Yazılar
John Cage' in müzik anlayışı üzerine birkaç söz...Sayı: - 16.05.2006
Sanatla yaşam arasındaki sınırlar nedir? Olmalı mıdır? Neden Bach müzisyendir de ben değilim? En yeteneksiz insanın bile çıkardığı sesleri seven birileri bulunmaz mı? Çıkan sesler neye göre müziktir ve buna kim karar verir? Sesin çıkması için harekete, yani titreşime ihtiyaç vardır. Bu titreşimler düzenliyse ortaya çıkan ses "müziksel" değilse "gürültü"dür. Ama bu "düzen"in nasıl olacağına dair bir karar mercii olabilir mi? Bana Pavarotti'nin söylediği aryalar "gürültü", bahçeyi sularken kendi çıkardığım sesler "müziksel" gelemez mi? Pavarotti'de iyi bir entonasyon (ses yüksekliklerini mutlak bir doğrulukta verebilme becerisi) olması neyi değiştirir?
5 Eylül'de 85 yaşına giren John Cage'in müziğinin çıkış noktası yukarıdakilere benzer sorular. Cage, yaşamını sanatla yaşam arasındaki farkları ortadan kaldırmaya adamış bir müzisyen. Onun müziğe getirdiği yenilikler kadar müzik felsefesi de önemlidir. "Yaptığınız herşey müziktir" der ve bunu şiddetle savunur Cage. Kimilerine göre 20. yüzyılın yetiştirdiği en büyük müzisyen, gerçek bir deha, kimilerine göre de ne yaptığını bilmeyen bir delidir. Yaşamı alkışlarla yuhlanmalar arasında gidip gelmiştir. Ama Cage hep bildiğini okumuş, dikkafalılığından ödün vermemiş, sonunda da bunu bütün dünyaya kabul ettirmiştir.. Bildiği ise aslında çok basittir: Bir ses, diğeri ile mutlaka bağlantılı değildir ve ses düzenlemesinde belli bir denetim gerekmez.
Cage'in "acayip" çıkışları Andy Warhol'dan, Stockhausen'a, John Cale'e ve hatta İlhan Mimaroğlu'ya kadar yazarından müzisyenine birçok alanda sanatçıyı etkilemiştir. Yaşamı boyunca ilgi çekmiş, ama avangard birtakım çevreler dışında uzun süre önemsenmemiştir.
Yorumcuya özgürlük tanıması ve yorumcunun da besteye müdahelesi fikri 20. yy müziği üzerinde çok etkili olmuştur. Cage'in 20. yy müziğine getirdiği bir başka yenilik notaların belli metodlarla ama "tesadüfi" birlikteliğinden oluşan müziğidir. Eserini hazırlarken icra edileceği salonun mimari yapısından, konumundan, büyüklüğüne kadar herşeyi titizlikle tasarlar.
Müzik dünyasınca en az yadırganmış birkaç icraatından birisi "Hazırlanmış Piyano"sudur. Piyanonun tellerini birbirine bağlayarak ve aralarına plastik parçalar, sopa gibi birtakım gereçler ekleyerek tınısını değiştirmiştir. "Hazırlanmış Piyano İçin Konçerto"su (1951) en önemli eserlerindendir.
1930-40 yılları arasındaki çalışmalarının tamamına yakını Hazırlanmış Piyano ve vurmalı çalgılar içindir. "Living Room Music"de oturma odasında bulunabilecek eşyaları kullanarak müzik yapar. 1940'ların sonunda Zen Budizm başta olmak üzere doğu felsefelerine takılır ve bundan sonraki eserlerinde bu durum hep etkili olacaktır.
1950'ye kadar dışavurumcu olarak tanımlayabileceğimiz Cage, bu tarihten sonra rastlantıya, yorumcuların hatta seyircilerin katılımına izin verecek kadar geniş sınırları olan bir özgürlüğe yönelir. Bunun felsefesini de bu yıllarda açıklar. Cage'e göre, insan, dünyayı kendisine adapte etmeye çalışmaktan vazgeçmeli, kendisi dünyaya adapte olmalıdır. Müzikte de tıpkı yaşamdaki gibi kişi kendisi için en iyi olanı bulmalı ve kurmalıdır.
1952 yılında değil Cage'in, bütün müzik tarihinin en ilginç konseri olur: 4' 33''. Konserde eser boyunca icracılar sessizce otururlar. Sadece bölüm sonlarında bölümün bittiğine dair hareketler yaparlar. Müzik, salonun içinden ve dışından çıkan seslerden oluşmuştur. Cage'in en sevdiği ve en önemli çalışması olarak bahsettiği bu eserin Cage'e göre birinci bölümü dışarıdan gelen rüzgar sesinden, ikinci bölümü çatıya vuran yağmur damlalarından, üçüncü bölüm ise dinleyicilerin salonu boşaltırken çıkardıkları ilginç seslerden oluşur.
Sessizlik diye birşey gerçekten var mıdır? Bizim en sessiz zannettiğimiz zamanlarda bile yaklaşık 30 db ses vardır aslında. John Cage'in deyimiyle "Hiçbir sesin çıkmadığı yerde kalbinizin sesi" duyulur. "4' 33''"de de Cage, dinleyicilere etraftan gelen seslerin o salonda hep dinledikleri müzikten daha ilginç olabileceğini göstermeye çalışır.
Cage'in manyetik teyp üzerine kaydettiği ilk eseri Landscape No5'dir. Bu eserini 42 plaktan çıkan sesleri önce kasette birleştirip sonra kesip biçip, değiştirip tekrar birleştirerek oluşturur. Cage'in müziği zaman zaman göze de hitap eder. Yine 1952'de yaptığı Water Music'de, bir takım kaplardan su döker ve bu akan suyun altından ıslık çalar. Oyun kağıtları, radyo ve domino taşları gibi birçok alet çıkarıkları seslerin yanında görsel olarak da olayın parçasıdır.
1950'lerin sonunda tesadüfi müziği iyice abartmış, artık eserlerinde tam bir belirsizlik hakim olmaya başlar. Bazı konçertoları dilendiği kadar enstrumanla, ayrı ayrı ya da bir bütün olarak ya da herhangi bir konbinasyonla icra edilebilir niteliktedir. Cage, bu yıllarda özellikle Avrupa'da daha çok ilgi görür. Önce çok yadırgansa da kısa zamanda geniş çevrelerde tartışılmaya başlar ve kabul görür. "Değişim müziği" olarak anılan müziği, kısa sürede Stockhausen başta olmak üzere birçok müzisyen tarafından uygulanmaya başlar. Tudor ile 1954'te yaptığı konser turnesinden sonra '58'de Luciano Berio'nun davetlisi olarak gittiği Milano'da dört ay kalır.
1960'lardan itibaren eserlerinde teknolojiyi daha fazla kullanır. 1968'de satranç oyununu, '71'de çeşitli grafik çizimleri, 1974'de de şiiri 1979'da James Joyce'un bir romanını müzikal kompozisyon olarak kullanır. Bunun dışında birçok konçerto ve elektronik müziğe imza atar.
Cage'in yaşamı neredeyse çalışmaktan ibarettir. En fazla önem verdiği kavramlardan birisi disiplindir. Onun "tesadüfi" müziği de aslında büyük bir disiplinin ürünüdür. Blender'dan geleneksel enstrumanlara, oyun kağıdından hazırlanmış piyanosuna abartısız "herşey"le yaptığı, müzik aslında ciddi bir felsefenin ürünü değil, kendisidir. Yaşamın da sanatın da sanıldığı ve sunulduğu gibi olmayabileceğini göstermeye adamıştır ömrünü. Hayatında müzikle birlikte doğu felsefeleri, şiir, mimari, resim, mantarlar (mantarlar üzerine yüzlerce kitap okur, evinde ömür boyu mantar yetiştirir), makrobiyotik diyet (1976'da Yoko Ono'nun önerisiyle makrobiyotik diyete başlar ve bu sayede hastalıklarının iyileştiğini, uzun yaşadığını söyler), yazarlık gibi birçok uğraş daha vardır. Bunların hepsiyle, tıpkı müzikle olduğu gibi büyük bir disiplin ve titizlik içerisinde uğraşır. Bu kadar çeşitli alanda faal olan Cage, hiçbir zaman bir enstruman üzerinde virtuoz olmayı denememiş, bunu önemsememiştir.
Cage'e göre insan neyi tutuyorsa onu öder ve herkes herşeye iştirak edebilir. Sanatçı denilen insan da insandır sonuçta ve sanat da yaşamın ta kendisidir. Bunun için 1962'de yaptığı 0' 00'''ı ve onlarca benzerini en sofistike eserleri kadar önemsemiştir. 0' 00''ın icra edildiği "konser"de sahnede sebzeleri temizleyip, dilimleyip, onları blender'ın içine koyar ve çıkan suyu içer!
Uzun süre malum "sanat" çevrelerince biraz deli bir marjinal muamelesi gören Cage, 1970'lerden itibaren kadir kıymet görmeye başlar. Çeşitli üniversitelerden, valiler, belediye başkanları ve hatta hükümetlerden onlarca ödül alır, adına festivaller düzenlenir, hakkında birçok kitap yazılır. 1992 yılında ölene kadar da sanat yaşamını, daha doğru bir deyişle "mücadelesini" sürdürür
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.