Yazılar
Karacaoğlan ve aşk…Sayı: - 21.02.2006
Karacaoğlan’ın hayatı hakkında yeterli bilgi sahibi değiliz. XVI veya XVII nci yüzyılın bu halk şairinin; tasvir ettiği Çukurova ve Toros’lar yöresinde yaşadığı bilinmektedir. Hangi devir olursa olsun şiirleri kendisini ele vermektedir. Yaşadığı aşkları, sevgilisine hasretini, kıskançlığını ve tabiat sevgisini şiirlerinde bulmamak, bu etkiyi hissetmemek mümkün değildir.
Karacaoğlan’ın koşma, semai ve destanlarında aşk, maddi aşk olarak görülmektedir. Tasavvuf’a yönelik belirgin işaretler yoktur. Buna rağmen sevgilinin yanı sıra tabiata olan bağlılığı; ağacı ile meyvesi ile dağı, ovası ile her şey onun için yaratıcının aksidir. Yani Hak’kın yarattığına tümüyle âşıktır.
Şiirlerini tek tek ele alırsak:
Elâ gözlerini sevdiğim dilber /Göster cemalini görmeye geldim.Sözlerini derde derman dediler/ Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim
Senin aşıkların gülmez dediler/Ağlayıp yaşını silmez dediler
Seni bir kez saran ölmez dediler/Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim.
Sen belli ki o elâ gözleri seviyorsun. Bunu diğer şiirlerinde de sık, sık tekrarlıyorsun:
O gözleri görmeye gelirken bile, sevgilinin söylediği sözlerdeki‘Derde deva bulmayı’ön plana alarak kendini kurtarmak düşüncesi nedir? Elâ gözleri göreceksin, yanı sıra derdine, sevgilinin sözleriyle çare bulacaksın. Oh ne âlâ !
Ya ona, gülmeyen ve devamlı ağlayan aşıklarının gözyaşlarını silmekten çok, onu saran kişilerin ölmeyeceğinin söylenmesi:
Bizim şairin neye daha çok ağırlık verdiğini göstermektedir. Karacaoğlan , hem sevgiliye kavuşacaksın, hem de ölümsüzlüğü bulacaksın. Ne kurnazlık değil mi?
Bir başka şiirinde:
Elâ gözlüm yıktın benim evimi/ Eylen şu diyarda kal diye diyeViran ettin bahçem ile bağımı/ Tomurcuk gülleri der diye diye
Karacaoğlan der ki neyleyip nitmek/ Bir fikrim var şu sılayı terk etmek
Yıkıl git diyorsun kolay mı gitmek?/ Sen getirdin beni gel diye diye
Her seferinde Karacaoğlan kurnaz olacak değil ya ! Bu kez sevgili “Buraya gel” diye elâ gözlerinin de yardımı ile onu çağırıyor. Geldiği yer Sıla’dır. Kendi vatanıdır. Ama sevgili gülleri toplayıp bahçeyi harab etmiştir. Sonunda da ‘Yıkıl git’ demiştir. Şair dertlidir.
“Sen beni çağırdın, ben senin için evimi barkımı terk ettim, buraya geldim,şimdi niye git diyorsun” diye isyan etmektedir.
Karacaoğlan bir başka şiirinde sevgilisine ismi ile hitap etmektedir: Elif
İncecikten bir kar yağar/ Tozar Elif Elif diyeDeli gönül hayran olmuş/ Gezer Elif, Elif diye
Elif kaşlarını çatar / Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar/ Yazar Elif, Elif diye
Karacoğlan eymelerin/ Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin/ Çözer Elif, Elif diye
Karacaoğlan mutlaka bir ‘Hak’ aşığıdır. Kendisi büyük ilhamını, Allah sevgisinden almıştır. Elif derken Elif’in o, (1) e benzeyen halini yani tek’i (Vahid) düşünmektedir.
Elif’in kalem tutan eli, yine Elif yazmaktadır. Kendisi ise bazen onun peşinden gezen bir aşık, tozlaşarak yağan kar, bazen de Elif’ine kavuşan bir sevgilidir: O çatık kaşlı sevgiliye…
Karacaoğlan’ın aşağıdaki şiirinde kıskançlık öne çıkmaktadır:
Ben güzele güzel demem/ Güzel benim olmayıncaMuhannatın kahrın çekmem/ Gel deyip de gelmeyince
Karacoğlan sözün haktır/ Düşmanın dostundan çoktur
Bizimçün ayrılık yoktur/ Ya sen, ya ben ölmeyince
Kendisinin olmayan tüm güzellere bir türlü güzel diyemeyen Karacaoğlan, sevgilisine kavuştuğunda da bir daha ölene kadar ayrılık yoktur temasını işlemektedir. Eh! Güzel sevenin
elbetteki birçok düşmanı da olacaktır. Şair şiirinde bunu da belirtmektedir.
Ya onun ‘Deli gönlünden’ şikâyetine ne demeli?
Deli gönül gezer gezer gelirsin/ Arı gibi her çiçekten alırsınNerde güzel görsen orda kalırsın/ Ben senin derdini çekemem gönül
Çıkıp yücelere bakmak istersin/ Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle düşüp kalkmak istersin/ Ben senin derdini çekemem gönül
Bizin şair arı gibi her çiçekten bal alan, her yeri dolaşan, nerede güzel görse orada kalan gönlüne artık tahammül edememektedir. Yücelere çıkıp bakmak isteyen, coşkun sular gibi akmak isteyen, her güzelle düşüp kalkmak isteyen sanki o gönül sahibi kendisi değilmiş gibi…
İşte şairimiz bu! Yayla göçlerini bizlere anlatan, Çukurova’yı bize tanıtan şair:
Çukurova bayramlığın giyerken/ Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken / Cennet demek size yakışır dağlarKış aylarından, bahar aylarına geçişi, yeşillenen dağları giyilen bayramlık gibi tasvirleşip, ovanın çıplaklığı üzerinden attığını “Soymak” fiili ile ne güzel anlatmaktadır.
Karacaoğlan sevgilisin kendisine ‘Kara’ demesine kızıp:
Bana kara diyen dilber/ Gözlerin kara değil mi?Yüzünü sevdiren gelin/ Kaşların kara değil mi?
Beni kara diye yerme/ Mevlâ’m yaratmış hor görme
Ala göze siyah sürme / Çekilir kara değil mi?
diyerek ‘Kara’ olmanın aşağılayıcı bir şey olmadığını belirtmektedir.
Tüm âşıklar gibi KARACAOĞLAN da duygusaldır. Maddi unsurların sevgisini hiç çekinmeden yazan âşık sonunda, baki olanı da ne güzel anlatır:
Karac’oğlan söyler sözün/ Kara yere sürüp yüzünYâd edesin bir dem özüm/ Hak imiş diyesin, kalan
Osman R.Aksu
Erenköy- Nisan ‘97
Şubat 2006 notları:
Anadolu yakası Müzisyen ve Müziksevenler derneği’nin 1997 yılı nisan ayında, Caddebostan Kültür Merkezinde verdiği ve tarafımdan yönetilen konserin ikinci bölümünde:
Üstad Sadeddin Kaynak Hoca’nın bestelerinde halk ozanlarının şiirleri
başlığı ile halk ozanlarından:
Erzurumlu Emrah (Hazan ile geçti / Hicaz) ( Yine bahar oldu-M.Kürdi)
Aşık Hasan (Senin yazın kışa benzer- Hüseyni)
Karacaoğlan(Elâ gözlüm yıktın../Zavil)(Ben güzele…/Mahur)(İncecikten bir kar/ Segah)
( Elâ gözlerini sevdiğim dilber/Eviç) (Benim yârim gelişinden/Hicaz)
( Deli gönül gezer gezer/ Hicaz)
ve Aşık Ömer’in ( Elâ gözlerine kurban olduğum-Hicaz)
şarkıları geçilmişti. Bu vesile ile Halk Şairlerinin hayat hikâyeleri irdelenmiş ve yukardaki
Karacaoğlan ve Aşk bölümü de ilgililerin dikkatine sunulmak üzere ayrıca hazırlanmıştı.
Detay için bilgi almak üzere
oraksu@hotmail.com e-mail adresine yazabilirsiniz.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.