Yazılar
TV 4’ e naklen müzik programıSayı: - 28.03.2006
Türk Ekspres seyahat acentesinden gelen bir talep doğrultusunda İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’ya yayın yapan TV 4 kanalının İstanbul’daki bir çekiminde Türk musikisi parçalarından oluşan bir fon müziğini yapmak üzere kanunda ben, yaylı tamburda Nuri Benli, Bendir ve solist olarak da Nail Kesova, Sultanahmet’teki Piyer Loti otelinde buluştuk. O mahalde yapılan provada icra edilen Nihavend peşrevi ve takiben Bir ihtimal daha var şarkısı yönetmen tarafından çok beğenildi. Prova sonrası bizi otelin teras katına çıkardılar.
Ekip, otelin teras katını elektronik aletle donatmışlar ve de oradan İskandinav ülkelerini naklen yayın yapıyorlardı. Biz de yayının yapılacağı cumartesi günü Topkapı sarayında buluşmak üzere sözleştik.
Belirlenen saatte saraya geldik. Çekim Bağdat Köşkü denilen mahalde yapılacaktı. Bölüm bölüm ve canlı olarak ekrana aksettirilen dizinin konusu 14 yaşlarındaki bir kızın sarayın bazı bölümlerinde aradığı 10 cm çapında bir yakut parçasını bulmasını ve bizim bulunduğumuz mahalden geçerken müziğimiz eşliğinde bunu ekrana yansıtıp seyircilere göstermesinden ibaretti. Biz müzik faaliyeti için Padişahların İstanbul’u seyrettikleri yer olan yerlerimizi alacaktık.
Hazırlıklar film ekibi tarafından da ayrıca yürütülüyordu. Havada devamlı gezen pırpır bir uçağa bulunduğumuz yerden verilen ses ve görüntü sinyalleri, uçak tarafından otelin üst katındaki stüdyoya; oradan da PTT aracılığıyla canlı olarak İskandinav TV 4 Stüdyolarına aktarılıyordu. O şahane mekânda, harika bir İstanbul manzarası ve tabii vapur ve trafik gürültüleri arasında artık çekimi bekliyorduk. Hatta yönetmen bu tabii seslerden o kadar memnun idi ki tam biz çalarken okunan ikindi ezanını da büyük bir memnuniyet ile
karşıladığını işaretleriyle belirtmişti.
Havadaki uçak artık sabırsızlanıyordu, herhalde azalan benzin nedeniyle olacak. Bunu yönetmenin telaşından anladık. Biz yerimize yerleştiğimizde önde filmin kahramanı ve de peşinde grubu geldiler. Bağdat Köşküne girdiler. Mücevheri buldular. Dönüşte önümüze geldiğinde kız elini uzattı mücevheri kameraya gösterdi- tabii arka planda da biz görüntü ve müzik olarak kameranın çektiği karelere girmiştik.
Çekim bitiminde yakamızı bırakmadılar özel olarak onlara ayrıca bir 20 dakikalık program yaptık. Birer hatıra fotoğrafı çektirdik. İşbu fotoğraflardan birini hatıraya ek olarak kitaba
dahil ediyorum.
HEDİYE MİNYATÜRDE ACABA NE YAZIYORDU?
Minyatürler, 20X20 cm. ebadındaki 6 adet beyaz fayansın birleştirilmesi suretiyle oluşturulmuş bir tual üzerine serigraf tekniği ile resmedilmiş, harika birer sanat eseri idi. Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Hünername adlı eserin içindeki minyatürlerin kopyası olan bu eserleri dostum Süleyman Saim Tekcan’ın atelyesinde görünce içimde kıpırdanışlar oldu. Çalışmanın bu denli başarılısına her zaman rastlamak mümkün olmuyordu. Hemen Süleyman Hoca’dan bu minyatürlerden 3 adedini aldım. O yaz, benim Anadol’la bitmek tükenmek bilmeyen seyahatlerden birine daha çıkarken, minyatürleri de bagaja koydum. Ver elini Avrupa...
Bizim Avrupa duraklarımızdan biri de CENEVRE’dir. Orada Bossard ailesi vardır. Bossard’larla tanışmamız Trabzon Limanında görevli olduğum günlere dayanır. Kendisi ve karısı Range Rover arabası ile İran’a yapmış bulunduğu bir seyahat dönüşünde Trabzon Limanından geçmiş, tercüme yardımı dolayısıyla kurulan dostluğumuz onları Cenevre’de birkaç yıl önceki ziyaretimizle pekleşmişti. Bu ziyaret sırasında kızları Marlyse de bize Cenevre’de mihmandarlık etmişti. Bu sebeple kendimizi onlara borçlu gibi hissediyorduk.
Ve de bunun altında kalmamak için ziyaretimizi bir vesile sayıp bu minyatürlerden birini Bossard ailesine diğerini de yeni evlenmiş kızları Marlyse’e - kocasının işi nedeniyle o sırada Almanya’da bulunuyordu- verilmek üzere bıraktım.
Kısa süre sonra Marlyse’den gelen mektupta “Sanat eseri” nin kendilerine hediye edilmesi dolayısıyla çok teşekkür ediyor ve minyatür üzerindeki Osmanlıca yazının ne dediğini, tercümesini- eğer mümkünse -öğrenmek istiyordu. Yazı Osmanlıca, kim okuyacak?
Aklıma, bu işin uzmanları olsa olsa Topkapı Sarayı’nda olur, gidip oraya sorayım düşüncesi takıldı. Elimde minyatürlerin kopyası, sora, sora kendimi bu işten anlayan bir kişinin karşısında buldum. Aynen olanı anlattım, isteğimi söyledim. Bana “ Kimseden izin almadan bu nasıl kopya edilirmiş, yok şu, yok bu” bir yığın laflar etti. Sanat adına, sanatçı adına, Nakkaş Osman adına, Süleyman Tekcan adına, iki kuruşluk gayretlerim adına yerin dibine girdim. Bir şeyler diyebildim mi? İnanın hiç hatırlamıyorum.
Süleyman Tekcan’ın o zamanlar Kadıköy Pazar içindeki atölyesine geldim. Elif Naci hoca o sırada orada bir takım çalışmalar yapıyordu. Derdi dinleyince resimleri eline aldı. Birkaç kelime eksik yazıyı okudu.
-Vadi-i tahayyürde mütefekkir kalıp ve münasebetle latife etmiş ki : Padişahım......... Bu kemine bendeleri resm-i üstadan üzre pençe-i humayûna kabza-ı kıyayı teslim eyledim.
Nokta nokta geçilen kelime okunamadı. Ben de bu Osmanlıcayı İngilizceye tercüme ederek- Allah kabul etsin- Ekim 1981 tarihle mektupla yazıp gönderdim.
Elin gâvurunun(!) zoruna bakın, bir de bizim halimize...
Kemine= Güçsüz
Bende=Kul
Tahayyür= Şaşakalma
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya 1 yorum yapılmış.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.