Yazılar
Her şeye Rağmen Yaşamak, Psikiyatr gözüyle BeethovenSayı: - 22.02.2006
Babası Bonn Prensliği Sarayı müzik görevlisi, annesi ise saray aşçısının kızı idi. Babası evi saraydaki görevinin dışında, soyluların çocuklarına müzik dersleri vermekle geçindirir, geri kalan zamanlarında aşırı içki içerek, çekilmez bir hale gelirmiş.
Beethoven’ın babası ondaki müzik yeteneğini 4 yaşında iken farkederek, onu eğitmeye başlamış. Ancak bu eğitim normal bir eğitimin sınırlarını aşan bir işkence haline gelmiş. Bazen kendisi gibi müzikle uğraşan dostlarını da yanına alarak, içkili bir şekilde eve gelir, küçük Beethoven’ı yatağından kaldırarak, klavsen başına oturtarak, ağlamasına bakmadan, sabaha dek çalıştırırmış. Bu şekilde baba, kendisinin sağlayamadığı maddi ve manevi olanaklara oğlunun sahip olması için onu yarış atı haline getiriyormuş. Küçük bedeninin uykusuzluktan ve aşırı çalışmasından yorgun düşerek yanlış çaldığında babası dövmeye başlar, ancak başarılı olduğunda övgü almazmış. Bu şekilde ürkek, içe dönük, utangaç bir çocuk haline gelmiş. Çocukluğunu yaşayamadığından, hiç arkadaşı olmamış. İlkokul bitiminde babası onun okul eğitimini yeterli görerek, okul eğitimini sona erdirmiş. Çocuğunun sırtından para kazanmayı hesap eden babası, onu sekiz yaşında ilk kez halk karşısına piyano çalmak üzere çıkarmış. 9 yaşında iken Bonn’a gelen Neefe adlı saygın bir müzisyen onu özel öğrencilerinden biri olarak kabul etmiş. İlk yapıtını onbir yaşında yazmış. 14 yaşında saray ikinci organisti olmuş, saray Tiyatrosu orkestrasında viyola grubuna katılmış. Hocası olan Neefe öğrencisine öğretecek daha fazla bir şey olmadığını düşünerek, onun 17 yaşındayken Mozart’tan ders alması amacı ile Viyana’ya gönderilmesini sağlamış, ancak kısa süre sonra annesinin ağır hastalığı nedeniyle tekrar Bonn’a dönmek zorunda kalmış. Annesinin ölümü sonrası, alkolik babasının tedavisi ve iki kardeşinin bakımını da üstlenmek zorunda kalmış. 22 yaşındayken tekrar Viyana’ya gönderilen Beethoven, Mozart bir yıl önce öldüğünden Haydn’dan ders almış. Otuzlu yaşlarında işitme sorunu başlayan besteci, yavaş yavaş toplumdan uzaklaşmaya başlar, hatta bu nedenle intiharı bile düşünür. Piyano resitalleri vermekten çekinir ve eserleri azalmaya başlar. Artık sadece kendisi için eserler yazmaktadır. Bu dönemde beste çalışmaları sırasında, notaları hissedebilmek için, bir çubuğu ağzında tutarak, piyano üzerine koyuyor ve ses titreşimlerini hissedebiliyordu. İlerleyen hastalığı kendisini hırçın, uykusuz, iştahsız, kendine özen göstermeyen, takınaklı, sokaklarda sıkıtı içinde yürür bir hale getirmiş. Hatta bu şekilde serseri zannedilerek polisçe hapse bile atılmış. Bir eleştirmene “bunlar senin için değil, daha sonraki bir çağ içindir” şeklinde cevap verdiği söylenir. İşitme sorununun artmasına karşın, bu son dönemde yazdıkları, eski bestelerinin düzeyini geçmiştir. 51 yaşında sarılık ve sonrasında siroza yakalanmış. 57 yaşında bu hastalıktan öldüğünde, cenazesine ünlü besteci Schubert de aralarında olmak üzere çok sayıda kişi katılmış. Eserleriyle enstrümantal müziğin önemini göstermiş, orkestra boyutlarını eskisine göre arttırmış, piyanonun orkestradaki önemini ve farklı özelliklerini gözler önüne sermişti. Ünlü 5. senfonisi (Kader Senfonisi olarak da bilinmektedir) ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra patlayan II. Dünya Savaşı’nda Nazi baskısı altına giren ülkelerin yaptıklarına direniş amacıyla, sokaktaki adam tarafından ağızdan ağıza ıslıklar halinde söylenmekteymiş.
Çocuklarınızdan sizin yapamadıklarınızı beklememelisiniz. Çocukların çocukluklarını yaşamaları, gerekli sevgiyi ve anlayışı hissedebilmeleri, yaşıtları ile arkadaşlık kurabilmeleri sağlanmalıdır. Eğitim sevgi ile verilmezse, ileride kendisini depresyonlar ve vücut direncinin düşüşü ile başka ağır vücutsal hastalıklar ile kişiyi sağlıksız ve mutsuz hale getirir. Çocuklarınızı sınav kazansın ya da başka olanaklara kavuşsun diye yarış atı haline getirmeyin. Çocuklar bu dönemlerini uygun bir şekilde yaşayamazlarsa, daha sonraki kişilik gelişim evreleri yetersiz bir zemin üzerinde inşa edildiğinden, sonraki aşamalarda da sorunlar yaşar; kişilik sorunları, depresif bozukluklar, kaygı bozuklukları gelişebilir ve sosyal olarak sorunlu bireyler haline gelebilirler.
Herkes ister doktor, ister öğretmen olsun, görevlerini becerilerinin üst sınırına dek yerine getirmeli, belli bir yerden sonra verebilecekleri başka bir şey kalmadığında, daha üst düzeyde bilgiye sahip kişilere bu görevlerini devretmelidirler.
Vücutça herhangi bir hastalığa ya da sakatlığa sahip olmak, kişinin üretkenliğine engel olmamalıdır. Hiç kimse mükemmel değildir. Sakatlıkların arkasına sığınarak, hayata küsmek, insanlık görevini yapmamakla eşdeğerdir. Herkesin ne durumda olursa olsun, kendisinden sonrakilere örnek olmak için mutlaka yapabilecekleri çok şey vardır. Hepinize bizden daha azimli,daha üretken, daha mutlu, daha yardımsever insanlar yetiştirmeniz dileklerimle.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.