Yazılar
“Foto Doğu – Yaşar Altaş”Sayı: - 14.03.2006
Şimdi Trabzon Meydan Parkı’na bakan büyük bir betonarme bina var. Adı ‘Suluhan’... Bilmeyen ne bilsin ki bu binanın yerinde çok değil 15 sene evvel eski Suluhan vardı. Nasıl ki bir kırk sene evvel Meydan Parkının diğer kenarında “Sümer sineması” vardı ise, Gazipaşa yolunun köşesinde bir 45 sene önce “ Şems (Güneş) oteli “vardı ise. Bu kültürel birikimler, sanat eserleri artık sadece fotoğraflarda kaldı. Hem de yıkılan Suluhan’ın parka bakan mağazalarından birinin müsteciri Foto Yaşar’ın çektiği fotoğraflarda.
Koca Yaşar ağabey.. 12 Eylül ihtilal günü sokağa çıkma yasağının verdiği kasvetle fazlaca içip evde düşerek vefat ettiğini ne yazık ki İstanbul’a dönüşte öğrendim. Oysa göç ettiğimiz İstanbul’dan gezi için Trabzon’a gelmiş ve l2 Eylül de orada idim...
Ben çocukluk günlerimde Foto Doğu - Yaşar Altaş yazılı büyük tabelayı gördüğümde hemen Yaşar Doğu çağrışımı yapmıştım. Oysa 1950’li üniversite yıllarından itibaren devamlı müşterisi olduğum Yaşar ağabey mizaç olarak fevkalade yumuşak yapıda olması yanı sıra orta boylu, şişmanca bir kişilikte idi..
Yaşar ağabey bekardı.. Dükkânı geç saatlere kadar açık kalır ve o, o devrin teknolojisi gereği siyah-beyaz fotoğraflara yapmış olduğu enfes rötuşlarla, göçüp gitmiş nice babaların, dedelerin vesikalıklarından duvarları süsleyen birer portre üretirdi.
İyi bir agrandizörü, stüdyo makinesi, spotları vardı. 3x4 m. ebadındaki dükkân, bir karanlık oda, bir stüdyo olarak öyle ustalıkla bölünmüştü ki; vitrin arkasında 2 sandalyelik yer ile rötuş çalışması yaptığı bir küçük masa ve de sandalyeye bile yer kalmıştı. Ama bu bölümün bence en enteresan materyali yerden 40 cm. yüksekliğinde, demir ayaklar üzerindeki yuvarlak demir mangal idi, içi külle dolu idi... Görünüş böyle, ama soğuk bir gecede Foto Yaşarı. Ziyarette gitmişseniz, o mangal sizin için bir maşa ile karıştırılır ve içinde bir süre sonra parlayan fındıkkabuklarını görürdünüz. 0, yanmış fındıkkabuğunu Kazaz’ın Meydan Hamamı’ndan alır, bu birkaç kürek ateş bütün gece çok istikrarlı bir sıcaklık sağlardı.
Bizim Feyzioğiu Tuğrul da Yaşar abinin iyi dostu idi, Tuğrul’un fotoğraf merakı var ya.. Yaşar ağabey o güzelim Trabzon manzaralarını çektikçe, hayranlıkla seyrederdi. Şimdi 1996 da bir emekli banka müdürü olarak epeyce boş zamanını fotoğrafa ayırırken de Yaşar abinin kız kardeşi Nimet Abla’ya bu fotoğrafların negatifleri var mı diye telaşla sorduruyor. Ve maalesef hepsinin taşınma sırasında kaybolduğunu öğreniyor.
Foto Yaşar bütün haftanın ağır yorgunluğunu hafta sonları Zigana’lara çıkarak giderirdi. Bunu biz ne zaman keşfettik bilemem ama ne zaman ki Yaşar ağabeye o kuyruklu 1957 model PLYMOUTH geldi. O da bizi ( Tuğrul’la beni) - alarak Zigana’nın o dar yollarına girdi.. Ve de 80 km ile Meksila virajlarına girişte o zamanın usta şoförü Tuğrul ödünün koptuğunu söylemişti. Hele bir gün Zigana’da zirveye yakın bir yerde bizi Alman plakalı bir araba geçmez mi? Tut Yaşar ağabeyi tutabilirsen. Düştü Almanyalı işçinin peşine. Tabii Alman arabası küçük cıva gibi. ”Etme Yaşar ağabey bırak gitsin” dedi isek de o yine bildiğini yapmıştı.
Tabii bu dağa gidişlerde içki de vardı. Yaşar ağabey Karılıpelit’deki çeşmenin başında ilk kadehleri alırdı. Bu seyahatlerden birkaçına biz de katıldık. Maçka’da yapılan bir alışveriş ki yumurta peynir, rakı, soğan, patates, domates gibi gerekli maddeleri kapsardı. Eski Zigana yolunda Meksila geçilince dik virajlar başlar ve Kanlıpelit Çeşmesi gözükürdü. Buraya gelişte Yaşar ağabeyi oradaki köyün çocukları hazırlamış bulundukları çalı çırpı ile beklerlerdi. Bizimki onlara getirdiği bazı incik boncukla her hafta orada olmalarını sağlardı. Hemen bir ateş yakılır. Tereyağında yumurta peynirle pişirilir, domates ve salatalıktan müteşekkil meze ile içkiye başlanırdı.. Orada geçen 2 saatten sonra tırmanmaya devam edilir. Hamsiköy’ de verilen ‘ ara’ da yemeğe oranın mahalli ve kendine has lokantalarında koyun yoğurdu ile devam edilir. Hava dumanlı değilse zirveye çıkışta ‘Kendin pişir, kendin ye ‘diye özetlenen et kesim yerlerinde pirzola ile yemeğe devam edilirdi. Saat ikindiye yaklaştığı zaman, dönüş yolunda Yaşar ağabeyi görürdünüz. Tabii bu Trabzon’un özelliğini bilen bir
kişi olarak Foto Yaşar’ı başka bir tarafa götüremezdiniz. Siz deniz seviyesinden başlayıp 60 km. sonra virajları dikkate aldıkta 1,5 saatte 1600 m.deki Hamsiköy’de, iki saatte de iki bin rakımdaki zirvede idiniz. Hava değişimini tahmin edebilirsiniz. İşte Foto Yaşar bunu yapardı. Oralarda içki de insana açık havanın da etkisiyle pek dokunmaz...
Aslında Yaşar
ağabeyin içkili haliyle birkaç küçük, bir kez de büyük kaza yaptığını... Bu kazada Plymouth’un epeyce yüksek bir yerden düştüğünü ve tamirinin uzun sürdüğünü hatırlıyorum...
Şimdi Suluhan bir heyula beton. Dükkânlar lüks, otomatik ısınıyor. Yaşar Doğu da bak yine yanlış yazdım, Altaş da yok. “Bu hafta dağa gidelim mi?” diye soracak kimse artık yazılarda kaldı. Bir kez zirvede karpuz yerken yayladaki ineklerin yanına gelmesi üzerine, rahmetli karpuzu koyduğu tabağı ineğe uzatarak ‘Gel beraber yiyelim demesi ve bunu Mahir ağabeyin objektife sığdırması hala seyrettiğim bir hatıradır. Dağlar, sanırım Yaşar gibi dost bulamazsınız. Ve ne yazık ki Trabzon’un yerlisi olup da o dağlara her hafta değilse de ayda bir çıkıp temiz hava alıp, temiz su içmeyen dostlarıma hala şaşarım.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.