ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1959
Şu an 76 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Türk Halk Müziğimizde Toplu Çalma-Söyleme GeleneğiSayı: 939 - 03.02.2010


Halk türkülerimizin oluşumlarına ve yayılmalarına neden olan ortamların, onları meydana getiren sebeplerin asıl mecrasından uzaklaştırılarak ele alındığını, incelendiğini görmekteyiz. Oysa diğer halkbilimsel verilerde olduğu gibi, türkülerimiz de kendine özgü ortamlarda hayat bularak yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlardır. Herhangi bir alan araştırmasında veya halk toplantılarında (Düğünler, Meşk Âlemleri, Cümbüşler, Kına ve Ağıt Yakımları vb.) derlenen türkülerin, söylenmesine neden olan olaylar zinciri içerisinde incelenmesi bir zorunluluktur .

Türkülerimiz incelerken içeriklerine, konularına, biçimlerine ve türlerine dikkat eden; bunları çeşitli sınıflar içerisinde inceleyen bilim adamı, uzman ve derlemeciler, sözü edilen birlikteliklerin yanında, önemli bir noktayı da göz ardı etmemeliler. Bu nokta da türkülerimizin yada halk müziğimizin sözleriyle incelenmesidir. Bu tarz tabii ki yanlış değildir. Nevarki, bu tarzın yanlış olmaması doğru olacağı anlamına da gelmemektedir. Ancak; eksiktir.

Türkülerimizin incelenmesi sırasında takip edilen yol veya yöntemler yarında izlenecek ve takip edilecektir. Yalnız; bu yöntemler izlenirken türkülerimizin asıl ortamlarından ayrılmamasına, soyutlanmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Eğer mümkün olabiliyorsa, bu ortamlar halkın, halk müziğini sevenlerin hizmetlerine sunulmalı, özelliklede uzmanların inceleme alanlarına katılımları sağlanmalıdır.

Buna göre, ferdi olarak yaratıldıkları halde zaman içerisinde değişimlere uğrayan ve halkın malı olan, geniş kitlelerce benimsenen türkülerimiz, yaratıldıkları toplumun zevk ve duyguları ile uyum sağladıkları sürece aynı toplum içerisinde yaşar ve hayat bulur. Dağarcığında binlerce türkü bulunan halkımız, bu türküleri yeri geldikçe söyler-yaşatır ve nesiller boyunca aktararak unutulmamasını sağlar.

Türkülerimizin söylenmesine vesile olan birçok geleneğimiz bulunmaktadır. Bu geleneklerimizin nereden ve nasıl geldiği ayrı bir tartışma konusu olmasına rağmen bunların genellikle de; Asker uğurlamaları, kına geceleri, kış eğlenceleri, düğünler, nişan merasimleri, oturak âlemleri, barana sohbetleri vb. olarak sayabiliriz.

Bu eğlence ve toplantılar, geleneklerimizin sürdürülmesinin yanı sıra, halk müziği ve halk oyunlarımıza kaynaklık eden “Toplu Çalma-Söyleme Geleneği”nin içerisinde kümelenmiş asırlık çınar ağacının dallarından başka bir şey değildir. “Toplu Çalma Söyleme Geleneği” halk türkülerimizin duyurulup-yayılmasına vesile olan geleneklerimizden biridir. Bu toplantılar, eskisi kadar yaygın olmamakla birlikte, günümüzde bazı yörelerimizde eski kuralları ve işleyiş biçimiyle olmasa da halen devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu eğlenceli toplantıların temel gayesi aynı olmakla birlikte; toplantı yerleri, katılımcıların yaşları, sohbet yerlerindeki oturma düzeni, sohbetlerin ağırlık konuları bakımından da bazı farklılıklar göstermektedir.

Kimi sohbetlerde oturma düzeni yaşlıdan gence, kimilerinde ustadan çırağa, kimilerinde âlimden cahile, kimilerinde ise; usta müzik icracılarından acemilere doğru sıralanarak oturulur. Bu sohbetlerin bazılarında kitaplar okunur ve yorumlanır; bazılarında hem kitap okunur, hemde masal-hikâye anlatılır. Bazılarında ise, bunların hepsi bir arada uygulanır. Ancak; ortak bir nokta vardır ki, toplum meseleleri ve özellikle de küslerin barıştırılması, aralarında anlaşmazlıklar bulunanların davalarının görülmesidir.

Toplum hayatında büyük önemi bulunan bu toplantılar, eskiden beri önemli fonksiyonlara sahip bulunan geleneksel kurumlarımızdan sayılan derneklerimizdendir. “Toplu Çalma Söyleme Geleneği”nin devam ettiği yerler, daha çok geleneksel özelliğini kaybetmemiş, tarımsal ekonomik yapının sürdürüldüğü, dışarıya fazla açılmamış kırsal yörelerdir. Bu yörelerimizin bazı kesimlerinde bu tür toplantılara; “Yaren Toplantıları” veya “Oturak Âlemleri” de denilmektedir. Bilindiği üzere; Anadolu yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştır. Bu yedi bölge içerisinde fonetik yapılarının dışında birde müzikal açıdan çalma-söyleme teknikleri açısından farklılıklar arz eden özellikler de bulunmaktadır. Türk Halk Müziğinde buna “Tezenede-Seste İcra edilen Yöresel Tavırlar” da denilmektedir. Örnek vermek gerekirse; İller bazında; Konya Tavrı, Silifke Tavrı, Yozgat Tavrı, Kırşehir Tavrı, Kayseri Tavrı olarak anılmakla birlikte; Bölgesel olarak ise, Zeybek Tavrı (Ege Bölgesi), Teke Tavrı (Isparta, Antalya, Burdur, Afyon illerinin oluşturduğu ve “Teke Bölgesi” diye bilinen bölüm.) vb.

İsimlerini bahsetmiş olduğumuz bu tavırların nasıl ve ne şekilde icra edildiklerini, çalınıp-söylenmesine vesile olan icra ortamlarını anlayabilmek için bu ortamların oluşum şekillerine, kısacası halk müziğimizin yaşatıldığı yörelerdeki “Toplu Çalma Söyleme Gelenekleri”ne bakmamız gerekmektedir.

BAZI YÖRELERİMİZDEKİ TOPLU ÇALMA-SÖYLEME GELENEKLERİ
(EĞLENCELER-TOPLANTILAR-MEŞKLER-ÂLEMLER-BARANALAR)

Kökeni, Anadolu’nun ilk zamanlarına rastlayan “Toplu Müzik Yapma Geleneği” yörelerimizde farklı biçimlerde yapılmaktadır. Öz olarak aynı şekilde devam eden bu gelenekte bazı şekil ve kavram farklılıkları bulunmaktadır. Bu toplantılar;
Çankırı, Isparta (Kula), Manisa, Kütahya(Simav)’da; Yarenlik,
Gaziantep, Elazığ’da; Meşkler,
Balıkesir (Dursunbey ve şehir içi) ; Baranalar,
Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Akşehir, Ankara; Oturak Âlemleri,
Burdur, Isparta; Oğlak Bahçeleri,
Amasya; Tel Tel Geceleri,
Adıyaman; Dere Ağzı Toplantıları,
Şanlıurfa; Sıra Gezmeleri (Sıra Geceleri)
Ordu, Giresun; Kol Bastı Toplantıları,
Artvin, Trabzon; Erfeneler (Arfanalar)
Şeklinde sıralanabilir...

ISPARTA YARENİ (ISPARTA) (1) :

Isparta da Yarenlik, Gezek olarak tanınır. Daha çok Yençeköy, Eğridir, Şarkikaraağaç ilçeleri ile çevrelerinde görülmektedir. Bu yörelerde, sohbetler daha çok sonbahar’a doğru ürünler kaldırılıp bağlar bozulduktan sonra yapılmaktadır. Buna bir çeşit “Bağbozumu Şenlikleri” de denilmektedir.

KULA’DA YARENLİK (MANİSA) (2) :

Manisa iline bağlı bulunan Kula da ahiliğe paralel olarak yarenlik geleneğinin devam ettiği, yöre insanının bu işe daha çok önem verdiği görülmektedir. Yarenler, Kula da düğünlerde şarkı, türkü söyleyen bir gurup olarak görülmemektedir. Diğer yörelerde olduğu gibi, bu yöremizde de kendi geleneksel yapıları içerisinde çalan- söyleyen, en önemlisi de kendi geleneklerini devam ettiren bir gurup olarak görülmektedirler.

Yarenler, diğer yörelerde olduğu gibi kendi geleneksel yapıları içerisinde çalan-söyleyen kişiler olarak, türkülerini ve oyunlarını bağlama, darbuka ve zilli maşa eşliğinde çalıp–söyleyip, oynamaktadırlar.

SİMAV’DA YARENLİK (KÜTAHYA) (3) :

Çankırı yareninkinden pek farkı yoktur. Yalnız; Simav’daki sohbetlerde içki içilir, ancak; Çankırı’da içki yoktur. Yarenin kuruluşu, adap, erkân ve eğlenceleri ile sosyal hayattaki etkileri Çankırı yarenindeki gibidir.

KEKİL GÜNÜ (ADANA) (4) :

Yörüklerin “Kekil Günü” dedikleri ve bazı illerimizde “Kına Gecesi” diye bilinen “Paça Âdeti” genellikle, Cumartesi günleri yapılmaktadır. Bu âdete yörede “Kekil” denilmektedir. Kekil günü, yalnızca kadınlara ait bir gündür.

O gün diğer obalardan birçok kadın ve genç kızlar gelir. Akşama kadar türküler söylenir, tefler çalınır ve “Kekil Günü” kutlanır. Bu özel gün, gelinlerin son gelinlik günüdür. Kekil Günü’n de kadınlar tarafından söylenen birçok türküler bulunmaktadır.

Ufacık kayaların çekiciler kırdı
Domurcuk memelerin yadeller derdi
Sevgili günlerin teberrük kaldı
Saklan gelin saklan borandan, kıştan

Yörün güzeller yaylaya yörün
Gelin ağlaşır da bir fırsat verin
Güveğimiz gelende halıyı serin
Yörün gidelim fırsat verelim

Kekil gününde türküler ardı sıraca sıralanıp gider. Akşam olunca diğer obalardan, köylerden gelinler, kadınlar kendi evlerine dağılırlar, böylece de bir “Kekil Günü” daha sona ermiş olur.

GEZEK ALEMLERİ (AFYON) (5) :

Yörede yapılan toplantılar genellikle içkili, sazlı-sözlü alemlerdir. Bu alemler diğer illerdeki toplantı ve sohbetlerde olduğu gibi, bazı kuralları vardır. Gezek’e gidilecek yer ve gidecek olanlar önceden tespit edilir. “İlk gezek benim” diyenin evine gidilir. Bu tür alemler, genellikle cumartesi akşamları yapılmaktadır.

Bu gezekte bir başkan, bazen de iki yardımcı seçilir. Belirlenen kurallara uymayanlara, kuralların dışına çıkanlara ceza verilir. Bu cezalar genellikle para cezası olmaktadır. Cezalar yoluyla toplanan paralarla toplantı veya alemlere katkılar sağlanır.

Cezalar değişik türlerde olabilmektedir. Örneğin; erkekliğe yakışmayacak davranışta bulunanlar para cezası dışında bindallı giydirilerek ortada köçek gibi oynatılırlar. Bu da bir nevi cezadır. Gezekte halk oyunları da oynanmaktadır. Bunun yanında türküler söylenir, sazlar çalınır. Saz çalmanın ve türkü söylemenin belirli bir sırası bulunmamaktadır.

TEL TEL GECESİ (AMASYA) (6) :

Tel tel yörede pişmaniyeye benzeyen bir tatlının adıdır. Bu özel gecede tel tel kadayıf yapıldığı için, toplantılar genellikle bu isimle anılmaktadır. Bu gecede, tatlının içerisine yüzük konulur. Bundaki amaç; niyet veya kısmet çekmek olarak belirlenmiştir.

Bu eğlence türü, yörede özellikle de kadınlar tarafından sevildiği için, gene hanımlar tarafından da sürdürülmeye çalışılmaktadır. Türkülerin söylendiği-oyunların oynandığı bu gecede, manilerde atılmaktadır.

Sarı kabak kökeni
Ele batar dikeni
Mevla’m çabuk kavuştur
Hasiretlik çekeni

KUZU ÇEVİRME TOPLANTILARI (AMASYA) (7) :

Amasya’nın özelliklede Merzifon ilçesinde yapılan ve erkekler tarafından düzenlenen bu toplantıların belli bir kuralı vardır.Yaşlıların dışında, yörenin gençleri bu toplantılara katılamazlar. Toplantı yapılacağı zaman, yaşlılar bir hafta önceden hazırlanırlar. Toplantılarda, yörenin sevilen türküleri çalınıp-söylenir, oyunları oynanır. Türkülerin söylenmesi ve oyunların oynanmasında belirli bir sıra yoktur.

DERE AĞZI TOPLANTILARI (ADIYAMAN) (8) :

Yörede, halkın “Çingen (Abdal) işi yapıyorsunuz” diye halkın tepkilerinden korkan gençlerin ve müzisyenlerin, müzik çalışmalarını kuytu köşelerde, dere kenarlarında, topluma uzak yerlerde sürdürmelerinden dolayı bu tür toplantılara gençler arasında “Dere Ağzı Toplantıları” denilmiştir.

Yörede yapılan bu tarz toplantılar, genellikle içkili toplantılardır. Bu toplantılar, daha çok gençler arasında sık sık toplantı yeri olarak kabul edilen; Çerkez Kayası, Aynalı Kavak vb. yerlerde toplanarak yapılmaktadır.

KALE İÇİ CÜMBÜŞ ALEMLERİ (ANKARA) (9) :

Kale içi cümbüşleri; usullü, disiplinli, içkili ve kadınla beraber yapılan raks alemidir. Bu adet, şimdi canlı ve umumi bir şekilde yaşamamakla beraber, Ankara’nın yerlileri bu toplantıları ara sıra tertipleyerek bu geleneği yaşatmaya çalışmaktadırlar. “Kale İçi Cümbüş Alemleri”nde küçük büyüğe daima saygı gösterir. Büyük ise küçüğe riayet eder. Yani saygı-sevgi ve güven çerçevesi içerisinde cümbüş sürdürülerek devam eder.

Bu cümbüşte, saz çalınır, kadın oynatılır, içki içilir. Cümbüşte efeler bizzat eğlenirler. Her yerde cümbüş yapılmaz Cümbüşe uygun kenar, köşe, çıkmaz sokak, dışarıya ses sızdırmayacak kadar kalın duvarlı evler yada odalar gerekmektedir. Bunların yanında, Ankara delikanlıları, vaktiyle semt itibariyle aşağı ve yukarı yüz efeleri diye ikiye ayrılmışlardı. Efe ve delikanlılar genellikle de Hisar da, kale içinde, çıkmaz dip sokaklardaki ahşap evlerde toplanır, cümbüş yaparlardı.

Bu evlerin duvarları, 3-4 cm, kalınlığında olurdu. Cümbüş, gizli yapılırdı. Sebebi ise; devriye basar veya sofular, mutaassıplar ahlak bozuluyor diye saz çalmaya, kız oynatmaya izin verilmeyebilirdi. Cümbüşe, her önüne gelen alınmazdı. Cümbüşe katılacak olan gençlerin ağızlarının sıkı olması lazım, çünkü; camii hocasının kulağına giderse ertesi günkü vaazda isim vermeden hoca atar tutardı. Cümbüşe baş köşeye en yaşlı efe oturur, diğerleri ise; yaş ve başlarına göre yer alırdı.

Cümbüş odasında, her yaşın kendine göre yeri ve oturma adabı vardır. Cümbüş odasında sedir ve yer minderleri bulunur. Sedire büyükler bağdaş kurarak veya dizlerini bükerek otururlar. Bu toplantıda, ayak ayak üstüne atmak çok ayıptır. Yer minderinde ise orta yaşlılar otururlar. Gençler mutlaka diz çökerek oturmak zorundadırlar. Büyük müsaade etmedikçe dizlerini kaldıramaz veya bağdaş kuramazlar.

Cümbüşte önce saz çalınırdı. (Zaten bundan 30-40 yıl önceleri Ankara’da Türk gençleri bağlamadan başka bir şey çalmazlardı. Sadece; zengin eşraf düğünlerinde Hıristiyan çalgıcılara perde arkasından Ud, Kanun çaldırılırdı) Saz başlayınca ilk önce oturarak dinlenen havalar çalınır ve söylenir. Divanlar ve Koşmalarla birlikte Kerem’den parçalar söylenir, daha sonra kırıklara(oyun havalarına) geçilirdi. Kırıklarda; Sabahi, Misket, Yandım Şeker, Mor Koyun, Nağme Gelin, Hüdayda, Ankara Koşması, Şeker, Fındık, Zeybek Havaları çalınır söylenirdi. Daha sonra da, oyunlara geçilirdi. Oyunlarda ilk önce; bir iki delikanlı oynar, daha sonra, kadınlar oyuna kalkarlar.

Cümbüşe, daima iyi saz çalan, iyi oynayan delikanlı, iyi zil döven, iyi oynayan kadın tercih nedeniyle çağırılırdı. Cümbüş aleminin en önemli unsurlarından bir tanesi de, baş ve orta parmaklara takılarak çalınan zillerdi. Bu ziller, gümüş mecidiye ile pirinç’in karıştırılarak dökülmesi ile oluşmaktadır. Cümbüşte zil dövecek kadının genç, güzel olmasından ziyade sanatkar olmasına, bilhassa, “ iyi zil dövmesine, zilleri parmaklarında iyi ayarlamasına, çalınan müziğe en uygun bir şekilde zil dövmesine” dikkat edilirdi.

Bunun yanında kadın ise; cümbüşte iyi saz çalan arar. Cümbüşe, mutlaka bir sanat havası hakim olur ve orada mümkün olduğu kadar yüksek bir saz ve oyun ustalığı gösterilirdi. İyi saz çalan ile, iyi zil döven bir araya geldiği zaman cümbüşün zevkine doyum olmazdı. Cümbüşte ayrıca; gençler zeybek oynarlar. Cümbüşün sonuna doğru, “Bozlak”, daha sonra “Misket Düzeni”nde bir “Kalkma Havası” çalınır. Bu havada, “Ay doğar ayan ayan” türküsü çalınır ve söylenir. Bu havadan sonra, cümbüş sona erer. Herkes, kimseye cümbüş havasını sezdirmeden evlerine dağılarak cümbüşü tamamen sona erdirirler.

BULGUR ÇEKME ADETİ ( BALIKESİR) (10) :

Harman mevsimi içerisinde bulgur çekme günü, genellikle köy delikanlıları için hasret ve merak ile gelmesini arzu ettikleri özel bir gündür. Bu gün, köy delikanlıları için aşk ve macera günüdür. Harmandan sonraki günler, kışlık yiyeceklerinin en önemlisi olan bulgur kaynatma işi üzerinde önemle durulması gereken kış hazırlıklarından biridir.

Geceleri kurulan bulgur kazanlarının başında çeşitli türküler ve maniler söylenerek kazanın altındaki ateşin kuvvetlendirilmesi işlemleri yapılır. Bu esnada, köy delikanlıları telaşlı ve istekli hareketlerle gözlerine kestirdikleri genç ve güzel kızları elde edebilmek için birbirleriyle yarış ederler.

En sonunda, kaynatılan bulgurlar kilim, keçe veya buna benzer şeylere serilerek kurutulur. Bundan sonra bulgur dövülmek üzere dibek başına getirilir. Burada toplanan köyün ve komşuların genç, güzel kızları, ellerindeki tahtadan yapılmış tokmaklarla bulguru dövmeye başlarlar. Dibekten çıkan tak, tuk sesleri çeşitli eğlencelere vesile olur. Bu eğlenceler, köy delikanlılarını heyecana sevk ederek harekete geçirir.

Dibek başına koşan delikanlılar, oradaki kızların çağırmalarıyla bulgur dövme işlemine başlarlar. Artık, cilveleşmenin ve dokunaklı – iğneli sözler söylemenin ardı arkası kesilmez. Bu arada türküler okunmaya, oyunlar da oynanmaya başlanır.

Top top edip zülfünü tarama
Beni koyup bir yar daha arama
Dilerim Allah’tan kör olsun gözün
Merhem diye tuz doldurdun yarama

Bu türküler, kendilerine has güfte ve besteler ile söylenmektedir. Bulgur dövme işleminde delikanlılar kan-ter içerisinde kalırlar. Dövme işleminden sonra sıra bulgur ayıklama işlemine geçilir. Bulgur ayıklama işi de, dövme işleminde olduğu gibi çeşitli eğlence ve alemlere sahne olmaktadır.

Akşam olunca herkes toplanır, değirmenler kurulur. Bu arada bütün hazırlıklar sona erer. Köy delikanlıları bulgur çekilen eve koşarlar. Kızların değirmene döndükleri zaman söylemiş oldukları türkü ve manileri dinlerler. Karşılıklı türkü ve mani yağmuru altında eğlenceler başlar. Bu arada kızların teklifi ile delikanlılar değirmenin başına otururlar. Cilveleşmeler, cümbüş alabildiğine sürer gider. Bu eğlenceler, cümbüşler bazen sabaha kadar sürüp gider.

Daha sonraları ise, çekilen bulgurlardan pilavlar yapılır, yenir. Bu arada ev sahibi, bulgur çekenleri gayrete getirmek için

Haydin kızlar
Deyin kızlar
Pilav pişti
Yeyin kızlar

Gibi sözler söyler. Bu suretle, sabaha kadar süren bulgur çekme işi sona ermiş olur.

HASAT VE BAĞBOZUMU İLE İLGİLİ ADET VE EĞLENCELER (BALIKESİR) (11) :

Hasat ve Bağ Bozumu, “İmece” halk deyimi ile “Meci” veya “Değişik” denilen bir usulle yapılmaktadır. Bu usulde, yardımlaşma kaçınılmazdır. Hasat sonu eğlenceler düzenlenir, ziyafetler verilir, yapılan bu eğlence ve ziyafetlerde kızlarla erkekler arasında mani atışmaları yapılmaktadır.

Kız…..

Asmalarda üzüm var
Benim sende gözüm var
Gel birazcık yanıma
Sana bir çift sözüm var.

Oğlan…..

Asmada üzüm olsun
Senin bende gözün olsun
Çağırdım da gelmedin
Bu da değişik olsun.

BARANALAR (BALIKESİR) :

Kış mevsimine girerken “Arifane” adı ile bilinen bir şölen düzenlenir. Özellikle şölenin nasıl yapılacağı, kimlerin katılacağı saptanır. Söyleşilere katılanlara, “Sohbet Ahbapları”, yönetene “Barana Başı”, toplantının yapılacağı yere “Barana, Barhane” denilmektedir. Barana yöneticiliğine iki kişi seçilir. Bunlar, bütün kış boyunca görev yaparlar. Yaşlı olanlardan bir kişi başkanlık görevini üstlenir.

Barana başının yürütücüsüne “Sohbet Çavuşu” denir. Sohbet Ahbaplarının günlük durumlarıyla ilgilenir. Sohbet Ahbapları, başlarına ve göğüslerine bir altın yaprak ile birlikte, bir çiçek yaprağı veya bitki iliştirirler. Söyleşinin yapılacağı yere gidilirken, sohbet ahbapları bir saz topluluğu ile birlikte Barana’ya 50 metre kala özel ezgiler söylemeye başlarlar. İki adımda bir durup, bir beyit çalarak-söyleyerek eve yaklaşırlar. Topluluk eve girerken, şu ezgiyi çalıp söylerler;

Sabahtan kavuştum ben bir güzele
Güzel senin uykuların utçumu
Senin gönlün yadellere düştümü
Gülün bir tanesi sen kerem eyle
(Ben yandım)
Merdiven başında ise;

Küçüğüm a nereden gelirsin
Gasavet gönlümü alırsın (Ben yandım)
Er geç sen benim olursun
Gasavet gönlümü alırsın (Ben yandım)

Dörtlükleriyle biten türküler okunur.

Baranalarda, yörenin en güzel ve en hareketli türküleri söylenir, en güzel oyunları oynanır. Oyun ve türkü faslından sonra, yemekler yenilir, kahveler içilir. Daha sonra, “Sohbet Övme” gibi çok özel nitelikteki ezgiler çalınır ve okunur.

Uzun çarşı baştan başa
Keklik seker taştan taşa
Geçmiş olsun (……..) paşa
Sevdiğim bir o, saydığım bir o

Olacak sohbet senindir
Senindir, gerçek senindir

Uzun çarşı baştan başa
Keklik seker taştan taşa
Kadem olsun (……..) paşa
Sevdiğim bir o, saydığım bir o

Olacak sohbet senindir
Senindir, gerçek senindir

Sohbet övmede gelecek toplantının söyleşilerini yapacak kişi veya kişiler açıklanır. Bununla ilgili tören tüm ayrıntılarına kadar yerine getirilir. Sohbetin bir de yargılama bölümü vardır. Bu bölümde, suçlular yargılanır, suçlarına göre cezaya çarptırılırlar. Dursunbey sohbetinde, iş bölümü yapılır. Konukları, “Küçük Ahbaplar” karşılar, “Büyük Ahbaplar” ise uğurlar. Bu tür toplantılar, genellikle içkisiz toplantılar olmasına rağmen, son zamanlarda içkiye izin verildiği bilinmektedir. Gizlilik, Barana’nın en önemli özelliklerinden biridir. Ancak; Barana Başı’nın izini ile Barana’ya konuk getirile bilinir. Konukların bir saatten fazla kalması yasaktır.

Barananın yapılacağı yerin konusunda kesin bir gizlilik söz konusudur. Söyleşilerde sıkı bir disiplin hakimiyeti mevcuttur. Barana’ya katılanların yaş durumları önemlidir. Bunlar; orta yaşlılar, yaşlılar ve gençler olmak üzere üç guruptur.

Sohbet ahbapları birbirlerini sevmek, saymak zorundadırlar. Barana bir eğitim kurumu niteliğindedir. Kumar oynamak veya oynatmak, yalan söylemek, sarhoş olmak ve benzeri davranışlarda bulunmak suç kapsamına girmektedir. Suçlular yargılanır, suçlarına göre çeşitleri daha sonra yargıya göre belirlenir ve cezalandırılırlar.

“Sohbet Çavuşu” bir yafta içerisinde gerekli bilgileri toplar, Barana başına iletir. Bu arada, tanıklar dinlenir. Buraya kadar yapılan bütün işlemler büyük bir gizlilik içerisinde gerçekleştirilir. Sohbet akşamı, yatsı namazından sonra başlar, sabaha kadar devam eder. Barana başlayacağı zaman, “Barana Başı”nın, “Rahat Oturun” komutu ve türkülerin çalınıp-söylemesi ile birlikte, “Barana”da başlamış olur.

Eminemin çam dibinde sesi var
Varın bakın bohçasında nesi var
Bir yazmayla top püsküllü fesi var

Aman eminem kalk gidelim dağlara
Mekan tutalım mor sümbüllü bağlara

Baranalarda türkülerden başka, Karşılama türünde oyunlar da oynanmaktadır. Bu oyunlardan birinin sözleri şu şekildedir.

Koca kuşun yüksektedir oyunu
Değme bir şahine vermez payını
A kız senin nerelerin var vay vay vay

Nerelerin ah nerelerin
Harap olmuş gül gibi memelerin

Allı şalvar aman
Tabakta bal var aman
Vermezse dön gene yalvar aman

Baranalardaki sohbetler ile Ahilik ve diğer esnaf kurumlarına ilişkin töreler birbirlerine yakın benzerlikler içerisindedirler. Baranalarda çalınan-söylenen ezgiler, oynanan oyunlar, hareketli canlı ve coşkuludur.

ZİYAFET GEZMELERİ (BURDUR) (12) :

Bu tür toplantılar, bir yerde toplumsal eğitim mekanizmasının birçok yörede olduğu gibi, törelerin devam ettiği, küçük-büyük arasında sevgi-saygı erdemlerinin devam ettiği, kısacası geleneklerin sürdürüldüğü toplantılardır.

Bu toplantılarda, yörenin geleneksel yemeklerinin yendiği, yöre müzik ve oyunlarının çalınıp-oynanması ve icra edilmesinin yanında yüzük oyunu, tura oyunu vb. birçok geleneksel oyunlarda oynanmaktadır. Bu oyunlar genellikle dostluğu, arkadaşlığı pekiştiren oyunlardır.

Toplantılarda okunan türküler genelde ağırdan başlamaktadır. Bunlar genellikle; Zeybekler, Gurbet Havaları olur. Ritmik türküler çoğunlukla sonlara doğru söylenir. Ancak bir kişi oyuna kalkmış ise, bir “Zeybek” daha sonra 9/8’lik bir “Teke Zeybeği” ve “Teke Havası” gibi oyunlar oynanır. Daha sonraları ise, “Düz Hava” tabir edilen 2/4’lük havalar ve bir duygusal akımın seyri takip edilerek “Ziyafet Gezmeleri” veya “Ziyafet Gecesi”nin sonuna gelinir.

ESKİ HOVARDALIK ALEMLERİ VE EĞLENCELERİ (BURSA) (13) :

Eskiden Bursa’da içki içilmekte ve kadın oynatmakta zorluk çekilmezmiş. Fakat! Bu âlemlerin yapılacağı yerleri bulmakta zorluk çekilirmiş. Çünkü mahallelerde bu gibi âlemlere karşı karışanlar çok olurmuş. Bunlar için, baskınlar bile yapılmaktaymış. Bu nedenlerden dolayı, bu tarz toplantıların yapılması, düzenlenmesi hiçbir yerde hoş görülmezmiş.

Bursa’da, özellikle “Zindankapı Mahallesi” denilen bir yerde bu tür toplantılar yapılmaktaymış. Buradaki hazırlıklara gündüz vaktinde başlanırmış. Toplantıya ev sahipliği yapacak olan kişi içkiyi, mezeyi ve hizmet edecek olan kadını eve koyar hazırlıklarını tamam edermiş.Yatsı namazından sonra, toplantıya katılacak olanlar yavaş yavaş gelmeye başlarlar. Alemde türküler, şarkılar söylenip, oyunlar oynanmaktadır.

Türkülerin okunması, makam veya dizi sırasına göre olmaktadır. Bunun dışında, hem oynanan hem de söylenen türküler bu alemde çalınmakta ve söylenmektedir. Alemde enstrüman olarak; Saz, Cümbüş, Ud, Keman ve Def kullanılmaktadır.

ODA GELENEKLERİ VEYA OĞLAK BAHÇELERİ (BURSA) (14)

Bursa ilinde yapılan “Oğlak Bahçesi” gelenekleri, genellikle yatsı namazından sonra başlar ve sabaha kadar sürer. Bu tür toplantılar, genellikle odalarda yapılmaktadır. Odaların gelenekleri ayrıdır. Oda başkanına “Bayraktar” denilmektedir.Her odanın yaz ve kış olmak üzere ayrı ayrı yapılan toplantıları ve odaları vardır. Müzikler ve oyunlar, geleneğe göre fasıllar içerisinde icra edilmekte ve oynanmaktadır.Türkü ve oyunlarda; Cura, Def, Dümbelek ve Zilli Maşa kullanılmaktadır.

SOHBET TOPLANTILARI VE ATEŞ GEZMELERİ (BOLU) (15) :

Bu yöremizde sohbet toplantıları genellikle il, ilçe, çevre köylerin ve kasabaların bağ ve bahçelerindeki özel yerlerinde yapılmaktadır. Bu çevrelerden en önemlisi olarak kabul edilerek özel önem verilen Gerede ilçesi vardır. Gerede’de sohbet toplantılarının ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, tarihine bakıldığı zaman geçmişinin bir hayli eskilere dayandığı görülmektedir.

SOHBETİN YAPILIŞ AMACI:

Gerede’de toplantıların başlıca şu amaçlar için yapıldığı söylenmektedir.;
1- Uzun kış gecelerinde iyi vakit geçirmek ;
2- O zamanın toplum anlayışına göre, evden dışarıya çıkmak pek mümkün olamamaktaydı. Buna göre evden dışarıya ancak velisiz yalnız başına çıkmaya izinli sayılabilecek, bıyıkları yeni terlemiş ve iş hayatına atılma çağına gelmiş çocuklar; çocukluktan delikanlılığa geçmiş olan gençlere yeni imkan ve gelecekleri cemiyet hakkında gerekli bilgileri vermek, toplum kurallarını öğretmek amacı ve bunun yanında mert-olgun erkek yetiştirmek amacıyla yapmak-yaptırmaktır. Bu yönleriyle sohbet toplantıları birer gençlik kurulu niteliğindedir. Buralardan yetişen genç; arkadaşları arasında üstün sayılır. Ancak; ocaktan kovulan gence kötü gözle bakılır. Kovulma nedeni ne olursa olsun, gencin sosyal-ekonomik yönü oldukça kötüye gider ve hayatını olumsuz yönde etkiler.
3- Ekonomik yönden esnaf derneklerine bağımlı olanları, sosyal bakımından da bir ocağa bağlamak.

SOHBETİN KURULUŞU:

Her yıl sohbet yapmak isteyen gençler, sonbaharda toplanarak sözü dinlenir yaşlı birisini kendilerine baş seçerler. Buna “Başeski” adı verilir. Başeski de, güçlü-kuvvetli birisini kendisine “Çavuş” tayin eder. Çavuş; Başeski’nin icra organıdır. İdare kurulmuştur. Başeski münasip bir günde gençleri toplantıya çağırır, konular tartışılır ve şu kararlar alınır;
a- Sohbetçinin çarşıda gidip-geleceği kahveler nerelerdir veya hangisi olacaktır,
b- Sohbetin başlayacağı hafta,
c- Kaç hafta devam edeceği,
d- Kimin evinde yapılacağı,
e- Masrafların ne yolla finans edileceği.

Bu kararlar alındıktan sonra, sohbetçiler adeta birbirleriyle kardeş olmuşlardır. Aralarında yapılan işler kardeşçe ve başeski tarafından halledilir. Genellikle haftanın Pazar kurulan günü olan Cumartesi günü ve gece yapılır. Sohbetçi, kendi kahvesinden başkasına gidemez. Kahve onların bir nevi kulübüdür. Kulübün reisi başeskidir. Kahvede her şey temiz ve düzenlidir. Gürültü yoktur, konuşmalar, oturup-kalkmalar, gidip-gelmeler, başeskinin gözünün önündedir. Hiçbir şey başeskinin gözünden kaçmamaktadır.

Çalgı takımları arada sırada çalıp, maniler-koşmalar okurlar. Aşıklardan seçme beyitler dinlenir, gençlere saz ve söz öğretilir. Sohbetçi, sohbete sarhoş gelemediği gibi, kahveye de sarhoş olarak gelemez, arkadaşlarını da getiremez. Misafir olarak gelenlerinde sohbet törenlerine ait kurallara uyması gerekmektedir. Sohbetin kendine has başlangıç şekli vardır. Sohbetçiler; kahveye gider gibi sohbete gidemezler. Bir hafta evvel, sohbet yapılacak ev ve sohbetçilerin toplanacağı yer ve saat kararlaştırılır. Belirli saatte bütün sohbetçiler toplanır. Sohbetçiler eve şu sıra ile girerler;

1-Başeski,
2-Çalgılar (Saz, Dümbelek, Zilli Maşa),
3-Kıdemli Nöbetçiler,
4-Genç Sohbetçiler .

Bu sıra hiç bozulmadan sohbet evine yaklaşılırken, “Sohbet Peşrevi” çalınır. Evdeki diziliş de dışarıdaki dizilişin hemen hemen aynısıdır. Bir yarım daire şeklinde oturuş biçiminde eve giriş yapılır. Yarım dairenin tam ortasında Başeski, solunda Sazcılar, sağında kıdemine göre sohbetçiler sıralanır. İlk iş olarak, Başeski ev sahibine yardımcı olacak iki kişiyi seçer. Daha sonra kahveler içilir. Artık sohbetin başlama zamanı gelmiştir. Daha önce, yeni Başeski seçimi yapılır. Bu seçim için kısa bekleme süresinden sonra, sohbetçilerin de oyu alınarak eğlencelere geçilir.

Eğlencenin başında oyunlar oynanır. İlk oyun,“Dönmek Oyunu” tabir edilen hareketli ve şarkılı bir orta oyunudur. Bu oyuna dahil olanlar kollarını sıvarlar. Başta sazlar, şarkıcılar olmak üzere sıraya dizilip evin içinde sohbet şarkılarının ara nağmesini çalarak üç defa dönerler. Dönüş anında ev sahibi üzerinde mum yanan bir iskemleyi ortaya koyar. Dömbekçiler(Oyuna dahil olanlar)iskemlenin etrafında bir daire çizerek;

Sohbetçi çarşıdan aştı aman aman
Ali’nin tebdili şaştı aman aman
Seyid’de bıraktı kaçtı aman aman
Yemeyiz böyle sohbeti
Çekmeyiz böyle sohbeti


Ali’nin yanar lambası aman aman
Alnında kara damgası aman aman
Hacı Yakup sohbet babası aman aman
Yemeyiz böyle sohbeti
Çekmeyiz böyle sohbeti


Ali’nin peşkiri kara
Karadağlı istiyor para
Gayri sen nöbetçi ara
Yemeyiz böyle sohbeti
Çekmeyiz böyle sohbeti

Adlı türkünün mısralarını okuyarak sohbete tamamen hakim olma bölümlerine geçilir. Bu bölüm, oyun ve türkülerle bir süre devam eder. Daha sonraları bitiş bölümü yavaş yavaş yaklaşırken son olarak;

Dağdan kestim bir değenek ay oğul,
Şalvarı benek benek ay oğul,
Şalvar mintan bir örnek ay oğul
Aman aman bilirmisin
Gel desem gelirmisin

Gerede’nin evleri ay oğul
Eğri büğrü yolları ay aman
Kardan beyaz kolları ay oğul
Aman aman bilirmisin
Gel desem gelirmisin
Türküsü ile, sohbet sona ermiş olur.

Bolu iline bağlı Gerede ilçesinin dışında, Mudurnu ilçesinde, özellikle de gençler arasında yapılan, daha sonraları yaşlılar arasında da yaygınlaşan “Ateş Gezmeleri” toplantıları vardır. Şimdi bu geleneği kısaca açıklamaya çalışalım.

ATEŞ GEZMELERİ (BOLU) :

Bu tür toplantılar, sohbet toplantılarında olduğu gibi delikanlıların eğitimini sağlayıp, görgülerini arttırmak amacıyla yapılan toplantılardır. Bu toplantının geleneksel adı Birikmedir.Yapılan araştırmalar sonucunda, uzun kış gecelerinde “Birikme” yapılacak evde özel olarak yakılan ateş nedeniyle bu isimsin verildiği sanılmaktadır.“Ateş Gezmeleri” üç bölüme ayrılmaktadır.

1- Ateşlere, toplantılara hiç katılmamış olanlarla; bir iki yıldan beri ateş gezip görgüsünü artırmış olanlar alınır.
2- İkinci kısım ateşlere orta yaşlılar alınır.
3- Son bölüm ateş toplantıları ise; olgun beş vakit namazını kılan kişilerce düzenlenir.

Yapılan masraflar Birikmeye gelenlerce eşit olarak ödeneceği gibi, tüm olarak ev sahibi tarafından da ödenmektedir. Buna “Erfane” denilir. Kış sonunda yapılan son birikmeye “Pabuç Giyme” adı verilmektedir. Ateş’e katılanlar birbirlerine yarenlik eder ve birbirlerine yaren diye hitap ederler. Bu tarz hitaplar; kardeşlik, akrabalık bağlarından daha sıcak ve daha duygusal bir anlam taşımaktadır. Birikmeyi yöneten kişiye, “Mıcık” denir.

Bu tür toplantılar genci, aileden topluma geçişe hazırlayan ilk eğitim yeridir. Toplum içinde yemek yeme, oturma, konuşma, disipline uyma, oyun oynamasını, saz çalmasını, türkü söylemesini öğrenmek ateş gecelerin de verilen öğütlerle başlamaktadır.

Bu tarz toplantılar, Yurdumuzun diğer yörelerinde olduğu gibi Bolu ili ve çevresinde de yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Bu toplantılar ancak çok yakın aile ve arkadaş çevresi tarafından yapılmaktadır.

ÇANKIRI’DA TOPLU ÇALMA SÖYLEME GELENEĞİ16)

(Çankırı türkülerinin çalınıp-söylendiği alem, gezme ve eğlenceler)

Çankırı’nın eğlence ve alemlerinin yapıldığı başlıca yerler; Karaköprü Bahçeleri, Feslikan, Kale, Taşmescit gibi umumi gezinti yerleriyle birlikte, delikanlıların Koşma, Bozlak söyledikleri Kurşana (/Kuşane) ile, Kurban Tepesi, Kayabaşı, şehre hakim olan eğlence ve alem yerleridir. Eskiden, otuz yaşını geçmeyen, bileğine ve yumruğuna güvenmeyen delikanlılar buralara çıkamazlarmış. Ayrıca; Yörede sadece erkek cümbüşleri ve toplantıları yapılmazmış. Aksine kadınların kendi aralarında “Pınar Gezmesi” dedikleri Karaköprü Bahçeleri gezmesi çok meşhurmuş. Bu gezmeler daha çok yaz mevsiminin sonuna doğru yapılırmış. Gezmeden üç gün önce kadınlar kına yakıp,sekiz-on çeşit elbise hazırlarlar. İki gün önceden gidecekleri bahçeye; et, pirinç, şeker, un gibi malzemeler gönderirler. Cumartesi günü güneş doğmadan önce zengin aileler araba ile gücü yetmeyenler ise yaya olarak şarkılar-türküler söyleyerek bahçeye giderler.Bahçe sahipleri, konuklarını karşılayarak bahçeye götürür. Bir müddet oturup sohbet edildikten sonra,
yemek faslına geçilir. Yemekten sonra, herkes üzerine oyun elbiselerini giyer ve halkalar halinde dizilerek “Helisa Oyunu” çekerler. (Helisa, bir tür halay oyunudur.)

İstanbul da bir kuyu var
İçinde tatlı suyu var
Her güzelin bir huyu var
Helisa……. Helisa…….. (Bu deyiş birkaç defa tekrar edilmektedir.)

Bu tür eğlencelere ve gezmelere isteyen Çengi getirip oynatır. Çengi oynatma sırasında oyuncular halka yaparlar, halkanın ortasında def çalarak oynarlar. Oyun ve eğlencelerdeki ahenk, öğlen yemeğine kadar sürer. Kısa bir aradan sonra, akşama kadar tekrar devam eder. Daha sonra herkes evine gider. Bu tür eğlence ve sohbetlerin dışında; Çankırı ilimizde özellikle de Ahilik dönemlerinden kalma “Çankırı Yaren Sohbetleri” de vardır.

ÇANKIRI YAREN SOHBETLERİ (ÇANKIRI) : (17)

Çankırı Yaren Sohbetlerini açıklamadan önce, sohbetin tarihi gelişimini, dayandığı kurumları ve buna bağlı kolları incelemeye çalışalım.

Yarenin Tarihi Gelişimi: Yaren sohbetlerinin temeli, XIII.yy da Anadolu’da görülen Ahilik Kurumuna dayanır. Bu teşkilat, XIII. yy dan, XX.yy başlarına kadar Anadolu’da esnaf ve sanatkar birliğinin karşılığı olarak kullanılmıştır.

Ahilik; kent, Kasaba ve köylerde esnaf-sanatkar kuruluşlarının elemen yetiştirme, işleyiş ve denetimlerini düzenleyen kurum idi. Bu teşkilatın kökeni hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. Batılı Doğubilimciler, Ahiliği Doğu da Araplar arasında gelişmiş Fütuvvet teşkilatına dayandırmakla birlikte, yinede Ahiliğin Anadolu Türklerine özgü sosyal ve manevi bir kuruluş olduğunu kabul etmektedirler.

Ahilik, XIII. yy da genç Ahileri yetiştirmek için, gündüzleri çalışan esnaf kuruluşlarının fonksiyonlarını, geceleri ise “Sohbet Toplantıları” şeklinde sürdürmekteydi. Yani; gündüzleri esnaf teşkilatı ile mesleki beceriler kazandıran gençlere geceleri de “Sohbet Toplantıları” ile manevi değerler, ahlak, eğitim, vatandaşlık bilgileri verilerek onların hayat ve hareketlerini denetim altına almak genel amaç idi. Çünkü; Ahilik, gençlerin tüm yaşantıları boyunca sorumlu oldukları tek kurum idi.

Birlik, beraberlik ve kardeşliğe çok ihtiyacın duyulduğu dönemlerde, halkın maneviyatını düzeltmek, milli duygularını ayakta tutmak için çaba sarf eden yüce kişilerin kurdukları kuruluşlar daha sonra barış dönemlerinde de halk arasında değişik biçimlerde sürdürülmüştür. Bu kez, dirlik ve düzenliğin devamı, kişilik eğitimi doğrultusundaki fonksiyonlara yönelmiştir. İşte; “Yaren” yeniliğin bir uzantısı olarak kardeşlik fikrini eyleme dönüştürmüştür. Fütuvvet ve Ahilik bir tarikat olmayıp, dini-ahlaki, sosyo-ekonomik ilkeleriyle iç içe yaşamış disiplinlerdendir.

Yarenin her ne kadar da Ahilikle bağlantılı olarak Anadolu’da ortaya çıktığı söylenmekteyse de, bu kurumun Orta Asya kültürünün göçler yoluyla Anadolu’ya gelmiş bir uzantısı olduğu görüşü daha yaygındır. Yaren Sohbetleri’nde “Baş Ağa” ve “Küçük Baş Ağa” isimleri sık sık geçmektedir. Bu isimler, Yaren Sohbetlerinin bir parçasıdır. Bu isimlerin ne anlama geldiğine bir bakalım; Oğuzlar 24 boy idiler. Hanlar hanı bir boy’a, beyler beyi diğer bir boy’a mensup idi. Diğer 22 boyun da birer beyleri vardı. Oğuz beylerinin toplantıları oğuz töresince yapılmaktaydı. Her şölen, bir boy beyinin otağında yapılırdı.

Hanlar hanını otağındaki toplantı, diğer toplantılardan daha güzel ve görkemli olurdu. Dede Korkut’un belirttiği gibi, tepe gibi et yığılı, göller gibi kımız sağılır, ozanlar gelir kopuz çalar, boylar boylanır, soylar soylanırdı. O günkü hanlar hanımız bu günkü Başağa yerine geçmektedir. Hak ve adalet ölçülerinden ayrılmadıkça, Başağa Yaren Meclislerinde Herşeye hakimdir. Mecliste ikinci kuvvet, “Küçük Başağı”dır.

Çankırı Sohbeti, Alevi-Bektaşi Cem’inden, Konya Oturaklarından, Ankara Cümbüşünden ve Anadolu’daki diğer halk eğlence ve toplantılarından tamamen farklı, kendine özgü bir kurumdur. Türk Halkının güzel sanatlara, güzelliğe karşı ruhunda taşıdığı eğilimlerin bir ifadesidir.


Yaren Sohbetinin Kuruluşu: Her sonbahar mevsiminin başında Çankırı mahalle ve köylerinde yedi-sekiz kişiden oluşan yaşlılar gurubu toplanır. Yaşlılar gurubu, yaşları ve seviyeleri aynı düzeyde olan kişiler tarafından oluşturulmaktadır. Toplanma yerleri, köylerde köy odaları, merkez mahallelerde ise, yaran evleridir. Toplantıda sözü geçen kişilerden birisi, “Bu yıl ocak yakalım” ya da “Bu yıl yaren yiyelim” veya “Bu yıl sohbet yapalım” der. Bu öneriler kabul edildiği zaman, o günkü toplantıda yaren üyeleri seçilir.

Büyük ve Küçük Başağalar bu toplantılarda seçilir. Bu seçimden önce, seçim günü kararlaştırılır, ve seçilecek olan kişilerin rızaları alınır. Yaren sayısının ne kadar olması gerektiği köy ve mahallelere göre değişmektedir. Genellikle kabul edilen ideal sayı 30’a çıkmakla birlikte, köylerde bu sayı 30-40 arasında değişmektedir. Yarenlerin “Erfane” isimli ilk toplantısında, bütün yıl boyunca yapılacak işler ve yanacak yemeklerin bir ön konuşması yapılır. Çavuş ve çalgıcı tutma işi de kararlaştırılır. Bu kişiler genellikle parayla tutulan kişilerdir. Yarenden sayılmazlar. Bu gecelere yaren olmayan katılamamakla birlikte, konuk dahi kabul edilmemektedir.

Sohbet Odasında Uygulanan Kurallar-Gelenekler ve Sohbetin Yapılışı: Sohbet odasında uygulanan kurallar ve gelenekler sohbetin temelini oluşturmaktadır. Yıllardan beri bu kurallar tamamen değişmekle birlikte, yine de bazı bölümleri canlı olarak uygulanmaktadır. Disiplin, eğlence ve hoşgörünün birlikte yer aldığı sohbetler, yarenin insanlarınca da benimsenmiş, sevilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Halkın bu konuda hiçbir şikayeti olmamıştır. Bu sayede sohbetler yöre halkının ayrılmaz bir parçası durumuna gelmiştir. Sohbet odasına ilk girenler çalgıcılardır. Çalgıcıların herhangi bir giriş törenleri yoktur. Çalgıcılar, çavuşun Şahnişin (Şah İçin) Bölümü’ne oturtulur. Odada bu bölüm yok ise, kapıya yakın bir köşe çalgıcılar için ayrılır. Çalgıcılar oturunca “Giriş Peşrevi”ne başlarlar. Çalgıcılardan sonra çavuş, Küçük Başağa’ya haber verir. Başağa sağ ayak ile içeriye girer, bu hareket İslamiyet ile ilgilidir. Peygamber efendimiz herhangi bir haneye ya da odaya girerken önce sağ ayağını basardı.

Küçük Başağa odaya girdikten sonra, girişe göre sol tarafta, kendine ayrılmış olan yerine oturur. Daha sonra çavuş, Yarenlerin odaya girmesi için küçük başağadan izin ister. Çavuş dışarı çıkıp yarenleri davet eder. Giriş teker teker yada ikişerli guruplar halinde olur. Bu guruplar bazen de dörderli guruplar halinde olabilmektedir. Odaya girdikten sonra, uzunca bir selamlaşma töreni olur. Selamlaşma töreninden sonra, bütün yarenler sessizce oturur ve peşrev devam eder. Çalgı takımı önce, “Akşam Oldu” türküsünü söyler. Daha sonra, “Üzüğümün Allı Pullu Taşı Var”, “Evlerinin Önü Çepçevre Avlu”, “Aşkın Çakmağını Sineme Çaldın”, “Sabahın Seher Vaktinde” gibi türküler okunur. Daha sonra, kahve içimine geçilir. Kahve içiminden sonra, tekrar ara müziğe geçilir. Sesi güzel olan yarenlerden birkaçı yüzleri başağaya dönük biçimde diz çökerek oturup şu türküyü söylerler.

Ah yine akşam oldu ezan sesi var
Yar yar aman
Hep ellerin eşi ıssı var
Ben garibin şu diyarda nesi var
Yar yar aman

Ben saramam ey efendim beni sarsın
Seni yar sarsın seni
Vaz geçemem ey efendim kim sarsın seni
Seni yar sarsın seni

Bütün bu türküler topluluk halinde söylenir. Bu türküden sonra diğer mahalli türkülere geçilir. Bütün bu türküler, bir saat süreyle hep beraber söylenir. Sohbet gecesi kesinlikle rakı içilmez, kız oynatılmaz, taşkınlık yapılmaz, herkes güzelce oturup sohbet eder. Sohbetlerde kara gün dostu kazanılır. Ayrıca; yaren arasında hayret edilecek derecede hürmet ve samimiyet ortamları doğmaktadır.Sohbetlerde bir de “Arap Verme Merasimi” vardır. Bu merasim,başlı başına bir ahenktir. Sohbet gecesi dağılmadan önce gelecek haftanın ocağını yakacak kişiye karşı “Arap Verme Merasimi” yapılır. Bu kişiye “Güveyi” denir. Daha sonra sırasını savacak kişiye ise, “Sağdıç” adı verilir. Sohbet dağılımından önce,küçük başağanın alt tarafında güveyi, onun yanında sağdıç oturur. Yaren de güzel seslilerle çalgıcılar ayağa kalkar ve baş ağanın huzuruna gelerek;

Fakirin geldi divane
Elinde gül dane dane
Yaren başı izin kime
İç ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun
Başında yağlı bir astar
Gel ağam cemalin göster
Yarenler sohbetin ister
İç ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun (adlı türküyü söylerler)

Bu türkülerden sonra, küçük başağanın huzuruna gelerek özel bir makam ile;

Evlerinin önü şimşir
Günler doğar ışıl ışıl
Pilavı yağlıca pişir
İç ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun
Evlerinin önü dere
Gelir göğüs gere gere
Pilavın içine deve
İç ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun
Bahçelerde erik olmasın
Soyunda Yörük olmasın
Eviniz çürük olmasın
İç ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun
Türküsünü söylerler.

ARAP VERME TÖRENİ:

Yemek yenilip, kahve içilip ve hazmı kolaylaştırıcı oyunlar oynandıktan sonra, “Arap Verme Töreni”ne geçilir.Yarenler dağılmadan önce gelecek hafta ocağı yakacak yarenlere “Arap” verilir. Arap; Yaren Sohbetinde zilli maşa ve tef’e verilen isimdir. Zilli maşa ve tef ocağı kim yakıyorsa ona gider ve onda kalır. Çavuş, Büyük Başağa’nın önüne şamdan koyar ve sazlar “Arap Verme Havası”nı çalmaya başlar. Bu arada iki fincan kahve içilir.

Güzel sesli yarenlerden dört-beş yaren ayağa kalkar ve Büyük Başağa’nın huzuruna gelirler. Ortada Arap’ı teslim edecek yaren diz üstüne oturur. Önünde bir tepsi, üstünde zilli maşa ile tef bulunur. Bu arada “Arap Verme Türküsü” söylenir. Bu türkü, yarenler tarafından söylenirken tepsi ile birlikte zilli maşa ve tef ocak sahiplerine verilir. Bu tören sırasında okunan türkünün sözleri şöyledir.

Ocak yakar çırayınan
Sohbet yapar Sırayınan
Sıra değil parayınan
İç ağam afiyet olsun
İçmezsen uğurlar olsun



Yaren Sohbetinde Oynanan Oyunlar: Sohbetlerin önemli sayılan bölümü oyunlardır. Aslında kış geceleri hoşça, eğlenceli vakit geçirme işi oyunlar vasıtasıyla olmaktadır. Bu bakımdan yaren meclislerini çekici duruma getiren şeylerden biriside oyunlardır. Bu nedenle, yaren sohbetleri eğlence ve oyun kurumu olarak nitelendirilmiştir. Yaren oyunları, geleneksel özelliklerini korumuş, yıllardan beri tekrarlanan, oynanan geleneksel oyunlar olarak bu meclislerde yer almıştır.

Yarende çok çeşitli oyunlar bulunmaktadır. Bunlar; halk oyunları ve eğlence oyunları olarak iki guruba ayırabiliriz. “Yelpük” ismi verilen oyunlar, saz eşliğinde ritim ve ahenge önem verilerek oynanan oyunlardır. Diğer oyunlar ise; beceri, çabukluk ve zekaya yer veren oyunlardır. Tura,Yüzük, Şıldırşıp gibi oyunlar geleneksel olarak sohbetlerde çok sık oynanan oyunlardır. Bu oyunlarda Başağa genellikle bağdaş kurar. Yani; saatlerce aynı biçimde oturma zorunluluğu kaldırılır. Sohbetlerde başlıca; Yüzük Oyunu, Tura Oyunu, Yattı Kalktı Oyunu, Samut Oyunu, Helisa Oyunu gibi oyunlar oynanmaktadır.

SOHBET (ÇANKIRI) : (18)

Sohbet; içkisiz, kadınsız, edep ve terbiye dairesinde,çok sıkı bir disiplin altında yapılan, içerisinde müzikle raksın yer aldığı, ahlaki ve içtimai bir toplantıdır. Bilindiği gibi, Ahilik, Fütuvvet esasına dayanan bir tarikattı. Her Ahi sofrası, eli ve kapısı açık, gözü, dili ve beli kapalı olması şarttı. Bu esaslardan mülhem olan sohbet yaranı da çevresindeki insanlara karşı iyi, kardeşçe duygular besler, sofraları, elleri, kapıları açık, dilleri, gözleri kapalı bulunurdu. Sohbete devam edenlere “Yaran” denilirdi. Yaran için sarhoş olmak, kumar oynamak, kadın peşinde koşmak ayıptı.

Sohbet, vaktiyle terbiye ocağıydı. Babalar evlatlarının terbiyeleri için sohbetlere çok itibar ederlerdi. Çok haşarı evlatlar sohbetlerde terbiye görmüşler, edep,erkan öğrenmişlerdir. Şu atalar sözü Çankırı da hala söylenir.

“Oğlan atadan öğrenir sohbet gezmeyi,
Kız anadan öğrenir sofra dizmeyi.”

Çankırı sohbetinin Alevi-Bektaşi Ceminden, Konya oturaklarından, Ankara Cümbüşünden, Anadolu’nun diğer bütün halk eğlence-toplantılarından çok ayrı, özel ve orijinal bir mahiyeti vardır. Çankırı sohbeti, Anadolu’nun tipik halk eğlence toplantıları içerisinde müstesna bir varyant husule getirmekte ve benzeri toplantılara çok özel bir çeşit ilave etmekte, Türk halk toplantıları çeşitlerini zenginleştirmektedir.

Çankırı sohbetlerinin her şeyden önce, hususi bir odası vardır. Odanın planı geleneksel ev mimari planına göre yapılmaktadır.Odanın tavanı i şlemeli, şerbetlikleri ise, sanatlı olur. Sohbetçiler sohbete temiz, en güzel elbiseleriyle gelirler, her yer güzellik ve temizlik içerisindedir. Odada yanan ocağın sağ ve sol taraflarına yere sevai-kutnu minderlerden birkaçı konur. Buralara başağalar oturur. Sohbet odasına ilk önce çalgıcılar gelir oturur. Yemeklerini yedikten sonra, yaran gelmeye başlayınca “Çulhacıoğlu Peşrevi”ni çalmaya başlarlar. Çalma işlemi uzun zaman devam eder. Oturma merasimi bitince saz, fasıla girer. Sohbet gecelerinde; “Ah Yine Akşam Oldu, Yüzüğümün Allı Pullu Taşı Var, Evlerimin önü Çepçevre Avlu, Aşkın Çakmağını Sineme Çaldım, Sabahın Seher Vaktinde Görebilsem Yarimi, Girdim Yarin Bahçesine, Kalk Gidelim Karataşa Yokuşa” vb. türküler söylenir.

Davetli misafirler gelmeye başlayınca saz, misafirlerin önemine göre tertiplenir. Mesela Sabahi’den veya Hüseyni’den bir fasıl başlar, usule aşiyan birinin okuduğu bir gazelden sonra Divan, Koşma, Müstezat, Semai, Kerem, Kesik Kerem okunur. Sohbetin en enteresan kısmı; “Arap Verme Usulü”dür. Sohbette, zilli Maşa ile def’in isimleri “Arap”tır. Ocak kimde ise, bunlar bütün bir hafta onda kalır. Çavuş; elinde uzun bir şamdanla öne dikilir. Büyük Bağağa’nın önüne gelirler. 12 telli saz,Gırnata,Keman,Def,Zilli Maşa, Kaşıktan mürekkep saz takımı çalıp söylemeye başlar.

Fakirin geldi meydana
Elinde gül dane dane
Yaran başı izin kime

Sözleriyle başlayan ezgi çalınıp-söylenir. Yarandan sırasını savanla, sırası gelen ocak sahipleri, küçük başağa’nın önünde halk olup otururlar. Kahveler gelir, şamdan ortaya konur. Bu sefer Arap’ı alacak olana karşı gene hep bir ağızdan;

Hacı hacı, canım hacı
Başıdadır altın tacı
Sohbet tatlı sonu acı
Ağam afiyet olsun
Sohbetin mübarek olsun… ezgisi çalınıp söylenir.

“İç Ağam” derken, kahve yeni sahibine uzatılır, fakat birden verilmez, nihayet verilir. Sohbetin ağır ve eziyetli olduğuna dair nasihatleri havi ezgiler okunur. Burada yemeklerin nefasetine dikkat olunması tavsiye edilir. Sonra, Arap’ın iyi muhafaza edilmesine dair olan ezgi söylenir.Kahveler içilir ve;

Git çarşıya yağın acısın alma
Akşama kadayıf geceye helva….,

Gibi deyişlerle yeni ocak sahibine nasihatler verilir. En son eski ve yeni ocak sahipleri oynatılır. Bunlardan sonra çalgıcılar dahil, bütün yemek misafirleri kalkıp giderler. Daha sonra suçlu varsa suçlular için mahkeme kurulur. Mahkemeden sonra, birer kahve içilir Eğer arzu edilirse bir de “Helisa” oyunu oynanır. Ayağa kalkıp halka olunur. Herkes birbirini küçük parmaklarından tutarak hep bir ağızdan;

İstanbul’da bir kuyu var
Şekerden tatlı suyu var
Her güzelin bir huyu var
Helisa helal olsun
Yansa yıkılsa
Koynuma girse
Şeftali verse Helisa.

Denildikten sonra, diğer beyitler okunur. Bunlar içinde, “Eğilin Kavaklar” sözü gelince hep birden eğilinir, “Doğrulun Sunalar” deyince, hep birden doğrulunur. “Süzülün Çengiler” deyince eller yukarı kalkarak bir devir yapılır ve sohbete son verilir. Çankırı’nın yakın geçmişte müzik ve oyun sahası yalnız sohbet ve düğün demek değildi. Yazın kapalı yerler dışında, Mesela; Karaköprü Bahçelerinde, Feslikan, Kale, Taşmescit gibi gezinti yerlerinde Kurşana, Kurban tepesi, Kayabaşı, Savakbaşı gibi teferrüç yerlerinde de eski ezgiler söylenir ve yerli oyunlar oynanırdı.

Buralarda bilhassa şehre hakim olan yerlerde yalnız delikanlılar Koşma, Bozlak okumazlar, kadınlarda bahçelerde eğlenirlerdi. “Kaftanlı, Fermaneli, Canfes Şalvarlı, Entarili, Fistanlı, Belleri gümüş Kemerli, Gerdanları İncili, Altınlı, Elmaslı, Başları Namaz beziyle örtülü tazeler, Kızlar, Gelinler el ele verip halka teşkil edip, “Helisa” çekerlerdi. İsteyen “Çengi” getirip oynatırdı.

DİPNOTLAR:

1- TEZCAN, Mahmut; Sosyal Değişme Sürecinde Çankırı Yaren Sohbetleri. Ankara-1989
2- A.g.e
3- A.g.e
4- YALGIN, Ali Rıza; Cenupta Türkmen Oymakları. Cilt 1, s 267.
5- YÖNETKEN;Halil Bedii; Kütahya ve Afyon’da Müzik Oyun Folkloru, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 4, Sayı 89.
6- ÖCAL, Mehmet-BARAN, Süleyman; İl İl Halk Müziğimiz ve Oyunlarımız Ankara 1991.
7- A.g.e
8- A.g.e
9- BOZYİĞİT, Ali Esat; Ankara Notları ve İncelemeleri. (Özel Arşiv)
10- Balıkesir İl Yıllığı 1973, s 178-179.
11- A.g.e- s 231-232.
12- EZGİ, Sümer (Türk Halk Müziği Sanatçısı)
13- YENİSEY, Fazlı; Bursa Folkloru , Bursa 1955, s 217-218.
14- A.g.e.
15- Bolu İl Yıllığı 1973, Sohbet Toplantıları, s 263.
16- NAHİT, Tahsin; Çankırı Halk Edebiyatı, s. 43.
17- TEZCAN, Mahmut; A.g.e, s. 379.
18- YÖNETKEN, Halil Bedii,; Çankırı’da Sohbet, Derleme Notları, s.23-36.

Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.