Yazılar
Türk Toplumunun Müzik Sorunlarının Çözümünde Temel Görüş Ne Olmalıdır?Sayı: - 23.02.2006
KAOS ve FELSEFENİN GEREKLİLİĞİ
Türkiye'de bugün bir ''müzik kaosu'' yaşanmaktadır. Bu bir olgudur.
Bu kaosun tam ve doğru olarak kavranabilmesi ve kaostan çıkış yollarının
belirlenebilmesi için, felsefi bir bakış açısına gereksinme vardır . Felsefi bakış açısı bize, tutarlı olma olanağı sağlar; birbirinden ayrı gibi görünen çeşitli müzik konularının sorunlarının toplumsal yaşam içinde bir bütün oluşturduğunu, her birinin hem kendi başına hem de bütünün bir parçası olarak var olduğunu; sorunların nedensiz ve birdenbire değil, bir takım nedenlerden kaynaklanarak tarihsel oluşum süreci içinde ortaya çıkan ''sonuç''lar olduğunu; müzik sorunlarının müzik kurumlarının hem birbirleriyle hem de toplumsal yaşamla sürekli etkileşim içinde bulunduğunu görme anlama olanağı verir .Ve ancak felsefi bakış açısı sayesinde biz, sorunları tam ve doğru olarak kavrayabilir, çözüm için tutarlı öneriler geliştirebilir , birbiriyle tutarlı uygulamalar gerçekleştirebiliriz.
Sadece bir konuyu bir sorunu, bugünkü görünümüyle ve toplumsal yaşamın gerçekleri ile öteki müzik sorunlarını göz önünde tutmadan kendi başına ele almak, sadece ona çözüm aramak, ''Kör'ün fil'i tanımlaması'' örneğinde olduğu gibi, eksik ve yanlış olacaktır. Nasıl ki ''fil'' sadece ayak, sadece diş veya başka bir organdan ibaret değilse, toplumsal yaşam içindeki müzik sorunları da ne sadece tekseslilik-çokseslilik sorunudur. Ne sadece Konservatuar veya orkestra veya TRT veya kaset sorunudur. Sorun, toplumumuzun müzik yaşamıyla ilgili sorunların tümünden oluşan bir sorunlar yumağıdır ve çözüm aranması gereken de bu sorunlar yumağının oluşturduğu bütündür.
Bu açıdan bakıldığında görülecektir ki; müzik alanında hiç bir sorun "kendi başına var'' değildir; öteki sorunlarla birlikte vardır ve onlarla sürekli etkileşim içindedir; hiç bir müzik sorunu-nedensiz ve birdenbire oluşmamıştır, bir takım nedenlerden kaynaklanarak, geçmişten bugüne tarihsel süreç içinde oluşmuştur; ve hiç bir müzik sorunu ''toplumsal yaşamdan ayrı olarak var'' değildir , toplumsal yaşamla birlikte ve onunla bağımlı olarak var'dır.
Bu nedenle, bir konudaki müzik sorunun tam ve doğru olarak kavranmasında, ona gerçekçi çözüm önerileri oluşturulmasında, çözüm önerilerinin uygulama alanına aktarılmasında ve uygulanmasında, bütün açısından tutarlı olabilmek tutarlı davranabilmek için, felsefi bir bakış açısına gereksinme vardır
Konumuza bu açıdan bakılmağa, sonuca bu açıdan ulaşılmağa çalışılacaktır.
TOPLUMSAL YAŞAYIŞ VE MÜZİK
Bir toplumun müzik yaşayışı, o toplumun ekonomik-kültürel toplumsal koşullarından kaynaklanır; bu koşullan yansıtır ve bu koşullarla karşılıklı etkileşim içinde bulunur.
Bu nedenle, bir toplumun müzik sorunları incelenirken, onlara çözüm yolları araştırılırken, o toplumun ekonomik-kültürel-toplumsal yapısı ve yaşayışı ile bunların doğurduğu doğal sonuçlar olan toplumsal duyarlık ve davranış biçimleri de göz önünde tutulmak gerekir.
Konuya bu yörüngeden bakılırsa, özetle denilebilir ki: Türk toplumu bir geçiş dönemi sürecindedir; çağdaş dünya koşullarına göre çağ gerisi bir ekonomik-kültürel-toplumsal yapıdan, yaşayıştan ve duyarlıklar, davranışlar bileşkesinden, eskisinden farklı bir yeni ekonomik-kültürel-toplumsal yapıyla, yaşayışa ve duyarlıklar, davranışlar bileşkesine geçiş süreci içindedir.
Müzik konusunda da durum aynıdır: Türk toplumu, çağdaş dünya koşullarına göre çağ gerisi bir müzik yapısından, yaşayışından ve eski duyarlıklar, davranışlar bileşkesinden, eskisinden farklı bir yeni müzik yapısına, yaşayışına ve buna uygun duyarlıklar, davranışlar bileşkesine geçiş süreci içindedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun batıya açılmasıyla başladığı kabul edilen ve kimi zaman hızlanarak, kimi zaman yavaşlayarak 200 yıldan beri süregelen bu geçiş süreci, toplumsal değişme olgusunu da birlikte getirmiştir. Bu süreç içinde, toplumsal yapı ve yaşayışla birlikte müzik yapısı-yaşayışı ve duyarlıklar da sürekli olarak değişmektedir.
Bu değişme olgusu, toplum yapısındaki iç etkenlerin gelişmesi ya da geliştirilmesi sonucu gerçekleştirilen ögensel bir değişme değildir; tersine, başka toplumsal yapıların doğal gelişme sürecinde yarattıkları doğal birer "sonuç'' olan kurumların, değerlerin, düşünüş ve yaşayış biçimlerinin ve hatta duyarlıkların, (aktarmacı-öykünmeci-yamacı) yöntemlerle eski toplum yapısına ve yaşayışına yamanması ile sağlanmış görünen yüzeysel bir değişmedir. Bu değişme toplumsal açıdan örgensel ve özgün olmadığı için, sağlıklı bir değişme olarak değil, sağlıksız bir değişme olarak nitelendirilebilir. Değişme olgusunun genel niteliği budur.
Üstelik, bu geçiş dönemi süreci ve toplumsal değişme olgusu, toplumun her tabakasında aynı hızda, aynı nitelik ve nicelikte yaşanmamakta toplum katmanın ülke yüzeyindeki coğrafi konumuna, geçmişten devraldığı birikimine, öteki katmanlarla etkileşimine, iç göç olgusuna, çarpık kentleşmeye ve bütün bunların sonucu olarak da güncel yaşama koşullarına göre farklılıklar taşıyan bir görüntü sergilemektedir.
Bunlara, 1950'lerden sonra ulaşım olanaklarının gelişmesi, 1960'Iardan sonra Radyo-Televizyon-Teyp-Kaset vb. iletişim olanaklarının yaygınlaşması ve bunların getirdiği etkilenmeler de eklenirse, son yıllarda büyük bir hız kazanmış olan değişme olgusunun "sağlıksız bir değişme'' olduğu daha açık olarak gözlenebilir.
Bu sağlıksız toplumsal gelişme olgusunun müzik alanına yansıması, tam bir ''kaos'' görünümü sergilemekte; Türk toplumunda bugün bir "müzik kaosu'' yaşanmaktadır.
Bu müzik kaosu'nun, gerçekten nasılsa öylece kavranabilmesi ve kaos'tan çıkış yollarının doğru olarak belirlenebilmesi için, toplumsal geçiş dönemi sürecinin başlangıcı sayılabilecek 1800'lerden günümüze kadar süregelen ''batılılaşma olgusu'' ve müzik yaşamımız, bütün yönleriyle ve bilimsel bir tutumla, önyargısız olarak incelenmelidir .
Böyle bir inceleme sırasında görülecektir ki: Bir yanda, Osmanlı döneminde yaratılmış (yerel-bölgesel-zümresel kategorilerden oluşan ) geleneksel müziklerimiz; bir yanda, ''batılılaşma'' olgusu ile birlikte yaşantılarımıza katılmağa başlayan katılan yabancı toplumların yarattıkları müzikler; bir yanda, geçiş dönemi koşullarının yakın zamanlarda ortaya çıkardığı "yoz müzik'' türleri; bir yandan da cumhuriyet döneminin çağdaşlaşma görüşünü yansıtan Çağdaş Türk Müziği bulunmaktadır.
Yine görülecektir ki; geleneksel müziklerimiz, ekonomik-kültürel-toplumsal değişim süreci koşullarının etkisiyle, aslında olduğu gibi korunamamıştır; gelişmiş toplumların müzikleri, ülkemizde (batılı toplumdaki gibi bir kurumlaşmaya ve geleneğe dayalı olmadığı için) geniş kitleler açısından günlük yaşantının ayrılmaz bir parçası durumuna getirilememiştir; yoz müzikler ise, geçiş dönemi sürecinin özel koşulları, bu koşulların getirdiği zorunlulukla Osmanlı müzik kurumlaşmasının bozulması, onun yerine çağdaş ulusal bir müzik kurumlaşmasının konulamamış olması gibi nedenlerle, geçiş sürecinin toplumsal bir gereksinmesi olarak doğmuş ve bu süreç içinde yaşayan insanların günlük yaşamına katılır olmuştur; Cumhuriyet Dönemi'yle birlikte oluşmağa başlayan Çağdaş Türk Müziği de, yine geçiş dönemi koşullarının belirleyici etkileri nedeniyle çağdaş ulusal bir müzik kurumlaşmasının yurt çapında henüz gerçekleştirilmemiş olması, bu kapsam içindeki bestecilerin ve eserlerin azlığı, bunların topluma etkinlikle sunulamayışı, kimi eserlerin geleneksel duyarlığa yeterince seslenemeyişi vb. nedenlerle, henüz halkımızın çoğunluğunca benimsenir olamamıştır.
Bu özet açıklamaların ışığında toplumumuzun müzik yaşamına bakılırsa denilebilir ki: Bugünkü "Müzik kaosu'' ortamı, geleneksel müziklerimizin, yabancı müziklerin ve yoz müziklerin koalisyonundan oluşmaktadır. Bu koalisyonda egemen olan, yoz müzik türüdür.
BÜTÜN - PARÇA İLİŞKİSİ
Bununla birlikte, genel özellikleriyle belirtilmiş olan bu müzik kaosu ortamında, yerli-yabancı, otantik-yoz, ilkel, modem, aktarma, öykünme-özgün, çağ gerisi-çağdaş, estetik değeri olan ve olmayan her çeşit müzik karmakarışık ve içice yaşanmaktadır.
Bu tür müziklerin tümü, toplumsal yapı ve yaşayışla bağımlı olduğu gibi, birbirleriyle de ister istemez karşılıklı etkileşim içindedirler.
Bu bakımdan, toplumun müzik sorunları ele alınırken, geçiş dönemi koşullan göz önünde tutulmakla birlikte, toplum yaşamına katılmakta ve birbiriyle etkileşmekte olan bu müzik türlerinden biri, birkaçı değil, tümü bir arada düşünülmeli, tümü bütüncü bir açıdan ele alınarak incelenmelidir.
Bir başka gerçek de, toplumsal koşullarla bağımlı olan bu müzik kaosu içinde, her müzik türünün ve her müzik türü içinde her kurumun, hatta her tekil müzik konusunun ''kendine özgü bir durumu'' bulunduğu hususudur. Bu özgül durum da, ''bütün'' ile doğrudan veya dolaylı ilişki içinde olsa bile, kendine özgü sorunlar içeriyor olabilir. Bu tür özgül sorunların doğru kavranabilmesi ve doğru çözümlenebilmesi de, yine bir yandan bütüncü yöntemle ele alınmayı, incelenmeyi; bir yandan da, kendine özgü koşul1ar açısından ele alınmayı, incelenmeyi zorunlu kılar.
Bu yöntem doğruysa, her müzik sorunu, doğrudan ve dolaylı ilişki içinde bulunduğu konular ve sorunlar açısından bir bütünün parçası olarak ele alınmalı ve her tekil müzik sorununa da bütün açısından çözüm aranmalıdır. Ancak bu tutumla, Türk toplumunun müzik sorunları tümüyle kavranabilir, tümü için birbiriyle tutarlı çözüm önerileri getirilebilir.
Buraya kadar açıklanan görüşler ışığında denilebilir ki: Türk toplumunun müzik sorunlarının çözümünde, bütün konulan kapsayacak, sorunların kavranmasında ve çözüm önerilerinin oluşturulmasında belirleyici olacak bir ''temel görüş''e gereksinme vardır.
TEMEL GÖRÜŞ NE OLMALIDIR?
Bu temel görüş ne olabilir.
Toplum yaşamına:
1) Sadece geleneksel müziklerimiz egemen kılmak mı?
2) Sadece yabancı toplumların yarattıkları müzikleri egemen kılmak mı?
3) Sadece yoz müzik türlerini egemen kılmak mı?
4) Bugün olduğu gibi, müzik kaosu ortamını simgeleyen "eski -yabancı -yoz'' müzik ürünlerin egemen kılmak mı?
Kuşkusuz ki çağdaş dünyanın gelişmiş toplumların içinde, öteki alanlarda olması gerektiği gibi müzik alanında da çağdaş ulusal bir kimlikle ''var'' sayılmayı, onların arasında kendine özgü saygın bir yer edinmeyi çoktan hak etmiş olan Türk toplumu açısından, bu soruların hiç birine ''evet'' demek mümkün değildir.
'Temel Görüş Ne Olmalıdır?'' sorusunun yanıtını, Türk toplumunun ''var''lık sorunu açısından ele almak, araştırmak gerekir.
Bir toplum, başka toplumlar yanında, çağdaş ölçülerle ''var'' olabilmek için, başka toplumlar tarafından "var'' kabul edilebilmek için, çağdaş toplum yaşamına uygun, kimliği olan yeni değerler yaratmak zorundadır; yaratılan değerler hem ulusal gereksinmeleri karşılamak, hem de uluslararası geçerlikte olmak zorundadır.
1800'lerden beri süregelen "batılılaşma'' düşüncesi ve uygulanmasının bugünkü aşamasında açıkça görülüyor ki: Türk toplumu ne eskisi gibi kalabilmiş, ne batılılaşabilmiş ve ne de, hem ulusal gereksinmeleri karşılayan hem de uluslararası geçerlik taşıyan çağdaş değerleri (istisnalar dışında ) yeterince yaratabilmiştir.
Sorun yanlış konulmuştur: ''var'' olmanın koşulu, çağ gerisi toplum modelini aynen yaşatmak olamayacağı gibi, batılı toplum modelini örnek alıp Türk toplum yapısını ve yaşayışını bu modele dönüştürmek de olamazdı. Olamamıştır. Çünkü durağan bir "batılı toplum modeli'' yoktur. Batılı toplum yapısı ve yaşayışı, ne 200 yıl önce durağandı, ne de bugün durağandır. İster kapitalist, ister sosyalist, ister başka bir toplumsal model olsun, gelişmiş toplumların tümünün temel bir özelliği vardır: Bu tür toplumsal örgenlikleri dinamiktir, yaratıcı nitelik taşır, mümkün olduğu kadar çok insanı yaratıcı kılmayı ve bu yaratıcı potansiyeli en verimli biçimde değerlendirmeyi amaçlar .Aktarmacılık da, öykünmecilik de, yamacılık da, uyarlamacılık da, sadece birer yöntem olarak yaratıcılığa hizmet için değerlendirilir.
Bu nedenle, bizim sorunumuz, sadece bir yabancı modeli örnek almak, onun yarattığı kurumları/değerleri aktarmak, ona öykünmek/benzetmeğe çalışmak değildir. Geleneksel ve evrensel değerleri çağdaş bir anlayışla günlük yaşama katmağa/kazandırmağa yönelik bir ortam oluşturarak kendi toplumsal örgenliğimizi yaratıcı kılmak, mümkün olduğu kadar çok insanımızın yaratıcı potansiyelini en verimli biçimde değerlendirmek ve hem ulusal gereksinmeleri çağdaş ölçülerde karşılamak hem de uluslararası geçerlikte değerler yaratabilmektir. Ulusal kimliğimizi yitirmeden çağdaş toplum durumuna ulaşmaktır.
Temel Görüş -Amaç –EreklerBu anlamda "varlık''lık sorunumuz, çağdaşlaşma sorunudur. Bunu, "kültürel alanda kendinceliği olan bir kimlik var olma'' açısından ifade etmek gerekirse, şöyle denilebilir: Kültür sorunumuz Türk kalarak çağdaşlaşmak sorunudur.
Müzik alanındaki sorunumuzun yanıtını da, buraya kadar sıralanan görüşler ışığında şöylece belirleyebiliriz: Türk ''toplumunun müzik sorunlarının çözümünde temel görüş, Türk kalarak çağdaşlaşmak olmalıdır.
Bu Temel Görüş'e bağlı olarak yurt çapında köklü müzik kalkınması amaç olmalıdır. Bu amaç, bütün yurt yüzeyinde mümkün olan en büyük halk çoğunluğuna, müziğin bütün kollarında eşit yetişme/gelişme/yetişkinlerden halkı yararlandırma olanakları sağlayacak bir anlayışa varmak ve düzen kurmakla gerçekleştirilebilir.
Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için ulaşılması gereken erekler şunlar olabilir:
1) Çağdaş bir anlayışla, kaynağın geleneksel müziklerimizden alan, evrensel müzik verilerinden yararlanan, ulusal ve evrensel geçerlik taşıyan Çağdaş Türk Müziği eserlerinin (Sanat müziği, eğitim müziği, eğlence müziği, ordu müziği gibi bütün müzik alanlarında) yaratılması; Yaratmanın teşvikle hızlandırılması;
2) Ulusal müziğimizin yerel-bölgesel-zümresel kategorilerinin içeren geleneksel müziklerimizin bilimsel yöntemlerle saptanması, korunması, bozulmadan yaşatılması;
3) Nitelikli icralarla Çağdaş Türk müziği ürünlerinin, geleneksel müziklerimizin ve evrensel değer taşıyan müziklerin, bütün yurt yüzeyinde sürekli konserlerle yayılır ve halkımızın mümkün olan en büyük çoğunluğunca yaşanılır kılınması;
4) Yaratma, çalma, söyleme, öğretme, araştırma, yapım işlerini başaracak nitelikte ve yurt çapında gereksinmeyi karşılayacak sayıda sanatçı yetiştirilmesi;
5) Bu türlü sanatçıları yetiştirmek, müzikleri bütün yurda yaymak, araştırmalar yapmak, çalgı onarım yapım işlerini gerçekleştirmek ve bölgelerarası dengeli bir müzik gelişimi sağlamak üzere, mevcut yetiştirici icracı-araştırıcı kurumların kapasitesinin artırılması ve yurt yüzeyine yaygın bir yeni kurumlaşmanın gerçekleştirilmesi;
6) Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için gerekli anlayışın mevcut sanatçılarda, yöneticilerde, siyasal partilerde yerleşmesi ve kurumlarıyla örgütleriyle gerekli olan çağdaş müzik düzenimizin kurulması.
Bu konulardaki sorunlar, bellidir ki, birdenbire değil, zaman içinde çözümlenecektir. Zaman iyi değerlendirmek, doğru adımlar atmak, sorunları doğru kavramak ve çözümleri çabuklaştırmak için, bugünden yapılacak işler vardır bunlar, belirli bir Temel Görüş'te birleşmek/bir Temel Görüş'e sahip o1mak, felsefi bir bakış açısıyla sorunların konumunu doğru yapmak, amaç ve ereklerin yerindelikle seçmek ve çalışmaları bütüncü bir plana bağlayarak, eldeki yetişkin insan ile para, zaman, araç-gereç olanaklarının bu sorunların çözümüne etkin bir şekilde yöneltmektir.
Müzik sorunlarımızın çözümünde ''Türk Kalarak Çağdaşlaşmak'' temel görüşü. Ancak bu koşullarla yaşama geçirilebilir; bu alandaki sorunlarımız hem ulusal hem evrensel hem de çağdaş boyutlarda ancak bu yoldan çözümlenebilir.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.