ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1953
Şu an 139 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


Türk halk ezgilerindeki dinamiklerin, sözlü ve yazılı kültür yozlaşmaları ışığında günümüz koşullarında değerlendirilmesi.Sayı: 983 - 06.04.2010


Deneysel çalışmalarla ilgili uygulayıcılar ve tasarlayıcılar; müzikteki yeni yönelimler yoluyla insanlar ve toplumlar üzerinde genel anlamda duyarlılığın artırılması ve kalıcı izlerin bırakılması yönünde izleyici ile somut bir iletişim kurmak ister.

Söz konusu iletişim kullanılan malzeme yaklaşım biçimi ve ortamla desteklendiğinde müzik eğlence müziğinin ötesinde anlaşılabilir özellikler içeren düşündürücü dinginleştirici ve aynı zamanda da tepkileri çok yönlü harekete geçirebilen bir yörünge izlemek zorundadır. Bu nedenle bir anlamda geçmişe dönüş kültürel öğelerle ve toplumla ilinti kurma çağımıza özgü kavrayış seçkinciliğin kırılmasıyla birlikte insanı sararak sıcaklık oluşturma bu yörüngedeki uğrak yerlerdir.

Sözlü ve yazılı kültür ile bunlar arasındaki geçişimler; yaşayan toplumun birincil zenginliklerini oluşturduğu gibi aynı zamanda birincil sorunların da kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle daha çok sözlü kültürün getirdiği bireysel becerilerle ve bireysel tavır özelliklerinin yanında yazılı kültürün getirdiği rafineleşmiş bireysel beceri ve üslup özelliklerinin harmanlanarak modern biçimleme yöntemleriyle senaaalenmesi öne çıkan yaklaşımlardır.

Halk türkülerinin sözlerinin altında otantik inceliklerle derin bir biçimde gelişen halk ezgileri sözlerin çok ötesinde geçmişi ve günü sorgulayıcı önemli dinamikler içermektedir.Bu anlamda günümüz kültürel değerlerinin ve müziksel renklerinin bütününe zarar vermeyecek ölçülerde anlaşılabilirliği ve yeniliği yitirmeden; çalgısal başkalıkların kazanıldığı ve sözlü kültürden yazılı kültüre doğru yeni enerjilerin yeni etkiler oluşturduğu bu etkilerin de yaratıcılığa kendine özgü alanlar sağladığı anlaşılmaktadır.

Müziğin evrimi toplumun evriminden ayrı tutulamayacağı için bireysel başarıların düzeyi yüksek olsa bile bu başarıların ortaya çıkışının toplumsal nedenleri bulunmaktadır. Müzik duyumunun birikimle ve çalışmayla yetkinleşen becerinin insanoğluna tanrı ya da doğa tarafından verildiğini kabullensek bile müzik tek başına bir uğraş olmaya insanoğlunun toplumsal gelişimiyle başlamıştır.

Bu nesnel gerçeklikten hareketle günümüzde toplum ölçüsünün yalnızca batıya dayandırılamamasının pek çok gerekçesi vardır. Modernizm anlayışının insanoğlunu taşıdığı nokta; küçülen dünyaya karşın batı ile sınırlandırılamayacak zenginliklere kaçınılmaz biçimde ulaşan insanoğlunun sorgulaması ve yeni yönelimlere doğru gitmesi gereken çizgiyi çoktan aşmış gözükmektedir.

Geçmişten günümüze gelen batı kaynaklı ve hazine değerindeki kültürel birikimin çok yönlü biçimde değerlendirilmesine ve kökleşmesine herhangi bir itiraz olmamalıdır. Ancak bunların yanısıra günümüz yönelimleri arayışları ve toplumla çok yönlü ilinti kurulmasını sağlayıcı yöntemlerin araştırılmasının göz ardı edilmemesi gerekir.

Modernizm karşısında yer alıyor gibi gösterilerek aşağılanmaya çalışılan müzikte yeni yönelimlerin; toplumun geçmişi bugünü ve yarınıyla ilintili olduğu ve çağı bütünsel bakımdan kavrayıcı iyi planlanmış tasarımlar oluşturduğu sürece şimdiye değin görülmemiş ölçüde değerleneceği anlaşılmaktadır. (Alpagut 2005)

Türkiye’de Müzik Kültürünün Gelişimi ve Güncel Koşullarda İrdelenmesi

Türkiye’de müziğin gelişimine etkisi olan belirginleşmiş müzik yaklaşımları başlıca üç grupta toplanabilir. Birinci grupta Atatürk’ün başlattığı; yeni kurulan Cumhuriyet’in düşünce söylem tarzına uygun düşecek ve yeni yaşam biçimiyle Cumhuriyetin ideallerini birleştirerek temsil edebilecek batı merkezli gelişmeleri hedefleyen müziksel yönelimler ortaya konulabilir.

Atatürk’ün hedeflediği yenilikler her ne kadar Türk halk ezgilerinin odak noktasında olduğu ve batı teknikleriyle/yöntemleriyle birleştirilen yeni gelişmeleri ve yönelimleri işaret etmiş olsa da yurt dışına gönderilen bestecilerimiz ve yorumcularımız “Çok seslilik” sloganı altında batıdan taşıdıkları her türlü “kompozisyon” esaslı üslup özelliklerini ve müziksel teknikleri eserlerine taşımışlardır. Bu yenilikleri ülaaae taşımalarında aldıkları sorumluluk nedeniyle de Cumhuriyetin ideallerini müzikte temsil yeteneğine sahiplenmeyi ve ideallerin yansıtılmasını prensip edinen kültürel biçimlenme ve biçimlendiricilik konularında kendilerini yetkili olarak konumlandırmışlardır.

Ancak batıda gelişen yazılı kültürün sistematik müzik dilinin en önemli göstergesi olan “kompozisyon” yazım kurallarının kuşaklar boyu bestecilerimiz tarafından kendi müziğimizin oluşumunda neredeyse tam katılımla bütüne yansıyan en geçerli yol olarak kabul edilişi ne yazık ki halk ezgilerimizin özünün ve inceliklerinin kaybolmasına yol açmıştır. Böylece bu yaklaşım içinde folklor ile sanat arasındaki farkı oluşturmak veya belirginleştirmek çabasıyla bir anlamda format önemsenirken öz veya çekirdeğin kaybedilmesi kaçınılmaz olmuştur.

Bazı yaklaşım biçimleri ise; folkloru malzeme olarak bile dikkate almayan ve daha da ileri giderek yok sayan kavrayışı öne çıkartmıştır. Öyle ki bu yaklaşımların vardığı uç noktalarda Sanat folklordan ne kadar uzaklaşırsa o denli değeri artan bir olgu olarak göze çarpmaktadır.

Sözlü kültürün en önemli özellikleri ve yaklaşımları ise bu çalışmalarda veya eserlerde neredeyse tümden göz ardı edilen unsurlardır. Tasarımda besteciden çok “çalgıda kendilik” öteki olmaktan çok “benlik” yazılı notaya bağımlılıktan çok “bellek” artistik gösteriden çok bireysel kolaylığa dayalı “beceri” üslup veya stilden çok “yöresel tavır” sanatta genellikle öne çıkan son algıdan çok “ilk kavrayış” veya yapılandırılmış kaba detaydan çok “doğal ve derin incelik”.

Sayısı her anlamda artırılabilecek yukarıda bahsettiğimiz eksene taşınması gereken temel yaklaşımlar bu unsurlardan bazılarıdır. Ayrıca sanatın ve eğitimin çok yönlü biçimde ele alındığı farklı yöntem ve tekniklerle işlenebilecek batılı yaklaşımlarla birlikte oluşması gereken müzik bireşimi ise üzerinde neredeyse hiç durulmayan ve giderek örtülüp terk edilen müzik değerlerimizi oluşturmuştur.

Her müzikçi kendi bireysel yönelimini izlemekte özgürdür. Bu aynı zamanda sanatın değişmeyen kuralıdır. Ancak bu anlayış diğer müzik türlerinin folklorun ve deneysel çalışmaların önünü kesecek bir politikaya dayandırılmamalıdır. O noktada sağlıksız gelişmelerin kaçınılmaz olması ve sonuçlarının kültürel yapımıza son derece olumsuz etkiler bırakacağı açıktır.

İkinci olarak; geleneksel müzik biçimlerinin varlığından ve bu müzik türlerine sıkı sıkıya bağlı olan müzik kitlelerinden söz edilebilir.

Güncel gelişmeler karşısında tavırlarını daha da koyulaştırabilen geleneksel müzik türlerine bağlı kişiler yine aynı mantıkla geçmişten günümüze gelen geleneksel müzik türlerimizi sahiplenmeyi sürdürerek söz konusu müzik değerlerimizin sözcüsü olmak konusunda kendilerini yetkili olarak konumlandırmışlardır.

Piyasa da geçerli olabilecek ve tamamen parasal getiriyle ilişkilendirilmiş neredeyse tamamı söze dayalı çok çeşitli müzik yaklaşımlarını ortaya koyan müzik piyasası ise belirlediğimiz üçüncü sıradaki müzik hareketini oluşturmaktadır.

Bu kesim müzikte nitelikten müzik kültüründen veya sanatsal ve geleneksel değerlerden daha fazla piyasaya sürülen müziğin satış oranlarıyla ilgilidir. Bu yaklaşıma göre “Çok satan en geçerli olandır.” yargısı adeta temel kural halindedir.

Kitle iletişim araçlarıyla yayılarak topluma yansıyan doğrudan etki giderek toplumda moda etkisi yaratmış sık dinlemenin de verdiği doğal sonuçla bu tür müzikler toplumda kökleşmese bile yadsınamayacak ve kolay giderilemeyecek dinleme alışkanlıklarına yol açmıştır.

Kuşkusuz müzik piyasasında ortaya konulan örneklerin bütünüyle kötü olduğunu söylemek doğru değildir. Bunların arasında iyi müzikçiler tarafından parasal ölçütlerden önce gelen yaklaşımlarla ve sorumlulukla ortaya konulmuş seçkin çalışmalar da vardır. Ayrıca bu müzik çalışmalarına talep yaratan hatta her nitelikli çalışmanın altında yatan felsefi bütünlüğe ve duygusal derinliğe varmayı hedefleyen bir dinleyici kitlesinden de söz edilebilir.

Türkiye’de yaşayan nitelikli müzik türlerinde varlığını gösteren bilinçli dinleyici kitlesi sayıları artması gereken ancak halen oldukça azınlıkta olan müzikseverlerden oluşmaktadır. Farklı müzik türlerinde belirginleşen bu kitlenin ortak özellikleri yönelimleri ve beklentileri arasındaki ilişkiler ortaya konulmayı bekleyen çalışma ve uygulama alanlarına işaret etmektedir. (Alpagut 2006)


Müzikte Kurtarıcının Eleştirisi

Appadurai’ ye göre küresel kültür karmaşık üst üste binen süreçlerden oluşmaktadır. Küresel kültür sürekli bir ayrılma ve yeniden bütünleşme dinamiği taşımakta ve bu dinamik içinde küresel kültür etnik akış teknolojik akış finansal akış medya akışı ve ideolojik akış olmak üzere başlıca beş boyutta akmaktadır. (Alpagut ve Yiğit 2001:8)

Türk Halk Kültürü de bu yapılardan etkilenmekte kendine özgü karakteriyle sözü edilen hareketliliği kaçınılmaz etkileşimlerle sürdürmektedir. Doğasında her dönem için zengin ve özgün değerler besleyerek gelişen Türk Halk Kültürü Türk insanın yaratıcı girişimci ve öz değerlerine dönük olduğu kadar gelişmelere duyarlı yapısıyla güçlü bir irade sergilemiştir.

Bu gelişmelerin kaçınılmaz olması halk kültürüne ve onun gereksinimlerine farklı açılardan bakılmasını ve etkili yaklaşımlarla söz konusu akışlara teslim olmayı önleyici yeni yönelimleri zorlamaktadır. Belki de bu zorlama bizleri gelişim sürecinde korumacı ve kullanmacı anlayış dışında yepyeni yaratıcı ve özgün arayışlara götürmektedir.

Müzikte korumacı anlayışın son dönemlerde gözlenen örneklerinden bir kaçını şu uygulamalar oluşturabilir:

Pop rüzgarları karşısında süzgeçlerinden geçirdikleri gençlerle klasik müziğin kalelerini kurma ve klasik müziği koruma çabası içinde olan müzik aydınları otantik müzik elden gidiyor düşüncesiyle halk müziğini bütün güçleriyle kollama ve koruma içgüdüsü hisseden
halk müziği sanatçıları Türk müziğinin yaygınlaşması için TRT ekranlarında günlerce süren yarışmalar bu gelişmelere örnek gösterilebilir.

Bu tepkilerin ve uygulamaların tüketim kültürü ve medyanın tüketim kriterlerine göre hareket etmesi ve bu hareketlerin sonucunda oluşan çarpık gelişmeler nedeniyle kendilerince haklı görülebilecek yönleri olabilir.

Ancak kendi uğraş verdikleri müzik türleri için küçülmekten şikayetçi ve büyük kitlelerin sağlıksız gelişiminden rahatsızlık duyan kişilerin çoğulcu bakıştan yoksun düşünce tarzları ve kurtarıcı / korumacı anlayışları modernitenin en önemli koşullarıyla uyum göstermemektedir.

Kuşkusuz söz konusu kaleler sayesinde genç nüfusuyla övünen ülkemizde yitip giden becerilerin ve çoklu müzik anlayışına sahip olunamadığı için toplumun günümüze özgü gereksinimlerine cevap verilememesi ile müzik kültürünün topluma çok boyutlu ve sağlıklı bir biçimde yerleşmemesinin sonuçları da görülmektedir.

Kültürlerarası etkileşimin yoğun olduğu günümüzde çeşitli etkenlerle sürekli gelişen değişen yenilenen bir geçişim alanı söz konusudur. Kimileri bu devinimden rahatsızlık duysa da Baudelaire’nin saptadığı gibi “modernlik geçişsel olandır rastlantısal olandır diğer yarısı ebedi ve değişmez olan sanatın yarısıdır.” (Batur 1997)

Geçişim süreci ile ifade edilen modernite kavramı yalnızca yaşanması beklenilen idealler değil aynı zamanda yaşanmakta olan sürecin sonuçları etkileri üzerinde yaratıcı tartışmalarla özgün verilere ulaşılması için çaba gerektiren bir durumdur.

“Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik” adlı kitabın editörleri Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba’nın kitabın giriş bölümündeki şu sözleri dikkat çekicidir:“Elinizdeki kitabın
editörleri olarak inancımız odur ki çoğulculuk ve farklılığa olan saygının aldırmazlığa dönüşmemesi için Chantal Mouffe’nin güzel deyişiyle var olması gerekip de olmayan –
telaffuz edilmeyen- farklılıklarla hiç olmaması gerektiği halde var olan farklılıkları birbirinden ayırt edebilmemiz gerekiyor.”
(Bozdoğan ve Kasaba 1999)

Müzik kültürünün gelişmekte olan ve zengin medeniyet birikimlerine sahip bir ülkede kalelerinin olamayacağı müzik kimliklerine pasaport ve vize gerekmediği insanlarımızın beğeni kültürünün sınıflandırılmayacağı ve sınırlandırılamayacağı üzerinde önemle durulması gereken olgulardır.

Müziksel kültür ortamındaki çeşitlilik toplumda yaşayan müziksel renkler ve bunlar arasındaki ilişkilerle yeşeren ürünler sağlıklı bir zeminde uygar bir ülkenin ulaştığı kültürel değerler içinde en önemli kazanımlardır. ( Alpagut 2005: 115-120 )


Sanat Merkezleri ve Sanat Etkinliklerini Düzenleyen Yöneticiler

Ülkemizde belli standartları ve ölçütleri gözeterek uluslararası boyutlar içermesi öncelik kazanan yalnızca bir ölçütten söz etmek gerekirse örneğin Grammy gibi uluslararası ödüllü sanatçıları öncelikle kapsamına alan çok çeşitli sanat etkinlikleri düzenlenmektedir.

Bu ilkelerle hareket eden sanat yöneticilerimiz parasal konuları aştıklarında belli kitlelere dönük talepleri karşılama bakımından etkinliklerini ortaya koymada çoğunlukla başarılı olmaktadırlar. Ancak toplumla sanatın buluşturulması yönünde ise tersine bu durum büyük ölçüde başarısızlığa dönüşmektedir. Bu konuda çok yönlü nedenler bulunsa da konuyu onların açısından ele aldığımızda çok önemli davranış ve strateji hatalarının bulunduğuna tanık oluruz.

Sanatsal etkinlikleri düzenleyen kurumlar veya kişiler genellikle benimsedikleri müzik türüne dayalı olarak seyircileri profillere ayırmaktadırlar. Hatta bu profiller yönlendiriciler tarafından bazen o kadar derinleştirilmektedir ki yalnızca bir tür müziğin dinleyicileri de kendi içinde sınıflara ayrılabilmektedir.

Bu kişiler çoğu kez içinde bulundukları toplumun duyuş zevklerini birikimlerini inceliklerini ve ortaya koyan ustaların becerileri ile birikimlerini göz ardı ederek kendi bakış açılarıyla ve kendi düzeylerinde olayları yönlendirirler. Üstelik bu müzik ustaları giderek kaybolmakta ve onları örnek alması gereken gençler ise piyasa kültürü içinde çoğunlukla kaba beceriye dayalı kültürel özellikleri sığ bir düzlemde uygulamaktadırlar. Oysa ki toplumumuz günümüz koşullarında sözlü ve yazılı kültür zevkiyle donanmış bir toplumdur.

Bu davranış biçimleri sanat etkinliklerinin çarpıcı oranlarda izlenme sayısını düşürmüş toplumda heyecana dönüşebilecek özü yitirmeyen modernizasyona ve yaratıcı özelliklere dayalı boyutların harmanlanmasıyla oluşabilecek yeniliklerin önü kesilmiştir.

Böylece günümüz toplumunun gereksinim duyduğu modern biçimleme yöntemleri ile öz arasındaki niteliksel bağların kurulduğu ve içinde çok seslilik öğeleri ile tekniklerini barındıran çalışmalardan toplumun popüler türler dışında soyutlanmasının yolu tamamen açılmıştır.

Hangi profile konursa konsun toplumumuzun tüm kesimleri açık veya örtülü biçimde bu uygulamalara ve davranışlara tepki duymaktadır. Bu tepkilerin en büyük göstergesi ise yaratılan profiller arası uçurumların ortaya koyduğu kopukluk ve ilgisizliktir. (Alpagut 2006)


Sanat Etkinliklerinde Bir Büyükelçi Örneği

Bu günlerde dört yıllık görev süresi dolacak olan Pakistan Büyükelçimiz Kemal Gür değerli diplomatik çalışmalarını Pakistan’da organize ettiği sanat etkinlikleriyle de süsleyebilen dışarıdaki temsilcilerimiz içinde görebildiğimiz belki de tek örnektir. Kendisi başta müzik olmak üzere sanatın her dalından 600’ün üzerinde Türk sanatçısını Pakistan’a davet etmiştir. Büyükelçimiz Pakistan’da çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirerek ülkemizin kültürel zenginliklerinin ve farklı sanat türlerinin tam anlamıyla temsil edilmesini sağlamıştır. Cumhuriyet dönemindeki sanatsal gelişmelerin nitelikli olanlarının hemen hepsini kapsayıcı biçimde davet ettiği sanatçılar arasında; Opera sanatçıları klasik müziğimizin hemen her alanından usta yorumcular genç müzikçilerimiz caz müzikçileri ve halk müziğimizin otantikten deneysele varan önemli özelliklerini ortaya koyan sanatçılar vardır. Büyükelçimiz Kemal Gür görevi süresince Pakistan’da Asya’nın derinliklerinden Avrupa’nın derinliklerine uzanan kültür birikimimizin ve haritamızın derin ve geniş sınırlarını otantikten klasiğe klasikten çağdaşa değin gerçekleştirdiği etkinlikler sayesinde ortaya koymuş yerli ve yabancı seyircilerin katılımını sağlamıştır. Üyesi olduğum Anadolu Güneşi Müzik Topluluğu ile ayrı zamanlarda iki kez bu olağanüstü çabaya tanık olduğumu belirtmeliyim. Ülkemizin sanat ve estetik zenginliğini bütünsel anlamda temsil eden bu yönelim ve üstün performans ülkemizdeki sanat yöneticilerine ve üst düzey yöneticilerimize örnek oluşturabilecek bir biçimde titizlikle değerlendirilmelidir.


Müziğin Toplumla İlişkilendirilmesi

Bu belirlemelerin ışığında; Müziğe ilişkin deneyselliğin toplum içindeki bireylere doyum ve heyecan verebilmesi için bazı koşulların oluşması gerekmektedir.
• Toplum içerisinde yaşayan nitelikli müzik türlerine çoklu müzik anlayışı içinde saygı duymak ve onları geliştirmek için çaba gösteren insanlara destek olmak.
• Toplum içerisinde yaşayan bireyleri profillere ayırmamak ve onların alışkanlıkları dışındaki müzik türlerini de dinleyebilmeleri için ayrı ayrı veya hepsini bir arada barındıran müzik çalışmalarıyla buluşmalarını sağlayıcı ve köprüler kurucu etkinlikler düzenlemek.
• Aynı tipte ve aynı kültürden gelen müzikçilerin yaptıkları çalışmalar yanında toplum içerisinde yaşayan farklı kültür ve yaşam biçimine sahip farklı yaşlardan oluşan müzikçilerin bir araya gelmesiyle toplumdaki renkleri yansıtıcı deneysel müzik çalışmalarına ortam hazırlamak ve bu çalışmaları cesaretlendirmek.
• Yapılması planlanan ve toplumu etkileyici roller içermesi düşünülen müzik çalışmaları için modernizasyonu gerçekleştiren kişilerin müzik kimlikleri ne olursa olsun gerektiğinde çekinmeden müziğin ekseninde Türk müziği türlerine ve çalgılarına başat roller içeren yerler vermek.

Toplum duyarlı ve etkili yaklaşımlarla karşı karşıya kaldığında geleceği yansıtan ip uçları verebilecek reflekslere sahiptir. Yukarıda açıklanmaya çalışılan konular bize özgü ve derin bir kültürel birikimle ilinti kurma gerekliliğini çağrıştırmaktadır. (Alpagut 2006)


Kastedilen Çalışmalara Bir Örnek: Anadolu Güneşi Müzik Topluluğu (Anatolian Sun Quartet)

2003 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde kurulan Anadolu Güneşi Müzik Topluluğu (Anatolian Sun Quartet) Türk Halk ezgilerindeki otantik incelikleri yitirmeden bağlamayı eksen alan ve keman piyano gibi batı çalgılarıyla modernizasyon özelliği gösteren deneysel bir topluluktur. Topluluk Türkiye’nin kültür haritasını tüm kültür coğrafyamızdan örnekler vererek etkileyici bir müzik diliyle sunmaktadır. Anadolu Güneşi çalgısal ifadeye dayalı bir topluluktur. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nden ve Türk Dünyası Müzik Topluluğu’ndan konuk sanatçılarla programını çeşitli yönlerde de zenginleştirebilmektedir.

Anadolu Güneşi kısa sürede büyük üniversitelerimizin yanı sıra Malezya Pakistan ve Macaristan gibi ülkelerde Dışişleri ve Kültür Bakanlıkları aracılığıyla ülkemizi (ISME) 2006 Dünya Müzik Eğitimcileri Konferansı’nda Sentuhan Festivalinde İslamabad Büyükelçiliğimizde (iki kez) ve Szeged Sonbahar Festivali’nde temsil etme başarısını göstermiştir. Ayrıca birçok televizyon programı ile ulusal basında topluluğun çalışmaları yer almıştır.

67 yaşındaki Kemal Bilsel Sarısözen gibi topluluğun etnomüzikolojik kimliğini güçlendirerek halk müziğinin özünü yetkin ifade özellikleriyle üzerinde barındıran usta bir bağlama sanatçısını eksene oturtan Anadolu Güneşi; ISME (International Society for Music Education ) Dünya Müzik Eğitimcileri Birliği’nin 2006 temmuz ayında Malezya Kuala lumpur’da düzenlediği 27. Dünya konferansı’na söz konusu kayıtlar üzerinden seçilmiş ve 80 ülkenin üzerinde müzik eğitimcilerinin katıldığı bu kültürler arası buluşmaya ülkemizi temsil etmek üzere davet edilmiştir. Bu toplulukta ayrıca kemanda Uğur Alpagut piyanoda Can Kahramansoy vurmalı çalgılarda Uğur Alim yer almaktadır. (Isme 2006)


Kuala Lumpur’da 2006 Temmuz ayında Görkemli Bir Gece

Anadolu Güneşi ile Malezya’da bulunduğumuz süre içerisinde 27. Dünya Konferansı için düzenlenen “Malaysian Night” isimli görkemli bir geceye katıldık. Konser ve gösteri sanatlarına uygun geleneksel ve modern mimari ögelerle bezenmiş “Istana Budaya” ismindeki mekan bu gecenin görkemine güç katıyordu. Belki de binanın mimari kimliği ve estetik niteliği konusunda mimarların ve sanat tarihçilerinin yorumları farklı olabilir. Ancak sunulan müzik konusunda şu özellikler üzerinde durulmasında yarar görülmektedir.

Ulusal Senfoni Orkestrasının arkasında Malezya halk çalgılarının yer aldığı bir topluluk bulunuyordu. Program süresince arka ve ön planda Malezya kıyafetleri içinde stilize edilmiş danslar müzikle birlikte görsel bir ziyafet haline geliyordu. Gece boyunca müzik ve dansların yanı sıra sempatik yorumlarıyla solistler sürükleyici bir program sergilediler.

Programın sonunda seyircilerin dansçılara karışarak dans ettiği görkemli final gerçekleşti. Buraya kadar herkesin beğeniyle şapka çıkarabileceği görüntülere diyecek bir şey yoktu.

Ancak benzerleri bizim ülkemizde de ortaya konulabilecek Doğu-Batı birlikteliğinin tüm dünya için geçerli olan küreselleşme dayatmasının olumsuz yanlarına hizmet ettiğine inandığım yapay boyutları burada da kendini göstermişti. Müzik bakımından Malezya çalgılarının “eksen yerine arka planda tamamlayıcı unsur olarak kullanılışı” “Orkestranın baskın sürükleyici rolünün önde yer alışı” “Eklektik müzikal dokunun birbirine monte edilmesinin esas oluşu” “dansların ve solistik sempatinin görsel süslemeye hizmet ederek dolgu/monte etkisinin güçlendirilişi” ve bütün bunlara karşın geceye “Malezya gecesi” adının verilmesi dikkat çekiciydi.

Orkestra’nın eksene alınmasına rağmen “arranged by”/ “tarafından düzenlenen” mantığı ile Malezya müziğinin özgünlük ve incelik boyutlarının bir kişiye yüklenmesi (…ki sayısız biçimde çeşitlenebilen çalgı doku teknik renk ve beceri inceliklerini tek bir kişinin batıdaki besteciler gibi hem de düzenleyeci sıfatıyla yüklenerek gerçekleştirmesi çok zayıf bir olasılıktır.) Bu durum Doğu-Batı birleşiminin ya da birlikteliğinin birbiriyle çelişen ve eksen kültür/ana tema özelliklerini erezyona uğratan yönlerini bizlere düşündürmektedir. O halde pek fazla üzerine gidilmeyen veya çeşitli nedenlerden dolayı gidilemeyen bu görünüm; giderek tek tipleşen tüketim toplumlarının ve içi boşaltılan popüler kültür kuşatmasındaki ulus devletlerin hangi hedeflerine ve kültürel amaçlarına hizmet etmekte olduğu sorusu önem kazanıyor.

Kanımca insanlar dünyanın neresinde hangi ulustan ve meslekten olursa olsun yaşadıkları kültürel gelişmeleri; yalnızca görkem faktörünün yanıltıcı ve düşünmekten alıkoyucu etkileri nedeniyle irdelemekten ve olumlu/ olumsuz yönlerini tartmaktan çoğunlukla uzak durmaktadırlar. Bu durum özellikle bütün ülkeler için can alıcı öneme sahip müzik kültüründe daha da fazla önemsenmesi gereken ve diğer pek çok alanla aynı içeriği paylaşabilecek bir duyarlılık taşımalıdır.


Güncel Gelişmeler Karşısında Müzik Kültürümüzün Önemi

Avrupa Birliği’ne girmemiz ülkemiz de yaygın olduğu öne sürülen düşünce birliğine göre ütopik de olsa tek çare olarak görülmektedir. Ancak ülkemizi bu yolda oyalamayı şimdilik kendilerine taktik olarak benimseyen ve ülkemizi sömürmek veya bölmek için her şeyi göze alabilecek güçlerin istedikleri zaman diliminde bu oluşumun içine bizi çekebilecekleri hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. Üstelik kendine uygun rejimlere veya kendilerine özgü toprak bütünlüğüne heveslenen içimizdeki bazı kesimlerin bu tür oluşumlardan yararlanmak istediği veya destek aldıkları da bilinen bir olgudur.

Avrupa Birliği’ne girişimizin ülkemizin öteden beri getirdiği idealleriyle örtüştüğünün varsayıldığı ve gereğinden fazla göz kamaştırdığı bir ortamda günün birinde çok ağır faturalar ödeyebileceğimiz ve bu yolla sömürü düzenini yaratanların amaçlarına kavuşmasına en uygun ortamın gerçekleşebileceği de unutulmamalıdır.

İnsancıl yaklaşımlardan uzak ve kasıtlı hareket eden her türlü dış güce karşı ulus devletimizin en önemli güvencelerinden ve dayanaklarından birisini de çağımızın gerekleriyle senaaalenerek somutlaşmış kültürel bağlarımız oluşturacaktır. Kültürel bağlarımızın en önemli unsurlarından birisi ise her türlü zorlamaya dayatmaya karşı koyabilme gücü olan müzik kültürümüzdür.


Sonuç

Günümüz koşullarında kültürler arası yabancı düşmanlığına son vermenin yolu ülkelerin kendi kültürlerine sahip çıkmaları ile onları etkili yöntemlerle diğer kültürlerin ilgisine sunmaktan geçmektedir.

Bu yönelimler bize halk ezgilerimizin eşsiz gücünü özgün yaklaşım biçimlerinin ve yaratıcı çalışmaların önemini akademik yaklaşımlarla gelişen sanat içerikli projelere dünyada ve ülkemizde ne ölçüde gereksinim duyulduğunu ve uluslar arası ilişkilerin toplumlar arasındaki kültürel köprülerin hiçbir zaman tükenmeyen birleştiriciliğinde gelişebileceğini açık ve çarpıcı bir biçimde göstermektedir.

Toplumların ve sanatın gelişimi bazen görünmez iç içelikler taşıyarak “burnunun ucunu göremezmişsin” örneğine uygunlukla akıp gider. Kanımca günümüz sanatı insana genel anlamda bu kadar yakındır. Ancak açıklıkla henüz kavranamayan özellikler taşımaktadır. Görüntünün pusluluğunu ise hızla gelişen koşullar ve geçmişin anlayışına sıkıştırılmış modernizmin ve bunun yarattığı profillerin getirdiği henüz bütün katmanlarda aşılamayan koşullanmışlıklar sağlamaktadır.

Özgürlük ve disiplin modernliğin kilit boyutlarını oluşturur. Bu nedenle modernliğin her iki yüzünü eş zamanlı olarak çizmek ve modernliğin indirgenemez çifte doğası üzerine bir sonuca varmak günümüzün gerçek görevini oluşturmaktadır. (Wagner 2005:33)

Yine bu saptamaların altının çizilerek yordanması bizlere günümüz eğitsel sanatsal ve politik stratejilerinin ülke ve insanlık yararına birlikte anlaşılması ve çözümlenmesi eyleminin gerekliliğini duyumsatmaktadır.

Bu uygulamalarla özellikle genç nesillerin daha duyarlı ve etkili adımlar atması ulusal bilincimizin daha doğru bir yörünge kazanması beklenebilir. İnsancıl ve başkalarına saygı gösteren demokratik açılımların özlü olması ve doğu ile batının iç içeliği ile gelişerek günümüzde yeniden değerlendirilmeye ve değerlenmeye başlayan medeniyet ölçülerinin kültürel boyutlarında ülkemizin sağlıklı ve olumlu tepkiler vermesi sağlanmalıdır.


KAYNAKLAR

1-Alpagut Uğur. (2005) “Sanatın Şekillenmesi: Kutupların Oluşumu ve Müzikte Yeni Yönelimler” Bilim ve Ütopya Sayı: 136 İstanbul s. 51-55.
2-Alpagut U. ve Yiğit E. (2001). “Toplum-Kültür-Müzik: Küreselleşme Sürecinde Müzik Eğitiminde Gereklilikler” Filarmoni& Sanat Dergisi Sayı:160 Ankara s.8.
3-Batur Enis. Modernizmin Serüveni Yapı Kredi Yayınları İstanbul 1. Baskı 1997 s.22.
4-Bozdoğan S. ve Kasaba R. (1999) Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 2. Baskı s.4.
5-Alpagut Uğur. (2005). “Otantikten Klasiğe Müzik Kültüründe Gelişim-Değişim ve Kurtarıcının Eleştirisi” Folklor/Edebiyat Dergisi Sayı: 42 Ankara s. 115-120.
6-Alpagut Uğur (2006). “Türkiye’de Müzik Kültürünün Gelişimi ve Güncel Koşullarda İrdelenmesi” Bilim ve Ütopya Sayı: 147 İstanbul s. 62-65.
7-Alpagut Uğur. (2006) “Toplumun İçinde Etkili Müzik Üretmek” Bilim ve Ütopya Sayı:142 İstanbul s. 49-51.
8- Isme (2006). 27 th International Society for Music Education World Conference Kuala Lumpur-Malaysia.
9-Wagner Peter. (2005). Modernliğin Sosyolojisi Çev. Mehmet Küçük Ayrıntı Yayınları İstanbul s.33.


Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.