Yazılar
Müzik Doublemoon ile dinlenir...Sayı: - 25.04.2006
Bu ilk yapım, Doublemon’un gelecekte yapacağı önemli işlerin sinyalini verecek aynı zamanda farklı bir yapım ve çizgiyi üstlenerek “pop” anlayışından uzak, başka bir kanalın yolunu da açacaktı. Hem geleneksel, hem de modern olanı birleştiren bir anlayışı bünyesinde olgunlaştıran Doubleemon, ilk albümden bu yana, çizgilerinde zaman zaman ufak değişiklikler yapsa da, aslında özünü koruyan bir anlayışla devam ediyor. Bu güne kadar yapımına imza attığı bir çok albümle önemli bir katalog çıkaran Doublemon’un dinleyicisi de seçkin bir azınlığı oluşturuyor. Azınlık diyorum, pop’un hakimiyetinin her alana yansıdığı bir dönemde, hem bağımsız olup hem de karakteri olan yapımlara imza atmak kolay olmasa gerek.
“Caz… Bu Gezegenin Etnik Müziği” düsturu ile Rh Pozitif Müzik Şirketinin çatısı altında çıkan Doublemoon, her ne kadar bu gün caz’a, ilk günlerdeki kadar yakın durmasa da, “yerellik” anlayışından hiç uzaklaşmadı. Bir çok yapımında yerli müzisyenlerimizin yanı sıra, yabancı müzisyenleri Türk müzisyenleriyle ortak çalıştıran ve o müzisyenlerin coğrafyalarındaki seslere, geleneğine, kültürüne ait melodileri öne çıkaran bir çabası var Doublemoon’un. Ve müzik toplumsal aidiyetimizin, kimliğimizin dışavurumu olduğuna göre, bizi diğerlerinden - başka uluslardan- ayıran en önemli gösterge de elbette ki ürettiklerimize o kimliği yansıtabilmekte yatıyor. Dolayısıyla Doublemoon’un asıl çabası da burada başlıyor. Kuşkusuz kısa bir süre önce, yurt dışında etnik müzik dalında dünyanın en iyi onuncu plak şirketi seçilmesi ve yine dünyanın her tarafında Doublemoon sanatçılarının albümlerinin satılması bir tesadüf değil. Uzun bir çalışmanın, emeğin sonucu. Sonuçta Konfiçyus’un dediği gibi “ses dimağdan çıkar”. Beyindeki seslerin birleşmesi ortak tınıyı da beraberinde getirir. O ortak tını Doublemoon katalogundaki bütün müzisyenlerde; Burhan Öcal’dan, Mercan Dede’ye, Hüsnü Şenlendirici’den, Babazula’ya, Orhan Osman’dan, Orient Expressinos’e, Replikas’a kadar daha bir çok müzisyende görülüyor. Özellikle geçtiğimiz günlerde S.O.S Project çalışmasını çıkaran Tunus doğumlu, Fransız Smadj; ailesinden de gelen zengin müzik yelpazesinin mirasını, edindiği tecrübelerle ve yeteneğiyle daha da yükseklere taşıyor. Dimağındaki oryantal, funk, soul, folk gibi seslere caz, elektronik müzik ve programcılığı da eklemiş. Ayrıca gitar ve ud’taki ustalığıyla da göz dolduran Jean-Pierre Smadj, aslen Gümilcineli olan, uzun yıllar Yunanistan’da yaşayan Orhan Osman ve Roman kökenli Savaş Zurnacı’yla oluşturduğu S.O.S Project ile farklı kültürlerin kendi dimağlarındaki sesleri birleştirmiş. Zaten Orhan Osman buzukide, Savaş Zurnacı ise klarnette virtüözlüğünü kanıtlamış isimler.
Müziğin olduğu yerde yakınlık vardır. sonuçta hem Doublemon hem de projede yer alan isimler, bu albümle müthiş bir akrabalık yakalamış, uzakları yakınlaştırmışlar bile. Hemen hemen bütün çalışmalarında yerelle moderni bir potada eritmeye çalışan Smadj, S.O.S Project’te de, yurt dışında çıkardığı diğer albümlerde olduğu gibi beraber çalıştığı ülkenin müzisyenleriyle hem o ülkenin müzikal geleneğini, hem de kendi müzik birikimini ve anlayışını birleştirmiş. Emprovize çalışmaların da dikkat çektiği albümde, Smadj’ın bestelerinin yanı sıra bazı nostaljik Türk şarkıları da elektronik müzikle harmanlanmış. Müziğin armonisi dediğimiz şey matematiktir. İşte bu üç isim S.O.S projecte o matematiği yakalamış, her bir vuruş arasındaki zamanın tarifini doğru yapmış.
Bir zamanlar Zeki Müren’in seslendirdiği Kalplere Vur Bir Zımba (Rumba), kuşkusuz albümün en ilgi çekici şarkılarından. Zeki Müren’in sesinden kolajların kullanıldığı Rumba’ya, Smadj ve grubu kendi tarzını katmış. Böylece, hem çok eğlenceli bir parça çıkmış ortaya, hem de geleneğin bugüne farklı bir yorumla taşınması sağlanmış. Bir Demet Yasemin adlı parça da albümün öne çıkan çalışmaları arasında.
S.O.S Project groove ruhunu yakalıyor, Doublemon ise daha fazlasını yapıyor, farklı kültürleri müzikle buluşturuyor ve yakınlaştırıyor… Ama hepsinden önemlisi, yelpazesi geniş bir müzik ziyafetiyle koca bir kapı açıyor önünüze.
Doublemon şirketinin sahiplerinden Ahmet Uluğ’la konuştuk.
Doublemoon’u kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
-1989’da Rh Pozitif Müzik Şirketi’ni kurduk. İlk önce işe konserler, organizasyonlar festivallerle başladık. Özellikle Akbank Caz Festivali için, özel projeler üretip yerli müzisyenlerle, yurt dışındaki müzisyenleri bir araya getiriyorduk. Aklımızın bir kenarında da plak şirketi vardı, ama kolay bir iş değildi. Ancak bütün bu müzisyenleri bir araya getirip, sahneye çıkarıyorsak, o zaman stüdyoya da sokalım fikri oluştu. İlk Craig aris ile Barboros Erköse’yi bir araya getirdik. Aynı dönemde İlhan Erşahin’le dialoğumuz başlamıştı, o da Wax Poetic’i yapmak istiyordu. Arka arkaya projeler gelince, plak şirketini kurduk.
Sloganınız “Caz… Bu Evrenin Etnik Müziği”. Ancak bu gün, caz konusunda çok da ısrarlı değilsiniz. Ama yerel olma düşüncesinden vazgeçmiş değilsiniz.
- Evet, bu evrenin ortak müziği cazdır diye düşünüyoruz. Ancak caz’la ilgili projeleri bırakmak zorunda kaldık. Sonuçta işin ticari boyutunu da düşünmek gerek. Açıkcası diğer yan kuruluşumuz Babylon ve edisyonlarla ayakta duruyoruz. Yaptığımız albümler ilk başta , yerli pazarından çok dünya pazarına yönelikti.O pazarda daha anlamlı olacak işlere girmek istiyorduk. Bizim yaptığımız caz, klasik anlamdaki caz’ın buraya uyarlanışıydı. Bu anlayışın da yurt dışında ve burada pazar payı çok düşük. Çok marjinal kalıyorduk. İkincisi de karşımıza çıkan, bizle uyuştuğunudüşündüğümüz müzisyenler; Burhan Öcal, İlhan Erşahin, Mercan Dede, daha global, daha evrensel düşünüyorlardı. Burhan Öcal olsun, İlhan Erşahin olsun caz’a daha farklı bakmaya başladılar.
Aslında Burhan Öcal, sizin çıkış sloganınıza çok uyan bir isim.
-Evet, aslında öyle.
Sonra kataloğunuza, Aziza A., Sultana, gibi isimler de katıldı. Ancak sürekliliği olmadı. Babazula ve en son olarak da Replikas gibi deneysel, daha marjinal olan çalışmalara da yer verdiniz.
-Doublemonn’un çizgisi World Fusion. Onun için de kuvvetli albümler ve satan albümler istiyoruz. Hüsnü Şenlendirici, Mercan Dede bu çizginin ağır topları. Babazula ise bizim için prestij demek. Burada değil, ama yurt dışında daha çok ilgi gören bir grup. Replikas’ın marjinal bir duruşu var, bizim genel çizgimizin dışında olmalarına karşın desteklenmeleri gerektiğini düşündük. Sonuçta bu sinerji ve İstanbul’un müziğidir.
Yurt dışında etnik müzik dalında ilk ona giren plak şirketlerinden birisiniz. Sanırım yapmak istediğiniz bir şeydi bu.
-Bağımsız bir plak şirketi olarak ilk ona girmek tabii ki çok büyük bir başarı. Yurt dışındaki büyük plak şirketlerinin buradaki şubelerinden beklenen iki şey var. Ya çok satmaları, ya da Doublemoon tarzı müzik yapmaları. Ancak çok satan örneğin; pop tarzındaki albümlerin de yurt dışındaki pazara - o plak şirketlerinin güçleri olmasına karşın- hitap etmediği için çok şansı olmuyor. Sadece Türkiye’de lokal bazda kalıyor. Biz lokal kalmadığımız için, diğer plak şirketlerinden ayrılıyoruz. Sonuçta bir plak şirketinin karakteri olmalı, yaptığınız işlerde kendi içinde o bütünlüğü sağlamalısınız. Dinleyicinin hem sanatçıya, hem de plak şirketine bağımlılığı olmalı.
Sentez mantığı var yaptığınız işlerde. Bu tehlikeli de olabilir?
-Evet, yaptığımız işe sonuna kadar sadığız ve korkmuyoruz. Hatta gururla taşıyoruz onu. Elbette sentez tehlikeli bir alan. Hata yaptığınızda ortaya çıkacak ürünlerin, kitsch ve çok tatsız olma ihtimali yüksek. Doğru bir şekilde ilerlediğimizi ve sentezin hoş bir şey olduğunu düşünüyorum
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.