♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
Özet: Müziğin insan beyni ve belleği üzerindeki etkileri uzun yıllara dayanan çeşitli bilimsel araştırmalarla deneylenmiş ve saptanmaya çalışılmıştır. Tüm bu çalışmaların genel amacı müzikle insan beyni arasındaki karmaşık ilişki ağlarının farklı yönlerini ortaya koymak, aralarındaki bio–psişik bağları çözümlemektir. Bu çalışmanın amacı, insan yaşamını genel anlamda başlangıcından sonuna çevreleyen (her biçimiyle ve bileşeniyle) müziğe ve özellikle de müzik–bellek ilişkisine dikkat çekmektir. Bu bağlamda, müziği öğrenme ve müzik eşliğinde öğrenme süreçlerinin irdelendiği bilimsel araştırmalardan örnekler vererek, adı geçen süreçler olabildiğince açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca, müziğin kültürel bir dışavurum eylemi olduğu gerçeğinden hareketle ezgi, ritm, tempo, armoni gibi pek çok bileşeninin karmaşık ilişkileri sonucu şekillenen özgün müzikal–kültürel kodların belleğimizdeki yeri üzerinde durulmuştur. Günümüzde eğitimin her aşamasında müzikten yararlanmanın, "öğrenme" etkinliğine getirdiği olumlu gelişmeler, bilimsel araştırma neticeleri sayesinde iyi bilinmektedir. Yaygın eğitime önem veren gelişmiş ülkelerde eğitim–öğretim programları buna göre hazırlanmakta olduğu ve (özelikle anaokulu ya da lise devreleri gibi) çocukların belli psikolojik ve biyolojik gelişme–değişme çağlarında karşılaşabildikleri genel uyum sorunlarıyla baş etmede, planlı–programlı biçimde müzikten yararlanıldığı vurgulanmıştır.
Müzik, doğal olarak insan hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Peynircioğlu'na göre (1996), 3 ile 5 aylık bebekler müziği rahatlıkla diğer seslerden (elektrikli süpürge, konuşma sesi) ayırt edebilmektedir. Bilinçli olarak ilk sözcüklerini söyleyen çocuklar, aşağı yukarı aynı zamanda ilk defa duydukları düzenli perdeleri (yani müziği) iki üç perdeden fazla olmamak şartıyla tekrar edebilirler. Müziğin algılanma ve anımsanmasını başka maddelerin (örneğin sözcükler, resimler, insan isimleri, sayılar) algılanması ve anımsanmasından farklı kılan en önemli etken ise müziğin çoğu kimse için (müzik eğitimi almamış kimseler için) sadece duyudan ibaret olmasıdır.
Melodi hattının algılama ve anımsamada etkisinin çok önemli olduğu çeşitli deneylerle kanıtlanmıştır. Bir takım melodik transpozisyonlara (C dur – G dur – D dur v.s.) ve hatta küçük ritm değişikliklerine karşı (sekizlik ve noktalı sekizliklerin yer değiştirmesi gibi) deneklerin gösterdiği duyarlılık oldukça zayıf iken, melodik hattın değişimine karşı son derece duyarlı olmuşlar ve değişiklikleri anında fark ettiklerini belirtmişlerdir.
Dowling'e göre (1978), örneğin "do–mi–sol" diye yükselen bir melodiyi tanıma testinde, "do–fa–la" diye yükselen bir melodi hattıyla karıştırmak olağandır, ama "do–si–mi" diye önce inip sonra çıkan bir melodi hattıyla değil. Öyleyse, bellek için önemli olan melodinin hattı veya zihnimizde yarattığı bir tür grafiksel şeklidir diyebiliriz.
Araştırma sonuçlarına göre, 8–11 aylık bebeklerin bellekleri de melodi hattından etkilenmektedir. Bir yaşına yakın ritm önem kazanmakta, şarkıları ezgisiz yalnızca ritmik kalıplarıyla söylemek bile söz konusu şarkıyı anımsamalarını sağlamak için yeterli olmaktadır.
Çocukların büyümeleri sırasında gözlenen algı ve anımsama farkları doğrudan yetiştikleri kültürün etkisi ile şekillenmektedir. Örneğin Batı kültüründe büyüyen bir çocuk küçükken atonal ve tonal müziği aynı derecede beğenip aynı kolaylıkla ezberleyebilirken, yaşı ilerledikçe beğeni tercihlerini çoğunlukla tonal müzikten yana kullanabilmektedir. Kendimizden örnek verecek olursak, pek çoğumuz, kulağımızın çocukluktan beri alışkın olduğu makamsal ve modal dizileri, artık 2'li gibi karakteristik aralıkları bünyesinde barındıran şarkıları kolaylıkla algılayıp ezberleyebiliyor, oysa belki çok daha basit strüktürlere sahip majör–minör bazlı şarkıları belleğimizde uzun süre tutmakta zorlanabiliyoruz.
Müzik, tüm kendine özgü tamamlayıcı bileşenleri ile oluşturduğu bütünsellik içinde bir kültürel dışavurum eylemidir de aynı zamanda. İnsanoğlunun doğumdan ölüme uzanan yaşam serüveni içerisinde her türden müzikal tercihlerini şekillendiren, özgün müzikal–kültürel kimliği ile kendisinin de doğal üyesi bulunduğu kültürel çevresidir. Bu tarz birbirinden çok ayrı olabilen, çeşitlilik gösterebilen, geleneksel ya da popüler müzikal üretimler, farklı zamanlarda yine farklı etmenler altında sahiplendiğimiz özel müzikal–kültürel kodlardır. Bu nedenle belleğimizde yer eden müzikal örnekler de zaman zaman birbirinden oldukça büyük farklılıklar gösterebilmektedir. Özgün bireysel müzikal kimliğimizde geleneksel teksesli halk türkülerinden Batı Avrupa çoksesli klasik müzik örneklerine; her ikisi de (yani Rus/Türk köylüsünün sade, derin duygu ve düşün dünyasını eserlerinde müthiş bir ustalıkla harmanlamayı başaran bestecilerden örneğin Tchaikovsky ve/veya Erkin'e ait eserler) olabildiği gibi, yaptıkları müzikle (söz–müzik) dünyanın ekonomik–politik sorunlarına dikkat çekmeye çalışan pek çok yerli / yabancı / popüler / marjinal rock gruplarının parçaları; belki artık klasikler arasında yerini almış tüm akımlarıyla jazz ve türevlerine ya da dünyanın çok farklı bölgelerine ait, artık kaybolmakta olan etnik müzikal–kültürel üretimler de yer alabilmektedir.
Ünlü besteci – İgor Stravinsky'nin oğlunun anaokulunda başından geçenler yukarıdakilere küçük de olsa bir örnek sayılabilecek nitelik taşımaktadır: Anaokulu öğretmeninin – çocuğun sürekli "saçma sapan ezgiler" mırıldandığına dair şikayeti yersizdir aslında, çünkü bu "saçma sapan ezgiler" küçük çocuğun evinde, babasından dinleyerek özümsediği ve belleğinde de yer eden neo–klasik ya da postmodern stilde, atonal ezgilerdir yalnızca.
Müzik öğretme ve öğrenme, sıradan bir öğrenme eyleminin ötesinde süreçler olarak değerlendirilmelidir, çünkü burada, bilinen "öğrenme kuralları" bazen oldukları gibi uygulanamamaktadır. Bununla birlikte, müzik notasyonu, kulak çalışması gibi belli faaliyetlerde, büyük ölçüde diğer alanlarda uygulanan basit birkaç tekniğin yardımıyla bir gelişme görülebilmektedir. Aynı teknikler, müzikal gösteri ustalığını (performansı) geliştirmek, repertuvarın akılda kalıcılığını sağlamak ve müzik bilgisini arttırmak amacı ile de kullanılabilmektedir.
Müzikte öğrenme süreci başlıca iki yönde gelişme göstermektedir. Bunlar, müzikal bilginin, deneyimin gelişmesi ve akılda kalıcılığının sağlanması ile müzikal becerinin (ustalığın) gelişmesi yönleridir. Bunların her ikisi de yaygın kullanımıyla "anımsama" tanımı içerisinde yer almaktadır. Öyle ki, iki tür bellek ile karşı karşıyayız denilebilir – biriken bilgi ve deneyimlerimizi kullanılabilir kılan bilinçli belleğimiz ve alışkanlığın bir aşaması olarak karşımıza çıkan ve müzikal becerinin, ustalığın çeşitli türlerini de içinde barındıran bilinçaltı ya da başka bir deyişle otomatik belleğimiz.
Müzikal bellek, epey değişik derecelerde ve biçimlerde görülebilen bir yetenektir (ya da başka bir yaklaşımla kalıtımsal bir mirastır denilebilir). Bu nedenle kişinin sahip olduğu genel hafıza kapasitesi ile müzikal hafıza kapasitesi arasında büyük farklılıklar görülebilmektedir. Her ne kadar bu kapasitenin (yetenek ya da değil) çeşitli eğitsel egzersizlerle ciddi biçimde geliştirilebildiği bilinse de, bilimsel kaynaklara göre, bir öğrencinin bir başkasına kıyasla 100 defa daha güçlü bir müzikal öğrenme kapasitesine sahip olabildiği çeşitli deneylerle kanıtlanabilmektedir.
Peynircioğlu'na göre (1996), her alanda olduğu gibi müzikte de süper bellekli insanlara rastlanmaktadır.
Örneğin, kilise dışından insanlara yasaklandığı için notaları, dışarı çıkartılmayan Allegri'nin ünlü "Misserere"sini 14 yaşındaki Mozart iki kez dinleyip eksiksiz notaya aktarabilmiştir, ya da bir konserden hemen önce ikinci fagotçunun, ünlü maestro Toscanini'ni ye gidip, sibemol perdesinin kırıldığını öğrenince, biraz düşünüp, "merak etme o nota bu akşamki konserde yok" demesi, dünyaca ünlü piyanistimiz İdil Biret'in pek çok ağır konser repertuvarını aynı anda belleğinde tutup defalarca ezbere çalabilmesi insanları hayrete düşürmektedir.
Ünlü piyano virtüözü Horowitz ile olağanüstü yetenekli jazz piyanisti Tatum arasında geçenler, yukarıda sözü edilenlere ilişkin iyi bir örnek olarak gösterilebilir. "1950'lerde özel bir davette, ünlü Carmen teması üzerine yazdığı "Fantezi"sini seslendiren Victor Horowitz, uzun ve coşkulu biçimde alkışlanıyor, davetliler olağanüstü tekniğine ve yorumuna hayranlıklarını bildiriyorlar, bu arada, kendisinden sonra piyanoya geçip bir şeyler çalma cüretini gösteren Art Tatum'u da meraklı ve biraz da alaycı bakışlarla inceliyorlar. Piyanoya geçen bu müzik dehası, ilk kez o akşam, orada dinlediği "Fantezi"yi ezbere baştan sona çalıyor, sonra da sondan başa, daha sonra da 38 ayrı jazz stilinde varyasyonlarını (blues, swing, boogie, cool jazz doğaçlamaları) yapıyor. Müzik çevrelerinde, o akşamki davette gerçekleşen bu olay, Horowitz'in uzun süre konserlere ara vermesinin başlıca nedeni olarak gösteriliyor.
Psikoloji bilimi, tüm diğer alanlardan çok, öğrenme ve anımsama, ya da başka bir deyişle bilgi kazanımı alanında deneyler gerçekleştirmiş bir bilim dalıdır. Bu konuda geliştirilen materyaller, günümüzde artık geniş çevrelerin kullanımına açık olup, öğrenmenin çeşitli alanlarında ve aşamalarında uygulanabilmektedir. Matematik ya da yabancı dil öğrenimi sırasında öğrencilerin tam anlamıyla rahatlamalarını sağlamak ve böylelikle derse adaptasyonlarını kolaylaştırmak için çeşitli klasik müzik (Batı Avrupa Klasik Müziği) örneklerinin dinletildiği ve bu anlamda önemli başarıların kaydedildiği bilinmektedir.
Granzow'un (1978) makalesinde bu yöntemleri uygulayan ilk kişi olarak bir doktor ve psikoterapist olan Bulgar Dr. Georgi Lozanov'dan ve elde ettiği başarılardan söz edilmektedir. Sınıfta klasik müzik dinleterek, müziğin ritmik yapısına uygun biçimde konu anlatımı gerçekleştiren ve bu biçimde öğrenim gören öğrencilerle diğer (klasik) biçimde okutulanların elde ettikleri sonuçları karşılaştıran doktor Lozanov'un verilerinde göre: "Deneyde yer alan çocuklar yazı yazmakla ilgili programı 138 saat yerine 63 ve matematiği de 289 saat yerine 100 saatte öğrenmişlerdir." Lozanov'un bu yöntemini takip eden dünya bilim çevreleri pek çok merkezde benzer sonuçlar elde ettiklerini sevinçle belirtmişlerdir. 1929'da insan beyninin faaliyetlerini inceleyen Alman psikiyatrist Hans Berger alfa, beta, tetra ve delta olarak isimlendirilen beyin dalgalarını electro–ansefalograf'la tespit etmişti. Huzurlu hissettiklerinde, insanların 8–13 hertz arası alfa dalgaları yaydıkları ortaya çıkarılmıştı. Fiziyologlara göre müzik dinlemek, beynin yaydığı alfa dalgalarına ulaşmanın en çabuk ve kolay yolu olarak gösteriliyordu. Dinletilen müzikal örneklere gelince –içlerinde hiçbir saldırganlık ögesi içermedikleri savunulan– Bach, Vivaldi, Haydn ve Mozart'ın eserleri önerilmekteydi. Henüz o yıllarda bile müziğin morali yükseltip, bilinçaltını uyandırdığı, beyni huzur ve sükuna kavuşturduğu ve böylelikle yorgunluk belirtilerini de ortadan kaldırdığı öne sürülmekteydi. Bu teze göre ise: yorgun olmayan – ya da dinç, dinlenmiş bir beyin, daha az zamanda daha çok kalıcı bilgiyi özümseyebilmekte ve koruyabilmekteydi.
Bu yöntemle yabancı dil eğitimi verilen kurslarda elde edilen somut başarılar, pekçok ülkede benzerlerinin çoğalmasını azımsanmayacak ölçüde etkilemiştir. Bilim adamlarınca, 20–25 yaş arası öğrencilerin günde ortalama 30 yabancı sözcük öğrenebildikleri halde, bu tür "müzik destekli" kurslarda bu rakamın 120–150 sözcüğe kadar çıkabildiği tespit edilmiştir.
California St. Diego Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Philipov, "öğrencilerime iki oturumda Kiril alfabesini okuyup–yazmalarını öğrettim, 10 diyalogda 1800 sözcük verdim, İki öğrencim %100, geriye kalanlar da %95'ini öğrenebilme başarısı gösterdiler" demektedir. (Granzow, 1978)
Belki burada konu ile ilgili farklı kaynaklardan derlenen ve International Foundation for Music Research NAMM (http://www.music-research.org) tarafından taranan bilimsel dergilerde sıralanan bazı sonuçlara ilişkin örnekler üstünde durmak yerinde olacaktır.
Georgia ve Texas'ta kendilerine uygulanan standart ortaokul ve lise testlerinde enstrumantal müzik eğitimi alan öğrencilerin sıradan müzik eğitimi alanlara kıyasla, başarı oranları üzerinde durulmuş ve elde ettikleri başarıda enstrumantal müzik eğitimi gördükleri yıllar ile kayda değer korelasyonlar tespit edilmiştir. (Kluball, J., ve Trent, D.E., 1999)
Erken yaşta, anaokullarında aldıkları müzik eğitimi sayesinde, geliştirilmiş ritm becerileriyle donanmış olarak ilköğretimlerine devam eden çocukların, akademik okul başarılarında önemli sayılabilecek farklılıklar tespit edilmiştir.(Mitchell, D., 2000)
Lise müzik eğitimi kursu/dersi ya da sanat dersi alan öğrencileri önemli sınavlardan biri olan SAT sınavlarında hem sözel hem de sayısal alanlarda %57 sözel ve %41 sayısal'da, müzik eğitimi almayan öğrencilere göre daha başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. (Music Educators National Conference, SAT sınav sonuçları değerlendirmesi, 2001)
Üniversite öğrencileri arasında yapılan araştırmalar, kendilerini şu veya bu biçimde "müzikle ilgili" olarak tanımlayanlar ile "müzikle ilgisiz" olarak tanımlayanlar arasında ilk grubun duygusal gelişim ve durum anlamında daha sağlıklı bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Duygusal gerilim, ölçülü performans uyumu ve alkole bağımlılı ile ilgili problemler gibi alanlarda belli ölçme testlerine tabi tutulmuşlardır. ("Houston Cronicle" gazetesi, 1998)
On yıla yayılan bir bilimsel araştırmanın sonuçlarına göre ise: müzikle yakından ilgilenmek (şu veya bu şekilde müzik yapmak) sadece SAT gibi standart sınav sonuçlarını değil, daha ağır ve spesifik sınav başarılarını da olumlu yönde etkilemektedir. Sosyo–ekonomik geçmişlerine bakılmaksızın, müzik yapan öğrenciler, yapmayanlara oranla oldukça daha başarılı bulunmuşlardır. (Catterall,J., 1997)
Dünyanın akademik eğitim anlamında başı çeken ülkeleri arasında, müzik eğitimine büyük önem verilmesi boşuna değildir. Macaristan, Hollanda ve Japonya gibi ülkelerin eğitim politikaları, okul ve okul sonrası (öğleden sonra / hafta sonu / yaz okulu) müzik eğitimini yüksek standartlara taşımakta ve kültür politikalarının önemli bir boyutu olan "eğitim kalitesi" üzerinde durulmaktadır. Üç ülkede de anaokulundan başlayarak genel eğitimin tüm aşamalarında hem enstrumantal hem de vokal müzik eğitimi sistemli bir biçimde verilmektedir. Öyle ki bu ülkelerde müzik eğitimine yüklenen değer –Amerika Birleşik Devletlerinde– matematik, edebiyat, teknoloji ve bilim eğitimine yüklenenle yarışmaktadır. (IAEEA Test Sonuçları, 1998)
Doğru zaman ve yerde verilen vokal ya da enstrumantal müzik eğitiminin, bir çocuğun hayatında neleri etkileyebileceği, artık günümüzde yapılan araştırma sonuçlarına dayanılarak bilinmektedir. Müzik eğitimi, çocuğun tüm alanlarda geliştirmesi beklenen genel beceri ve özellikle de akademik başarısı ile ilgili etkili, pozitif bir güç olabilmektedir. Bunu destekleyen çeşitli bilimsel veriler göz önüne alınacak olursa, sınıfta çeşitli biçimde müzik ve ritm aktivitelerine yer vermenin her fırsatı değerlendirilmelidir.
Müzik ses, ezgi, ritm, tempo, ton gibi pekçok bileşenden meydana gelen bir bütündür. Müziğin algılanması ve beyinde belli işlemlerden geçmesi söz konusu olduğunda ise bu bileşenlerin yanı sıra başka bazı faktörlerin de rol oynadığını görmekteyiz. Müzik dinlemek, dinlerken duygulanmak, bir enstrumanla müzik icra etmek, müzik dinlerken sesleri ve aralarındaki armonik–kontrapuntal bağlantıları çözümlemeye çalışmak, pratikte müzik dinlemezken bile onu beyninde hissetmek, mırıldanmak gibi eylemler, doğaldır ki beyin fonksiyonlarının yönlendirdiği pek çok bio–mekanizmayı harekete geçirmektedir.
"Dortmund Üniversitesi"nde gerçekleştirilen bir çalışmada profesyonel müzisyenlerle müzik hakkında pek bilgisi olmayanlar arasında çeşitli müzikal örneklere verdikleri tepkiler ölçülmüş ve iki grubun beyin düzeyinde farklı bölgelerinin faaliyete geçtiği tespit edilmiştir. İlk gruptakilerde sağ, ikinci gruptakilerde ise sol yarımkürenin etkinleşmesi, alınan müzik eğitiminin yarattığı algılama farklılığına önemli bir kanıt olarak kabul edilmektedir. Bir başka bulgu da şu: pek çoğumuz müzik dinlerken ya ayağımızla ya da başımızla tempo tutmaktayız, ya da müzikle dans etmekteyiz, doğal olarak bu eylem sonucu beyindeki motor korteksimiz de etkin hale gelmektedir. Ancak, müzik dinlerken, kendimizi tempo tutmadan ya da dans etmeden, öylece sabit tuttuğumuz halde bile beynimizdeki bu motor korteksinin harekete devam ettiği, yine deneysel olarak kanıtlanmıştır. Bu sonuç, şaşırtıcı olduğu kadar, bilimsel anlamda müzik–beyin ilişkisini bir başka yönüyle daha ortaya koyduğu için son derece ilgi çekici bulunmuştur.
Müziğin insan beyni ve belleği üzerindeki etkileri uzun yıllara dayanan çeşitli bilimsel araştırmalarla deneylenmiş ve saptanmaya çalışılmıştır. Tüm bu çalışmaların genel amacı müzikle insan beyni arasındaki karmaşık ilişki ağlarının farklı yönlerini ortaya koymak, aralarındaki bio–psişik bağları çözümlemektir. Bu çalışmanın amacı, insan yaşamını genel anlamda başlangıcından sonuna çevreleyen (her biçimiyle ve bileşeniyle) müziğe ve özellikle de müzik–bellek ilişkisine dikkat çekmektir. Bu bağlamda, müziği öğrenme ve müzik eşliğinde öğrenme süreçlerinin irdelendiği bilimsel araştırmalardan örnekler vererek, adı geçen süreçler olabildiğince açıklanmaya çalışılmıştır. Günümüzde eğitimin her aşamasında müzikten yararlanmanın, "öğrenme" etkinliğine getirdiği olumlu gelişmeler, bilimsel araştırma neticeleri sayesinde iyi bilinmektedir. Yaygın eğitimine önem veren gelişmiş ülkelerde eğitim–öğretim programları buna göre hazırlanmakta ve (özelikle anaokulu ya da lise devreleri gibi) çocukların belli psikolojik ve biyolojik gelişme–değişme çağlarında karşılaşabildikleri uyum sorunlarıyla baş etmede planlı–programlı biçimde müzikten yararlanılmaktadır.
Müzik, kültürel bir dışavurum eylemidir. Özgün dokusuyla, kendisini zaman içinde oluşturan–şekillendiren–değiştiren ait olduğu toplumun / etno–grubun ya da kısaca ürünü bulunduğu kültürün / alt kültürün aynası gibidir. Farklı müzikal örneklerde söz konusu kültüre dair farklı pek çok bilgi yer almaktadır. Bu bilgi kodları: ritmik, ezgisel, armonik yapıda olduğu kadar, eser sözlü ise – söz ve söyleme biçimi / kim tarafından söylendiği / yeri / zamanı gibi değişkenlerde kompakt biçimde dinleyene aktarılmaktadır. Bu kompakt müzikal–kültürel kodlar karmaşık bio–psişik süreçler sonucunda belleğimizde yerlerini almakta, zaman içerisinde pek çok değişkenin etkisiyle bu yerler de değişebilmekte, şu veya bu nedenle kaybolup tekrar ortaya çıkabilmekte, anımsanabilmekte ya da tamamen unutulup yok olabilmektedir.
Kaynaklar:
• Granzow, D.,"Müzikle Matematik Dersi", Bilim ve Teknik Dergisi, Yıl:1978, Ağustos, s.24-28.
• Tozar, Z., "Müzikle Danseden Beyin", Bilim ve Teknik Dergisi, Yıl:2002, Şubat, s.50-54.
• Dowling, W., "Scale and Contour - Two Components of a Theory of Memory for Melodies", Psychological Review, New York.
• North A.C., - Hargreaves D.J., "The Social Psychology of Music", Oxford University Press.
• Peterson, W., "Psychology for Musicians" Oxford College of Music Press.
• Peynircioğlu, Z., "Müzikte Algılama ve Bellek", Türk Psikoloji Dergisi, Cilt 11, Sayı 37, İstanbul,1996.
• Seashore, C., "Psychology of Music", Dover Publications, New York. Vatan Gazetesi 20.10.2002, İstanbul.
• Sloboda, J., "The Musical Mind", Oxford University Press.
http://www.psikolojiktestler.hacettepe.edu.tr/index.php
http://www.shef.ac.uk./uni/academic/ı-m/mus/psymusd/dl course.htm
http://www.music-research.org - NAMM, research recource
*Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Müzikoloji Bölümü, Edirne.
Bu yazıya 1 yorum yapılmış.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.