Yazılar
ObuaSayı: - 06.03.2006
Üflemeli tahta müzik aletleri ailesindendir. Alt kısmı geniş, üst tarafa doğru daralan tahta bir boru olup, üç kısımda incelenir;
1. Birinci kısıma huni adı verilir. Bu bölüm Obuanın en geniş kısmıdır. Orta kısma girebilecek bir şekilde son bulur. Böylece ikinci ve üçüncü kısımlar birbirine eklenmiş olur. Obuanın en pes (kalın) sesleri bu bölümde bulunurlar.
2. İkinci kısım obuanın en hassas olan kısmıdır. Mekanizmanın en ayrıntılı aksamı bu bölümde yer almıştır. Ajiliteye (sürate) en uygun olan ve zorluk göstermeyen, en entonasyon hatası bakımından en güvenilir olan kısmıdır. Aynı zamanda Obuanın en tatlı seslerini içerir. Kulak üzerindeki etkisini (unutulmayan izlerini) bu orta kısımda buluruz. Doğal seslerin ağırlık merkezi bu bölümdür.
3. Üçüncü kısım ise obuanın en dar yeridir. İkinci kısımla birleştikten sonra Alet tamamlanmış olur. Bu kısım, sesleri oktavlamaya yarar. Tabii sesler bu kısımda yerini, yavaş yavaş tahrik edici seslere bırakır. Tiz (ince) sesler, dudak ve parmak hünerleriyle elde edilen ilave sesler (gün geçtikçe bu ilave sesler tiz ses olarak tabiileşmektedir) bu kısımda yer alır. İncecik bir sesin feryadına bu bölümde rastlarız.
Bu son parçanın diğer bir karakteristik bir vasfı da, Obuada ses sağlayan kamışın aynı kısımda yer almış olmasıdır. Son parça sayılan kamışla Obua en dar ve uç noktasına kavuşmuş olur. Kamış çift taraflı olup madenden yapılmış yuvarlak bir tüple, ince ve mumlanmış bir iple bağlanır. Tüp üstüvani bir mantara yerleştirilmiştir.
İncelmiş olan uç tarafın büyük bir dikkatle korunması lazımdır. Herhangi sert bir cisme dokundurulduğu veya sürtüldüğü taktirde hemen kırılır veya bozulur. Böyle bir duruma düşmüş olan kamıştan hiçbir zaman istenilen kalitede ses kabul edilmez. Bu hassas araç dudaklar arasına yerleştirilip üflendiği zaman, nefesi Obuaya nak-lederken, aynı zamanda ihtizas eder. Obuaya giden nefes (hava dalgacıkları) parmaklar vasıtası ile yönetilen mekanizmadan dışarı çıkarken, istenilen ses de elde edilmiş olur ve bu parmak hareketleri-nin sonucunda Obuanın icrası meydana gelir.
Mekanizma altısı yandan olmak üzere on perdeden oluşur. Her perdenin bir veya iki, alttan ve üstten itici yayı vardır. Perdeler birbirine miller vasıtasıyla bağlanmıştır. Yaylar çelikten miller madenden yapılmıştır. Yaylar levha ve yuvarlak olmak üzere iki şekilde tespit edilmiştir mekanizmanın diğer kısımları ise gümüş veya nikeldir. Ağaç kısmı ise şimşirden, fil dişinden fazla olarak da abanoz veya sedirden imal edilir. Obuanın teorik uzunluğu 69,6 cm dir. (la) diyapozonuna göre do olarak imal olunur ve partisi transpoze edil-meksizin okunur. Notası ikinci çizgi sol anahtarı ile yazılır ve olduğu gibi okunur.
İki oktav ile bir dörtlüden oluşan tam bir kromatik diziyi ihtiva eden ses genişliği, portenin altında birinci ilave çizgisindeki si bemolden, portenin ikinci aralığındaki o diyeze kadar tabii sesler ondan sonrakilerde oktavlama suretiyle elde edilen sekizlilerdir.
OBUA’NIN ÇEŞİTLERİ
Aynı aileden Korangle’nin, alto Obuanın bilinen obuadan farkı yoktur denilebilir. Teknik yapılış aynıdır. Sadece boyu daha uzun, ses genişliği Obuanın bir beşli pesinden olmak üzere, gene iki oktav ve bir dörtlüden teşekkül eder. Sesinin rengi obuaya göre daha kapalı tok ve içlidir. Obuadan ayrılan tek özelliği kamışın doğrudan doğruya üçüncü kısma yerleştirilmeyip es denilen deveboynu şeklindeki bir maden boruya takılmasıdır.
Konrangle partisini notaya alış biçimi ise zaman zaman değişmiştir. 19. Yüzyılın ortasına kadar Fransa’da gerçek sesler halinde ve ikinci çizgi do anahtarı ile yazılıyordu; aynı devirde İtalyadaki hakiki tonla yazılmış, fakat alt oktav göz önünde bulunmuştur. Zamanımızda ise ikinci çizgi sol anahtarında yazılıyor; buda partisyonun okunuşunda zihnen bir beşli aşağıdan trans-pozisyonla okumayı gerektirmektedir.
Gene bu aileden Obua d’Amour (Aşk Obua’sı) ile Obua Da Caccia (Av veya orman Obuası) denilen bir başka Obua, Bach zamanında kullanılmış olan Obualardır. Obua d’Amour, Bach kantatlarının bazılarında yer almıştır. Bilinen Obuanın bir küçük üçlü alt tarafından çalınıyordu ve Obua ile korangle arasında ortada bir yer tutuyordu. Bunun bazı örnekleri son zamanlarda yapılarak Bach’ın eserlerini çalmakta kullanılmıştır.
Kompozisyon alanında Obua bu güne kadar ailenin hemen hemen en ileri gelen aletlerinden olmuştur. En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün kompozitörler, Obua’nın rakik, zarif ve hafif ses renginden mümkün olduğu kadar yararlanmışlardır. Obua’nın en beğenilen tarafı Staccato’ları yani dilleridir. Bu çalışma ancak teknik pasajlar içindir. İkinci imkân Bach’dır. Zıt pozisyonlar kullanmamak şartıyla bütün rejistr boyunca bu imkân mevcuttur. Dil ve bağ ortak kullanıldığı zaman renk ve ifade olanca kuvvetiyle belirir. Ritimde sürat bakımından flüt ve klârinet’ten sağlanan yarar, Obua’da imkânsızdır. Bunun için ritim hususunda mümkün olduğu kadar dikkatli olmalıdır. Sürat klârinet’in düzeyine çıkarılmamalıdır.
Obua’ının en dakik işleyebilen ses genişliği portenin birinci çizgisindeki mi den portenin üstündeki ikinci ek çizgisine yazılan re ye kadardır. Kromatik olarak ve hemen hemen pozisyon durumu düşünülmeksizin bütün rejistr boyunca, istenildiği gibi hareket edilmektedir. Böyle bir anlayışın ne kadar doğru olduğunu ve ne zamana kadar yaşayacağını zaman gösterecektir.
Obua, bize şu imkânları verebilir: iyi bir crescendo ve diminuendo, vasat bir piano, orta derecede forte yapabilmek, ön planda mümkün olan unsurlardır. Bunların dışında kalan nüans durumları ise vasattır. Bir orkestra şefi titizlik göstererek olduğundan fazla piano veya forte istememelidir. Aksi takdirde ses kalitesi düşecek ve ses dahi çıkmayacaktır. Obua solo vaziyette iken akompanye daima piano olmalıdır. Bu duruma riayet edilmediği takdirde, nüans bakımından çok zayıf bir müzik elde edilmiş olur.
OBUA’NIN TARİHÇESİ
Yapılışına göre eski bir geçmişi olan bir müzik aletidir. Bu tipteki aletlerin ilkel şekilleri Mısır anıtları üzerinde resmedilmiş ve bütün doğu kavimleri arasında kullanılmış olup, zamanla bu tipten muhtelif müzik aleti aileleri türemiştir.
Avrupa’da korunarak varlığından doğan iki aileyi Virdung ayırd etmiş ve Preatorius bunların tariflerini yapmıştır. Bu iki aileden bir tanesi, muhletif boylarda iki kanatlı kamışı olan ve üstüvani borulu Cromorhe’ler ailesi, öteli de (tiz) şalmey, (alto) pommer ve fagotun ataları olan üç büyük Pommer çeşitidir. XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda tiz şalmey ailesinden olup Duçen veya Diskant nevinden olanı, bugün kullanılan soprano Obua halini almıştır. Halk dansına eşlik etmekte kullanılıyordu. Thoinot Arbeau bu aletle trompet arasında bir dereceye kadar yakınlık bularak birbirleriyle oktav aralıkta çalan büyük ve küçük Obuaların birleşik olarak çalmalarını tavsiye etmiş ve büyük bir velvele çıkarmağa gayet elverişli olan bu çiftlerin, kasaba şenliklerinde ve büyük toplantılarda işe yarıyacağını da söylemiştir. Mersenne Obua’nın aynı işte kullanılmaktaki yararından bahsederken, trompet hariç tutulacak olursa bütün müzik aletlerinin en kuvvetli ve en şiddetli seslisi nin Obua olduğunu söyleniştir. Bu nedenlerden dolayı Obua, Louis XVI. zamanında kurulan ilk askeri mızıka takımlarına alındı.
Bir nevi Fransız gaydası olan Müzet çalanlarla Obua çalanlar Ecurie mızıkasında karışık bir halde yer alıyorlardı; bunların çalış tarzında De Pure kusuru havayı (nefesi) sürekli vermek hususundaki güçlükten ileri gelmiş sayıyordu, yani eşit uzunlukta ses çıkarılamadığını söylemek istemişti.
Böylece Obua’nın sesi ve tınlayışı erkenden beğenilmiş olmasına rağmen, müzik aletleri takımların bir işe yaramaz sayılmıştı.
Opera, oratoryo ve kantatlarında Steffani, Keiser, Haendel ve Bach, daima çokça sayıda Obua kullanarak keman partilerini duble etmişlerdir. Orijinal orkestrasyonuna nazaran Haendel’in Messie’si 1910’da Paris’te Raugel tarafından idare edilirken, bu yolda fazla Obua kullanılmak suretiyle icra edilmiş ve kuvvet bakımından fevkalade sonuçlar alınmıştır. Obua çalışta büyük virtüözler tarafından sağlanan ilerlemeler sayesinde bu aleti solist olarak orkestrada kullanmak göreneği doğmuş ve XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında Besozzi kardeşlerin gösterdiği maharet bu hususta çok işe yaramıştır. O devirde Obua’nın henüz üç perdesi vardır. Bunlardan ikisini 1727’de Alman Gerhand Hoffmann katmıştı. Paris konservatuarının müzesinde Sallantin’in kullandığı dört perdeli Obua korunmaktadı. Perdelerin sayısını Delusse (1780), Buffet (1884), Brod (1846) ve Triebert (1813-1878) arttırmışlardır. Bach, eserlerinde Obua’ya büyük şair solist rolünü gördürmüştür. Bu rol sonradan dikkati çekecek kadar güzel olan sesi sayesinde korangle’ye geçmiş ve bir zamanlar soprano Obua için ün sağlamış olan bazı kompozitörlerin eserlerindeki hakiki şairane rolü kendisine emanet ettirmiştir.
Tınlayşlarının şairane karakteri nüanslı tesirler yaratmaktaki meziyetleri, seslerin cazibesi sayesindedir. Modern kompozitörler elinde her iki alet birinci planda yer almışlardır.
Oda müziği alanında Obua oldukça önemli rol oynamıştır. Schumann’dan modernlere gelinceye kadar kompozitörler Obua üstün seviyesiyle kullanmışlardır. Berlioz Obuayı överken der ki: geçmişe ait duyguları uyandırmak suretiyle bu alet, bütün aletlere üstün gelir
XX. yüzyılın malı olabilmiş ve bu arada Leon Goussens gibi şöhret yapmış Oboistler yetişmiştir. Bu virtüözlerin sayesinde Obua’nın edebiyatı her gün zenginleşmektedir. Aranjmanların sayısı ise çok kalabalıktır.
BİZDE OBUA
Obua’nın memleketimize girişi hakkında bir şey söylenemiyor ancak tahminlerle aydınlanabilmekteyiz: Türkiye’deki ilk Avrupai müzik kurumu II. Mahmut’un Yeniçeri teşkilatını kaldırıp Nizam-ı Cedit’i tesis ettiği zaman kurulmuştur. Müzikai Hümayun adını alan bu kurum, Harbiyei Şahane, Tıbbıye Şahane, Mühendishanei Berrii Hümayun gibi Avrupai teşekküllerle bir arada meydana getirilmiştir. Bu olay 1827 yılına rastlamaktadır. İlk idareci olarak İtalyan Giuseppe Donizetti tayin edilmiştir. Donizetti işe, İtalya’dan getirttiği iki uzmanla başlamıştır: Biri tahta nefesli müzik aletleri için getirilen klârnetist Candelli, diğeri bakır üflemeliler için getirilen trompetçi Rossi’dir. Fakat Obua fagot ve saksafonun ancak Aranda Paşa zamanında girdiği tahmin edilmektedir. İkinci ihtimal ise Obuanın bize flütist Saffet beyle geldiğidir. Paris dönüşünde saray mızıkasını düzenlemeye memur edilmiştir ve bu düzenleme sırasında Obua’nın bandoya katıldığı rivayet edilir. Üçüncü bir söylenti, eski Tophane mızıkacılarından merhum Mustafa Rahmi Bey’in Mahmut Ragıp Gazimihal’e anlattılarıdır. Korangle ve Obua önce tophane mızıkasında yer almış üç beş sene sonra da, saray bandosuna ithal olunmuş...
Son iki söylenti pek doğru sayılmaz. Çünkü Donizetti zamanında opera temsillerinde saray orkestrası da zaman zaman yer alıyordu. Obuasız bir opera orkestrası düşünmek yersizdir.
OBUA’NIN BİZDE İLK ÇALICISI KİMDİR?
raştırmalar tanınan ve ilk anılmaya değer bir çalıcı olarak sayılabilen Merhum Yusuf Ziya Bey’e kadar anılmaktadır. Bu Oboist Eftal Günşiray’ı yetiştirmiştir.
Yerli müzik aletlerimiz içinde Obuaya en yakınlık gösteren alet zurnadır. Obua’nın ecdadından olduğu kanısı da ayrıca düşündürücü ve araştırmaya değerdir. Yapılış itibari ile Obua’nın pirimitifi olarak sayılabilir. Sesinin benzerliği ve tınlayışı arasında çok az bir fark vardır.
İkinci alet Mey’dir. Meyin benzerliği ise sadece kamıştadır. Obua kamışının daha enlisi ve uzunudur. Fakat ses rengi bakımından klarinet’e olan yakınlığı, yapılışını fazlasıyla değerlendirilmesine engel olmaktadır.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.