Yazılar
Üniversitelerde Oluşan Feodal YaklaşımlarSayı: - 09.12.2005
Editörün Notu: Bu yazı Türkiye Cumhuriyeti eğitim tarihine bir not düşmek için dergimizin arşivinde saklanmakta idi. Ancak gazetemizin sayfasını yayına hazırladığım şu sıralarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Eğitim Komisyonu YÖK'e rağmen çeşitli illerde on beş üniversitenin açılışı ile ilgili tasarıyı iktidar partisinin oyları ile kabul etti. Yorumunu siz değerli okurlara bırakıyorum.Toplumumuzun pek çok aşamasında görülen feodal yapılaşma, ilkellik ve bireyler arası iletişimde görülen bağnazlık ve hoşgörüsüzlük, nihayet üniversitelerimize de bulaşmıştır. Üniversitelerimizde, özellikle de Anadolu´da bulunan üniversitelerimizde eleman alımında sınavların uygulanışına, idari ve akademik faaliyetlerden akademik yükseltme-sınav jürilerine kadar çok geniş uygulamalarda ilkellik, bağnazlık ve çağ dışılık her geçe gün çok sayıda örneklerle çok yoğun olarak yaşanmaktadır. Politikacıların siyasetten var olma ve oy kaygıları içerisinde zaten yaralar almış ve dengeler alt üst edilmiş olan üniversite, içerden de her gün darbeler almaktadır. Gelişmiş ülke üniversitelerinde bilim adamları, akademisyenler ve üniversite idarecileri daha evrensel ve daha bilimsel olmak için “neler yapılmalı” sorusunun yanıtını gece-gündüz aralarken, Türkiye´deki üniversite gerçeği içersinde “Acaba neler yapılırsa üniversite daha çabuk yozlaşır” sorusuna günlük çalışma saatleri içersinde yanıt aranmaktadır. Üniversiteyi yozlaştıran pek çok sorun olmasına rağmen burada güncel olduğu için üniversite personel alımı ve Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerinin sınavlarının uygulanışı ile ilgili eleştirel yaklaşımlarda bulunulacaktır.
Üniversitelere öğretim elemanı alınırken, yeterli ve yetenekli olarak seçileceği yerde akıl dışı, bilimselliğe sığmayan dar ve kapalı yöntemler uygulanmaktadır. İşsizliğin yüksek rakamlar ile ifade edildiği ülkemizde ne yazık ki üniversitelerimiz birer “iş ve işçi bulma kurumu” gibi çalışmaktadır. Öğretim elemanlarının alımları sırasında üniversitede çalışan bazı akademik ve idari personelin yakınları deyim yerinde ise üniversitelere doldurulmakta ya da futbol takımı tutar gibi belli gruplar ile belli dinsel gruplaşmalara sahip kişilerin ne pahasına olursa olsun üniversitelere anılması söz konusu olmaktadır. Okulunu yeni bitirmiş bir lisans mezunu ya da bir mühendis belli bir süre eğitim-öğretim tecrübesi aranmadan acele bir biçimde “öğretim görevlisi” yapılarak derslere sokulmaktadır. Anadolu´da bulunan üniversitelerde bu konuda ciddi araştırmalar yapılsa sosyoloji bölümleri için çok sayıda lisansüstü tez ve araştırma konuları oluşturulabilir. Öyle yetenekli aileler vardır ki, anne, baba, çalışanın eşi ve çocuklar, bir arada üniversitede akademik ve idari meydan savaşları vermektedirler.
Bu savaşlar öyle çetin geçmektedir ki, bu toz duman arasında çocuğuna “iş aramayan” ancak bir “üniversite öğrenciliği” arayan bazı üniversite çalışanları “üniversiteye girememiş çocukları” için o üniversite içersinde yeni, yeni bölümler açılmasını sağlayarak kamu hizmeti bile görmektedirler. Yine akşamdan “Ben yarın yeni bir bölüm” açacağım diye uykuya yatan bazı sivri akıllı-hayalperestler de, uzun uğraşlar vererek (kişisel-akademik tatmine ulaşmak, ek ders ve idari görev tazminatlarından yararlanmak için) yeterli öğretim elemanı ve donanımı olmadan yeni bir bölüm açılabilmesini (seçmenine oy yatırımı yapan siyasilerin de desteği ile) ne yazık ki gerçekleştirebilmektedirler. Sınav kılavuzlarında yer alan bu bölümlerin adlarını gören ve puanlarının düşüklüğüne aldanan gençlerimiz de bu bölümlere kaydolarak potansiyel bir kaosa farkında olmadan sürüklenmekte ve aldatılmaktadırlar.
Öğretim elemanlığına ilk kez girişte ve lisansüstü eğitim-öğretim için başvurularda aranan not ortalaması, belli dersleri almış ve başarmış olmak, transkript incelemesi vb. değerlendirme özellikleri ile ilgili sıralandırmaların yer aldığı yönetmelikler (bize özel-feodal yaklaşımlar gündeme getirilerek ve Şark kurnazlığı yapılarak) “bir kez” delinmektedir. Öyle ki bazen söz konusu kadro için uygun fakülte mezunu olmak bile gerekmemektedir. Bu yaklaşım içinde yönetmelikler pekâlâ “bir kez daha” delinmektedir. Bu işler için oluşturulan jürilere bir telefon ile ya da bir “tanıdık” ile ulaşıldığında ortaya çıkan engeller birer, birer yıkılmaktadır.
Yine akademik ve idari personel alımında önemli bir özellik de o ildeki yerel yönetimlerin (biraz argo deyimle “kafa-kol ilişkileri” içerisinde) bir biçimde üniversite yöneticilerine, öğretim elemanı için alınacakların “hazır listesini” vermek şeklinde de gelişebilmektedir. Üniversite rektörlerinin bir sonraki seçimde tekrar seçilebilmek amacı ile bu türden “hazır listeleri” dikkate aldıkları duyumları vardır.
Üniversitelerde feodal yapılaşmanın ortaya çıkardığı sorunlar Açık Öğretim Fakültesi (AÖF) ara sınav, final ve bütünleme sınavlarında da ortaya çıkmaktadır. Bu sınavlar sonunda Açık Öğretim Fakültesi´ni bitirerek “Yüksekokul” mezunu olmayı amaçlamış olanlar –ki olayı bir kadro almak biçiminde ekonomik bir boyuta indirgemiş kişiler- ilerleyen yaşlarının verdiği tembellikle “çalışamadıklarından” sınavlarda yardım istemekte ve kopya girişimlerine göz yumulmasını beklemektedirler. Buna karşı çıkıldığında karşı çıkanları “diğer salonlarda kopya çekilmiş, yardım etmişler” biçiminde bir yaklaşımla-duygu sömürüsünde bulunarak karşı çıkanı “vicdansızlık” ve “adaletsizlik” ile suçlamaktadırlar. Bu konuda bu istemlerde bulunanlar “adaletsizlik” yaklaşımında haklıdırlar. Görevini kötüye kullanan çok sayıda akademik ve idari personel duyumları alınmaktadır. Sınava giren pek çok kamu görevlisi öğrenci vardır. Olay öylesine yaygınlaşmıştır ki, üniversite dışında sizi denetleyen bir trafik polisi eğer AÖF öğrencisi ise, üniversitede olduğunuzu duyduğunda her türlü ikaz ve denetlemesini “unutmakta”, sanki bir sonraki sınavda yardımlarınızı beklediğini sözel ve görsel olarak belli etmektedir. Sınava giren kamu görevlileri ile sınavları yapan bazı akademik ve idari personel arasında “nasıl bir iletişim vardır ki” pek çok alanda ilişkiler karşılıklı çıkar arayışları içersinde geçmektedir. Bazen de bunun karşıtı gelişerek kurallara uygun sınav yapılması sonucunda “başarısız” olmuş kamu çalışanları kuralları uygulayanı günlük yaşamsal süreç içersinde bir biçimde tanıdıklarında ellerinden gelen zorlukları çıkarmaktadırlar. Fiziksel saldırıya uğramak bile olasıdır.
Ortaya konan bu olumsuzlukların çözümü de güçtür. Çünkü bunları fark eden, sorunları ortaya koyan ve çözümler öneren pek çok üniversiteli –akademisyen- aydın, gündeme “kendisi” ya da “yakını” geldiğinde o ana dek savunduklarını unutmakta (işine öyle gelmektedir), kendisi ya da yakınının çıkarına hizmet edici çözümlere yönelmektedirler. Bu konuda “Doçentlik sınav jürilerinin” oluşumu sırasında yaşananlar örnek olarak verilebilir. Olası bir başarısızlığı engellemek için sınav jürilerinin oluşumu sırasında sözü geçer, kurulların oluşturulmasına müdahale yetisi ve yetkisi olan değerli “büyükler” aranmaktadır.
Üniversitelerimizde oluşmuş bu sağlıksız yapının bir an önce düzeltilmesi gerekir. Siyasilerin oy kaygıları ile birden bire çok sayıda açılan üniversitelerin yarattığı olumsuz hava, yakın zamanda yapılan rektör seçimlerinde yaşanan (olumsuz) olaylar ve yeni başarımız ikinci öğretimin (1) (ne yazıktır ki ikinci öğretimde yüksel lisans ve doktora programları da açılmıştır.) sağlıksız gelişimi ve getirdiği sorunlar ile daha da bunalmaktadır. Evrensel ve bilimsel ölçülere donatmamız gereken ve uygar dünyaya doğru, lokomotif olmasını beklediğimiz üniversitelerimizin gündemi ilkellik ve bağnazlıklarla dolu dar ve kapalı yöntemlerle yoğunlaştırılmaktadır. Feodal düşünce biçiminin üniversitelere egemen olmasını göz göre, göre beklememiz halinde bir gün üniversiteye gidiyoruz diye evden çıktığımızda gittiğimiz yer liselere, ortaokullara ya da medreselere dönüşmüş olabilir.
İlkel ve çağ dışılık içeren medreseler ortamında, evrensel ve bilimsel değerlerle donatılmış üniversiteye ulaşmanın yolu dürüst ve ilkeli biçimde eleştirel yaklaşımlar yaparak çözüm arayanların sorun kendilerine geldiğinde yine aynı dürüst ve ilkeli yaklaşımını göstermelerinde yatmaktadır.
(1) “İkinci Öğretimde Yüksek Lisans” Erdener Karadağ Bilim ve Teknik Sayı:501
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.