Yazılar
Ayna, ayna söyle bana var mı benden güzeli?Sayı: - 22.05.2006
"Küçük insanların büyük gölgelerinin
olduğu yerde Güneş batmak üzeredir"
Çin Atasözü
Şu küçük çevrede, özellikle de entelektüel alanda, kendini olduğundan farklı göstermeye can atan insanlarla karşılaşıyorum ne zamandır.
Kendini, olduğundan farklı gösterme modası başlatacaklar nerdeyse!
Olduğundan güzel, başarılı, önemli, yaratıcı, dürüst, adaletli vs. görünmeyi iyice benimsemişler. Böylesine afralı tafralı bir maskeyle dolaşıyorlar ortalarda.
Sayıları biraz daha fazla olsaydı, gerçek yaşam bir tiyatro sahnesine dönüşürdü!..
Şu bir gerçek ki; ruh ve yürek çıplaklığını her zaman tercih edip, hep öyle yer almıyoruz insanlar arasında… Duygu ve düşüncemizi ele vermemek için, arada bir maskelere, yani masum yalanlara başvurduğumuz da oluyor.
Böylesine
“kaçış” kaynaklı bir şey de değil onlarınki… Bin bir hesapla, cakayla o garip maskeye bürünüyorlar.
Öyle ki; bütün tepkileriyle, içtenliğiyle, saflığıyla ortada olanlar demode kalabiliyor yanlarında… Sahiden de!
Olduğundan farklı gözükmeye neden gerek duyuyorlar dersiniz? Sanırım, kökeninde psikolojik nedenler var. Dikkat çekmek; tepki toplamak pahasına dikkat çekmek…olmayı isteyip de asla beceremedikleri kişiliğe bürünmek ihtiyacından olsa gerek.
Bir de; doğallığa, içtenliğe karşı oldukları için, öyle davranıyorlardır.
Sizi bilmem ama ben,
Pamuk Prenses masalının haşin kraliçesine benzetiyorum onları. Ellerinde bir ayna… Hemen her dakika,
“Ayna ayna! Söyle bana; var mı benden güzeli?” diye, iri harfli sözcüklerle sorular yöneltiyorlar ona.
Sürpriz cümleler duymayı istemedikleri, su götürmez bir gerçek. Duymayı umdukları sözler için sıkboğaz ediyorlar aynaları.
Yani, barışık değiller aynalarla; kendileriyle!..
Ayna bir gün, cesaret örneği gösterip, güzellikten yana hiç de pay almadıklarını söyleyiverirse… Ya da ormanın izbe bir köşesinde yaşayan dünyalar güzeli bir prensesin varlığından bahsederse, işte o zaman kızılca bir kıyamet kopar.
Olanlar, ilk önce aynaya olur tabii. Onu yerden yere fırlatıp, bin parçaya ayırabilirler. Sonra da sıra, Pamuk Prenseslere gelir… Oluşturmaya çalıştıkları o cakalı âlemde hepsi, her şey mümkün…
Bilmem dikkat ettiniz mi; bazen işlerinde, vurdukları yolda başarısız olanlar takıyor bu abartılı, yapmacık maskeyi. Bazen de “
bir parça başarılı” olanlar… Birinin kompleksi belli, diğeri de küçük dağları ben yarattım edasında!
Sonuçta her ikisi de; mütevazılığı elden bırakmayan erdemli insanların, gözümüzde daha da yücelmesini sağlıyor. Bize biricik faydaları bu! Bu bakımdan teşekkür borçluyuz onlara… Toplumun, entelektüel alanın esas “
üstün insan”larına dikkati çektikleri için…
***
Geçen aydı… Dünya çapında başarılara imza atmış bir oyun yazarıyla sohbet ediyorduk. Söz nereden açıldı bilmiyorum, bir anısını anlattı bana.
Kültürel bir etkinlik dolayısıyla, Anadolu’nun bir iline gitmiş. Orada, özel bir tiyatronun yönetmeniyle tanışmış. Yönetmen, kendini, bu yetkin tiyatro adamına olduğundan farklı göstermek için, bin dereden su getirmiş.
O güne değin, hangi başarılara imza attığını filan anlatmış… Bir sohbetle kurulan iletişimin sonunda, oyununa davet etmiş bu ünlü tiyatro adamını.
O da, entelektüel birikimi olan bir yönetmenin oyununun yaratıcılıktan nasip alamayacağını düşünememiş!..
Bu yüzden de, o iki perdelik evreyi zaman kaybı olarak görmeyip,
“Tabii, gelirim!” demiş… Verdiği söz üstüne, oyunun sergileneceği tiyatro binasının yolunu tutmuş. Kayda değer bir oyun izlemek umuduyla, ona ayrılan koltuğa bırakmış kendini.
Ve perde açılmış…
Konuk tiyatro adamının, daha ilk sahnede kaşları çatılmış. İlerleyen dakikalarda da benzer sahneler üst üste katlanınca, başlangıçta beliren şevki, umudu tamamen suya düşmüş.
Çünkü baştan sona amatörlük örneğiymiş oyun. Oyuncularla ilgili bireysel başarılar söz konusuymuş ama reji anlamında çok başarısızmış.
Sözlerinin sonuna doğru; “
Asıl neye şaşırdım, biliyor musun?” dedi. “
Kendini bana çok yaratıcı, başarılı, yetkin bir yönetmen gibi tanıtmasına tabii ki! “
Ustanın bu sözleri karşısında ben de üzüntü duydum. O kişinin, kendine dev aynasından bakmasına üzüldüm. Bir kaç satırlık bir “
kıssadan hisse” çıkardım bu anıdan:
Yaratıcılık bambaşka bir şey! İnsanda kendini hissettirişi, bir şimşek çakımına benzer! Hamurunuzda, dokularınızda yaratıcılık adına bir şey yoksa değil evinizi, köyünüzü bile kütüphaneye çevirseniz kar etmez! Toplama bilgilerle bir yere varamazsınız…
Ve… Ve insan, bazen kendiyle de dalga geçebilmeli! Öz eleştirisini yapabilmeli! Eğri oturup, doğru konuşmalı! Arpa ekmekten başka bir seçeneği, çıkar yolu yoksa bunun sonucunu da kabullenebilmeli!
Her defasında buğday biçeceğini, hatta biçtiğini söylememeli etrafındakilere!..
Kısacası, küçük biriysek eğer, gölgemizi o denli büyük göstermemiz komik kaçıyor!..
E-Posta:
fatmababuscu@hotmail.com
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya 2 yorum yapılmış.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.