♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
1600 yıllık Hazırlık dönemi içinde 200 yıllık "Karahanlılar devri" sosyal, ekonomik, kültürel yönlerden büyük önem taşımaktadır. Bu devir kısaca şöyle özetlenebilir:
Bu Devirde Seçilen (Kabul Edilen) İslamiyetin Musikiye Etkileri:
Arap orduları,751 yılında, Talas'da bir kısım Türklerin de yardımıyla Çin ordusunu yenince Orta Asya'nın kapıları açıldı. Türkler kişi, aile,boy olarak İslamiyet'i seçmeğe başladılar. 920 yılında Karahanlı hakanı Satuk Buğra Han, Abdülkerim adını alarak Müslüman olunca, bu din devletçe de benimsendi. Yalnız İslam inancı değil, kültürü, düşüncesi, tasavvufu, edebiyatı da Orta Asya'ya yayıldı. Bu, sanat ve kültürün değişiminden ve gelişiminden Türkler ve İranlılar büyük ölçüde yararlandılar.
Uygurlar zamanında da Maniheist ve Budist şiir ve ilahiler var ise de bunlar farklılaşmamış genel ilahi form'unda olduğu söylenegelmektedir. İslami şiir ise "Tevhid", "Münacat", "Na'at", "Salat", "Kaside", "Medhiye" formları ile çeşitlenince bunların bestelenmesiyle musiki form sayısı da aynı isimlerle artmıştır.
Minareden duyulan ezan, camide dinlenen Kur'an tilaveti (makamlı ve tecvidli okuyuş) makam ve prozodi bilgilerinin bilinçli olarak gelişmesine yol açmıştır. Dini şiirlerin yanı sıra edebi değeri olan duygusal aşk şiirlerinin, murabbâların bestelenmesiyle de sanat musikisinin ilk örnekleri, İslam ve edebiyatını, şiir formlarını kabul eden Karahanlılardan itibaren ortaya çıkmıştır.
Türk Musikisinin Bütün Müslümanlarca Benimsenmesi Ve Yayılması:
İslamdan önce Arabistan'da belirgin bir musiki yoktu. Türk musikisi, Kur'an ve Ezan'ın tekbir ve salat-ü selamlarının, uyulması dinin emri tecvid kaidelerine göre okunabilmesi için gerekli makamlara sahip veya oluşturulmasına elverişli idi. Arapça ve Farsçanın fonetiğine de ters düşmüyordu. Musiki usülleri de gelişince, hangi dilden olursa olsun dini tasavvufi güfteli eserlerde özellikle med'leri (bir kısım hecelerin belirli oranda uzatılması) ifadede tam bir başarı kazanılmıştır. Türk musikisi sistemi ve usullerinin yukarıda açıklanan sebeplerle benimseyen İslam, fetihlerle, bu musikiyi Orta Asya'dan İspanya'ya kadar taşımış, yaymıştır.
Karahanlılar Devrinde Türk Musikisini Geliştiren Yazılı Dil ve Fikir Ürünleri:
Bir musikinin yücelebilmesi için, fikir hareketleri ve dil ürünlerinin belirli bir düzeye erişmesi, gerekli ilk faktörlerdendir. İslam'ın hakim unsurları Arap, Fars ve Türk sanatında yükseliş hareketleri bu bölgede XI.yüzyıldan başlayarak meyvelerini vermiştir. Türk dünyasının şu ilk yazılı fikri ve edebi ürünleri Türk bestekarlarını etkilemiş olgunlaştırmıştır.
Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig'i (1069'da tamamlanan 6500 beyitlik manzum eser) Kaşgarlı Mahmud'un Divanü lugati't-Türk'ü (1074'de tamamlanan Türkçe-Arapça sözlük olup içindeki manzum örneklerin çoğu hece veznindedir.)
Ahmed Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'i (XII. yüzyıl ortalarında yazılmış hece vezninde tasavvufi şiirlerden oluşur ve daha sonraları kitap, divan halinde toplanmıştır.)
Edip Ahmed'in Atabetü'l Hakayık'ı (XII. yüzyıl sonlarında yazımlış Türkçe ve manzum, İslami ahlak kitabıdır.)
Yukarıdaki edebi ve fikri ürünler tasavvufi fikirler de vererek, dini musikinin yalnızca ilahi formu içinde kapalı kalmasını önlemiş, saz şairleri yanında dini musiki ve sonra da sanat musikisi bestekarlarının, bestekarlığın ortaya çıkmasında rol oynamıştır.
Karahanlılardan itibaren dini (İslami) şiirler Türk-İslam şehirlerinde gelişip çeşitlendikçe bunların bestelenmesiyle musiki formları sayısı arttığı gibi, usuller"genellikle eklemeli olarak" büyümüş, dini-tasavvufi musiki başlamış ve "ön klasik döneme" zemin bu devirden kaynaklanmıştır.
Karahanlılar Devrinde Artan Şehirleşmenin Musikiye Etkileri:
İslam, ilim öğrenmeyi, ticareti, anlaşmazlıkların dini mahkemelerde çözülmesini, hastalara fakirlere yardım edilmesini, temizlik şartlarının sağlanmasını, cuma namazının büyük cemaatle kılınmasını istiyordu. Buna uyularak medreseler, camiler, kütüphaneler, hamamlar, kervansaraylar, aşhaneler, çeşmeler, su yolları, köprüler, rasathaneler inşası şehirleri büyütmüş, geliştirmiştir. Türklerin bozkır medeniyetinden şehir medeniyetine geçişleri İslamı kabulleri ile hızlanmıştır.
İslama göre, musiki, matematiğin bir dalı sayıldığından medreselerde okutulmakta idi. Ebul Ferec Isfahani (Isfahan 897-976) Kitabü'l egaani (şarkılar kitabı) isimli kitabı ile meşhurdu. Yazar, bu kitapta, derlenmiş şarkılarla beraber, bestecilerden, hanendelerden, makamlardan söz ediyordu.
İran şairi Firdevsi(934-1020) Şehname isimli büyük eseri mesnevisinde, musikiden, musiki makamları isimlerinden bol bol bahsetmişti.
Karahanlılar devrinde İbni Tarhan, ün yapmış bir musiki bilgini idi. Bunlara karşılık ilk bilimsel musiki nazariyatı kitabı XIII. yüzyılda Safiuddin Abdülmü'min Urmevi (1224-1294) tarafından yazılmıştır. Adı geçen Türk musikisi bilgini Şerefiyye ve Kitabül Edvar isimli eserleriyle, ilk defa olarak Türk musikisi sisteminden bahsetmiş ve Ebced notasıyla bir Türk musikisi eserini (Nevruz Beste) çağımıza ulaştırmıştır.
Denilebilir ki, Karahanlılar devrinde, şehir yaşayış ve imkanları, üretimde iş bölümü teknolojiyi de geliştirmiş, bunun sonucu olarak musiki, mimari, süsleme ve yazı sanatları, çinicilik, sikke basımı gibi alanlarda görülen ilerlemeler hep birlikte Türk kültür ve medeniyetinin gelişimini sağlamıştır.
İSLAMİYETTEN SONRA TÜRKLERDE MUSİKİ
XVII. yüzyıla kadar
IX. ve X. yüzyılda İslamiyetin Türkler arasında kabulünden sonra Türk Kültürü'nün ayrılmaz bir parçası olarak Türk Musikisi'nin belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başladığını görürüz. İslam'dan önce Türkler arasında kullanılan çeşitli yazılar bırakılarak, İslam Kültürünün birleştirici bir unsuru olan Arap harfleri kullanılmaya başlandı.
Bunun devamında ilmi eserler Arapça, edebi eserler ise Farsça yazılmaya başlandı. (Batılı tarihçiler kimi zaman Türk bilginlerinin Arapça ve Farsça’yı kullanmaları nedeniyle onların Arap veya İranlı olduklarını sanmışlardır.)
Türk Musikisi'nin belgelenebilen ilk teorik eseri Farabinin "Kitab'ul Musiki'ül Kebir" isimli eseridir. Asıl adı Ebu Nasr Muhammed olan Farabi 870 yılında Türkistan'ın Farab şehrinde doğmuştur. Zamanının bütün ilimlerine vakıf olan Farabi'ye İslam aleminde Aristo'dan sonra "Hace-i Sani, Muallicıf-i Sani" (ikinci öğretmen) gibi isimler verilmiştir. Farabi yukarıda zikredilen eserinde musikinin fizik, tıp, astronomi ilimleri ile olan münasebetlerini anlatarak, makamların günün belirli vakitlerinde insanlar üzerinde bıraktığı tesirleri dile getirmiştir. Bununla beraber sesin fiziksel özelliklerinden bahsederek ses perdelerinin titreşimi hakkında önemli bilgiler vermiştir. Kanun, Ud gibi sazların mucidi olduğu da rivayet edilen Farabi'nin iyi bir bestekar olduğu söylenirse de günümüze kadar gelen her hangi bir bestesi mevcut değildir. 950 yılında 80 yaşında Farab şehrinde vefat etmiştir.
Farabi'den sonra, onun yolunda yürüyen ikinci kimse: alim doktor ve bir musiki bilgini olan Ebu Ali Hüseyin, yani İbni Sina'dır. Farabi'den 30 sene sonra 980 tarihinde Buhara'ya bağlı Afşin kasabasında dünyaya gelmiştir. Türk Tıbbı'nın piri olan İbni Sina bütün dünyaca meşhur olan "Kitab'üş şifa" adlı eserinde musiki nazariyatına, musiki ile tedavi ve musiki aletlerine geniş bir yer ayırmıştır. Ayrıca "Kitabu'n Necat" ile "Daniş Name" isimli eserlerinde de musikiden bahsetmektedir.1037 yılında 57 yaşında vefat etmiştir.
Farabi ve İbnı Sina'nın yaşadığı IX - XI. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar geçen iki yüzyıllık bir süre tarihin karanlığına gömülmüş olup, bu devre hakkında sağlam kaynağa dayanan bir bilgimiz yoktur.
XIII.yy.da Safiyüddin Abdülmü'min Urmevi (1224 - 1294) yi görmekteyiz. Büyük bir musiki bilgini ve bestekardır. "Risaletü'ş Şerefiyye" ve "Kitab'ül Edvar" isimli eserlerinde musiki nazariyatından bahsetmiş ve ortaya koyduğu Türk Musikisi nazariyatı ve Türk Musikisi ses sistemi, günümüze kadar ışık tutmuştur.
Eserlerinde Ebced notası kullanmış, Remel usulünde ve Nevruz makamındaki bestesi günümüze kadar gelen Klasik Türk Musikisi'nin en eski ve ilk örneğidir.
Yine bu yüzyılda büyük Türk mutasavvıfı Mevlana Celaleddin Rumi(1207 - 1273)‘nin oğlu Sultan Veled (1226 - 1312) edebiyat ve tasavvufun yanı sıra musiki ile de uğraşmış, bestelerinden üç saz eseri günümüze kadar gelmiştir. XIV - XV. yy.’larda yaşayan Abdülkadir Meragi (1360 - 1435) ile Türk Musikisi'nde verimli bir çağ açılır. Güney Azerbaycan'ın Meraga şehrinde doğmuştur. Hafız olup, Klasik Türk Musikisi'nin en büyük bestekarı, musiki bilgini, aynı zamanda hanende ve sazende olarak tanınır. Meragi'nin, yazılı kaynaklardan ve günümüze kadar gelen eserlerinden, onun deha sahibi bestekarlarımızdan biri olduğunu anlamaktayız. Klasik formdaki bestelerinden 30 kadarı günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca "Kenz'ül Elhan", "Makasıd'ül Elhan", "Cami'ül Elhan", "Kitab'ül Edvar", "Şeh'il Edvar" gibi kıymetli eserler vermiştir. Bunlardan Kenz'ül Elhan kaybolmuş, diğerleri ise bilinmektedir.
XV. yy. da Türk Musikisi nazariyatı ile ilgili Abdülkadir Meragi'nin oğlu Abdülaziz Çelebi'nin Fatih Sultan Mehmed (1432 - 1481)‘e takdim ettiği "Nakaavat'ul Edvar" isimli eseri ile Hızır bin Abdullah'ın "Edvar" isimli eserlerini zikredebiliriz. Yine bu yy.ın büyük bestekarlarından Meragi'nin talebesi Golam Şadi (? - 1490)’nin besteleri, Klasik Türk Musikisi'nde form, seyir, icra ve ritm yönünden uzun yıllar kendinden sonraki bestekarlara örnek olmuştur. XV. yy.a kadar Türkistan ve Azerbaycan İslam kültürünün merkezi iken XVI. yy.da İstanbul bu görevi devralmaya başlamış, buna paralel olarak da şair, edip ve musikişinaslar burada toplanmaya başlamışlardır. Padişah II. Bayezid (1450 - 1512) ve oğlu Şehzade Korkut (1467 - 1513)‘un birer bestekar olduğu bilinmektedir.
Golam Şadi'nin talebesi Zeynel Abidin (? - 1520), Yavuz Sultan Selim'in İran'dan getirdiği Hasan Can Çelebi (1490 - 1567) ve Behram Ağa (Nefiri) (? - 1560)’yı da bu yüzyılın büyük bestekarları arasında sayabiliriz.
XVI - XVII. yy.lar arasında Tatar lakabıyla tanınmış olan Gazi Giray Han (1554 - 1607)’ın saz eserlerindeki ustalığı münakaşa kabul etmeyecek şekilde açıktır. Eserleri bugün bile zevkle dinlenilmektedir.
Dini Musiki alanında Aziz Mahmud Hüdayi (1543 - 1628)nin bestelediği ilahi ve tevşihleri günümüze kadar gelmiştir. Hatip Zakiri Hasan Efendi (1550 - 1623), Cami Musikisi'ni geliştirerek ihya etmiştir. Çeşitli makamlarda bestelediği Salatları, Temcid ve Münacaat ile Mersiye'si en değerli eserleridir. Kuçek Mustafa Dede Efendi (? - 1684)’nin bestelediği Bayati Mevlevi Ayin'i hem bir şaheser, hem de bestekarı bilinen en eski ayindir.
XVII. yy.da Saz Eserlerinde Benli Hasan Ağa (1607 - 1662), sözlü eserlerde ise Ama Kadri. Çelebi (? - 1650), Nane Ahmet Çelebi (1605 - 1687), Şeştari Murad Ağa (1610 - 1673) devrin meşhur bestekarlarıdır. Murad Ağa, Sultan IV. Murad (1612 - 1640) tarafından İran'dan getirilmiş olup, Şeştar isimli bir saz çalardı.
Bu yüzyılın en büyük bestekarlarından birisi de büyük bestekar Itri (1640 - 1712)’nin hocası olan Hafız Post (1630 - 1694)’dur. Dini ve dindışı pek çok eser bestelemiş olmasına rağmen günümüze ancak on kadar eseri gelebilmiştir.
Ali Ufki Bey (1610 - 1675), aslen Polonyalı bir müthedi olup, "Mecmua-i Saz ü Söz" isimli eserinde zamanının yüzlerce bestesini Batı notası ile yazarak bunların kaybolmasını önleyerek zamanımıza kadar gelebilmesini sağlamıştır.
Bu yüzyılda İstanbul musikide merkez olmuş, ayrıca Bursa, Edirne, Konya, Diyarbakır gibi şehirlerde de bu alanda geniş bir faaliyet görülmektedir. Kırım, Bağdat, Halep, Şam, Kahire gibi Türklerin oturduğu, yahut da Türk Kültürü'nün yayıldığı yerlerde bir çok kıymetli bestekar ve musiki bilgini yetişmiş ve o yerlere yerleşmiştir. Bu yayılmada tarikatların da büyük rolü olmuştur.
Bu yüzyıl içinde Türk Musikisi'ni kronolojik olarak birkaç bölümde inceleyebiliriz.
1.Lale Devri (1718-1730)ne kadar geçen süre 16. yüzyılın bir devamı şeklindedir. Mustafa Itri Efendi (1640-1712), Seyyid Nuh (?-1714), Kantemiroğlu (1673-1727), Yahya Nazim Çelebi (1650-1727) adından söz edebileceğimiz bu devrin büyük bestekarlarıdır. Bilhassa Mustafa Itri Efendi çağının en büyük bestekarıdır. Gerek dini ve gerekse din dışı musikide ölümsüz eserler meydana getirmiştir. Segah Tekbir'i ve Mevlevi Ayin'i, Rast Na'tı ve Neva Kar bunlar arasında sayılabilir.
2.Türk Tarihinde Lale Devri (1718-1730) diye bilinen III. Ahmet(1673-1736) devri, Osmanlı kültür ve medeniyeti için yeni ve verimli bir devir olmuştur. Diğer sanatlarla birlikte musiki, başta padişah ve Veziri olmak üzere devrin ileri gelenleri tarafından gerekli himayeyi görmüştür. I. Mahmut devri de (1730-1754) Türk Musikisi açısından Lale Devri'nin bir devamı sayılır. I. Mahmut musikiye olan sevgisi, musiki ve bestekarları himaye etmesiyle tanınır. Kendisi de iyi bir bestekardır. Bu devrin bestekarlarından Ebu Bekir Ağa (1685-1759) şen, şakrak ve rindane üslubuyla tanınır. Tanburi Mustafa Çavuş (?-1745) son derece şuh, zarif, samimi, içli ve akıcı eserler bırakmıştır. Orijinal üslubu, çok parlak nağmeleri ve fevkalade zerafeti ile Tab'i Mustafa Efendi(1705-1770) üzerinde durulması gereken diğer bir bestekardır.
Şeyhulislam Esad Efendi (1685-1753), Kara İsmail Ağa(1674 -1724), Dilhayat Kalfa (1710-1780), Enfi Hasan Ağa (1670 - 1729) da bu devrin kıymetli bestekarlarındandır.
3.Bu yüzyılın son 15 yılından itibaren musikide III. Selim devri başlar ve III. Selim (1761-1808)’in ölümünden sonra da 1825 yılına kadar devam eder. Bu devirde bir çok yeni bestekarlar yetişmiş ve yeni makamlar bulunmuştur. Ermeni asıllı Hamparsum (1768-1839) ve Nasır Abdülbaki Dede (I765-1821) iki yeni nota sistemi geliştirmiştir. Bu notalarla zamanının pek çok musiki eserleri notaya alınarak kaybolmaktan kurtarılmıştır. Ayrıca bu devirde yeni pek çok besteler yapılmış, Evcera, Şevkefza, Beyatiaraban Neveser, Sultaniyegah... gibi yeni bir çok makamlar da bulunmuştu. Bu devrin büyük bestekarları Hacı Sadullah Ağa (?-1801), Küçük Mehmed Ağa (?-1800), III. Selim, musiki hayatının ilk devresi bu ekol içinde geçen Hammamizade İsmail Dede Efendi (1778-1846)’dir.
Bu devrin bestekarlarının eserlerinde lirizm hakimdir. Bu ekol klasik musikide son safha durumunda olup, bir takım yeniliklere vardığı ortadadır. Zaten şiirde de Şeyh Galip (1758-1799) Divan Edebiyatı'nın son büyük temsilcisidir. Son klasik bestekarlar da bu ekolün taraftarları, veya onların talebeleridir.
XVIII. yüzyılda Dini Musıki de normal seyrini takib ederek daha bedii ve güzel bir şekil almaya başladı. Bir takım büyük bestekarlar elinde işlenen Dini Musiki yüksek bir seviyeye erişir. Bu yüzyılın günümüze gelen besteleri geçen yüzyıllardan daha fazladır.
Bu yüzyılın ilk yarısında yetişen Itri'den daha önce söz etmiştik. Derviş .Ali Şirügani (1637-1714) hem çok beste yapan, hem de sanatında büyük bir hüner gösteren bestekardır. Nayi Osman Dede (1652-1730) büyük Mi'raciye'si ve Mevlevi Ayinleri ile bu asrın en büyük bestekarlarındandır. Günümüze bir çok kıymetli ilahi ve tevşihleri ulaşan Çalakzade Şeyh Mustafa (?-1757) da burada zikre değer kıymetli bestekardır.
İSLÂMİYET’TEN SONRA TÜRKLER’DE MÜZİK
19. yy. da Türk Musikisi'ni genel olarak iki bölümde ele alabiliriz:
1- III. Selim ve Geçiş dönemi: 3. Selim dönemi padişahın katledilmesinden sonra, ekolün son temsilcisi olan İsmail Dede Efendi ve talebeleri tarafından devam ettirilir. Daha sonra Dede'nin saraydan geçici olarak ayrılmasıyla da sona erer. 1826 da Yeniçeri ocağı ile birlikte Mehterane' nin de kaldırılmasından sonra Mızıkayı Humayunla birlikte Batı Musikisi yurda girer. Bunun sonucu klasik değerlere rağbet azalmaya başlar. Batı Musikisi dinleme sunucu Dede Efendi, Şakir Ağa (1779-1840) gibi bestekarlar değişik tarzda eserler ortaya koymaya başlarlar. Klasik Türk Musikisi Dede Efendi, Dellalzade İsmail Efendi (1797 - 1869) ve Zekai Dede Efendi (1825-1897) ile devrini tamamlar.
2- Neoklasik veya Romantizm Dönemi: Hacı Arif Bey (1831-1885)in başlattığı dönemdir. Bu dönemin en büyük özelliği şarkı formunun büyük güfteli klasik formların yerini almış olmasıdır. 1850 de başlayan bu dönem çeşitli devreler geçirerek zamanımıza kadar gelmiştir.
Hacı Arif Bey'den sonra Öğrencisi Şevki Bey (1860-1891) ile bu form yeni bir boyut kazanır. Haşim Bey (1815-1869) Nikoğos Ağa (1836-1886), Rifat Bey (1820-1888), Enderuni Ali Bey (1830-1897) bu yüzyılın tanınmış şarkı bestekarlarındandır.
Bu yüzlılda da Dini Musiki'nin normal seyrini takib ederek ilerlediği görülür. Bilhassa Dede Efendi Klasik eserlerin yanısıra bestelediği Ayin, Tevşih, Durak ve İlahilerle dikkatleri üzerinde toplar. Fakat asrın ikinci yarısında ise bir duraklama devrinin başladığını görürüz. Olgun eserler meydana getiren bestekarlar azalmış, eski ağır ve saltanatlı eserler de unutulmaya başlanmıştır. Bu asırda Zekai Dede'nin klasik ilahilerinin yanında (Mısır ağzı ile) bestelediği "Şuğul" ler de çok yaygındır.
19. yüzyılda Hacı Arif Bey'le başlayan "Neoklasizim" akımı 20. yy.da da devam etmiştir. Bu yüzyıl 19. yy.ın devamı sayılır.
Enderuni Hafız Hüsnü Efendi (1858-1919), Rahmi Bey (1865-1924), Şemseddin Ziya Bey (1882-1925), Giriftzen Asım Bey (1852-1927), Selanikli Ahmed Efendi (1868-1927), Leyla Saz (1850-1936), Lem'i Atlı (1869-1945), Rakım Elkutlu (1872-1948), Şerif İçli (1899-1956), Suphi Ziya Özbekkan (1887-1948) şarkı formunda güzel eserler vermiş kıymetli bestekarlarımızdır.
Bu ekole mensub olan Tanburi Cemil Bey (1871 – 1916) de tanbur çalmada virtüoz olup, çok kıymetli saz eserleri bestelemiştir. Bu ekolün son temsilcilerinden olaon Selahaddin Pınar (1902-1960) ile Sadettin Kaynak (1895 – 1961) besteledikleri film müzikler ile de yeni bir çağın öncüleri olmuşlardır.
XX. yy.da Dini Musiki alanında yapılan en büyük çalışma dini eserlerin araştırılıp tesbit edilmesidir. Abdülkadir Töre (1873-1946), Ali Rıza Şengel (1880-1953), Hüseyin Saadettin Arel (1880-1955), Kazım Uz (1872-1938) gibi bestekar ve müzikologlar bir hayli dini eserin notalarını toplamış ve bunları defterler halinde tespit etmişlerdir. Ayrıca İstanbul Belediye Konservatuarında Rauf Yekta (1871 1935), Ali Rifat Çağatay (1867-1935), Ahmet Irsoy (1869-1942), Dr. Suphi Ezgi (1869-1962)den meydana gelen bir heyet tarafından 13 fasikül "Mevlevi Ayinleri", üç fasikül "Tevşih ve ilimler", iki fasikül "Bektaşi Nefesleri" ve bir fasikül de "Temcid, Na't, Salad ve Durak" olmak üzere toplam 19 fasikül dini eser yayınlanmıştır.
Bu yüzyılda bestelenen dini eserlerin sayısı ise geçen yüzyıllara göre bir hayli azdır. Ahmed Irsoy, Ahmad Avni Konuk (1871-1938), Sadettin Kaynak gibi bazı bestekarlar mahdut sayıda dini eser bestelemişlerdir.
Son zamanlarda Dini Musiki sahasında yeniden ciddi çalışmalar yapıldığı göze çarpmaktadır. Bazı sanat vakıflarının yapmış olduğu çalışmalar ve bazı eski mecmuaların yayınlanması bunun en güzel örnekleridir.
Bu yüzyılda Türk Musikisi sistemi üzerinde de ciddi çalışmalar yapılmıştır. Rauf Yekta Bey, Türk Musikisi sistemini kuranların ilkidir. Dr. Suphi Ezgi "Ameli-Nazari Türk Musikisi" isimli beş ciltlik eseriyle bu alanda büyük bir boşluğu doldurmuştur. Hüseyin Saadettin Arel, "Türk Musikisi Nazariyatı" isimli eseriyle de bu konuya son şeklini vermiştir. Ayrıca Yılmaz Öztuna "Türk Musikisi Ansiklopedisi" adlı iki ciltlik eseriyle bu alanda büyük bir boşluğu doldurmuştur.
*Bu makale, 1999-2000 yılları arasında Musiki Online (www.musikionline.com) sitesinde yayımlanmıştır.
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.