SDK - Yaptığınız müzik, çocukluk düşleriniz ile ilgili olabilir mi?
Marc Du Fense - Çocukken anne ve babamın dinlediği müzikler bana korkunç gelirdi. Count Baise, Duke Ellington gibi isimleri henüz keşfetmemiştim. Doğrusu hiç ilgimi çekmiyorlardı. Ben çocukluğumda, Amerika’daki milyonlarca çocuk gibi rock and roll ve Beatles dinleyerek büyüdüm. Daha sonra, Stone, Eric Clapton, Jimi Hendrix’i keşfettim. Büyüdükçe bu gezegende yazılan en güzel müzikleri blues’u B.B. King’i keşfettim. Adım adım swing müziği, daha sonra, Count Baise, Duke Ellington’u tanıdım. Allah’tan olgunlaşıyoruz ve kaliteli müziği keşfediyoruz. İlk müzikal etkileşimim, çocukluğumda armonika çalmaya başladığım döneme rastlıyor. Duyduğum her müzisyeni taklit etmeye çalışıyordum.
Chris Vacon - Amerika’da o yaşlardaki bütün çocuklar hemen hemen böyledir ama içinizde gerçek müziği duyuyorsanız bütün bu saçmalıkları unutabilirsiniz. (Ve tüm hınzırlığı ile gülümsüyor. Hep bir ağızdan itirazlara kahkahalar karışıyor…)
Marc Du Fense - Evet, insan 38 yaşına geldiğinde güzel bir araba alıp,100.000 dolarlık bir evde oturunca böyle şeyler söyleyebiliyor. (Bu sefer gülmekten yerlere yatıyoruz). Karım bana, kalabalık bir izleyici grubu görünce her şeyi unutuyorsun diyerek, çok kızıyor.
Chris Vacon - Seyircilerle beraber olduğumuz zaman her şeyi unutup eğleniyoruz. Bütün güçlükleri unutup gerçekten çok eğleniyoruz.
SDK - Bunu, dün akşam sahneye çıktığınızda fark ettim. Gerçekten, çocukluğunuzun kahramanı kimdi ve ilk defa ciddi olarak müzik ile nasıl ilgilenmeye başladınız?
Chris Vacon - Gitar çalmaya başladım çünkü milyonlarca Amerikalı çocuk gibi televizyonda Beatles’ı izledim. İki, üç yıl sonrada, B.B. King’in müziği ile tanıştım. İlk defa ciddi olarak bir gitar edindim ve blues parçaları çalmaya çalıştım. Onları taklit etmeye çalışarak bir şeyler çalmaya çalışıyordum. Yavaş yavaş kendime ait melodiler mırıldanmaya başladım. Blues müziği diğer insanlar gibi beni de kendine çekti. Sonra, ne istiyorsam onu çalabildiğimi fark ettim ve başka blues parçalarının plaklarını taklit edebildiğimi görünce tembelliğimden bir şeyler öğrenmek yerine onları kopya edip çalmayı tercih ettim. (çok yetenekli bir gitarist olan Chris Vacon en başta kendisiyle ve bu arada bizimle de dalga geçiyor.)
Marc Du Fence - Çocukluğumda, Rock and roll, blues ve caz dünyasından çok sayıda kahramanım oldu. Daha önce söylediğim gibi armonika çalmaya başladığımda hayran olduğum ve taklit ettiğim bir sürü insan oldu. İlk önce armonika çaldım daha sonra şarkı söylemeye başladım. Müzikle ilgilenen insanlar Alan Wilson, Lili Walter, James Cotton, Walter Jacobes gibi isimleri taklit etmeye ve onlardan bir şeyler kapmaya çalışıyorlardı. Ben de öyle yaptım. Bütün bu insanlar bana ilham kaynağı oldular. Şarkı söylemeye başladığımda çok yetenekli Gospel ve soul şarkıcısı Howard Tate’i taklit etmeye başladım. Bu isimler gibi 100’lerce sanatçıdan etkilendim. Tabii ki, B.B.King çok etkilendiğim sanatçıların başında geliyor. Daha sonra insan kendi yolunu orijinal stilini buluyor.
SDK - Siz genel olarak çok uyumlu bir ilkisiniz değil mi?
Chris Vacon - Çünkü konserde herkes tek başına. Sahnede birbirimize bakmadığımız sürece gayet iyi çalıyoruz.(Şovları bunun tam tersini söylüyor)
Marc Du Fence - Eğer orkestrayla uzun bir turneye çıkıyorsanız, beşinci haftadan itibaren adamlar birbirine ters ters bakmaya başlar. Beşinci haftanın sonunda ise ‘karımı özledim eve gitmek ve bu adamları bir daha görmek istemiyorum’ diye homurdanmaya başlıyorsunuz. (kahkahalar…) Biz kalabalık bir orkestrayız ve doğal olarak, uzun yolculuklarda insanlar birbirine sinir olmaya başlıyor. Mesela, Amerika’yı baştan başa dolaştığımız üç haftalık otobüs yolculuklarında adeta birbirinize yapışık vaziyette yaşıyoruz. Çok değişik karakterlerde insanın bir arada yaşaması kolay değil. Allah’tan çok sevdiğimiz müziği çalıyoruz. Temel olarak, insanları bir araya getiren şey cazı, blues’u sevmeleri. Benim şu anda burada olma nedenim de bu.
Chris Vacon - Çok uzun süreden beri orkestrada çalan biri olarak kendi deneyimlerimden bu durumu çok iyi anlıyorum. Bazen yalnız kalmak istiyorsunuz. Artık 14 yaşında değiliz ve herkesin görüşleri çok farklı. Bazen çok zor olabiliyor. Bu şov dünyası ve beraberce sahne alıyoruz. İşimizi iyi yapmak zorundayız. Herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor.
SDK- Biraz da gelecek planlarınızdan bahsedebilir miyiz?
Chris Vacon - Muhtemelen yeni bir albüm kaydı ancak gelecek yıl mümkün olabilir. 2004’ün ilk aylarında, bir kaç hafta boyunca bir gemide çalacağız ama biz ‘swing band’ değiliz. Yeni hazırlayacağımız albümde, bütün caz tonları yer alacak. Soul, swing, Amerikan folk, rock and roul, blues. Şarkılarımızda bütün bunların karışımı olan bir müzik göreceksiniz.
Birbirinden hınzır fakat bir o kadar da tatlı bu müthiş ikiliyi, konser salonuna uğurlarken yaptıkları o büyüleyici müziğin hamurunda olağanüstü espri yeteneklerinin ve yakaladıkları müzikal uyumun var olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.