Yazılar

---

Kedileri vurun!Sayı: - 06.03.2006

---

Bizim tiyatronun, yani benim çalıştığım ve işyerim olan tiyatronun, Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun kadrolu kedileri vardır. Evet, yanlış okumadınız. Neredeyse kadroludur bu kediler. Yaz mevsimi yaklaştıkça kadrolu kedilerimizin sayısı artar. Özellikle hamiledirler bu kediler. Tiyatromuzun arka tarafındaki dekor ambarında, dekorların arasına yavrularlar genelde. Anne kedide başlarındadır. Yeni doğmuş, daha gözleri açılmamış, bir batında birkaç tane birden doğmuş bu minicik yavrular annelerinin süt dolu memesini arar, tabii bu arada ağlama seslerini duyarsınız.

Bizim sahne makinisti arkadaşlar ve tiyatronun diğer çalışanları büfeden, marketten süt alırlar ve bu yavruları, kendilerini koruyacak düzeye gelinceye kadar bakar, büyütürler. Sonra, onlar zaten doğaya, yaşamlarının yolcuğuna, özgürlüklerine doğru yola çıkarlar.

İşte, medeniyetin topluma, okuldan sonra öğretildiği yer olan tiyatroda, bu kurumun çalışanları canlılara işte böyle sahip çıkarlar.

Biz bu filmi hemen her sene yaşarız. Sevgiyle ve saygıyla kadrolu kedilerimizin yavrularının hayata hazırlanmasına yardımcı oluruz.

Çünkü çalıştığımız kurumdan biz bunu öğrendik her şeyden önce

Uygar insan olabilmenin bir gereği olarak!

Sanatla uğraşan insan, sanatçı insan canlıya kıyamaz, bütün mesele burada yatar aslında!

Biliyorsunuz hemen tüm televizyon kanalları birinci ya da ikinci haber olarak geçti, gazetelerin manşetinde yer aldı. Bir, iki gün önce Fransa’da kuş gribi görüldü.

Ama Fransızlar hayvanları ateşe atmadılar, bu canlıları diri, diri gömmediler ve sonuçta ne kadar hayvan varsa onları öldürmek için sıraya girmediler, görüntülemek içinde televizyon kanallarını çağırmadılar.

Ya ne yaptılar?

Tüm kanatlıları bu salgın hastalığa karşı aşıladılar, gerekli önlemi aldılar.

Dün Bekir Coşkun Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde ne güzel yazmış: Tüm dünyada son beş yılda kuş gribinden ölen insan sayısı 60 kişi. Ama geçen bir yıl içinde ülkemizde trafik kazasından ölenlerin sayısı üç bin beş yüz kişi.

İşte burada sormuş Bekir Coşkun: Arabaları da vuracak mısınız?

Her yıl sigaradan binlerce kişi ölürken sigara paketlerinin üzerine uyarı yazısı yazıp sonra da bu sigaraları üreten çok uluslu şirketlerden çekinip sigara paketlerine saygıyla yaklaşan bürokrasi, sıra diğer canlılara geldiğinde nasıl bir barbarlıkla kolayca vur emrini verebiliyor?

Bu sorunun yanıtı nerede?

İşte uygarlıkla ilkelliğin arasındaki fark burada yatıyor.

Yine medyada yer alan habere göre bu salgın hastalıktan etkilenen kuşları yiyen kediler de, hastalığı taşıdığından tehlike arz ediyorlarmış.

Ne yani şimdi kedileri de mi vuracağız?

Bu nedenle mi sokaklar kedilerle doldu? Oysa nasıl da camların önünde ağlaşıp içeri alınmalarını, o alıştıkları, yaşadıkları evlerine geri dönmek istiyorlar ama sevgisizce yaratılan bu korku onlara girmeleri için kapıları açmıyor artık.

Uygar toplumlarda sevsinler ya da sevmesinler tüm canlılara yaşama hakkı tanınır.

Uygar insan hiçbir canlıyı diri diri yakmaz ve toprağa gömmez.

Uygar ülkelerde hayvanlar insandan kaçmaz aksine onun elinde yemini yer, onunla oyun oynamak ister.

Saygı ve merhamet uygarlığın ilk şartıdır

Tiyatromuzun kadrolu kedilerinin gördüğü saygı ve merhamet gibi.



Müfit Semih Baylan
Editör

---

Yazıyı Tavsiye Et ♫

Yorumlar

---

Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.