♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumumuzun büyük çoğunluğu köylüdür.
İşte bu köylüdür ki, bugüne değin bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır.
Bundan ötürü bizim izleyeceğimiz ulusal eğitim politikasının temeli
önce [bu] bilgisizliği gidermektir (1 Mart 1922).
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
1. Giriş
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün eşsiz önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyetimizin 90’ıncı yılına erişmiş bulunuyoruz. O’nun eşsiz yönderliğinde gerçekleşen büyük Türk devrimi en başta Ulusal Egemenlik, Ulusal Kurtuluş ve Cumhuriyet devrimleri olmak üzere çeşitli devrimlerden oluşur. Bunlardan biri Türk ulusal eğitim devrimidir. Bu devrimin en önemli, en yaşamsal katmanlarından biri Köysel eğitim devrimidir. Kendine özgü nitelik ve nicelikleri olan bu devrimin baş olgusu, baş simgesi hiç kuşkusuz Köy Enstitüleridir. Bu yıl Köy Enstitülerine giden uzun yolda ilk yasal düzenlemenin ve somut kurumlaşmanın 87’nci, ilk köklü adımın 77’nci ve ön-temel yapılanmanın 76’ncı, söz konusu yapılanmanın dönüştürülmesiyle oluşan Köy Enstitülerinin kuruluşunun 73’üncü yılındayız. Bu kuruluştan 14 yıl sonra kapatılıp altı yıllık İlköğretmen Okullarına dönüştürülmelerinin üzerinden ise 59 yıl geçmiş bulunuyor.
Köy Enstitüleri Türk ulusal eğitim devrimi kapsamında çok önemli bir yeri olan Türk müzik eğitimi devriminin kırsal-köysel koşul, olanak ve gereksinimlere göre kendine özgü bir biçimde tasarlanıp gerçekleştiği kurumlardır. Köy enstitülerinde müzik eğitimi Türk müzik eğitimi devriminin en özgün tasarımlamalarından, en etkili düzenlemelerinden, en verimli uygulamalarından ve çeşitli yönleriyle en unutulmaz evrelerinden birini oluşturur. Bu çalışmada bu önemli konu ele alınmakta ve olabildiğince tüm yönleriyle irdelenmektedir. Ancak konuyu ele alırken önce ülkemizde köylünün eğitimi ve köye öğretmen yetiştirme ile ilgili Cumhuriyet öncesi kimi ön düşünüm ve oluşumlara kısaca göz atmakta yarar vardır.
Türkiye’mizde çağcıl eğitime ve öğretmen yetiştirmeye ilişkin görüş, düşünce ve öneriler ortaya koyup dile getirmenin ve bunları kısmen uygulamanın uzunca bir geçmişi vardır. Ancak köylünün eğitimine ve köye öğretmen yetiştirmeye yönelik görüş, düşünce ve öneriler açık bir biçimde ilk kez İkinci Meşrutiyet döneminde ortaya konulup dile getirilmiştir. Bu konuda köklü, kapsamlı görüş, düşünce ve öneriler ile işe vuruk girişim ve başarılı uygulamalar ise Cumhuriyet döneminde ortaya konulmuş ve gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizde eğitim sisteminin genel yapısı ve bütünlüğü içinde doğrudan köyün ve köylünün eğitimine ciddi yöneliş ilkin İkinci Meşrutiyet (1908-1918) döneminde 1910’lu yıllarda belirginleşir. Bu bağlamda 1910’da Kütahya’da, 1913’te Aydın’da olmak üzere köylere öğretmen yetiştirmek için il özel idarelerince kararlar alınır. Ancak bu kararların uygulanıp uygulanmadığı bilinmemektedir (Ergün 1996: 323-324; Altunya 2009: 120). O yıllarda ilk kez köyde çağcıl-işlevsel eğitim yapılması üzerinde düşünüp kafa yoranlar ve bunun için uygun öğretmen yetiştirilmesini önerenler ortaya çıkar. Öğretmen Ahmet Tevfik 1912’de kimi öğretmen okullarının köylerde veya köy çevresinde açılmasını savunur (Taşdemir 1999). Eğitimci İsmail Mahir Efendi (1869-1916) ise Kastamonu milletvekili olarak 1914’te Meclis-i Mebusan’da yaptığı bir konuşmada bu konudaki görüş, düşünce ve önerisini çok açık, somut ve sistemli bir biçimde şöyle ortaya koyar (İnan 1955; Gedikoğlu 1971; Kaya 1974; Altunya 2005, 2009; Tonguç 2009):
Ülkedeki 70 sancakta birer kız ve birer erkek [ilk]öğretmen okulu açılmalıdır. Köylerin yakınlarında kurulacak ve tarım uygulamaları yapılacak bu okullara her köyden birer kız ve birer erkek öğrenci alınıp bu okullarda köy koşulları içinde yaşatılarak ve sekiz yıllık öğrenimle yetiştirilerek kendi köylerine öğretmen olarak gönderilmelidir.
O dönemde köyün ve köylünün eğitimine dönük olarak Ethem Nejat (1882-1921) ve İsmail Hakkı [Baltacıoğlu] (1886-1978) gibi eğitimci düşünürler veya düşünür eğitimciler de çeşitli görüş, düşünce ve öneriler ortaya koymuşlar, Kaymakam Osman Zeki Bey gibi yöneticiler çeşitli uygulamalarda bulunmuşlardır (Tonguç 1947; Altunya 2000, 2005). İsmail Hakkı 1916 yılında yayımlanan Maarifte Bir Siyaset adlı kitapçıkta kent öğretmen okullarını eleştirerek, köye/köylülere göre okul oluşturmayı ve köylere gidecek öğretmenleri ayrı bir biçimde yetiştirmeyi şöyle savunuyordu (Kaya 1974):
[Kent] Öğretmen okullarında ulusal ülkü egemen değildir. Öğrenci öğretmen olmaktan çok, aydın olmayı düşünür… Öğretmen okullarına devam edenler hep kent ve uygarlık zadesidirler. Köy ve yurt ruhu ile ruhlanmamaktadırlar… Kent öğretmen okulları bütün azamet ve üstünlükleriyle birer memur okulu gibi yaşar dururken, mezunlarını yoksul, cahil köylere göndermeyi düşünmek çok yanlıştır.
2. Atatürk Döneminin İlk Evresinde Köy ve Köylünün Eğitimi İle Köy Öğretmenine İlişkin
Görüş, Düşünce ve Öneriler
Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde
herkesten çok rahatlık, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür (1 Mart 1922).
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Türk eğitim sisteminin genel yapısı ve bütünlüğü içinde doğrudan köyün ve köylünün eğitimine yöneliş Ön Cumhuriyet (1920-1923) döneminde bu kez Ulusal Kurtuluş hareketinden beslenen ulusal eğitim ilkesiyle birlikte ve iç içe yeniden gündeme gelir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) ilk kez toplanıp ulusu ve ülkeyi yönetmeye başladığı 23 Nisan 1920’den Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923’e kadar olan dönem ulusal egemenlik temelli kuruluş-kurtuluş, yapılanış ve işleyiş olarak kendine özgü, örtülü bir Ön Cumhuriyet Dönemidir (Uçan 2009: 7). TBMM’nin açılışıyla birlikte doğan yeni Türk Devleti dokuzuncu ayında kabul edilen 1921 Anayasası ile tam açıklık ve geri dönülemez bir nitelik kazanır. Bu dönemin ikinci yılında Ulusal Kurtuluş Savaşı tüm yoğunluğu ve yeğinliğiyle devam ederken 15 Temmuz 1921’de Ankara’da I. Maarif Kongresi toplanır. TBMM Başkanı Mustafa Kemal (1881-1938) bu Kongreye katılıp çok önemli bir konuşma yapar. Konuşmasında köylüsü, kasabalısı ve kentlisiyle tüm ulusa yönelik ulusal eğitim konusunda şöyle der (TDK 1979: 8; ABE 2005: 236; ASD 2006: 231-232):
Bir ulusal eğitim programından söz ederken, eski dönemin bütün hurafelerinden sıyrılmış ve kendi öz niteliklerimizle hiç de ilişkisi olmayan yabancı düşüncelerden, doğudan ve batıdan gelen tüm [olumsuz] etkilerden bütünüyle uzak, ulusal benliğimize ve tarihimize uygun bir kültür [eğitim] düşünüyorum.
Mustafa Kemal’in sözünü ettiği ulusal benliğimize ve tarihimize uyan kültür[eğitim], kuşkusuz, öncelikle o dönemde ulusun en büyük çoğunluğunu (% 80-85’ini) oluşturan köylünün benliğine ve tarihine uyan kültürü [eğitimi] de içerir. Bu kongrede köylüler ile kentlilerin eğitim-öğretim koşul, ortam ve gereksinimlerinin farklı olduğu, bu nedenle buna bağlı olarak köy ilkokulları ile kent ilkokullarının programlarının da farklılıklar içermesi gerektiği ortaya konulur. Aynı kongrede genç eğitimci A. Fuat [Gündüzalp] (1899-1986) köylerimize göre öğretmen yetiştirmeye ilişkin görüş, düşünce ve önerisini şöyle dile getirir (Gündüzalp 1958: 1; Tonguç 2009: 58, 159):
Bugünkü öğretmen okulları ne kadar ıslah edilirse edilsin [düzeltilirse düzeltilsin, iyileştirilirse iyileştirilsin] bizim köylerimize göre öğretmen yetiştiremezler. Köyler bambaşka nitelikte öğretmen istiyor. Bu tip öğretmeni yetiştirmek için başka türlü öğretmen okulları açmak zorunludur.
Fuat bu sözleriyle öteden beri kentlere ve kent okullarına dönük işleyen kent öğretmen okullarının dışında, köyler ve köy okulları için ayrı köy öğretmen okulları açılmasını önerir (Altunya 2005: 29). Bu öneri ileride köy enstitüsü düşüncesine varan yolda önemli bir adımdır. Mustafa Kemal ertesi yıl yoğun-yeğin savaş ortamında 1 Mart 1922’de TBMM’nin üçüncü toplanma yılını açarken yaptığı konuşmada köylüye, köylünün durumuna ve eğitimine ilişkin olarak şöyle der (ASD 2006: 313, 318, 319):
Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde herkesten çok rahatlık, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür.
Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumsal yapımızın ana unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne değin bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan dolayı, bizim izleyeceğimiz ulusal eğitim politikasının temeli ilk önce var olan [bu] bilgisizliği gidermektir. (…) Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken, öbür yandan da yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomisel alanlarda etkin ve verimli kılmak için gerekli bilgileri iş üstünde/uygulayarak öğretme yöntemi eğitimimizin temelini oluşturmalıdır.
Mustafa Kemal daha o yıllarda köye ve köylünün eğitimine büyük önem verir. 5 Kasım 1922’de Maarif Vekili [Eğitim Bakanı] olan İsmail Safa [Özler] ülkenin ileri gelen eğitimcilerinden öneriler ister. Gelen öneriler arasında “Köy okullarında köyün özellikleri dikkate alınarak tedbirler alınması” önerisi dikkati çeker. 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde köyde eğitim konusu da görüşülüp karara bağlanır. Eğitim Bakanı 8 Mart 1923’te yayınladığı genelgede öğretimin “pratik yaşam için yararlı duruma getirilmesi”ni ister. Ve bu isteğin de ötesine geçerek “Gençliği çalışmak fikri ve üretmek amacı ile yetiştirmek ve onlara üretim araçlarını vermek yolunu izleyeceğiz” der.
3. Atatürk Döneminin İlk Evresinde Köy ve Köylünün Eğitimi İle Köy Öğretmenine İlişkin
Planlama, Düzenleme ve Uygulamalar
Köy ve köylünün işlevsel eğitimi devletçe çok yönlü, köklü ve somut bir biçimde ilk kez erken Cumhuriyet Dönemi’nde ele alındı. Atatürk ‘en büyük eserimdir’ dediği Cumhuriyetin ilanından dört ay sonra 1 Mart 1924’te TBMM’nin ikinci dönem birinci toplanma yılını açış söylevinde şöyle seslenir (ASD 2006: 592): “Yurtta eğitim ışığının yayılmasına ve en derin köşelere dek işlemesine özellikle göz dikiyor, önem veriyor, özen gösteriyoruz.” Bu söylevinden yaklaşık beş ay sonra, 25 Ağustos 1924 günü Ankara’da ilk kez toplanan Öğretmenler Birliği Genel Kurultayı’na katılanlara yaptığı konuşmada şöyle der:
Erkek ve kız çocuklarımızın eşit olarak, bütün öğrenim basamaklarındaki eğitim ve öğrenimlerinin iş ilkesine dayanması önemlidir. Yurt çocukları, her öğrenim basamağında, ekonomisel alanda yapıcı, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. Ulusal törelerimiz, uygarlık ilkeleriyle ve özgür düşüncelerle geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
Fuat [Gündüzalp] 1924’te “Büyük Millet Meclisi Maarif Encümeni Sayın Üyelerine” sungulu Talim ve Terbiye Teşkilâtımızda Buhran adlı kitabında köyler için ayrı tip öğretmen yetiştirilmesi önerisini yineledi. 18 Mart 1924’te 442 sayılı Köy Kanunu çıkarıldı. Mayıs 1925’teki MV Müfettişleri toplantısında Köy Muallim Mektebi açılması önerisi yer aldı. 22 Kasım 1925’te Eğitim Bakanı olan Şükrü [Saraçoğlu] köy eğitimi ve köye öğretmen yetiştirme konusunda önemli girişimler tasarladı, ancak görev süresinin kısalığı nedeniyle yaşama geçiremedi. Mustafa Necati 20 Aralık 1925’te geldiği Maarif Vekilliği görevine başladıktan üç ay sonra 22 Mart 1926’da çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’un 7. maddesinde öğretmen yetiştiren kurumlar arasında ilk kez “Köy Muallim Mektepleri” de yer aldı. Böylece köy muallimi ya da köy öğretmeni ilk kez yasal bir kavram ve terim niteliği kazandı. Aynı yılın güzünde Köy Muallim Mektebi Talimatnamesi çıkarıldı ve Kayseri’nin Zencidere köyünde ilk Köy Muallim Mektebi kurulup öğretime açıldı. Onu 1927’de aynı adla Denizli’de açılan ikincisi izledi. Böylece ülkemizde kent öğretmeni yetiştirme ile köy öğretmeni yetiştirme işi ilk kez birbirinden kurumsal olarak ayrılmış oldu. Bu arada ilk Köy Mektepleri Programı (KMP) ve Köy Muallim Mektebi Müfredat Programı (KMMMP) yürürlüğe konuldu. Aynı yıl MV Talim ve Terbiye Kurulu’na hazırlatılan Köy Muallimleri Kanun Tasarısı’nın gerekçesinde şöyle deniyordu (Tonguç 1947: 366; Altunya 2009: 121):
Köylerimiz, yıllardan beri maarifçe ihmal edilmiş durumdadır ki, halkçılığı siyasi bir ilke olarak benimsemiş olan ve nüfusunun yüzde 80’inden çoğunu köylüler oluşturan bir Cumhuriyet için bu durumun devamına [sürmesine] müsamaha etmeye [hoşgörüyle davranmaya] imkân yoktur.
Bu düşüncelere dayanarak köy eğitimi ile şiddetle ilgilenmek zorunda bulunuyoruz. Geçen yıl kurulan tek Köy Muallimi Mektebi köylerimizin öğretmen yokluğuna çözüm olabilmekten şimdilik çok uzaktır. Öncelikle acilen bazı tedbirler almak… köy okullarındaki öğretmen boşluklarını, köylülerin toplumsal ve iktisadi durumlarına göre en yeterli unsurlarla doldurmak lazımdır…
Ne var ki 1 Ocak 1929’da Mustafa Necati’nin beklenmedik ölümü, kısa bir süre önce kurduğu bu okulları geliştirmesine ve yenilerini açmasına fırsat vermedi. Kendisinden sonra MV’deki kimi yetkililer tarafından bu iki KMM gereken biçimde bile işletilmedi-işletilemedi geliştirilmedi, giderek savsaklandı, gözden düşürüldü ve Kayseri’deki 1932’de, Denizli’deki 1933’te kapatıldı. Oysaki bu arada 1931’de toplanan I. Ziraat Kongresi tarımsal yaşam, üretim ve eğitim konularında köy öğretmenlerine önemli roller verilmesini kararlaştırdı. 1932’de kurulan Halkevlerinde ‘Köycülük Kolu’ oluşturuldu. Aynı yıl Dr. Reşit Galip’in kısa süreli Maarif Vekilliği döneminde MV’de bir ‘Köy İşleri Komisyonu’ kuruldu ve bu yarkurulca köy öğretmeninin nitelikleri belirlendi. Ayrıca 1933’te başkent Ankara’da MV’ye bağlı olarak “Anadolu’da hizmet verecek üniversiter nitelikte bir Yüksek Ziraat Enstitüsü” açıldı. Aynı yıllarda çıkarılan Ülkü, Kadro ve Karınca dergilerinde belli yazarlarca köycülük, köy ekonomisi ve köyde üretime dayalı dayanışma konularında yazılar yazıldı (Altunya 2005: 30). Bütün bunlarla köyün ve köylünün eğitimi konusu değişik ortamların gündemlerinde değişik biçimlerde yer almaya devam etti.
Eğitbilimci Dr. Halil Fikret Kanad 24-27 Mart 1935’te Kurun Gazetesi’nde yayınlanan “Yarının Öğretmenleri Nasıl Yetiştirilmeli?” başlıklı yazısında şöyle diyordu (Kanad 1935; Tonguç 2009: 158):
Ulusun kökü kentlerde değil, nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı köylerdedir. İlerleme ve hızlı gelişme köylünün kımıldaması, yaşam düzeyinin yükseltilmesiyle sağlanacaktır. Yeni öğretmen okulunda geniş tarım alanları olmalıdır. Bu okullar kentlerde değil, köylerin kenarında kurulmalı, buralara köy çocukları alınmalıdır. Onlara pratik tarım, el zanaatları ve sağlık bilgileri verilmeli, kuramsal değil, uygulamalı bir öğretim yapılmalıdır. Derslerde az ve öz bilgiler verilmelidir. Köy öğretmeni ulusalcı, demokratik ruhlu, alçak gönüllü ve temiz ahlâklı olmalıdır.
4. Köy Enstitülerinin Tasarlanışı ve Kuruluşu:
Atatürk’ün Önerdiği Köy Eğitmen Kurslarından ve Köy Öğretmen Okullarından Köy Enstitülerine
Yurtta eğitim ışığının yayılmasına ve en derin köşelere dek işlemesine
özellikle göz dikiyor, önem veriyor, özen gösteriyoruz (1 Mart 1924).
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
1935’te köy sorunu yeniden öne çıktı. Atatürk’ün önceki yıl yapmış olduğu yurt gezisinde uğradığı Ankara’nın Kazan köyünde dikkatini çeken ilk kadın köy muhtarı Satı Kadın Şubat 1935’te ilk köylü kadın milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Atatürk’ün isteğiyle 10 Haziran 1935’te Maarif Vekili (MV) olan Saffet Arıkan bu göreve gelişinden üç ay sonra Eylül 1935’te şöyle der (Öztürk 2005: 90-91):
Köy öğretmeni, köy yaşamı koşulları içinde ve köy çevresini andıran bir çevrede yetiştirilmelidir. O, kendisi köy hayatı yaşamalıdır ve köylünün gereksinimlerini ta okuldan kavramalıdır. Bundan dolayı bundan sonra kurulacak köy öğretmen okulları, salt köy çevresi içinde kurulmalıdır. Bu suretle köye gelirken öğretmen, alışmış olduğu başka bir çevreden kopartılarak götürülmeyecektir. Bildiği, yaşadığı çevreye gelecektir ve doğal olarak kolaylıkla ısınacak, kolaylıkla köy yaşamına uyum sağlayacaktır.
Bununla beraber, böyle bir öğretmen, işe dayanan/iş üstünde/uygulamalı görevlerini yerine getirecek bir tarzda yetiştirilecek[tir]. Artık onun kafası, gereksiz kuramlarla doldurulmayacak, köyün [işe dayanan-işe yönelik] kılgısal/uygulamalı gereksinimlerini karşılayabilecek [işe dayanan-işe yönelik] kılgısal/uygulamalı bilgilerle donatılacaktır.
Bu düşüncelerledir ki Arıkan 1935 yılında bakanlığa gelir gelmez bakanlıkta Okul Müzesi Müdürü olarak görev yapan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne vekâleten atar. Bu atamayla büyük önem verdiği ‘köyde eğitim’ sorununu kökten çözecek insanı işin başına getirmiş olur. Bu iş başına getiriş Türk köy eğitiminde yeni bir çığır açar. Tonguç işbaşı yaptıktan altı ay sonra 4 Şubat 1936’da Bakan’a yazdığı bir Yazıda köylere öğretmen yetiştirme konusunda şunları belirtir (Tonguç 2009: 180):
Köy yaşamının gerektirdiği bilgiler ve beceriler, köy okulu örgütünün ve işletme çabalarının istediği hazırlıklar bu programın içinde kendini göstermelidir… Köyün içinden gelen çocuklardan öğretmen olmaya yetenekli olanların aranıp bulunması ve öğretmen okullarında yetiştirilmesi, hem yüze çıkmayan köy zekâsının gelişmesine yol açacak, hem de kişinin ortamı olan köye tüm varlığı ile bağlı bir öğretmen olarak yetişmesine olanak verecektir…
Atatürk MV Arıkan’a küçük köyler için, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış okur-yazar, becerikli ve önder nitelikli köylü gençlerden Eğitmen yetiştirilmesini önerdi. İlk Eğitmen Kursu 1936’da açıldı. Seçilip altı aylık kurslardan geçirilenler köylerinde eğitmen olarak görev almaya başladı. 1936-37’de [Köy] Eğitmen Örgütü kuruldu. 1937’de 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarılarak iş yasal düzene bağlandı. Köy eğitmenleri ‘köye ışık saçan köylüler’ olarak görülüyordu (Yalman 1937: 140). Çok başarılı eğitmen denemesinden de güç ve esin alarak 1937’de Köy Öğretmen Okulları ilkinden çok daha köycül ve çağcıl bir anlayış ve yaklaşımla yeniden kurulup açıldı. Tonguç ertesi yıl yayımlanan Köyde Eğitim (1938) adlı kitabının 7.6.1938 günlü önsözünde altını çizerek şöyle der (Tonguç 1938: ıx-x; Tonguç: 2009: 226):
Köylülere bir şey öğretebilmek için önce onlardan birçok şeyler öğrenmemiz gereklidir. Onlarla birlikte gülüp, onlarla birlikte ağlayamayan bir insan köyün iç yaşamından etkinleşemez… Güzel, mutlu, şen ve çağdaş köy idealine kavuşabilmek, onun içinde güçlü insanların üstün özveri ile çalışmalarına ve köy sorununun Devlet’in politikasında geniş bir yer almasına bağlıdır.
Tonguç (1939: iv-v) ertesi yıl yayımlanan Canlandırılacak Köy (1939) adlı kitabında köylünün eğitimine ilişkin görüşünün özünü şöyle ortaya koyar:
Köylüyü köyden başlayarak ta Kamutay’a [TBMM’ye] varıncaya kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflarından başka bir şart aranmaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini, realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakiki bünyesine uygun bir şekle getirmek… Köylü vatandaşlarda… Cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak... lâzımdır.
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduktan kısa süre sonra 1939 yılının başlarında köylünün eğitimine verdiği önemi yeni Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel’e söylediği şu sözlerle açık bir biçimde belirtir:
Kesin olarak inanıyoruz ki, köylümüzün öğrenimini [eğitimini] ve geçimini [‘maişetini’] daha yüksek bir dereceye vardırdığımız gün, ulusumuzun her alanda gücü, bugün zor tasavvur olunacak kadar yüksek ve heybetli olacaktır.
Hasan-Âli Yücel Maarif Vekili olarak 17 Temmuz 1939’da topladığı Birinci Maarif Şurası’nı açış konuşmasında köyde eğitim ve köy öğretmeni yetiştirmeye ilişkin şöyle der (Özalp-Ataünal 1977: 115):
İlköğretimin köylere girmesi yolunda ilk yapılacak iş, gerçeği olduğu gibi görmek, onun apaçık gerektirdiği durumdan umutsuzluğa düşmeksizin gereken tedbirleri almak ve uygulamaktır. Köy yaşamının kendine özgü koşullarını göz önünde bulundurmadan köyde eğitim işini kent yaşamına kıyas ederek [kent yaşamıyla karşılaştırarak] düzenlemenin sakatlığını, deneyim bize fiili surette [gerçek, edimsel olarak] göstermiştir. Köy öğretmenini; köyde doğmuş, büyümüş, köy yaşam koşullarını yakından duymuş gençler arasından seçip köy yaşam koşullarının canlı olarak yaşadığı öğretmen okullarında yetiştirmeyi ilke olarak ele almış bulunuyoruz. Bu ilkeye göre iki yıldan beri muhterem selefim Saffet Arıkan’ın himmetiyle kurmuş olduğumuz köy öğretmen okulları, köy öğretmenliği davasını en iyi biçimde çözme yolunda epeyce mesafe kat etmiş bulunmaktadır.
Maarif Vekili Yücel yaşamsal önem verdiği Köy Enstitülerinin kuruluş yasası tasarısı Kamutay’da (TBMM’de) 17 Nisan 1940 günü son kez görüşülüp yasalaşırken “El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek, Türk vatanının (yurdunun) dağlarında, bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra köylerinde, kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız.” diyordu. İlköğretim Genel Müdürü Tonguç “Köy çocukları burada [Köy Enstitüsünde] okuyacaklar, mutluluğu gerçeklerde bulmanın düşlerde araştırmaktan daha kolay olduğunu anlayarak yetişecekler (1940) diyerek çok kararlı davranıyordu. Ertesi yıl Cumhurbaşkanı İnönü “Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en değerlisi ve en sevgilisi sayıyorum (1941) diyerek övüyordu.
Köy Enstitüleri “köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere” (KEK m. 1) 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu (KEK) ile kuruldu ve açıldı. Yasada “Köy enstitülerinden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin her türlü eğitim ve öğretim işlerini görürler” (KEK m. 6) deniyordu. Yasanın birinci ve altıncı maddelerinden de anlaşıldığı gibi köy enstitülerinde yetiştirilen ‘köy öğretmeni’ sadece köy çocuklarının öğrenim göreceği köy ilkokulu öğretmeni değildir, aynı zamanda köy gençlerinin ve köy yetişkinlerinin de öğretmenidir. Kısacası köy öğretmeni tüm köylünün, tüm köylülerin öğretmenidir. Kuruluş yasasına göre bu “enstitülere tam devreli köy ilkokullarını bitirmiş sağlıklı ve yetenekli köylü çocuklar seçilerek alınırlar” ve “enstitülerin öğrenim süreleri en az beş yıldır” (KEK m. 3). Bu yasa maddesine göre gerektiğinde bu süre artırılabilirdi. Nitekim 1952’de bir yıl artırıldı. KEK’nin yürürlüğe girişinden iki yıl sonra 1942’de ilk mezunlar verilirken 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu çıkarılarak sistem daha sağlam bir yapıya ve işlerliğe kavuşturuldu.
Köy Enstitüleri dengeli bir dağılımla yurdun 21 yerinde açıldı. Bunların 1937-39 yıllarında Köy Öğretmen Okulu olarak açılmış olan ilk 4’ü 1940’ta çıkarılan yasayla köy enstitülerine dönüştürüldü. Aynı yıl 11 yenisi açıldı. Bunlara 1941’de 3, 1942’de 1 ve 1944’te 1 olmak üzere 5 yenisi eklendi. Böylece sayıları 20’yi buldu. Köy enstitüleri ilk mezunlarını 1942’de verdi, 1945’lerde kuruluşlarını önemli ölçüde tamamlayıp hızla gelişmeye başladı. Enstitüler kentlerin epeyce dışında köylere yakın yerlerde yönetmen-öğretmen-öğrenci emeği, alın teri ve göz nuruyla kuruluyordu. Kurulan bu özgün yerleşkeler adını o yerden alıyor ve sadece köylerden öğrenci kabul ediyordu. Her enstitünün öğrenci aldığı ve köy-köylü eğitiminden sorumlu olduğu 2-4 ilden oluşan belli bir iller bölgesi/kesimi vardı. Buna ilişkin düzen belirginleştirilmiş ve sistem oturtulmaya başlamıştı. Enstitülerin 1940’ların ikinci yarısında hızla geliştirilmeleri ve daha dengeli dağılarak yaygınlaştırılmaları gerekiyordu. Ancak bu pek gerçekleşmedi. Sadece 1948’de 1 yenisi daha açılarak toplam sayı 21’e ulaştı. Bu sayının kurucularca 24-25’e çıkarılarak yenilerin 1947/48 öğretim yılında devreye girmesi tasarlanıyordu. İnönü ise sayının 1943’te 40 ve çok geçmeden 60 olmasını gerekli görüyordu (Tonguç 2009: 335, 336, 461). Köy enstitülerinin kuruluş yılları ile bulunduğu, öğrenci aldığı ve köy eğitiminden sorumlu olduğu iller (Başaran 2011: 47-48) aşağıdaki çizelgede belirtilmektedir.
KÖY ENSTİTÜLERİ
Adı Kuruluş Yılı Bulunduğu İl Öğrenci Aldığı ve Sorumlu Olduğu İller
1. Çifteler Köy Enstitüsü 1937 Eskişehir Eskişehir, Afyon, Kütahya, Uşak, Konya
2. Kızılçullu Köy Enstitüsü 1937 İzmir İzmir, Manisa, Denizli, Aydın, Muğla
3. Kepirtepe Köy Enstitüsü 1938 Kırklareli Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale, İstanbul
4. Gölköy Köy Enstitüsü 1939 Kastamonu Kastamonu, Çankırı, Çorum, Sinop, Zonguldak
5. Akçadağ Köy Enstitüsü 1940 Malatya Malatya, Elazığ, Tunceli
6. Akpınar Köy Enstitüsü 1940 Samsun Samsun, Amasya, Tokat
7. Aksu Köy Enstitüsü 1940 Antalya Antalya, Mersin, Muğla
8. Arifiye Köy Enstitüsü 1940 İzmit [Kocaeli] İzmit [Kocaeli], Bursa, Bilecik, Bolu, İstanbul
9. Beşikdüzü Köy Enstitüsü 1940 Trabzon Trabzon, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize
10.Cılavuz Köy Enstitüsü 1940 Kars Kars, Artvin, Ağrı
11.Dicle Köy Enstitüsü 1940 Diyarbakır Diyarbakır, Mardin, Urfa, Bitlis,
12.Düziçi Köy Enstitüsü 1940 Adana Adana, Maraş, Gaziantep
13.Gönen Köy Enstitüsü 1940 Isparta Isparta, Burdur,
14.Pazarören Köy Enstitüsü 1940 Kayseri Kayseri, Yozgat, Kırşehir, Niğde,
15.Savaştepe Köy Enstitüsü 1940 Balıkesir Balıkesir, Çanakkale
16.Hasanoğlan Köy Enstitüsü 1941 Ankara Ankara, Çankırı, Kırşehir
17.İvriz Köy Enstitüsü 1941 Konya Konya, Nevşehir, Niğde,
18. Pamukpınar Köy Enstitüsü 1941 Sivas Sivas, Erzincan
19.Pulur Köy Enstitüsü 1942 Erzurum Erzurum, Bingöl
20.Ortaklar Köy Enstitüsü 1944 Aydın Aydın, Denizli, Muğla
21.Ernis/Erciş Köy Enstitüsü 1948 Van Van, Hakkâri
22.Yüksek Köy Enstitüsü 1942 Ankara Tüm Köy Enstitüleri ve Bölgeleri
Çizelgede görüldüğü gibi Köy Enstitüleri ülkenin her bölgesinde açılarak yurt yüzeyinde dengeli bir dağılım ve yayılım gösteriyordu. Bu durum Türk köylerinin eğitim yoluyla içten canlandırılması, Türk köylüsünün çok yönlü eğitimi ve o bağlamda müzik eğitimi için çok önemliydi. Yeni bir dönem başlamıştı.
5. Köy Enstitülerinde Eğitim ve Müzik Eğitimi
Köy Enstitülerinde eğitim üç ana boyutluydu. Öğretim Programında kapsanan dersler (1) Kültür Dersleri, (2) Tarım Dersleri ve Çalışmaları, (3) Teknik Dersler ve Çalışmalar olmak üzere üç ana kümede toplanıyordu. Öğretmenlik Bilgisi dersleri Kültür Dersleri arasında bir alt küme olarak yer alıyordu. Programda derslere verilen sürenin % 50’si kültür derslerine, % 25’i tarım ders ve çalışmalarına, % 25’i teknik ders ve çalışmalara ayrılmıştı. Genellikle yaparak-yaşayarak eğitim, yapım-yaratım-üretim içinde eğitim ve eğitim içinde yapım-yaratım-üretim, iş içinde eğitim ve eğitim içinde iş ilke ve yöntemleri uygulanıyordu. Öğrencilerin eğitime-öğretime ve yönetime etkin katılmaları ve öncelikle öğrenmeyi öğrenmeleri esastı. Öğrenciler uygulamayı, denemeyi, gözlemlemeyi, araştırmayı, incelemeyi, irdelemeyi, eleştirmeyi ve değerlendirmeyi öğrenmek için her türlü fırsat ve olanaklara sahipti. Türk köy kültüründen gelen dayanışma, imeceleşme, kubaşma, ortaklaşma ve paylaşma öğrenme-öğretme etkinliklerinde temel süreçlerdi. Gerektiğinde kendini ve koşulları zorlayarak öğrenme-öğretme, akşam öğrenme-sabah öğretme, hemen öğrenip hemen öğretme de başvurulan yollar arasındaydı. Köy enstitülerinde gece gündüz [âdeta] 24 saat öğrenme-öğretme söz konusuydu. Bütün bunlar eğitimin-öğretimin üç ana boyutunda da geçerliydi.
5.1. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitiminin Yeri: Köy enstitülerinin kurucuları insan-toplum yaşamında müziğin yerini, önemini ve işlevlerini (Uçan 2005a: 9-34) ve bunun gerçekleşmesinde belirleyici rol oynayan müzik eğitiminin yerini, önemini ve işlevlerini (Uçan 2005b: 7-8, 12-14, 392-394) çok iyi biliyorlardı. Bu bilgiden de kaynaklanan bilinçle oluşturulan Köy Enstitüleri Programı’nda müziğin anlamlı bir yeri vardı. Kültür dersleri içinde Müzik dersi önemli bir yer tutuyordu. Müzik eğitimi çok yönlü Kültür eğitiminin önemli bir boyutuydu. Birinci sınıftan son sınıfa kadar zorunlu idi ve her sınıfta haftada 2’şer saatti. Ayrıca haftanın en az 4 gününde 20’şer dakika müzik alıştırmaları yapılması da öngörülmüştü. Müzik eğitimi sadece bu ders saatlerine ve alıştırma sürelerine sıkıştırılmış etkinliklerden oluşuk değildi. Yanı sıra ders dışı müzik çalışmaları, kursları ve etkinlikleri de bu eğitime dâhildi. Köy Enstitüleri Öğretim Programı’nın (1943) Kültür Dersleri ve Öğretmenlik Bilgisi Ders Dağıtım Çizelgesinde 17 ders kapsanıyor ve Müzik dersi bu dersler dizelgesinin 13’üncü sırasında yer alıyordu (KEP 2004: 108). Ancak her yıl haftalık ve beş yılda okutulan ders saatleri toplamı açısından bir sıralama yapıldığında çizelgede kapsanan 17 ders arasında ilk 3’ün içinde bulunuyordu. Bu çarpıcı durum aşağıdaki çizelgede açıkça görülmektedir.
Köy Enstitüleri Genel Kültür ve Öğretmenlik Bilgisi Dersleri İçinde Müzik Dersinin Ağırlığı
(Her Yıl Haftalık ve Beş Yılda Okutulan Toplam Ders Saatlerine Göre)
Dersler 1.Sınıf 2. Sınıf 3.Sınıf 4. Sınıf 5. Sınıf Beş YıldaToplam Saat
1. Türkçe 4 3 3 3 3 736
2. Matematik 4 2 2 3 2 598
3. Müzik 2 2 2 2 2 460
4. Yabancı Dil 2 2 2 2 1 414
5. Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi 2 2 2 1 1 368
6. Askerlik - 2 2 2 2 368
7. Öğretmenlik Bilgisi [Dersleri]* - - - 2 6 368
8. Tarih 2 2 1 1 1 322
9. Coğrafya 2 2 1 1 - 276
10.Fizik - 2 2 1 1 276
11.Resim-İş 1 1 1 1 1 230
12.Kimya - - 2 1 1 184
13.Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar 1 1 1 1 - 184
14.Yurtaşlık Bilgisi - 1 1 - - 92
15.El Yazısı 2 - - - - 92
16.Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı - - - - 1 46
17.Zirai İşletme Ekonomisi ve Kooperatifçilik - - - - 1 46
*Öğretmenlik Bilgisi Dersleri: (1) Toplumbilim, (2) İş Eğitimi, (3) Çocuk ve İş Ruhbilimi, (4) İş Eğitimi Tarihi, (5) Öğretim Metodu ve Tatbikat (KEP 2004: 108, 111).
5.2. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimine Verilen Önem: Yukardaki çizelgede de görüldüğü gibi Köy Enstitüleri Programı’nın (1943) %50’sini oluşturan Genel Kültür [ve Öğretmenlik Bilgisi] Dersleri içinde Müzik, haftalık ve beş yılda okutulan toplam ders saatleri bakımından yapılan sıralamada 17 ders arasında baştan 3’üncü sırada yer alıyordu. Sıralamada Türkçe ve Matematik derslerinden hemen sonra geliyordu. Buna alıştırma saatleri de katılınca ağırlıkça 4’üncü sıradakinin çok üstündeydi. Ayrıca beş yıl kesintisiz okutulan 7 dersten biriydi ve bunların da baştan 3’üncü sırasında bulunuyordu. Bu durum enstitülerdeki eğitimde Müzik Eğitimine ne denli büyük önem ve değer verildiğini açıkça gösteriyordu.
Köy enstitülerinde müzik eğitimine verilen önem bu kurumların baş kurucularının davranışlarında da kendini belli ederdi. Nitekim başta dönemin cumhurbaşkanı İnönü olmak üzere bakan Yücel’in ve genel müdür Tonguç’un köy enstitülerine geldiklerinde girip dinledikleri, ilgiyle izledikleri ve denetimde bulundukları başlıca derslerden biri Müzik dersiydi (İnönü 2002: 278). Bu en üst düzey yöneticilerin yanı sıra yerli ve yabancı uzmanlar da (Karagöz 2008: 23-27) köy enstitülerindeki müzik eğitimine özel ilgi duyuyorlardı. İnönü köy enstitüleriyle ilgili önemli bir radyo konuşmasında (09.05.1941) “Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en değerlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın başarılarını ömrüm oldukça yakından, candan izleyeceğim” diyordu (Aktan 2008: 88-89). İnönü’nün izleyeceği bu başarıların içinde kuşkusuz müzik başarıları da vardı ve çok önemli bir yer tutuyordu.
5.3. Köy Enstitülerinde Çağdaş Müzik Eğitimi Yapılanması: Köy Enstitülerinde köy öğretmeni yetiştirme sistemi müzik alanında kendine özgü bir kapsam ve buna bağlı bir yapılanma doğurdu. Bu kapsam ve yapılanmada yerel-yöresel köy müzik kültürleri ve ulusal müzik kültürü ile evrensel müzik kültürünün yan yana, birlikte ve iç içe olmasını ve birbirleriyle çok yönlü etkileşimini sağlayan çağdaş bir düzen oluştu. Bu düzende müzik eğitiminin genel-özengen-mesleksel üç ana türüne, bunların örgün ve yarı örgün biçimde gerçekleştirildiği müzik derslerine, müzik çalışmalarına, müzik kurslarına ve müzik etkinliklerine gerekli oranda yer verildi. Her öğrenci bu ders, çalışma, kurs ve etkinliklerde etkin yer aldı. Çünkü köy enstitülerindeki çağdaş müzik eğitimi yapılanmasının temelinde müzik yeteneğinin bir genel yetenek olduğu görüşü yatıyordu. Bu görüş müzik yeteneğinin sadece özel yetenek olduğu görüşüne karşı çıkarak herkesin müzik eğitimi alma hakkı olduğunu kabul ediyor ve bunun gereklerine odaklanıyordu. Bu gereklerden biri olarak köy enstitülerinde öğrencilere 5 yıllık öğrenimleri boyunca kesintisiz müzik eğitimi verildi. Öğrenim süresi 1952’de 5 yıldan 6 yıla çıkarılınca müzik eğitimi süresi de 5 yıldan 6 yıla çıkarıldı.
Köy Enstitülerinin Yedi Bölgeye Dağılımı
Bölgeler Köy Enstitüsü Sayısı Köy Enstitüleri
İç Anadolu Bölgesi 5 Çifteler, Hasanoğlan, İvriz, Pamukpınar, Pazarören
Marmara Bölgesi 2 Arifiye, Kepirtepe
Ege Bölgesi 3 Kızılçullu, Ortaklar, Savaştepe
Akdeniz Bölgesi 3 Aksu, Gönen, Düziçi
Güney Doğu Anadolu Bölgesi 1 Dicle
Doğu Anadolu Bölgesi 4 Akçadağ, Cılavuz, Pulur, Ernis/Erciş
Karadeniz Bölgesi 3 Akpınar, Beşikdüzü, Gölköy
Toplam 21
Köy enstitülerinin yedi bölgeye dengeli dağılması ve yayılması demek aynı zamanda bu enstitüler yoluyla çağdaş müzik eğitiminin yedi bölgeye dengeli dağılması ve yayılması demekti. Buna bağlı olarak da her bölgedeki köy enstitüleri ve köy enstitüsü çıkışlı köy öğretmenleri yoluyla çağdaş müzik eğitiminin köylere kadar uzanması, köy çocuklarının, gençlerinin ve yetişkinlerinin bundan yararlanması demekti.
6. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitiminin Üç Ana Türü
Köy Enstitülerinde genel, özengen ve mesleksel olmak üzere üç tür müzik eğitimi veriliyordu. Çünkü bu enstitülerin yapısı, amacı ve işlevi müzik eğitiminin bu üç türünü de gerekli ve zorunlu kılıyordu. Bunlar müzik eğitim-öğretim programının çok boyutlu bütünlüğü içinde devre, sınıf ve öğrenci düzeylerine göre genelden özengene ve özengenden mesleksele doğru iç içe geçen bir biçimde düzenlenip uygulandı.
6.1. Köy Enstitülerinde Genel Müzik Eğitimi (GME): GME, toplumu/ulusu oluşturan bireylere sağlıklı, dengeli ve nitelikli bir insanca yaşam ve gelişim için gerekli ortak genel müzik kültürü, kimliği ve kişiliği kazandırmayı amaçlar. Herkese gerekli ve zorunludur. Ayrımsız her yerde, her yaşta, herkese yöneliktir (Uçan 2005b: 31). Köy enstitülerinde kuruluşlarının ilk günlerden-haftalarından itibaren eldeki olanaklar ve seçenekler ölçüsünde olabildiğince kapsamlı ve yoğun bir genel müzik eğitimi veriliyordu. Çünkü bu eğitimle bir yandan köy ilkokullarındaki eğitimsizlikten veya eksik eğitimden kaynaklanan birikmiş temel müzik kültürü ve eğitimi açığı gideriliyor, öbür yandan ortaokul ve lise çağının gerektirdiği genel ortak müzik kültürleri kazandırılıyordu. Bir yandan da çağdaş-aydın köy öğretmenliğinin gerekli ve zorunlu kıldığı çok yönlü genel ortak müzik kültürü oluşturulup geliştiriliyordu.
Öğrenciler köylerinden köy enstitülerine genellikle çok büyük bir müzik kültürü ve eğitimi açığı ile geliyorlardı. Çünkü köy ilkokulu programlarında ayrı bir Müzik dersi yoktu, ders dağıtım çizelgelerinde böyle bir ders yer almıyordu. Köy ilkokullarında böyle bir ders ilk kez bir proje kapsamında 1944-1948 yılları arasında yer alabildi. Ne var ki kent ve köy ilkokul programlarını birleştiren 1948 Programı’nda da köy okulları için ayrı bir Müzik dersine yer verilmedi. Özellikle kuruluş ve kadrolanışlarını tamamlayan köy enstitülerinde genel müzik eğitimi çok ileri bir düzeye ulaştı. Bu enstitülerdeki genel müzik eğitimi kapsam, düzey ve erişi olarak kentsel ve ülkesel genel müzik eğitimi ortalamalarının çok üstündeydi.
6.2. Köy Enstitülerinde Özengen Müzik Eğitimi (ÖME): Genel sözlük anlamıyla özengen, bir işi maddi bir kazanç ya da para kazanmak için değil, yalnız zevk için yapan kimse demektir (TDK 2005: 87). ÖME, müziğin bir kolunu/dalını özgürce yoğunlaşım ve düşkü(nleşim) alanı olarak seçen kişilere etkin bir müziksel katılım ve doyum sağlamak, bunu olabildiğince sürdürmek ve geliştirmek için gerekli müziksel davranışlar kazandırmayı amaçlar. Yoğun ve düşkü (hobi) olarak müzik yapmak isteyenler için gerekli ve seçmelidir. Dolayısıyla müziğe ilgili, gönüllü, istekli ve yatkınlara yöneliktir (Uçan 2005b: 31-32).
Köy enstitülerinde ÖME tüm öğrencilere zorunlu olan Müzik derslerinin dışındaki zamanlarda müziğe olağanın ötesinde ilgili, istekli ve yatkın olanlara bireysel, kümesel veya toplu Müzik Çalışmaları ya da Müzik Kursları olarak veriliyordu. Bunlar daha çok çalgı veya ses ağırlıklıydı. Köy enstitülerindeki genel ve müziksel ortam öğrencilerin büyük bir bölümünü müziksel özengenliğe özendiriyordu. Buna bağlı olarak öğrencilerin çoğu müzik derslerinin dışında da isteyerek, severek müzik yapıyor, şarkı-türkü söylüyor, çalgı çalıyordu. Böylece müzik bu enstitülerde başlıca düşkü alanlarından biri, hatta çoğun en başta olanı hâline geliyordu. Çünkü bir kez daha belirtmek gerekirse enstitülerindeki müzik düşküsü “zorunlu işler-görevler, dersler ve çalışmalar dışında, herhangi bir karşılık beklemeksizin, severek ve isteyerek yapılan doyurucu, dinlendirici, sağaltıcı ve oyalayıcı bir müziksel uğraş” niteliği taşıyordu.
6.3. Köy Enstitülerinde Mesleksel Müzik Eğitimi (MME): MME, müziğin bir kolunu/dalını veya müzikle ilgili bir işi uğraş olarak seçenlere o uğraşın gerektirdiği müziksel davranış, birikim ve yeterlikleri kazandırmayı amaçlar. Müzikte meslek sahibi veya uzman olmak isteyenler için gerekli ve zorunludur. Bu nedenle müziğe belli düzeyde ilgili-istekli, yetenekli ve kapasiteli olanlara yöneliktir (Uçan 2005b: 32-33).
Köy enstitülerinde üç aşamalı bir mesleksel müzik eğitimi uygulanıyordu. Bu aşamalar sırasıyla şunlardı: (1) Köy Öğretmenliğinin gerektirdiği görev ve etkinliklere hazırlayıcı müzik eğitimi. (2) İstanbul İlköğretmen Okulu Müzik Semineri’ne yönlendirici-hazırlayıcı müzik eğitimi ve (3) Yüksek Köy Enstitüsü (YKE) Güzel Sanatlar Kolu’na [Müzik Dalı’na] yönlendirici-hazırlayıcı müzik eğitimi. Birinci aşama tüm öğrencilere yönelikti ve giderek artan bir ölçüde tüm yıllarda uygulanıyordu. İkinci aşama tüm derslerinde başarılı olup müziğe ileri derecede ilgili ve üst düzeyde yetenekli öğrencilere yönelikti ve ikinci-üçüncü yılda uygulanıyordu. Üçüncü aşama ise köy enstitüsünü bitirdikten sonra müzik eğitimciliği dalında yükseköğrenim görmek isteyecek olan müziğe ileri düzeyde ilgili ve yetenekli öğrencilere yönelikti. Bu aşama yöneltmeye bağlı olarak daha çok son iki yılda uygulanıyor ve özellikle son sınıfta yoğunlaşıyordu. Üçüncü aşama, 1947 yılında YKE kapatılınca o yıldan itibaren köy enstitüsü çıkışlıları almaya başlayan Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’ne yönlendirici-hazırlayıcı bir uygulamaya dönüştü-dönüştürüldü.
6.4. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitiminin Yoğunluğu ve İleri Düzeyliliği: Köy enstitülerinde verilen üç tür müzik eğitiminin üçü de çok yoğundu ve ileri düzeydeydi. Baştan itibaren her öğrenci için gerekli ve zorunlu olmak üzere yoğun bir genel müzik eğitimi uygulanıyordu. Bu uygulamayla öğrencilere çok yönlü öğrenme yaşantıları yoluyla temel müzik bilgi ve becerileri kazandırılırken aynı zamanda onların müzik yetenekleri de keşfediliyordu. Bu keşifle birlikte müzik yeteneklerinin boyut, kapsam ve düzeyleri belirleniyordu. Böylece genel müzik eğitimi verilirken özengen ve mesleksel müzik eğitimi için çok sağlam bir temel ve elverişli bir altyapı oluşturuluyordu. Bu temel ve altyapı üzerine kurulan özengen müzik eğitimi ve onun üzerine kurulan mesleksel müzik eğitimi de doğal olarak kendiliğinden giderek daha yoğun ve daha ileri bir düzeye ulaşıyordu. Öyle ki kimi köy enstitüleri kimi evrelerinde kimi seçkin müzik öğretmenlerinin çok verimli çabalarıyla âdeta kendine özgü bir örtülü köy konservatuvarı işlevi görüyordu.
7. Köy Enstitülerinde Çalgı ve Ses Eğitimi
Köy enstitülerinde müzik yapma müzik eğitiminin belkemiğiydi. Bu nedenle müzik eğitiminin bütünlüğü içinde çalgı eğitimi ile ses eğitimi öbür boyutlardan daha öncelikli idi. Ancak insan bedeninin çok yönlü ve daha etkin kılınması, öğrencilerin uzun süren ses değişimi döneminin olumlu geçirilmesi ve müzik öğretmeninin ve öğrencilerin seslerinin çok yorulmaması için çalgı eğitimine genellikle daha çok ağırlık veriliyordu. Bunda öğretmenin-öğrencilerin ses sağlığını korumanın yanı sıra çalgıda el-kafa etkileşimi ve işbirliği ile beden örgenlerinin eşgüdümünü gecikmeden sağlama da önemli rol oynuyordu.
Çalgı eğitiminde, çalgı çalmada el ile kafa birbirini işleterek birlikte çalışır, birlikte iş görür. Köy enstitülerini kuran bakan Hasan-Âli Yücel’in “Yalnız kafa eli değil, el de kafayı işletir” (Kocabaş 2011: 359) sözü bu gerçeğin başka bir anlatımıdır. Bu özlü anlatımdan da esinlendiği varsayılan köy enstitülerinde çalgı eğitimi zorunluydu. Bunu gerektiren başlıca nedenlerden biri işte bu ‘kafa eli, el de kafayı işletir’gerçeği ve ilkesiydi. Bu ilke gereği her öğrencinin eli çalgı tutardı, her öğrenci en az bir çalgı çalmayı öğreniyordu. Herkes mandolin, keman ve bağlama gibi çalgılardan en az birini çalmayı ve eğitimde kullanmayı öğrenmek zorundaydı. Çalgı eğitimi genellikle 1’inci sınıfta mandolinle başlardı. Buna 2’nci sınıfta bağlama, ağız armonikası veya mızıka eklenirdi. Böylece çalgısal eğitim her yıl başka çalgıların eklenmesiyle giderek daha çok çeşitlenirdi. Yetenek düzeyi ve gelişme hızı yüksek olanlar 2’nci veya en geç 3’üncü sınıfta kemana başlarlardı. Kimileri de akordiyona yönelirdi.
Enstitüye yeni giren herkesin eline birer mandolin verilirdi. Çalgıyla önce müzikle ilgili en temel bilgiler kazandırılırdı. Sonra dizi yapma-çalma-söyleme öğretilirdi. Daha sonra, kapsadığı ses (nota) sayısı az olan kısa türkülerin çalınmasına başlanırdı. Örneğin bir enstitüde ilk öğrenilen-öğretilen türkülerden biri “Kasabamın koyunları/Çoktur bana oyunları” dizeleriyle başlayan türküydü (Koman 2008: 95). Onun yanı sıra ‘Sis dağının başında borana bak borana’ dizesiyle başlayan türkü de ilk öğrenilen-öğretilen türkülerden biriydi. Kimi köy enstitülerinde mandolin edinmek isteyen fakat tek başına alacak yeterli parası olmayan iki-üç öğrenci paralarını birleştirip ortak bir mandolin alıyorlardı. Hiç parası olmayan kimi öğrenciler ise mandolinlerini kendileri yapıyorlardı. Nasıl mı? Kendilerinin deyişiyle “deneye deneye, yanıla yanıla” (Özdemir 2008a: 260-261). Köy enstitülerinde öğrenciler boş ya da özgür zamanlarının önemli bir bölümünü çalgılarını çalarak, çalgılarıyla müzik yaparak geçiriyorlardı. Boş ya da özgür zamanlarda kitap okumayanlar veya mandolin çalmayanlar görüldüğünde tatlı bir dille uygun bir biçimde uyarılırdı (Aktan 2008: 87; Koman 2008: 96).
Köy enstitülerinde çalgı eğitimine verilen büyük önem nedeniyle çok çeşitli türlerde çok sayıda çalgı bulunuyor ve kullanılıyordu. Örneğin 1945 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde 250 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano ve 3 davul (Özkucur 2013: 556) ile 3 radyo, 1 amplifikatör [yükselteç], 1 pikap, 160 plak ve 1 metronom bulunmaktaydı. 1947 yılında Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde demirbaşa kayıtlı 1 piyano, 48 keman, 1 viyola, 1 çello, 20 mandolin, 1 akordeon, 1 kemençe, 2 zurna ve 2 bağlama ile 1 büyük salon gramofonu, 60 plak, 1 adet 5 hoparlörlü amplifikatör ve pikap düzeneği, 1 bataryalı ve 1 elektrikli olmak üzere 2 radyo vardı. Bunların dışında öğrencilerin kendilerine ait olmak üzere 135 keman, 34 mandolin, 4 kemençe ve 3 kaval bulunuyordu. Aynı yıl yapılan bir saptamaya göre toplam en az 320 öğrenci bu çalgılarla metotlu ve düzenli olarak çalışmaktaydı (Kamacıoğlu 2009). Köy enstitülerini bitirenler çoğun tek tek köylere dağılıyorlardı. Bu nedenle enstitülerdeki çalgı eğitiminde genellikle öğrencilerin kendi kendilerine kaldıklarında rahatça kullanabilecekleri çalgılara öncelik verilirdi.
8. Köy Enstitüleri Müzik Eğitiminde Ana Ögeler:
Öğrenci, Öğretmen, Usta Öğretici, Program, Kılavuz, Ortam ve Dağar
8.1. Köylü Öğrencilerin Köy Enstitülerine Girişteki Müziksel Durumu: Köy enstitülerine köyde doğmuş, büyümüş ve tam devreli köy ilkokullarını bitirmiş sağlıklı ve yetenekli köylü çocuklar seçilerek alınıyordu. Ancak alınan öğrenciler bitirdikleri köy okullarında örgün Müzik dersi görmüyorlardı. Çünkü köy ilkokulu programında başlı başına veya ayrı bir Müzik dersi yoktu. Sadece ders dışı etkinlikler kapsamında çok sınırlı bir müziksel etkinlik yapılabiliyordu. Dolayısıyla köy çocukları anlamlı bir müzik eğitimi göremeden köy enstitülerine giriyorlardı. Öğrencilerin çoğu düğünlerde-derneklerde, şölenlerde izleyebildiklerinin dışında bir çalgı veya müzik dinleme aracı görmemişlerdi. Çünkü o yıllarda köylerde canlı bir müzik yaşamı pek söz konusu değildi. Radyo ve gramofon köylere henüz tek tük girmeye başlıyordu, bu nedenle köylerde yok denecek kadar azdı, hatta çoğu köylerde hiç yoktu. Olsa bile köy çocukları bunları rahatça dinleme fırsatı, olanağı bulamazdı. İşte bu ve başka nedenlerle köy çocukları, davul-zurna düşkünlüğü dışında, köylerinden köy enstitülerine çok büyük bir genel müzik kültürü ve eğitimi açığıyla geliyorlardı. Kimileri kimi özel durumlar nedeniyle öbürlerine göre belki biraz donanımlıydılar. Ancak bunların sayısı çok azdı. Köy enstitülerine yeni gelen öğrencilerin kimi müziksel özelliklerini ve müzik öğrenme açlığını köy enstitüsü müdürlerinden İsmail Safa Güner’in o yıllara ilişkin anılarından yapılan aşağıdaki alıntıda biraz görmek olanaklıdır (Güner 1963: 16; Altunya 2005: 53, 54, 56, 57):
Enstitüye yeni gelen çocuklar… Birbirleriyle yüksek sesle konuşurlar… Gezerken yavaş yürürler, sallanırlar… Bellekleri kuvvetlidir. Gördüklerini, duyduklarını kolayca unutmazlar. … Oyunlar, şarkılar, [türküler], marşlar onları çeker. Davul ve zurnaya düşkündürler. Köylerinden bin bir hatıralar uyandıran davul, belki de onlar için bir dert ortağıdır…
Köy çocuğunun okul anlayışı da enstitü kavramından ayrıdır. Ona okulu, yazı yazılan, kitap okunan, ders dinlenen bir yer olarak tanıtmışlardır. Kendi köyündeki okulu da böyle görmüştür. …enstitüye geldiği zaman burasını okula benzetemez. Çünkü onun okul olarak bildiği yerde sıralar, kitaplar, defterler vardı. Hâlbuki burada bunlardan başka sazlar, çalgılar, oyunlar, türküler, demirciler, marangozlar, duvarcılar vardır. Bunları yapıp kullananlar kendisi gibi köyden gelen çocuklardır. Onlara karşı şaşkınlıkla dolu bir ilgi gösterir. Bunları kendisinin de öğrenebilmesini çok arzu eder. Bu işlerde çalışanları dinlemek, bunların anlamını, değerini öğrenmek onun için pek tatlı şeydir.
Köy enstitülerinde öğrencilerin müzik eğitimi açığı ve öğrenme açlığı hızla giderildi. Kazandıkları kimi genel müziksel davranışları enstitüler iki yıl mezun verdikten sonra Tonguç’un yaptığı bir resmî değerlendiriden yapılan aşağıdaki alıntıda görmek olanaklıdır (Tonguç 1944: 55-57; Altunya 2005: 81-82):
Çocuklar güzel değerleri taparcasına sevmek zevkini; bizzat oynadıkları ulusal oyunlardan, çaldıkları müzik parçalarından, yaptıkları resimlerden, inşa ettikleri binaların şekillerinden, arada bir vasıta olmaksızın seyrettikleri tabiat manzaralarından, kokladıkları ve görünüşlerini seyrettikleri çiçeklerden alırlar. Bu hal onların hepsini, meselâ bir eğlentide etkin insanlar hâline getirir. Onlar bunu yapamayan edilgin kimselerden ayrılırlar. Çevrelerinde bulunanların, aralarına katılmak isteyenlerin de kendileri gibi olmalarını, ulusal oyunlara, müzik ve eğlentiye katılmalarını isterler.
Köy enstitüleri çıkışlı köy öğretmenleri köylerde görev aldıktan sonra köy okullarında adım adım etkin müzik eğitimi verilmeye başladı. Böylece özellikle 1940’ların ortalarından itibaren enstitülere giren çocuklar arasında köy okullarında biraz örgün müzik eğitimi almış olanlar yavaş yavaş artmaya yüz tuttu.
8.2. Köy Enstitülerinde Müzik Öğretmenleri: Köy enstitülerinin ilk kurulduğu 1940’lı yılların başlarında MÖO-Müzik Öğretmen Okulu [Musiki Muallim Mektebi] çıkışlı müzik öğretmenleri görev alıyordu. MÖO’nun Gazi Eğitim Enstitüsü’ne (GEE) aktarılmasıyla birlikte onun bünyesindeki İlk Müzik Muallim Mektebi ve GEE Müzik Bölümü çıkışlı müzik öğretmenleri bu okullarda görev almaya başladı. Bu arada 1942 yılında Hasanoğlan’da Yüksek Köy Enstitüsü (HYKE) Güzel Sanatlar Kolu (GSK) kurulup öğretime açılınca 1945 yılından itibaren HYKE GSK çıkışlı müzik öğretmenlerinin görev almaları öncelik kazandı. Çünkü onlar bu okullar için veya bu okullara özgü müzik öğretmeni, yani köy enstitüsü müzik öğretmeni olarak yetişiyordu. HYK çıkışlı müzik öğretmenleri köy enstitülerinde Müzik eğitiminin yanı sıra çoğun veya gerektiğinde Oyun/Dans ve Ritmik Jimnastik eğitimi de veriyordu. Ancak bu durum çok kısa sürdü. HYKE GSK 1947 yılında kapatılınca GEE Müzik Bölümü yeniden köy enstitülerinin tek müzik öğretmeni kaynağı oldu. Kimi köy enstitülerinde zaman zaman Konservatuvar kökenliler veya çıkışlılar da müzik öğretmeni ya da çalgı öğretmeni olarak görevlendirildi. Devlet Konservatuarı’nı bitirdikten sonra başta Hasanoğlan ve Çifteler olmak üzere birçok köy enstitüsüne gelip eğitilmiş bas bariton sesiyle örnek türküler söyleyen ve söylemesini öğreten Operası Sanatçısı Ruhi Su, Arifiye Köy Enstitüsü’nde Hamdi Daner, İvriz Köy Enstitüsü’nde Kemal Çuhalılar, Savaştepe Köy Enstitüsü’nde Mehmet Duru, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde Mehmet Ali Kamacıoğlu ve daha nice müzik öğretmenleri iz bırakan görevler yaptılar.
8.3. Köy Enstitülerinde Halk Sanatçılarından Usta Öğretici Olarak Yararlanma: Köy enstitülerinde öğrenilen/öğretilen hemen her şey öncelikle köye çevrikti ve köylüye dönüktü. Bu nedenle bu okullardaki müzik eğitiminde müzik öğretmenlerinin yanı sıra gereksinim duyuldukça Türk halk müziği sanatçıları arasından köy kökenli seçkin usta öğreticiler de görevlendirilirdi. Böylece ulusal çalgıların ve yerel oyunların öğretilmesinde yerel sanatçılardan da yararlanıldı. Kullanılan eğitim müziği dağarında halk türküleri ve oyun havaları baş yere konulurdu. Onlarla sıkı ilişkili halk çalgıları da öğrenilir-öğretilirdi. Bunlar arasında davul, zurna ve bağlama çok önemli bir yer tutardı. Bunların yanı sıra gereksinim duyuldukça kemençe, tulum, mey vb. halk çalgılarına da yer verilirdi. Bu halk çalgılarının öncelikle hangilerine yer verileceğine her köy enstitüsü kendisi karar verirdi. Karar verirken ülkenin bütünü ile birlikte kendi görev bölgesinin ya da kesiminin müziksel özelliklerini esas alırdı. Bu esasa göre bağlama en çok ve en yaygın öğrenilen-öğretilen halk çalgısıydı. Türk halk müziği çalgılarının ve çalgı müziği dağarının öğrenilmesi-öğretilmesi için usta öğreticilerin seçilip görevlendirilmesinde öncelikle bu esas ve özellikler belirleyici olurdu. Türk örgün müzik eğitimi devrimine usta öğreticilik kavramı ve olgusu sistemli olarak ilk kez köy enstitülerinde müzik eğitimi yoluyla girdi. Köy enstitülerinde müzik alanında görevlendirilen usta öğreticiler arasında geleneksel Türk halk müziği dalında Âşık Veysel [Şatıroğlu] (1894-1973) ve Âşık Ali İzzet [Özkan] (1902-1981) ile geleneksel Türk halk oyunları ve oyun havaları dalında Hasan Çakı Efe [Çakıefe] (20. yy) en ünlü halk sanatçılarındandı.
8.4. Köy Enstitülerinde Müzik Öğretim Programı: Köy Enstitüsü Hareketi, açık ve somut olarak “hazırlıkları 1935’te başlayan, 1936’da ilk [Köy] Eğitmen Kursu’nun açılışıyla uygulamaya konulan bir hareketti” (KEP 2004: 1). Bu hareket 1937’de Köy Öğretmen Okulu’nun açılmasıyla ilerleyip 1940’ta Köy Enstitüleri aşamasına erişti. 1940-43 yıllarındaki yasal kuruluş evresinde yeni koşullara ve gereksinimlere göre adım adım tasarlanıp gerçekleştirilen ilk özgün denemeler ve uygulamalardan sonra 1943’te ilk yazılı-basılı özgün programına kavuştu. Böylece 1936’dan 1943’e yaşanan uzun bir süreç sonunda ilk özgün Köy Enstitüleri Öğretim Programı ve kapsadığı Müzik Dersi Öğretim Programı ortaya çıkmış oldu. 1943 Programı 1947 yılında yeniden ele alınıp kimi önemli değişikliklerle yeniden düzenlenip 1947 Programı olarak 1953 yılına kadar yürürlükte kaldı. 1953’te [Kent] İlköğretmen Okulları Programı ile birleştirildi. Köy Enstitüleri Müzik Dersi Öğretim Programı 1943’ten 1947’ye kimi değişiklikler geçirse de biçim düzen, kapsam, amaç, içerik, yöntem, teknik ve etkinlik olarak 1953’e kadar aynı yapısını sürdürdü.
1943 Programı’nda kapsanan Müzik Dersi Öğretim Programı esas olarak I. Dersin Amaçları, II. Müzik Öğretiminde Göz Önünde Tutulacak Esaslar ve III. Ders Konuları: Sınıf I, Sınıf II, Sınıf III, Sınıf IV, Sınıf V olmak üzere maddeler hâlinde düzenlenen üç ana bölümden oluşuyordu. Program 1940-1943 yılları arasında adım adım yapılan çeşitli denemeler ve uygulamalar ışığında hazırlanarak oluşturulduğundan dönemin çağdaş program geliştirme ilke ve yöntemlerine de uygundu. Yapı ve kapsam olarak genel, özengen ve mesleksel müzik eğitiminin gerektirdiği özellikleri bir bütün olarak taşıyordu. Tüm bu önemli nitelikleriyle hiç kuşkusuz döneminin en tutarlı, en gelişkin ve en işevuruk müzik öğretim programıydı.
Programda öngörülen Dersin Amaçları şöyleydi (KEP 2004: 193): “Öğrencinin: a) Müzik parçalarını dinleme ve notaya uygun olarak söyleme, bir çalgı yardımıyla çalma yeteneğini geliştirmek. b) İşittiği müzik parçalarını ölçülü tonlar yardımıyla, bulunduğu sınıfın seviyesine [düzeyine] uygun olarak tespit edebilecek duruma gelmesini sağlamak. c) Genel müzik seviyesini [düzeyini] ve ölçülü tonlar zevkini [beğenisini] geliştirmek. ç) Müzik çalışmaları yoluyla iş görme kudretini [gücünü-erkini] artırmak. d) Öğrenciye boş zamanlarını müzikle iştigal etme [uğraşma] suretiyle geçirme alışkanlığını kazandırmak.”
Programda yer alan Müzik Öğretiminde Göz Önünde Tutulacak Esaslar kısaca şunlardı (KEP 193-194): Müzik eğitimi-öğretimi, öğrenciye göre ayarlanmalı, öğrenciyi etkinliğe sevk etmeli, öğrencinin duyularını harekete geçirmeli, öğrencinin bir çalgı çalmasını esas etkinlik olarak kabul etmelidir. Tüm müzik çalışmaları bu temel üzerine kurulmalı, müziğin ses ve ritim ögesi öğrenciye tanıtılmalı, sesleri tanıtmada sabit perdeli çalgı kullanılmalıdır. Müzik eğitimi bir bütün olarak kabul edilmeli, müzik derslerinin bütünlük içinde çeşitli boyutlarıyla yürümesi sağlanmalı, çalgı çalma ve nota öğretimi birlikte yürütülmelidir. Türküler ve oyunlar [oyun havaları] ulusal zevkin oluşmasında tek araçtır. Bu itibarla öğrencinin ulusal zevkini [beğenisini] oluşturmada türkü ve oyunlardan [oyun havalarından] en yüksek derecede yararlanılmalıdır.
Programda kapsanan Ders Konuları öncelikle müziksel okuma-yazma ve müzik yapma odaklı temel müzik bilgi ve becerileri ile müzik kültürünün teknik kuram ve uygulama içeriğinden oluşuyordu. Bu çok yönlü içerik sınıflara göre yalından karmaşığa, kolaydan zora ve küçük ölçekliden büyük ölçekliye doğru sıralı ve aşamalı biçimde düzenlenmişti. İşleniş genellikle öğrenci merkezli öğrenme-öğretme etkinlikleri biçimindeydi. Ayrıca belli sınıflarda “çalınan-söylenen parçaların, türkülerin usul bakımından incelenmesi, uluslararası tonların ulusal tonlarla karşılaştırılması” konu edinilmişti. Bunlarla birlikte “I. Sınıfta küçük ölçekli çocuk ve okul şarkıları ile iki-üç sesli kanonların, II. Sınıfta iki sesli şarkılar ve teksesli köy türkülerinin, III. Sınıfta iki sesli şarkıların ve çift sesli türkülerin, IV. Sınıfta iki-üç sesli şarkı ve türküler ile çoksesli parçaların okunması, incelenmesi, çalınması, söylenmesi” öngörülmüştü. V. Sınıfta ise “çocuk tekerlemelerinin ve şarkılı oyunların tespiti, incelenmesi ve müzik eğitiminde kullanılması; şarkı ve türkü öğretme ve söyletme; şarkı ve türkülerin çocuk sesine göre ayarlanması; köy türkülerinin öğretilmesi ve notaya alınması; iş esasına göre müzik öğretimi” konu ve etkinliklerine ağırlık verilmişti. Her sınıfta önceki kazanımların güçlendirilmesi esastı.
1947 Programı’nda kapsanan Müzik Dersi Öğretim Programı da biçim olarak öncekini örnek alıyor ve esas olarak Amaçlar, Direktifler [Yönergeler] ve [Konular:] Sınıf I, Sınıf II, Sınıf III, Sınıf IV, Sınıf V başlıkları altında maddeler hâlinde düzenlenen üç ana bölümden oluşuyordu.
Programda belirtilen Amaçlar şöyle sıralanıyordu (KEP 2004: 361): 1. Çocuğun [öğrencinin] kulağını [müziksel işitmesini], ses organlarını, ritim duygusunu ve [müzik] zevkini geliştirmek. 2. Öğrencilere ilkokulda yer verilebilecek şarkı ve türkülerle oyun havalarını çabuk kavrama, söyleme, çalma ve yazma yeteneğini kazandırmak. 3. Öğrenciyi neşeli, enerjik [güçlü-devinimli-etkin] ve müzik kültürünü yayabilecek bir öğretmen olarak yetiştirmek.
Programda Direktifler [Yönergeler] başlığı altında daha önce 1943’te öngörülmüş olanlarla birlikte onlara ek olarak şu esaslar kapsanıyordu (KEP 2004: 360-362): Müzik eğitimi-öğretimi öğrencinin bütün duyu ve ses organlarını toptan çalıştırmalı, ritim ve ezgi duygusunu ve düşüncesini geliştirmelidir. Müziksel işitmeyi geliştirmede çalgılardan bol bol yararlanılmalı; söylenen, çalınan, dinlenen müzik parçalarına uygun beden ve özellikle el hareketleri yaptırılmalıdır. Müziksel söyleme, okuma, yazma, çalma ve dinleme etkinlikleri birbirlerine bağlanmalı ve birbirleriyle kaynaştırılmalıdır. Temel çoksesli müzik eğitimi ve zevki vermede kanonlardan ve kanon karakterli türkülerden yararlanılmalıdır. Ders dışı bireysel ve toplu müzik çalışmalarına önemle yer verilmeli; çeşitli müzik dinleme araçları ile konser, temsil ve konferanslardan yararlanılmalıdır. Özgür ve serbest zamanlarda kişisel müzik çalışmalarına uygun koşullar sağlanmalı ve öğrenciler bu çalışmalara özendirilmelidir. Öğrencilerin en az bir çalgı çalmasını öğrenmiş olarak enstitüyü bitirmelerini sağlanmalıdır.
Programda sınıflara göre belirlenen Konular da biçim, kapsam-içerik, etkinlik ve düzen olarak kimi genişletme ve küçük anlatım değişiklikleriyle çok büyük ölçüde 1943 programındakileri kapsıyordu. Daha önce “halk ve köy türküleri, çocuk ve okul şarkıları, seçme parçalar” olarak belirlenmiş olan eğitim müziği dağarına bu kez “marşlar” ekleniyordu. Bu eklemeyle I. ve II. Sınıfta “halk” veya “köy türküleri ile şarkı ve marşların öğretilmesi; bunların tek tek ve grup hâlinde söyletilmesi ve çaldırılması” deniliyordu. Kısmen yeni olarak III. Sınıfta “Şarkı ve türkülerle tonalite fikri kazandırılmağa çalışılması”, yeni olarak ise IV. Sınıfta “seçme şarkıların form [biçim] bakımından incelenmesi”; “motif, cümle, periyod [dönem], lied [şarkı] formları hakkında kısa bilgiler [verilmesi]” içerik ve etkinlikleri yer alıyordu. V. Sınıfta da “prozodi: şarkılarda söz, anlam ve müziğin uygunluğu, şarkıların prozodi bakımından incelenmesi”, “ilkokul müzik öğretim programı hakkında kısa metot bilgisi verilmesi”, “tanınmış ve eserleri dinletilmiş besteciler hakkında kısa bilgi verilmesi” gibi yeni içerik ve etkinliklere yer veriliyordu.
8.5. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi Kılavuzu: Köy Enstitüleri Öğretim Programı oluşturulup yayımlandıktan iki yıl sonra 1945’te Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi Kılavuzu yayımlandı ve kullanıma sunuldu. Müzik eğitimcisi Bedri Akalın’ın ilgili program doğrultusunda hazırladığı bu önemli ve değerli Kılavuz 310 sayfalık oylumuyla çok yönlü, geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir nitelik taşıyordu. Programın daha işlevsel ve işe vuruk bir açılımı olmasının yanı sıra öğretmen ve öğrenciler tarafından uygulanmasını kolaylaştıran ve somutlaştıran bir özellikteydi. Her yönüyle Cumhuriyet döneminde müzik eğitiminin en tutarlı, en yol gösterici ve en yararlı kılavuzlarından biri olarak günümüzde de büyük değer taşır.
8.6. Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi Ortamı: Müzik eğitimi ortamı bu eğitimin yapıldığı çevre, bu çevrede eğitimi etkileyen doğal, fiziksel, ruhsal, toplumsal, kültürel ögeler ve ilişkiler ile bunların oluşturduğu koşulların bütünüdür. Köy enstitülerinin kuruluş yıllarından itibaren öncelikli işlerden biri olarak her enstitüde ayrı bir Müzik Dersliği veya giderek olanaklar elverdiğince ayrı bir Müzik Salonu yapıldı veya oluşturuldu. Bu yerler çeşitli çevresel, bölgesel, ulusal ve evrensel müzik araç ve gereçleriyle donatıldı. Böylece büyük önem verilen Müzik dersleri işin doğasına uygun yerlerde ve uygun donanımla yapıldı. Eskiden gelen bir alışkanlıkla Müzikhane veya atölye karşılığı işlikten esinlenen öz Türkçe anlatımla Müziklik de denilen bu derslik ya da salon müzik ders ve kurs saatlerinin dışında görevli nöbetçi öğrenciler yoluyla sürekli açık tutulur, ders dışı çalışma ve etkinlikler için de sürekli kullanıma hazır bulundurulurdu. Müziğe ilgili-istekli ve yatkın olan veya öyle görünen öğrenciler müzik yeteneklerini geliştirsinler diye öğretmenlerce müziklikte nöbetçi olarak görevlendirilirdi.
Müziklikler [Müzikhaneler] genellikle öğrenciler tarafından yönetilir ve günün belirli zamanlarında arı kovanı gibi çalışırdı. Özellikle ileri öğrenciler ders içi müzik parçalarının yanı sıra ders dışı müzik parçaları çalışırlardı. 4.-5. sınıflardaki en ileriler çalışmalara yardımcı olurlardı. Ancak köy enstitülerinde müzik eğitimi dört duvar arasında yapılan ya da dört duvar arasında sıkışıp kalan bir müzik eğitimi değildi. Derslikte ve derslik dışında, içerde ve dışarda, duvar dibinde ve ağaç altında, kapalı ya da açık hemen her yerde yapılan bir müzik eğitimiydi. Çünkü köy enstitülerinin hemen her yeri müzik eğitimi alanıydı, müzik eğitimi mekânıydı. Bu enstitüler her yeriyle bir bütün olarak birer kültür ve eğitim köy-kentiydi. Bu köy-kentlerin hemen her yerinde müzik öğrenme, müzik çalışma ve müzik yapma olanaklıydı.
8.7. Köy Enstitülerinde Çeşitli Müziksel Öğrenme-Öğretme Seçenekleri: Köy enstitülerinde kuruluşlarından itibaren genel olarak özenle seçilip görevlendirilen özgüvenli kurucu müdürler ve kurucu öğretmenler ile yine özenle seçilip alınan özgüvenli kurucu öğrenciler arasında kendine özgü bir iletişim ve etkileşim ortamı oluşuyordu. Bu ortam içinde çeşitli müziksel öğrenme-öğretme seçenekleri beliriyordu. Bu seçeneklerle çoğun müdür önderliğinde ve öğretmen kılavuzluğunda yine kendine özgü öğrenci merkezli, öğrenci odaklı veya öğrenci özekli bir eğitim-öğretim uygulanıyordu. Köy kökenli öğrencilerin kendi köy ilkokullarındayken aldıkları kız-erkek karma eğitim kesintiye uğramaksızın köy enstitülerinde de devam ediyordu. Bu özgün yerleşkelerde köy kökenli ergen/genç kızlar ve erkekler kısa sürede köy enstitülüleşip karma eğitimin doğal bir boyutu olarak gerçekleşen karma müzik eğitimi alıyordu. Bu durum kendiliğinden kendine özgü çoklu-çok seçenekli bir öğrenme-öğretme ortamının oluşmasına yol açıyordu. Buna bağlı olarak köy enstitülerinde müziksel öğrenme-öğretme ortamları çok yönlülükle birlikte zengin bir çeşitlilik gösteriyordu. Bunda hemen herkesin öğrenme-öğretme imecesine katılması, bildiğini-öğrendiğini öğretme ve dolayısıyla olabildiğinde erken öğretmenleşme çabası içinde olması çok önemli rol oynuyordu.
8.7.1. Akrandan/Arkadaştan ve Abladan/Ağabeyden Müziksel Öğrenme: Köy enstitülerindeki müzik eğitimi ortamında öğrencilerin birbirlerinden öğrenmeleri veya başka bir deyişle öğrencinin öğrenciden öğrenmesi son derece olağan, yaygın ve verimli bir yöntemdi. Bunun başlıca iki yolu vardı: (a) Akrandan/Arkadaştan Müziksel Öğrenme: Köy enstitülerinde müzik derslerinde, özgür-serbest müzik çalışmalarında ve dinlenme saatlerinde öğrenciler çalgı çalmayı öğrenirken, müzik yapmaya çalışırken birbirlerine hep yardımcı olurlardı. Özellikle müzik yeteneği, çalışması ve öğrenme hızı epey ileri düzeyde olan öğrenciler aynı sınıftaki veya bir üst ya da bir alt sınıftaki arkadaşlarının müzik çalışmalarına ve öğrenmelerine daha çok yardımcı olurlardı. Bu, enstitülerdeki toplumsal/kültürel yaşamın ve eğitim öğretim ortamının doğal bir gereğiydi, doğal bir etkinliği ve uygulamasıydı. (b) Abladan/Ağabeyden Müziksel Öğrenme: Öbür yandan köy enstitülerinde üst sınıflardaki müzikte çok iyi ya da en iyi öğrenciler alt sınıflardaki öğrencilere müzikçi ablalar ve ağabeyler olarak belirlenir ve görevlendirilirdi. Bu ilginç düzenleme ve uygulama köy enstitülerinde müziksel öğrenme-öğretme süreçlerinin en can damarlarından biriydi. Bu müzikçi ablalık-ağabeylik özellikle öğrencilerin ders dışı güdümlü ve özgür müzik çalışmalarında çok önemli ve olumlu rol oynardı. Bu süreçle birlikte enstitülerde ilk yıllardan itibaren güçlü bir müzikçi ablalık-ağabeylik geleneği oluştu. Bu gelenek öylesine önemli ve işlevseldi ki kısa sürede kurumsallaştı. Değişik alanlarda uygulanan bu yol ve yöntemle örtülü bir yarı dal eğitmeni-öğretmeni gibi yetişen çok iyi mezunlardan kimileri köy enstitülerinde bırakılıp özellikle birinci devre denilen alt sınıflara yardımcı öğretmen olarak görevlendiriliyordu. Bu görevlendirme ve uygulama özellikle kuruluş yıllarında çok önemliydi. Bu öğretmen olarak enstitüde kalma/bırakılma işlemi ilk bakışta o yılların yükseköğretim okullarındaki asistanlık benzeri bir düzenleme ve uygulama gibi görünse de ondan epeyce farklıydı.
8.7.2. Okul Dışı Müzik Etkinliklerinden Yararlanma: Köy enstitüleri müzik eğitiminde okul dışındaki kültür-sanat-müzik etkinliklerinden de etkili ve verimli biçimde yararlanılırdı. Bu bağlamda yakın, orta ve uzak çevrede düzenlenen kermes, bayram, kültürel şölen vb. önemli yöresel-bölgesel-ulusal anma-kutlama etkinliklerine yaya yürüyüşler ve uygun ulaşım araçlarıyla gidilip katılınır, oralarda çok önemli müziksel öğrenme-öğretme yaşantıları geçirilirdi. Bu çoğun unutulmaz etkinliklerde öğrenciler başkalarının sunum ve gösterimlerini izlemekle yetinmezler, kendi çalışmalarını da sunup sergilerler ve böylece kendileri de katkıda bulunurlardı. Bu etkinliklere katılmak üzere çıkılan uzun süreli yolculuklarda konaklanılan yerlerde oralılara şarkılar-türküler-marşlar söyleyerek ve halkoyunları oynayarak birikimlerini oralılarla paylaşırlardı.
8.7.3.Muzaffer Sarısözen’in Radyodaki ‘Yurttan Sesler/Bir Türkü Öğreniyoruz’ Programını İzleme: Köy enstitüleri müzik eğitiminde yararlanılan olanak ve seçeneklerden biri ünlü halk müzikçisi Muzaffer Sarısözen’in Ankara Radyosu’nda canlı yayınlanan Yurttan Sesler-Bir Türkü Öğreniyoruz adlı programıydı. Gerçi köy enstitülerinin özellikle ilk kuruluş yıllarında çoğun radyo yoktu veya yok denecek kadar azdı. Ama evinde radyosu olan enstitü yöneticileri veya öğretmenleri bir yol bulup bu olanaklarından enstitü öğrencilerini ve müzik eğitimini yararlandırırlardı. Bunun en tipik örneklerinden biri Savaştepe Köy Enstitüsü’nde yaşandı. Bunu anılan enstitüden 1944 çıkışlı Tevfik Koman (2008: 97) şöyle anlatır:
Okulda radyo yoktu. Müzik öğretmeni bizi müdür yardımcısı Zeki Tunaboylu’nun evine götürür, “Yurttan Sesler” programını O’nun radyosundan dinletirdi. Bunu gruplar halinde yapardık. Oradan öğrendiğimiz şarkı ve türküleri müzik derslerinde söylerdik. İlk yılın yokları, ikinci yıl tamamlandı.
Aynı enstitüden Mehmet Duru (2008: 153-154) yokluk ve yoksunluktan kaynaklanan zorunlu bir nedenle ‘radyo yayınından dinleyerek öğrenip arkadaşlarına öğretme’ yönteminin uygulandığı bu özgün ve yaratıcı deneyimi çok yönlü, ayrıntılı ve son derece düşündürücü biçimde şöyle dile getirir:
1943 yılında Enstitü’müzde müzik yönünden bir şanssızlığımız başladı: Müzik öğretmenimiz Macide Kültür okulumuzdan ayrıldı. Yerine de hemen bir atama yapılamadı. Müzik derslerimiz boş geçiyordu. Ne önlem alınabilirdi?
O aylarda Ankara Radyosu’nda ünlü folklorcumuz Muzaffer Sarısözen yönetiminde, Çarşamba günleri saat 15.00 dolaylarında ‘bir türkü öğreniyoruz’ saatinin yayına başlayacağını işitiyoruz. Enstitü yönetimi bundan yararlanma yolunu araştırmış, yöntemini de bulmuş ve uygulamaya koymuştu:
Eğitim başımız Zeki Tunabuylu’nun evinde pilli bir radyosu vardı. Pilli dedikse, şimdiki gibi kalem pille ötebilen ve cebe sığabilecek kadar da küçülmemişti o zamanın radyoları. [Günümüzdeki] 37 ekran televizyondan büyüktü en küçüğünün boyutları. Pillerine gelince; anot ve katot diye 2 parçadan oluşuyordu. Anot; dikdörtgen prizma biçiminde, tartsanız ağırlığı 7-8 kilo gelirdi. Katot ise bir kiloyu aşan ağırlıkta, coca-cola şişesi büyüklüğündeydi. Antenine gelince; konutun çatısına gerilen en az 8-10 metre uzunluğunda bir bakır tel… Böylesine pilli bir radyo ne cepte gezer, ne de kurulduğu yerin dışında kullanılabilirdi. Öyleyse biz onun ayağına gidecektik.
Yokluk, yoksunluk yazgı olarak sineye çekilmiyordu köy enstitülerinde. Mutlaka o sorunu aşacak girişimlerle çıkış yolu bulunurdu çoğunlukla…
Her sınıftan kulağı müziğe [en] yatkın olan ikişer kişi seçildi. Bu seçilenler her yayın günü, ancak Tunaboylu’nun penceresine kadar çıkarılabilen radyodan yayınlanan türküleri öğrenecekler, her öğrenen de kendi sınıf arkadaşlarına öğretecekti.
Her yayın günü, yayından önce bu seçilen öğrenciler, Tunaboylu’nun penceresinin dibinde şarkı defterleri ve kalemleri ile yerlerini alırlardı. Kimimiz bir taşın tepesinde, kimimiz yerde oturarak yayının başladığı ilk programa yetişmiştik. Sarısözen biraz boğuk ama etkili ve sevecen sesiyle türkünün sözlerini ağır ağır yazdırır, sonra ezgisiyle çaldırır ve söyletirdi ‘Yurttan Sesler’ ekibine. Bizler de öğrendiklerimizi sınıf arkadaşlarımıza öğretirdik. Aylarca sürdü bu etkinlik. Bu yöntemle onlarca seçkin türkü öğrenmiştik.
Çoğumuzun hâlâ önemsiz derslerden saydığı Müzik eğitimi böylesine ciddiye alınmıştı köy enstitülerinde. İstenirse yokluklar içinde neler yapılabileceğinin örneğiydi bu yapılanlar…
8.8. Köy Enstitülerinde Eğitim Müziği Dağarı: Köy enstitülerinde uygulanan genel, özengen ve mesleksel müzik eğitiminin gereği olarak çok yönlü bir eğitim müziği dağarı oluşturulur ve kullanılırdı. Bu dağarda esas olarak geleneksel Türk halk müziği, çağdaş çoksesli Türk sanat müziği ve uluslararası-evrensel sanat müziğinden seçilen örnekler yer alırdı. Bu örnekler tekerlemeler, türküler, oyun havaları, çocuk ve okul şarkıları ve marşlar ile küçük ölçekli ses ve çalgı parçalarından orta ölçekli yapıtlara doğru zengin bir çeşitlilik gösterirdi. Cumhuriyetin başlıca müzik öğrenim kurumları olan Müzik Öğretmen Okulu, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ve Devlet Konservatuvarı’nda işlenip çokseslilendirilen ve ilk seslendirimleri-yorumları yapılan Türk halk müziği dağarı, bu kurumlar dışında en çok ve en yaygın Köy Enstitülerinde enstitülü öğretmen ve öğrenciler tarafından seslendirilip yorumlanırdı. Öbür yandan Ankara Radyosunca yayınlanan seçme türküler ve oyun havaları ile kimi çoksesli ulusal ve evrensel parçalar da enstitülerin eğitim müziği dağarı içine girer ve böylece çok geniş bir söyleme, çalma ve dinleme dağarı oluşurdu. Bu dağar olanaklar ölçüsünde oluşturulan plak derlemleri (koleksiyonları) ile desteklenirdi.
9. Köy Enstitülerinde Müzik Dersleri, Kursları, Kolları, Çalışmaları, Toplulukları ve Solocuları
Köy enstitülerinde kuruluş ve açılışlarının ilk günlerinden itibaren yoğun ve sürekli bir müzik eğitimi uygulanıyordu. Çünkü müziğin insan yaşamındaki yeri ve önemi ile bireysel, toplumsal, kültürel, sağaltımsal ve özellikle eğitimsel işlevleri (Uçan 2005a: 20-32; 2005b: 392-394) bu enstitülerde çok iyi biliniyor ve en iyi biçimde gerçekleştirilmek isteniyordu. Ayrıca köy enstitüleri hiç kapanmazdı, başka bir deyişle hiçbir zaman tam tatile girmezdi. 4274 sayılı yasaya göre köy enstitüsü öğrencilerine yılda sırayla toplam 45 gün izin verilirdi. Buna göre her öğrenci yılda 320 gün enstitüde kalıyor (Kuyumcu 2003: 79) ve eğitim görüyordu. Bu okullarda öğrencilerin yıllık yaz tatili sürekli izinleri sırayla kullanılırdı. Genellikle okulun yarısı ya da bir bölümü izindeyken öbür yarısı ya da bölümü okulda kalır eğitim-çalışım-üretim etkinliklerini sürdürürdü. Böylece hiç kapanmayan ya da hiç tam tatile girmeyen bu okullarda müzik eğitimi yıl içinde sürekli yapılan bir eğitim niteliği kazanırdı. Bu bakımdan bu okullarda deyim yerindeyse tam yıl müzik eğitimi yapılırdı. Köy enstitülerinin tam yıl müzik eğitiminde müzik dersleri, müzik kursları, müzik kolu, özgür müzik çalışmaları, müzik toplulukları ve çalgı-ses solocuları baş yeri tutardı.
9.1. Köy Enstitülerinde Müzik Dersleri: Köy enstitülerinde dersler Kültür Dersleri, Tarım Dersleri ve Teknik Dersler olmak üzere üç ana kümede toplanıyordu. Kültür Dersleri kümesi yaşam, dil, bilim, felsefe, sanat, spor ve ekonomi derslerinden oluşuyordu. Müzik dersi Kültür Dersleri arasında yer alıyordu ve bu kapsamda tüm öğrencilere zorunluydu. 1943 Programı’na göre tüm sınıflarda haftada 2’şer saat yapılırdı. 1947 Programı’nda ise öbür sınıflarda haftada 2’şer saatlik durumunu korurken 3’üncü ve 5’inci sınıflarda 1’er saate indirildi. Köy enstitülerinde Müzik dersinin yanı sıra ondan ayrı olarak yine tüm öğrenciler için zorunlu Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar dersi de vardı. Haftada 1 saat yapılan bu ders 1943 Programı’nda ilk 4 sınıfta yer alır ve 5’inci sınıfta yer almazken 1947 Programı’nda 5’inci sınıfta da yer alıyordu. Genellikle bu dersin haftalık süresinin yaklaşık bir yarısında Beden Eğitimi, öbür yarısında müzikli ya da müzik eşlikli Ulusal Oyunlar Eğitimi yapılıyordu. Bu, bir yönüyle kendine özgü bir ulusal oyunlu müzik eğitimi niteliği taşıyor demekti. Böylece bu dersin bir yarısında dolaylı bir müzik eğitimi de yapılmış oluyordu. Buna göre köy enstitülerinde zorunlu Müzik dersi ve zorunlu Ulusal Oyunlar dersi çerçevesinde kapsamlı bir müzik eğitimi gerçekleştiriliyordu.
9.2. Köy Enstitülerinde Müzik Kursları: Köy enstitülerinde Müzik derslerinde yavaş, geç ve güç öğrenen ve bu nedenle öbür arkadaşlarına göre biraz ya da epey geride kalan öğrenciler için ayrıca ders dışı Müzik Kursları açılırdı. Bu kurslarda öğrenciler derste yaşadıkları müziksel öğrenme zorluklarını yener, öğrenme eksikliklerini tamamlar, öğrenme güçlüklerini giderir ve böylece kendilerini geliştirerek öbür öğrenci arkadaşlarının düzeylerine yaklaşır veya erişirlerdi. Derslerin uzantısı olan bu kurslar parasızdı, ücretsizdi. Başka bir deyişle öğrenciler için bir parasal gider ya da harcama, müzik öğretmenleri ve usta öğreticiler için ayrı bir parasal gelir ya da kazanç kapısı değildi. Çünkü köy enstitülerinde özel paralı ve çıkar amaçlı kurslar açılmazdı. Açılan her kurs parasızdı ve bireysel, toplumsal, kültürel ve eğitimsel yarar amaçlıydı. Bu, köy enstitülerinin varoluş özelliklerinden ve en temel eğitim ilkelerinden biriydi.
Öbür yandan köy enstitülerinde müziğin bütününde veya özellikle başta çalgı çalma olmak üzere belli dallarında ilgili, istekli-meraklı ve yatkın veya ileri düzeyde yetenekli öğrencileri geliştirmek için de kurslar vardı. Söz konusu öğrencilerin özengence müzik yapmalarını sağlamak veya müzik alanında daha ileri ortaöğrenim ya da yükseköğrenim veren kurumlara hazırlamak amaçlı Müzik Kursları da açılıyor ve veriliyordu. Bu hazırlıklar önceleri 1947’ye kadar Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar Koluna (Müzik Dalına), sonraları 1947’den itibaren bir yandan İstanbul [İlk]Öğretmen Okulu Özel Müzik Şubesi’ne [Müzik Semineri’ne], diğer yandan Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’ne girmeye yönelikti. Bu kurslar yoluyla çok sayıda köy enstitülü genç yetişti ve söz konusu müzik seminerine ve müzik yükseköğretim kurumlarına girip oralarda müzik ortaöğrenimi ve yükseköğrenimi gördü.
9.3. Köy Enstitülerinde Müzik Kolu ve Müzikli Kollar: Köy enstitülerinde günlük, haftalık, aylık, mevsimlik, dönemlik ve yıllık programları sağlıklı işleyen bir bütünlük biçimde düzenli, etkili ve verimli yürütebilmek için eğitsel amaçlı/işlevli çeşitli öğrenci çalışma kolları oluşturulurdu. Öğrencilerin etkin katılımı ve öz yönetimiyle oluşturulan ve işleyen toplam on çalışma kolundan biri Müzik Kolu idi. Bu kolun yanı sıra müzikli gösterim/oyun çalışmalarını da kapsayan Gösteri-Oyun/Müsamere Kolu ile müzikli jimnastik ve oyun çalışmalarını da kapsayan Spor Kolu da bulunuyordu. Böylece köy enstitülerinde müzik eğitimi Müzik Kolunun doğrudan ve öbür iki kolun dolaylı müzik çalışmalarıyla daha da artan/çoğalan, genişleyen ve yaygınlaşan bir nicelik ve nitelik kazanıyordu.
Köy enstitülerinde müzik eğitiminin kendine özgü bir yapısı, ortamı ve dağarı vardı. Bu okullarda müzik eğitimi tekdüze değildi, çokdüze bir yapı ve işleyiş hâlindeydi. Enstitülerdeki müzik eğitimi sadece müzik dersleriyle, serbest müzik çalışmalarıyla, müzik kollarıyla, müzik dinletileriyle veya müzik dinletili etkinlikleriyle ve müzikli gösterileriyle sınırlı değildi. Enstitülerdeki yaşamın, günlük yaşamın hemen her alanına, her etkinliğine yayılan bir özellik gösteriyordu. Özellikle halk türküleri, oyun havaları ve marşlar bu eğitimin başta gelen dağarcığını oluşturuyordu. Bu durumu Talip Apaydın (2009: 57-58) Köy Enstitüsü Yılları adlı yapıtında şöyle anlatır:
Ziraat Marşı [çok kısa zamanda] Köy Enstitüleri Marşı haline gelmişti. Söylemediğimiz gün, söylemediğimiz toplantı yoktu. Yedi-sekiz yüz kişi bir ağızdan, ciğerlerimizin bütün gücüyle bağırarak söylerdik. Gerçekten görkemli olurdu. Yeri göğü inletirdik. Hele halk türküleri… Denilebilir ki halk türküleri Türkiye’de Köy Enstitüleriyle yeni bir anlam kazandı. Yeniden havalandırılmış oldu. Günlük radyo izlencelerine girdi. Genel beğeni haline geldi.
Köy enstitülerinde Kolların da katılım ve katkılarıyla belirlenen eğitim planlarına göre sırayla yurt gezisine çıkılırdı. Bu geziler öbür işlevlerinin yanı sıra özellikle yurt kültürünün, o bağlamda yurt müziğinin yerinde tanınmasına, yaşanmasına ve özümsenmesine de fırsat ve olanaklar sağlıyordu. Kimi yönleriyle derslerden daha yararlıydılar (Kudar 2008: 140). Çünkü insanı eğiten bir yaşama biçiminin parçalarıydılar.
9.4. Köy Enstitülerinde Özgür Müzik Çalışmaları: Köy enstitülerinde müzik dersleri, kursları ve kolu dışında giderek düzenlileşen ve kurallaşan Özgür Müzik Çalışmaları da yapılıyordu. Bu çalışmalar daha çok bireysel idi ve bu nedenle ağırlıklı olarak bireysel çalgı çalışmaları biçiminde gerçekleşiyordu. Bu çalışmalarda bir yandan müzik dersinde ve kursunda yaşanan kimi öğrenme eksikliklerini giderme ve yanlışlıklarını düzeltme amacıyla verilen ödevler hazırlanıyordu. Öbür yandan da kişisel ilgi, istek, merak ve beklentiler doğrultusunda değişik parçalar çalışılıp öğrenilerek kişisel müzik dağarı çeşitlendirilip geliştiriliyordu. Bu yarı özgür ve tamamen özgür çalışmalar aynı zamanda sağaltıcı bir işlev de görüyordu.
9.5. Köy Enstitülerinde Müzik Toplulukları: Köy enstitülerinde ses toplulukları, çalgı toplulukları ve ses/çalgı toplulukları olmak üzere başlıca üç tür müzik toplulukları oluşurdu. Bunların arasında en doğal, en kolay ve en çabuk oluşanı kuşkusuz ses topluluklarıydı. Çalgı toplulukları ise temel çalgı eğitiminin daha uzun zaman alması nedeniyle biraz daha geç ve güç oluşurdu. Ses Toplulukları [Korolar]: Köy enstitülerinde her sınıf aynı zamanda doğal bir ses topluluğu ya da koro idi. Böylece oluşan çok sayıda sınıf korolarından başka okul korosu ya da okul koroları da vardı. Bu nedenle bu okullarda ses toplulukları ve koro eğitimi çok etkin ve yaygın idi. Bu eğitim gerektiğinde koro yönetme etkinliklerini de kapsar ve bunu da geliştirir biçimde yürütülürdü. Öbür yandan kitlesel ses ve müzik eğitimi yoluyla kitlesel şarkı-türkü söyleme etkinlikleri gerçekleştirilirdi. Böylece kendiliğinden kitlesel korolar da oluşurdu. Çalgı Toplulukları [Orkestralar]: Köy enstitülerinde çalgı toplulukları çok önemliydi. Genellikle 30-40 kişilik mandolin toplulukları (orkestraları) epey yaygındı. Kimi enstitülerde 60-70 kişilik bağlama toplulukları oluşurdu. Bunların yanı sıra değişik tür çalgılardan oluşan karma topluluklar önemli bir yer tutardı. Ayrıca yerel elemanlardan da yararlanılarak oluşturulan Bandolar köy enstitülerinin dikkati çeken ve imrenilen müzik toplulukları arasında yer alıyordu. Ses/Çalgı Toplulukları [Korolar/Orkestralar] daha büyük ve görkemli topluluklar olarak dikkati çekerlerdi. Önemli törenlerde ve törensel dinletilerde açılış veya kapanışlar genellikle bu tür toplulukların etkinliğiyle gerçekleşirdi. Ayrıca kimi topluluklar aynı anda hem ses hem çalgı topluluğu olurdu. Çünkü her öğrencinin dili ezgi-şarkı-türkü söyler, eli çalgı tutar ve çalardı.
9.6. Köy Enstitülerinde Çalgı ve Ses Solocuları: Köy enstitülerinde ilk günlerden itibaren verilen yoğun, etkili ve sürekli müzik eğitimi sürecinde kimi öğrenciler müzik yeteneklerini erken belli ederlerdi. Müzik yeteneği, merakı, ilgisi olağanın üstünde olanlar ve en üstte bu süreçte çabuk belirir, kendiliğinden veya özendirmeyle öbür öğrencilerden daha hızlı öğrenir, daha çok çalışır ve daha çabuk ilerlerlerdi. Bunlar kısa sürede çalgılarında veya seslerinde erken beceriklileşirler, hatta kimi durumlarda çok geçmeden epeyce ustalaşırlardı. Bunlar bu aşamadan itibaren müzik etkinliklerinde veya müzikli etkinliklerde çoğun solocu olarak görev alırlar ve enstitü içinde adım adım tanınmaya başlarlardı. Bunların kimileri zamanla öbürlerini geçerek baş solocular arasına girerlerdi. O aşamadan sonra bulundukları enstitünün önemli müzik etkinliklerinde vazgeçilmez solo müzikçiler olarak yer alırlar ve dinletiler verirlerdi.
10. Köy Enstitülerinde Müzik Eşlikli Halk Oyunları ve Jimnastik Eğitimi
Köy enstitülerinde müzik eğitiminin çok önemli bir boyutu bedenin müziksel kurulumu ve devinimi temeline dayanıyor, ondan kaynaklanıyor ve onu besliyordu. Bu önemli boyut müzik eşlikli halk oyunları ve jimnastik eğitimi idi. Buna bir yönüyle halk oyunları ve jimnastik eşlikli müzik eğitimi de denilebilirdi.
10.1. Müzik Eşlikli Halk Oyunları ve Jimnastik Eğitimi: Köy enstitülerinde ulusal oyunlar veya Türk halk oyunları eğitimi müzik eşliğinde gerçekleştirilirdi. Bu eğitimde oyuna müzik eşliği ile müziğe oyun eşliği çoğu kez iç içe geçen bir bütünlük gösterirdi. Bu bütünlük içinde öğrenciler asıl eğitimlerinin yanı sıra güçlü bir oyunsal müzik eğitimi de alıyorlardı. Bu bakımdan Türk halk oyunları eğitimi çoğun dolaylı müzik eğitimi olmanın ötesine geçerek kendine özgü bir yarı doğrudan müzik eğitimi görünümüne veya niteliğine bürünürdü. Bu eğitimle kendiliğinden müziği oyunlaştırma ve oyunu müzikleştirme denilen, öğretmenlikte çok önemli davranışlar ve yöntemler kazanılıp geliştiriliyordu. Öbür yandan köy enstitülerinde beden eğitiminin önemli bir boyutunu jimnastik eğitimi oluştururdu. Jimnastik eğitiminde kapsanan devinim, alıştırma ve çalışmalar çoğu kez müzik eşliğinde yapılırdı. Bu eşlikle öğrenciler asıl eğitimlerinin yanı sıra bir tür jimnastiksel müzik eğitimi de almış oluyorlardı. Bu bakımdan bu çalışma ve etkinlikler kendine özgü bir dolaylı müzik eğitimi sayılırdı. Tüm bunlar bir bütün hâlinde müzik eşlikli halk oyunları ve jimnastik eğitimi ve halk oyunları ve jimnastik eşlikli müzik eğitimi olarak nitelendirilebilirdi.
10.2. Müzik Eşlikli Halk Oyunları ve Jimnastik Gösterileri: Köye enstitülerinde sabahları tüm öğrencilerce oynanan müzik eşlikli halk oyunları giderek müzik eşlikli sabah jimnastiğine dönüşürdü. Bu jimnastiğin müziklerini de giderek öğrenciler yapar ve çalardı. Bu toplu müzik eşlikli oyunlar ve jimnastikler enstitülerde zaman zaman birer öz gösteri niteliğine bürünürdü. Genellikle bağlı olunan ilçe veya il merkezlerinde coşkuyla kutlanan resmî 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramları köy enstitülülerin müzik eşliğinde gerçekleştirdikleri en görkemli toplu halk oyunları ve jimnastik gösterilerine sahne olurdu. Bu etkinliklerde öbür okullar toplu bedensel devinimlerini sayısal ve sözel komutlarla başlatır, sürdürür ve bitirirken köy enstitüleri kendi yaptıkları-kendi çaldıkları müzikle başlar, müzikle sürdürür ve müzikle bitirirlerdi. Bu nedenle onların gösterileri öbürlerininkilerden çok daha anlamlı ve güzel olur, çok daha büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenirdi. Kısacası enstitülerce sergilenen bu görkemli gösterilerin uygulanımına ve seyrine doyum olmazdı. Bu nedenle bu etkinlikler için yapılan eğitim, çalışma ve hazırlıklar ile sürecin sonunda sergilenen gösteriler bunları gerçekleştirenlerin yanı sıra izleyen kitleler tarafından da dört gözle beklenirdi. Bu gerçekleşmeleri her zaman herkes coşkuyla karşılanır, yorumlanır ve değerlendirilirdi.
11. Köy Enstitüleri Yaşamında Müzik
Köy enstitüleri yaşamında müziğin çok önemli bir yeri vardı. Bu okullardaki günlük yaşam sabah müzikle başlar, tüm gün müzikle seyreder ve gece müzikle biterdi. Enstitülerdeki çok yönlü, çok boyutlu iletişim ve etkileşimin estetik belkemiğini, yönlendirici odağını ses ve müzik oluştururdu. Öyle ki kalkış, toplanış ve dağılışlarda; işleniş, dinleniş ve eğlenişlerde; uygun adımlayış, yürüyüş ve oynayışlarda; bireysel ve toplu çalgı çalmanın, marş-şarkı-türkü söylemenin, halk oyunları için müzik yapmanın yanı sıra günün belli saatlerinde kampana/zil çalma da bir tür müzik sayılırdı. Atatürk’ün ünlü özdeyişiyle kısaca belirtmek gerekirse köy enstitülerinde ‘yaşam müzikti’, ‘müzik yaşamdı’. Köy enstitülerinde müzik bireysel ve toplumsal ‘yaşamın kendisi’ idi. Daha kısacası insansal “yaşamın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyi” idi.
11.1. Sabahları Günaydın ve Müzikle Uyanış/Uyandırılış: Köy enstitülerinde sabahları genellikle müzikle uyanılır ve kalkılırdı. Bu müzik bir kampana müziği veya zil müziği olduğu gibi başka bir çalgı müziği veya ses-söz müziği de olabilirdi. Enstitülerde genellikle sabahları önce kampana çalardı. Kampananın Dann! Dann! Dann! seslerinden sonra öğrenci başkanı yatakhanelere gelir, uyuyan öğrencileri uyandırırdı. Kimi enstitülerde kimi öğrenci başkanlarının nöbetlerinde öğrenciler sabahları başkanın “Günaydın arkadaşlar!” sözünün hemen ardından çalgısal ve sözel müzikle uyandırılır ve kalkmaya isteklendirilirdi. Savaştepe Köy Enstitülü Y. Ziya Özdemir (2008b: 200) orada öğrenciyken yaşadığı böyle bir uyandırma ve isteklendirme durumunu şöyle anlatır:
Son sınıf öğrencileri arasından önceleri bir hafta, daha sonra bir ay süre ile seçilen öğrenci başkanı gözümde çok büyük ve önemli biriydi. Ona herkes saygı gösterirdi. Küçük sınıflar büyük sınıflara karşı zaten saygılıydı ama öğrenci başkanına gösterilen saygı bir başkaydı benim gözümde. Çünkü okul müdürü, müdür yardımcısı, eğitimbaşı ve nöbetçi öğretmenden sonra yönetimde en yetkili kişiydi.
Her gün sabah şafakta, alaca karanlıkta, yatakhaneye gelir; “Günaydın arkadaşlar! Günaydın arkadaşlar!” diyerek, uyuyan öğrencileri uyandırırdı. Biz de ona “Günaydın!” diye cevap verirdik. Sesimiz biraz cılız çıkmışsa; “Olmadı arkadaşlar bir daha günaydın!” der, yanında getirdiği mandolin ve keman çalan iki kişiyle [öğrenciyle] birlikte türkü söylemeye başlardı. Bu koroya biz de katılınca yatakhanede bir şölen havası eserdi, sabahın erken saatinde.
Yataktan kalkılınca yataklar düzeltilir, tıraş olunur, eller yüzler yıkanıp saçlar taranır, giyinilir ve sabah etüdüne girilirdi. Etütten sonra kahvaltı yapılır ve ardından enstitü alanında toplanarak sabah sporu ve müzik çalışmaları yapılır; davul, zurna, akordeon, mandolin, keman ve bağlamadan oluşan çalgı topluluğun müziği eşliğiyle türküler söylenip ulusal oyunlar oynanırdı. Sonra neşe ve coşku içinde derslik, işlik ve tarımlıklara, tarım alanlarına gidilir, derslere ve çalışmalara başlanırdı. Akşam yemeğinden sonra da özgür okuma saatinde kitaplar okunur ve özetlenirdi. Enstitülerde bir günlük eğitim düzeni işte böyleydi.
11.2. Köy Enstitülerinin Günlük Yaşamında Müzik: Her köy enstitüsü aynı zamanda kendine özgü bir eğitim kenti ya da eğitim kentçiği görünümündeydi. Böyle bir kentin ya da kentçiğin yine kendine özgü bir müzik kültürü, müzik eğitimi ve müzik yaşamı vardı. Köy enstitülerinde müzik herkesin, her öğrencinin günlük yaşamının doğal, ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıydı. Türküler eşliğinde çalışılıyor, türküler söyleyip halaylar çekilerek yorgunluk gideriliyordu. Öğrencilerin çeşitli çalışmalarda gösterdikleri başarılar ödüllendirilirdi. Kimi ödüllendirmeler uzun süreli ve geniş kapsamlı bir yurt gezisi biçiminde olurdu. Böyle bir gezide Çifteler Köy Enstitüsü’ne gelen Savaştepeliler ozanlar ozanı Âşık Veysel’i ilk kez orada tanıdılar, canlı olarak orada dinlediler. Ardından başkent Ankara’ya gelince Radyoevinde Muzaffer Sarısözen’in canlı yayın programını izlediler ve Büyük Stüdyoyu gezdiler (Kundak 2008: 135, 136).
Köy enstitülerinde günlük yaşam sabahın erken saatlerinde başlardı. Genellikle sabah saat 06.00 sularında çalınan ilk kampanayla veya büyük zille uyanılıp kalkılır ve en çok 25-30 dakika içinde yıkanıp, temizlenip, yataklar düzeltilip yatakhaneden çıkılırdı. Ardından çalınan ikinci kampanayla/zille enstitünün oyun/spor/toplanma alanında toplanılıp 30 dakika oyunlu-müzikli devinimler yapılır, oyun havaları çalınır-türküler söylenir ve bunların eşliğinde ulusal oyunlar oynanırdı. Sonra çalınan üçüncü kampanayla/zille alandan ayrılınır ve uygun adımlarla marşlar söylenerek yemekhaneye gidilirdi. Yapılan kahvaltıdan sonra çalınan dördüncü kampanayla/zille toplanma yerinde küme başlarında öğretmenler olmak üzere tüm öğrenciler toplanır ve öğrenci başkanları yoklamalarını yapıp nöbetçi öğretmenine verirlerdi. Yoklamalar alındıktan sonra alanda topluca 3-5 marş ya da türkü söylenirdi ve hemen ardından alandan ayrılıp kümeler hâlinde ders, iş ve çalışma yerlerine dağılınırdı. Ders, iş ve çalışma yerleri uzakta olan kümeler yine uygun adımlarla marşlar söyleyerek alandan ayrılırlar ve yerlerine ulaşırlardı.
Bu ulaşımdan hemen sonra saat 08.00’de çalınan beşinci kampanayla/zille tüm öğrenciler ve öğretmenler günlük ders, iş ve çalışmalarının ilk dört saatlik evresine başlarlardı. Bu ilk dört saatlik ders, iş ve çalışma evresinin bitiminde çalınan altıncı kampanayla/zille 15 dakika içinde öğle yemeğinde buluşulurdu. Yemekten sonra saat 13.00’te çalınan yedinci kampanayla/zille ikinci dört saatlik ders, iş ve çalışma evresine başlanırdı. Ardından çalınan sekizinci kampanayla/zille ikinci ders-iş-çalışma evresi biter ve günün yorgunluğunu giderici dinlenme, oynama ve özgür zaman başlardı. Bundan sonra çalınan dokuzuncu kampanayla/zille toplanılıp akşam yemeği yenir ve yeterli bir aranın ardından iki saat süren akşam okuma saati başlardı. Bunun bitiminde çalınan onuncu kampanayla/zille ise sınıflar boşalır, yatakhanelere gidilir ve saat 22.00’de uyunurdu, uykuya dalınırdı (Kuyumcu 2003: 58, 59-60).
11.3. Köy Enstitülerinin İş ve Çalışma Ortamında Müzik: Köy enstitülerinde iş ve çalışma ortamları müziksiz olmazdı. Ateşler türküler eşliğinde yakılır, çalışmalar türküler eşliğinde yapılırdı. Yorgunluklar türküler söyleyip halaylar çekilerek, zeybekler oynanarak ve horonlar tepilerek giderilirdi. Öğrencilerin bağlamalarından, kemanlarından, mandolinlerinden ezgiler yükselirdi. Yanık ezgiler-türküler yürekleri dağlardı. Horonlar, zeybekler yeri yerinden oynatırdı (Fırtına 2008: 233). Birbirinden farklı dinlenme yerlerinde konuşlanan iş ve çalışma kümelerince çalgı eşliğinde söylenen ulusal marşlar, Anadolu halk ezgileri, halk türküleri ve oyun havaları birbirine karışırdı. Topluca yenilen yemeklerde çıkan çatal, kaşık, tabak sesleri bile kimi öğrencilere bir müzik şöleni gibi geliyordu (Akgün 2008: 231). Köy enstitülerindeki iş ve çalışma ortamlarında yerel çalgı müziklerinden de çok yararlanılırdı. Bunun yüzlercesinin-binlercesinin bir örneği 1942 Temmuz’unun başlarında Pamukpınar [Yıldızeli] Köy Enstitüsü’ndeki yoğun bir iş-çalışma gününde yaşanır. Bu olay-durum şöyle anlatılır (Tonguç: 2009: 326):
3.7.1942’de Yücel ve yanındakiler Sivas Yıldızeli Köy Enstitüsü’ndeydiler. Burada yoğun bir yapı çalışması vardı. Çalışanların hızını artırmak için davul zurna çalınıyordu. Bunlara çekiç, mala, harç sesleri karışıyordu. ‘Yüzyıllardır ıssız kalmış Çamlıbel önlerinde kızlı erkekli yeni bir kuşağın sesleri duyuluyordu.’
En yorucu iş çalışmalarından sonra bile dinlenirken yorgunluklar genellikle müzik yaparak-dinleyerek giderilmeye çalışılırdı. Böyle bir durumu Savaştepe Köy Enstitülü Koman (2008: 96) şöyle anlatır: [İş çalışmalarında] Öyle yoruluyorduk ki, sınıf arkadaşımız Şevket Uysal’ın şarkıları, türküleri olmasa imkânı yok dinlenemezdik: “Kızılırmak parça parça olaydın; Söyleyin güneşe bugün doğmasın; Yüzyaş şarkısı” en çok söyledikleriydi.
11.4. Hafta Sonu Eğlencesinde Müzik: Köy enstitülerinde en az onbeş günde bir, ama genellikle her haftanın bitiminde cumartesi günü öğle yemeğinden hemen sonra enstitü işleriyle ilgili değerlendirme toplantısı yapılırdı. Okul müdüründen usta öğreticilere, öğrenci başkanından okula en yeni gelen öğrencilere kadar herkes bu haftalık değerlendirme toplantılarına katılmak zorundaydı. Toplantıyı öğrenci başkanı açardı. Yapılan işler ve görevlerle ilgili sorular sorulur, eleştirilerde bulunulur, yanıtlar verilirdi. Eleştiriler genellikle yapıcı, yaratıcı ve yol gösterici olurdu. Sorular sırasıyla nöbetçi öğrenci, öğrenci başkanı, nöbetçi öğretmen ve okul müdürü tarafından yanıtlanırdı. O günün akşamı/gecesi ise eğlence düzenlenirdi. Bu eğlenceler gerçekte “yetenekleri ortaya çıkaran, halkın saz ve söz varlığını sergileyen hafta sonu şenlikleri” idi (Başaran 2011: 49). Eğlencede müzik ve halk oyunları baş etkinlikler arasında yer alırdı. Mandolin, keman, akordiyon, bağlama, davul-zurna gecede çalınan en önemli çalgılardı. Enstitülüler haftanın yorgunluğunu böylece atarlardı (Özdemir 2008: 201-203). Cumartesi akşamları/geceleri yapılan eğlenceler öğrencilerce düzenlenirdi. Bu eğlencelerde marşlar, şarkılar, türküler söylenip, oyun havaları ve başka havalar çalınıp sıra müzikli halk oyunlarına gelince coşku en üst düzeye ulaşırdı (İncesu 2008: 115). Çünkü müzikli halk oyunlarında sesel-sözel dil, çalgısal dil, ezgisel dil ve bedensel/devinimsel dil birlikte iç içe bir bütün olarak insanın anlatımını en doruğa çıkarıyordu (Uçan 1997/1998).
11.5. Köy Enstitülerinde Müzik Yayınları: Köy enstitülerindeki günlük müzik yaşamında müzik yayınları da öneli yer tutardı. Enstitülerde günün uygun saatlerinde çeşitli müzik yayınları yapılır ve bu yayınlar yoluyla çeşitli müzikler dinletilirdi. Bu yayınlarda geleneksel Türk halk müziği ve çağdaş çoksesli Türk sanat müziği ile uluslararası sanat müziği eserlerine çoğun bir arada yer verilirdi. Bu yayınlar yoluyla öğrenciler çok yönlü ve çok türlü müzik dinlemeye ve dinledikleri müziği anlamaya yöneltilir, sevmeye özendirilir ve alıştırılırdı. Kuruluşlarını tamamlamış veya tamamlamakta olan her köy enstitüsünde bu amaçla en az bir radyo, ses yükselteci, hoparlör, mikrofon ve pikap bulundurulur ve müzik yayınlarında kullanılırdı. Yayınlarda bunlardan yararlanılarak öğrencilere biraz önce belirtilen üç ana müzik türünden seçme eserler veya parçalar dinletilirdi. Böylece geleceğin köy öğretmenleri enstitüdeki öğrenciliklerinin ilk yıllarından itibaren adım adım çok yönlü ve oldukça zengin çeşitleri olan bir müzik dinleme dağarına sahip olurdu. Bu dağarın oluşmasında özellikle Ankara Radyosu’nun canlı-cansız müzik yayınları da çok önemli ve etkili bir yer tutuyordu. Bu dağarın bir kısmı giderek öğrenme-öğretme dağarına dönüşürdü.
12. Köy Enstitülerinin Çevrelerine ve Birbirlerine Müziksel Açılımları ve Etkileri
12.1. Köy Enstitüleri Arası Müzik Alışverişi: Ülkemiz eğitiminde köy enstitüsü deyince imece, imece deyince köy enstitüsü akla gelir. Köy enstitüleri arası müzik alış verişi en çok karşılıklı imece çalışmalarıyla, imeceleşmeyle oluyordu. Buna kubaşma/kubaştırma yöntemi de denir (Uçan 1978-1979). Köy enstitülerinin özellikle ilk kuruluş yıllarında imeceleşme çok etkin ve yaygındı. Sonraki yıllarda buna enstitüler arası gezi-gözlem etkinlikleri eklendi. Bu yolla bir enstitüden öbür enstitülere giden veya öbür enstitülerden bir enstitüye gelen ekipler/kümeler kendi yörelerinin türkülerini, oyun havalarını ve halk oyunlarını konuk oldukları enstitünün öğrencilerine öğretirlerdi. Bunları öğrenen öğrenciler çok geçmeden kendi arkadaşlarına öğreterek türkü-oyun havası-halk oyunu dağarlarını genişletirlerdi. Böylece enstitüler arasında çok etkin ve yoğun bir müzik alışverişi ya da müzik paylaşımı olurdu. Bu süreçle birlikte birçok yerel-yöresel müzikler giderek bölgesel müzik ve ulusal müzik konumuna gelmeye başladılar.
Türk müzik eğitimi devrimi en devrimci özlerinden birini köy enstitülerinde buldu, oluşturdu, yarattı. Müzik, enstitü yaşamının başta gelen ögelerinden biri oldu. Çalışma, dinlenme, eğlenme, kutlama ve uğurlamalar hep müzikliydi. Bu uğurlamaların en anlamlılarından biri Savaştepe Köy Enstitüsü Müdürü Sıtkı Akkay’ın 1947 Haziran’ında uğurlanışı sırasında Fırtına’nın (2008: 72-73) anlatımıyla şöyle yaşandı:
26 Haziran 1947, Sıtkı Akkay’ın öğretmen, öğrenci ve çevre halkının beyin, yürek ve emek gücünü harmanlayarak yedi yıl uğraş verip yoktan var ettiği eğitim yuvasından ayrılış günüdür. Ses yükselticiden, öğretmen ve öğrencilerine ‘sağlıcakla kalın’ diyor ve görevden ayrılıyor. Aynı ses yükselticiden başka bir ses, yeni müdürün sesi yükseliyor: ‘Öğretmen ya da öğrenci, hiç kimse eski müdür Sıtkı Akkay’ı yolcu etmek için istasyona gitmeyecektir. Gidenler hakkında gerekeni yaparım’ diyor.
Savaştepe halkı ise yaşlısı, genci, kadını, erkeği, çoluğu, çocuğu ile trenin gelmesine daha saatler varken, akın akın istasyona gitmeye başlıyor. İstasyon yığılım (mahşer) yerine dönüyor. Tren saat 16’da kalkacaktır. Kalkmasına 5-10 dakika kala tarlalardan, bahçelerden, yan yollardan geçerek Enstitü’nün tüm öğretmen ve öğrencileri birden istasyona akın ediyor. Ortalık göz alabildiğine insana kesiyor. İstasyon asıl o zaman tam bir yığılım haline dönüşüyor. Öğrenciler ve halk, hep bir ağızdan, Akkaya’nın en sevdiği ‘Emirdağı’ türküsünü söylemeye başlıyor. (…) Sıtkı Akkay türküler, şarkılar, sevgi ve ayrılık gözyaşlarıyla yolcu ediliyor. Ardılının önlemi geçersiz kalıyor.
12.2. Çevre, Köy ve Yurt Gezilerinde Müzik: Köy enstitülerinde enstitü bölgesindeki köylere sık sık geziler düzenlenirdi. Topluca veya kümeler hâlinde yapılan bu geziler genellikle tanışma, görüşme ve gereksinilen temel hizmetleri götürme ile birlikte gözlem-izlem, araştırma-inceleme ve kültür-eğitim alışverişinde bulunma amaçlıydı. Bölge içinde yakından uzağa doğru düzenlenen bu gezilerde çeşitli çalışma ve etkinlikler arasında müzik çalışmaları ve etkinlikleri önemli yer tutardı. Enstitülü öğrenciler uygun düşen tatil günlerinde kümeler hâlinde yanlarına çalgılarını da alarak müzik dağarlarıyla giderlerdi köylere. Varıp tanıştıktan ve ilk görüşmeleri yaptıktan sonra köylülere çeşitli gösterilerde bulunurken türküler, marşlar, oyun havaları çalıp söyleyerek ve halk oyunları oynayarak müziklerini de dinletirlerdi. Ardından çalgı çalıp türkü çığıran köylülerden ve varsa halk ozanlarından kendi yöresel müzikleri dinlenirdi. Kimi zaman da türküler ve oyun havaları derlenirdi. Köylü müzikçiler ya da halk ozanları konuk yerel müzikçi ya da konuk yerel sanatçı olarak enstitüye çağrılır ve tüm enstitülülere dinletilirdi. Böylece enstitü ile çevre/bölge köyler arasında çok canlı, verimli ve yararlı müzik alışverişinde bulunulmuş olurdu.
12.3. Köy Enstitüsü Dergilerinde Müzik: Köy enstitülerinde tasarlanıp gerçekleştirilen en anlamlı, en önemli çalışmalardan biri hiç kuşkusuz dergi çıkarmaktı. Bunların en başta geleni ve en çok sözü edileni Hasanoğlan Köy Enstitüsü tarafından çıkarılan Köy Enstitüleri Dergisi idi. Adından da anlaşıldığı gibi tüm köy enstitüleri için çıkarılan bu dergi Köy Enstitülerinin kuruluşunun beşinci ve Yüksek Köy Enstitüsü’nün kuruluşunun üçüncü yılında, 1945’in Ocak ayında yayın yaşamına atıldı. Köy enstitülerini kurucu bakan Hasan-Âli Yücel derginin ilk sayısına yazdığı yazıda şöyle diyordu:
Gönlümün duru dileği olarak söylüyorum; bu dergi, köy enstitülerinde okuyan ve köydeki kardeşlerini milyonluk bir kitle olarak okutup yetiştirecek olan yeni çağdaşlar kafilesinin, ülkü yolunda buluşma yeri olsun.
Yılda dört sayı olarak çıkarılması kararlaştırılıp ilk sayısı Ocak 1945’te Maarif Basımevinde basılarak yayımlanan bu dergide müzik kültürü ve müzik eğitimine ilişkin yazılara da yer veriliyordu. Dergi son derece bilimsel, kapsamlı ve yoğun içerikli yazılarıyla dikkati çekiyordu. Kısa sürede Yücel’in dilediği biçimde ülkü yolunda bir buluşma yeri oldu. Fakat ne yazık ki 7’nci ve 8’inci sayısı (Ağustos-Eylül 1947) birlikte basıldıktan hemen sonra 1947 güzünde YKE kapatılırken yayınına son verildi. Öbür yandan diğer kimi köy enstitüleri de kendi bölgeleri için kendi Yayın Kolu veya Dergi Kolu tarafından kendi dergilerini çıkarıyordu. Bunlardan biri İvriz Köy Enstitüsü’nce çıkarılan İvriz adlı dergiydi. Şubat 1947’den itibaren aylık olarak çıkmaya başlayan ve 34 sayı yayımlandıktan sonra kapanan bu dergide de müzik kültürü ve müzik eğitimi konularını içeren haber ve yazılar yer alıyordu (Uçan 2011c: 89).
12.4. Köy Enstitüsü Çıkışlı Köy Öğretmenlerinin Köylerdeki Müzik Etkinlikleri: Köy enstitüsü çıkışlı köy öğretmenleri görev aldıkları köylerde öbür görevlerinin yanı sıra okul içinde ve dışında çok önemli müzik çalışmalarında ve etkinliklerinde bulundular. Köylerindeki halkodalarında veya kasabalarındaki halkevlerinde köylü gençlere müzik eğitimi verdiler; türküler ve çalgılar öğrettiler. Bu eğitim, onları alanların davranışlarında kalıcı değişikliklere yol açtı; kulaklarında ve belleklerinde silinmez izler bıraktı. Bu konuda Bigadiç’in Yolbaşı köyünden Nami Güney (2008: 219) şöyle diyor:
İlkokul öğretmenim Savaştepe Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından İsmail Uçar’dı. Onun okulda ve okul dışında çaldığı mandolin ve keman sesleri hâlâ kulağımda. Köydeki halkevinde [halkodasında] yetiştirdiği türkücü ve oyuncu gençler hâlâ belleğimde.
Böylece köy enstitülerinde yaşanan ve yorumlanan müzik halk danslarıyla, hatta tiyatroyla ve diğer sanat dallarıyla birlikte bir bütün olarak yakın çevreye ve giderek öğretmenlik yapılan köylere sunuldu ve “köyün kültürel olarak canlandırılmasında katkıda bulundu” (Kocabaş 2007, 2011: 366). Köy enstitüsü çıkışlı öğretmenler köylerin kültürel-müziksel canlandırılmasında çok etkili ve belirleyici rol oynadılar. Kimi yerlerde çeşitli engellemelere karşın radyoyu, gazeteyi, kitabı köylere soktular. Başlangıçta özellikle radyo çok büyük ilgi gördü. Ankara’da söylenen türkülerin, çalınan ezgilerin ve oyun havalarının anında radyo ile köylere kadar gelmesi, oralarda duyulması, dinlenilmesi çok merak ediliyor ve ilgi uyandırıyordu.
13. Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar Kolunda [Müzik Dalında]
Köy Enstitüsü Müzik Öğretmeni Yetiştirme
Köy enstitüleri kendilerine özgü bütünsel bir müzik öğretmeni yetiştirilmesini gerekli kılıyordu. Bu gereklilik kısa sürede anlaşıldı. Çok geçmeden 1942-1943’te Yüksek Köy Enstitüsü (YKE) kuruldu ve bünyesinde oluşturulan Güzel Sanatlar Kolunda (GSK) köy enstitülerine müzik öğretmeni yetiştiren bir birim (Müzik Dalı) açıldı. Böylece o yıl köy enstitülerinde müzik eğitimi yeni ve daha ileri bir kurumsal aşamaya ulaştı. Bu aşamanın gerçekleşmesiyle birlikte o yıldan itibaren köy enstitülerinde müzik eğitimini İlk Kısım (KEİK), Orta Kısım (KEOK) ve Yüksek Kısım (KEYK-YKE) olmak üzere üç evrede ele almak doğru olur. O tarihlerde bu evrelerden İlk Kısım ve Orta Kısım 20 yerde kurulu Köy Enstitüleri’nde, Yüksek Kısım ise sadece 1 yerde HKE bünyesinde kurulu Yüksek Köy Enstitüsü’nde vardı. Köy enstitülülerin yükseköğrenim görme ve olanaklarından yararlanma açısından öbür 20 yerin yüzü o 1 yere dönüktü. Tüm köy enstitülerinin ‘ana kalbi’ olan o yer başkent Ankara-Hasanoğlan Köy Enstitüsü yerleşkesindeydi. Bu nedenle bu yerleşkede KEİK, KEOK ve KEYK bir aradaydı. YKE GSK’nin kurulması köy enstitülerindeki müzik eğitiminin hızla gelişerek düzeyini yükseltmesinde çok etkili ve belirleyici oldu. Denilebilir ki, köy enstitülerinde müzik eğitimi YKE GSK MD’nin açılmasıyla taçlandı. Ama ne yazık ki bu taç ancak beş yıl korunabildi, başlarda ancak beş yıl taşınabildi. Bunun öyküsünü şimdi kısaca anlatarak paylaşalım.
13.1. Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar Kolunun [Müzik Dalının] Kurulması: 1942 yılında Köy Enstitüleri ilk mezunlarını vermeye başlayınca Ankara’ya bağlı Hasanoğlan’da köy enstitüsü çıkışlılara en az üç yıllık yükseköğrenim vermek üzere Yüksek Köy Enstitüsü (YKE) kuruldu ve öğretime açıldı. YKE açılırken İsmail Hakkı Tonguç “Yüksek Köy Enstitüsüyle biz geleceğin üniversitesini hazırlıyoruz. 21. yüzyılın insanını yetiştireceğiz” diyordu. YKE’nin amacı köy enstitülerine öğretmen, bölge müfettişi, gezici başöğretmen ve bölge eğitim yöneticisi yetiştirmekti. Bu amaçla YKE’de sekiz kol açıldı. Bunların en başında köy enstitüsü çıkışlı kız ve erkek öğrenciler [öğretmenler] için açılan Güzel Sanatlar Kolu (Müzik, Tiyatro, Resim) geliyordu. Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar Kolunda [Müzik Dalında] (YKE GSB MD) 1942-1943 öğretim yılından itibaren köy enstitülerine müzik öğretmeni yetiştirmeye başlandı. YKE GSB MD kırsal-köysel müzik kültürü ve eğitimi güçlü beş yıllık köy enstitüsüne dayalı-temelli yeni bir üç yıllık müziksel yükseköğrenim yapılanmasıydı. Dolayısıyla enstitüler dizgesi çerçevesinde müzik yönünden güçlü ortaokul ve ortaöğretim alt yapısı kendi içinde olan yeni bir yapılanmaydı. Bu yeni yapılanma dayandığı, temellendiği köysel müzik kültürü ve eğitimi yönünden güçlü beş yıllık köy enstitüsü alt yapısıyla öbür müzik yükseköğretim kurumlarından çok farklı bir nitelik taşıyordu. Bu yapılanımla köy çocuklarına müzik kültürü ve eğitimi alanında yepyeni bir yükseköğrenim fırsatı ve olanağı sağlanıyordu.
13.2. YKE Güzel Sanatlar Kolu [Müzik Dalı] Programı: YKE GSK Programı kendine özgüydü. Bu program öbür müzik yükseköğretim kurumlarında uygulananlardan epey farklıydı. GSK Programı tüm kollar için ortak genel kültür ve meslek bilgileri dersleri ile güzel sanatlar kolu derslerinden oluşuyordu. Güzel Sanatlar Kolu Müzik yanında Temsil [Tiyatro], Uygarlık ve Sanat Tarihi, Millî Oyunlar ve Ritmik Jimnastik ve Resim ve Modelaj gibi dal dersleri ile Seminer Çalışmaları’nı kapsıyordu (KEP 2004: 431). Bu bütünlüklü özelliğiyle burayı bitirenler köy enstitülerinde gerektiğinde Müzik’le birlikte sayılan öbür ders ve etkinlikleri de üstleneceklerdi (Altunya 2006: 610). Bu nedenle burada yetiştirilen köy enstitüsü müzik öğretmeni adayları benzer konumdaki Gazi Terbiye Enstitüsü Müzik Bölümü’nde yetiştirilenlerden çok farklı bir program izliyordu. Programın bir ayağı Ankara’daydı. Program gereği haftada en az bir gün eğitim için oraya gidilirdi ve kimi dersler kısmen orada yapılırdı. Her hafta Cumhurbaşkanlığı Filarmonik Orkestrası’nın haftalık konseri izlenirdi. Derslerin dışında son sınıfta araştırmaya dayalı bir Bitirme Tezi de hazırlanırdı. 1942-1947 yılları arasında etkinlik gösteren YKE GSK köy enstitülerinin gereksindiği müzik öğretmenini yetiştiren ana kurum olma yolundaydı. 1945, 1946 ve 1947’de olmak üzere üç kez mezun verdi. Mezunlar görev aldıkları köy enstitülerinde yeni bir hava ve çok daha canlı bir ortam yarattılar.
13.3. YKE Güzel Sanatlar Koluna [Müzik Dalına] Öğrenci Alımı: YKE’ye öğrenciler “her köy enstitüsü öğretmenler kurulunun, son sınıf öğrenci sayılarına oranlı olarak, gösterdikleri adaylar arasından sınavla seçiliyordu” (Altunya 2008: 33). Her köy enstitüsü kendi öğretmenler kurulunca son sınıf öğrenci sayısıyla oranlı olarak YKE’ya aday öğrencilerini seçiyordu. Seçilen adaylar Ankara’dan Bakanlıktan gelen yazılı sorularla [ön] sınavdan geçiriliyordu (Öztürk/Tuncay 2008: 59). Bu sorular son derece yüksek düzeyliydi. Örneğin 1944 yılında yapılan sınavda sorulan soru şöyleydi: “Köy kalkınmasında Nahiye Müdürü ile Köy Öğretmeninin rolünü karşılaştırınız!”. O yıl YKE’ye 20 Köy Enstitüsü’nden toplam 80 öğrenci alınmıştı (Korkmaz 2008: 101, 102). Bu demektir ki YKE’de her köy enstitüsünden öğrenci bulunuyordu. Köy enstitülerinin öğretmenler kurullarınca Yüksek Köy Enstitüsü giriş sınavına girmek üzere seçilerek belirlenip gönderilen adaylar YKE’de ayrı ayrı yapılan yetenek sınavlarıyla seçilip YKE’deki kollara ayırılırlardı. Güzel Sanatlar Kolu giriş sınavlarında Müzik Dalı için adayların Müzik Bilgisi, Müzik Yeteneği ve Müzik Becerisine bakılırdı. Bu sınavlarda en başarılı olanlar seçilip YKE GSK’ye Müzik Dalı öğrencisi olarak alınırlardı.
13.4. YKE Güzel Sanatlar Kolu [Müzik Dalı] Öğretim Üyeleri: YKE GSK’nin öğretim üyeleri çoğun DTCF’den, Devlet Konservatuvarı’ndan ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nden geliyordu. YKE GSK’de (Müzik Dalı’nda) doğal olarak dallarında derinleşip uzmanlaşmış, köy enstitülerindekilerden çok daha yetkili ve yetkin profesörler, öğretmenler ve usta öğreticiler görevlendiriliyordu. GTE MB’den Prof. Eduard Zuckmayer, ADK’den Aydın Gün, Faik Canselen ve Ruhi Su dersler veriyordu. Ruhi Su YKE’ye gelip öğrencilere Şan dersi vermesinin yanı sıra halk türküleri öğretiyordu. Bunlar yetkin donanım, birikim ve deneyimlerini YKE öğrencilerine aktarmak ve onlarla paylaşmaktan mutluydular. Bu mutlulukla öğrencileri üzerinde derin izler ve unutulmaz anılar bırakıyorlardı. Öğrencilerin YKE GSK’de aldıkları çok yönlü sanat eğitimi kişilikleriyle birlikte eğiticilik, yaratıcılık ve yorumculuklarını çok hızlı geliştiriyordu.
13.5. Güzel Sanatlar Kolu [Müzik Dalı] Eğitim/Öğretim Ortamı ve Etkinlikleri: YKE GSK Programı gereği eğitim öğretim ortamı ve etkinlikleri iki ana ayaklıydı. Ana ayaklardan biri Hasanoğlan, öbürü Ankara merkeziydi. Buna bağlı olarak derslerin ve etkinliklerin bir bölümü Hasanoğlan’da, bir bölümü ise başkent Ankara’da gerçekleştirilirdi. Söz konusu ortam ve etkinlikler Ankara’da o dönemdeki adıyla Riyaseticumhur Filarmonik Orkestrası’nın [Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın] konserlerinin düzenli izlenmesini de kapsıyordu. Bu konserleri izleme etkinliğine katılmak tüm öğrencilere zorunluydu. Böylece öğrenciler Hasanoğlan’ın yanı sıra başkent Ankara’nın çok yönlü kültür, müzik ve eğitim olanaklarından da beslenmiş oluyordu. Burada HYK GSK’deki eğitim öğretim ortamını ve etkinliklerini özellikle öğrencilerin gözüyle görmek ve anılarıyla değerlendirmek son derece yararlı olur. YKE GSK öğrencilerinden Osman Nuri Alper’in (2009: 63) bu etkinliklerle ilgili önemli bir anısı şöyledir:
[YKE] Güzel Sanatlar Kolunun çalışma izlencesine göre, öğretim yılı içinde her cumartesi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserine gitmek öğrenciler için zorunluydu. Bizler önceleri istemeyerek, üç-dört ay sonra ise büyük istekle giderdik bu konserlere. Çalınacak yapıtlar konusunda, konserden önce, konservatuvar öğretmenlerinden biri açıklamalarda bulunurdu. Bir seferinde bizim armoni öğretmeni Faik Canselen, konser parçaları için bize bilgi verirken söz Beethoven’e geldi. Beethoven’in ilerici, özgürlükçü, cumhuriyetçi bir kişi olduğunu belirtti. Sözünün bir yerinde: “Yani bugünün sosyalistleri gibiydi” dedi. Faik Canselen çok sevdiğimiz, beğendiğimiz bir öğretmendi; Beethoven ise benim ve müzikle uğraşan, ilgilenen çok kişinin büyük idolüdür. Canselen’in bu sözleri kafamda kimi şimşekler çaktırmıştı.
YKE GSK Müzik Dalı’nda güçlü ve etkili bir eğitim yapılıyordu. Bu eğitimle öğrenciler üç yılda çok ileri düzeye geliyordu. Bu düzeyin kapsamını ve içeriğini Talip Apaydın üçüncü sınıftaki müzik eğitiminin son aylarına ilişkin aşağıdaki sözleriyle çok çarpıcı biçimde şöyle anlatır (Kocabaş 2009: 17-18):
Keman konçertolarına bayılırdık. Mendelson [Mendelssohn], Beethoven, Mozart konçertolarını nerdeyse ezberlemiştik. Ana temlerini sık sık mırıldanırdık. Kemanla çalardık. Ben armoni dersinde fazla sıkılıyordum. Müziğin cebiri gibi bir şeydi. Çok seslendirme bir sürü kurallara uyularak yapılıyordu. Piyano çalmayınca hiç duymadan çok sesli müzik yazmaya kalkışıyorduk. Olmuyordu elbette. Ama piyanocu arkadaşlarımız yararlandılar. Hatta güzel besteler yapanlar çıktı. Süitler, zeybekler, marşlar bestelediler. Birçok halk türküsünü armonize ettiler.
YKE GSK’deki müzik eğitiminde davul zurnadan senfoni orkestrasına, davul-zurna müziğinden senfonik müziğe ve davul zurna beğenisinden senfoni opera beğenisine doğru genişleyen bir açılım, bir atılım, bir değişim/dönüşüm, kısacası bir devrim yaşanıyordu. Bu devrim sürecinde köy kökenli birçok öğrenci yerel müziğin yöresel ocağından çıkıp “evrensel müziğin kanatlarında yolculuk yaptı” (Özer 2009: 207). Bu durumu Talip Apaydın Köy Enstitüsü Yılları adlı yapıtında şöyle anlatır (Apaydın 2009: 57-58):
Hasanoğlan bölümünü sonra yazacağım. Şu kadarını söyleyeyim; orada güzel sanatlar kolunda okudum. Keman çalıştım. Daha geniş olanaklar içindeydik. Bazı öğretmenlerimiz konservatuvardan geliyordu. Ya da biz oraya gidip ders görüyorduk. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın haftalık konserlerine muntazam devam ediyorduk. Batı müziğinin zengin dünyasına girmiştik. Bir arkadaşımın dediği gibi davul zurna zevkinden başladık, senfonilere, konçertolara, operalara kadar geldik.
Apaydın’da belirttiği gibi YKE GSK’deki etkili müzik eğitiminin bir ayağı Ankara’ydı. Haftanın en az bir günü oraya gidip geliniyordu. CSO’nun açıklamalı canlı konserlerini dinlemenin yanı sıra kimi dersler Ankara’da görülüyor ADK’de yapılıyordu. Böylece kırsal/köysel müzik yaşamı ile kentsel müzik yaşamı arasında sağlıklı bir bağ ve denge kuruluyor, doyurucu bir iletişim ve etkileşim sağlanıyordu.
YKE GSB Müzik Dalı’nda üçüncü sınıfta derslerin dışında bir de YKE Bitirme Tezi hazırlatılırdı. YKE’yi 1945-1946 öğretim yılı sonunda bitirenlerden biri olan Talip Apaydın tez konusu olarak Kütahya türkülerini seçmişti. O yörede köy köy dolaşarak türküler derlemiş, notaya almış, değerlendirmiş ve o dönem için çok anlamlı, önemli ve başarılı bir tez ortaya koymuştu (Alper 2009: 66). Derlediği türküleri hazırladığı tezin sayfaları arasında notalanmış olarak bırakmadı. O aylarda ve sonraki yıllarda arkadaşlarına çalıp söyledi, onlara dinletti, onlarla paylaştı. YKE GSK üstün başarıyla bitirenlerden uygun görülenler YKE’de bırakılıp öğretmen yardımcısı [asistan] olarak atanıyordu. Bunların çalışma, gelişme ve yüksek kısım öğretmenliğine hazırlanma koşulları belli esaslara bağlandı (Özkucur 2013: 365, 371-373).
Köy enstitülerinde olduğu gibi YKE hafta sonu eğlencelerinde de müzik ve müzik eşlikli oyunlar çok önemli bir yer tutardı. Bu etkinliklerde yurdun çeşitli yörelerinden gelmiş olan YKE öğrencileri kendi yörelerinin türkülerini çalıp söyler, halk oyunlarını oynarlardı. 1944 yılı girişli Nazife Öztürk (Tuncay) (2008: 59) bu müzikli eğlencelerle ilgili bir anısını şöyle anlatır:
Yüksek Köy Enstitüsü hafta sonu eğlencelerinde her kesimden [yöreden] gelenler, kendi yörelerinin oyunlarını sergilerdi. Eyüp Tekin arkadaşımızın mandolinle çaldığı oyun havası eşliğinde Arif Korkmaz ve ben Pamukçu Bengisi’ni oynadık.
13.6. YKE Güzel Sanatlar Kolunun [Müzik Dalının] Köy Enstitülerine Etkileri: 1942’de YKE Güzel Sanatlar Kolunun/Müzik Dalının kurulması köy enstitülerindeki müzik eğitiminin hızla gelişmesine ve düzeyinin yükselmesine çok olumlu etkileri oldu. Köy enstitülerinde aldıkları çok yönlü müzik eğitimiyle yeteneklerini geliştirip ileri düzeylere gelenler YKE GSK’nin kurulup öğretime açılmasıyla müzik alanında yükseköğrenim görme şansı yakaladılar, müzik öğretmenliği eğitimi görme fırsatına ve olanağına kavuştular. YKE ve ona bağlı GSK kuruluşundan itibaren köy enstitülerinin Kâbesi gibiydi. Çünkü köy enstitülerinin yönetici, öğretmen ve öğrencileri yükseköğrenim için yönlerini oraya çevirirlerdi. Seçtikleri öğrencilerini oraya gönderirken özenle hazırlar ve uğurlarlardı, çoğu kez törenle uğurlayarak yolcu ederlerdi. Köy enstitüleri yöneticileri ve öğretmenleri YKE’ye/GSK’ye giren mezunlarını, öğrenciler ise ablalarını ve ağabeylerini dikkatle izlerlerdi. Yöneticiler ve öğretmenler fırsat buldukça Ankara’ya gidip YKE’deki eski öğrencilerini yeni yerlerinde görürler, onlara eski okullarından haberler, öğretmenlerinden ve arkadaşlarından selamlar getirirlerdi. Onlar hakkında YKE yönetici ve öğretmenlerinden bilgi alırlardı. YKE’deki başarılarını gördükçe, duydukça mutlu olurlar ve gururlanırlardı.
13.7. YKE Güzel Sanatlar Kolu [Müzik Dalı] Çıkışlıların Öğretmenlikleri: YKE GSK Müzik Dalı’nı bitirenler yurda dağılıp görev aldıkları köy enstitülerinde hemen işe koyuldular ve hızla çok verimli çalışmalar yapmaya başladılar. Kısa sürede öğrencilerinin kalplerini fethettiler, gönüllerinde taht kurdular, onlara müzik aşkı aşıladılar. Ne var ki YKE’nin 1947’de kapatılmasından altı ay sonra yukardan gelen özel bir kararla YKE çıkışlı öğretmenler askere sevkedilerek öğrencilerinden ve enstitülerinden uzaklaştırıldılar. Askerlikte kimileri yedek subaylık hakları ellerinden alınarak ‘çavuş’ çıkarıldılar. Askerlik bitiminde bu kez köy enstitülerine atanmayıp kimi dayatmalarla başka türlü görevlendirildiler. Ancak yılmadılar, yıkılmadılar. Daha sonraki yıllarda birçokları Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nü dışardan bitirip ortaokul, lise ve ilköğretmen okullarında müzik öğretmenliği yaptılar (örneğin Talip. Apaydın). Ektikleri tohumlar zamanla filizlendi, meyveye dönüştü, ürün verdi.
YKE’yi bitirip müzik öğretmenliğine atananlar devlet okullarında ve kendi yarattıkları enstitülerde ulusun kıt kaynaklarıyla eğitim alıp öğrenim gördüklerinin bilincindeydiler. Bu bilinçle öğretmenliklerinde paralı özel ders vermezlerdi. Bunlardan biri Talip Apaydın’dı. Onun müzik öğretmenliğinin bu çok önemli özelliğini arkadaşı Fakir Baykurt yıllar sonra şöyle anlatır (Baykurt 2009: 50):
Kimi öğretmenler tatillerde bütünlemeli öğrencilere ders verir, beş on kuruş kazanırdı. Ne yazık, ne yazık, buna zorunluluk da vardı; çünkü geçim gittikçe zoraldı. Talip’e bir astsubay geldi müzikten bütünlemeli kızıyla. Konuşup saat belli ettiler. [Talip] Bir ay kadar çalıştırıp öğrenciyi sınava hazırladı. Sınavda öğretmenler astsubayın kızını iyi bulup sormuş: “Kim yetiştirdi?” “Talip Bey diye bir öğretmen bulduk…” Kızının yetişmesini bir daha övmüşler. Baba çıkıp gelmiş: “Hocam borcumuzu ödeyelim her kaç ise?” [Talip’in] Yanıtı: “Biz TÖS olarak özel okullara, eğitim ticaretine karşıyız. Borcunuz yoktur!” Bu öyküyü orda burda anlatıyorum, kimse inanmıyor. Kız öğrencinin babası astsubay da inanmamış: “Parasız ders olur mu?” Talip aynı yanıtı söylemiş: “Biz karar aldık, olur!” İnanmaya, inanmaya dönüp gitmiş astsubay.
13.8. Yüksek Köy Enstitüsü’nün/Güzel Sanatlar Kolunun Kapatılması: Her yönüyle yeni ve özgün bir Türk yükseköğretim kurumu olan YKE ve ona bağlı GSK işlevini giderek hızla daha iyi yerine getirmek üzereydi. Ama ne yazık ki kurucuları-koruyucuları Yücel’in bakanlıktan ve Tonguç’un genel müdürlükten ayrılmak zorunda kalmalarından hemen sonra karşıtlarınca 1947’de kapatılıp yok edildi. Böylece Tonguç’un deyişiyle “köy enstitülerinin beyni ve kalbi durduruldu.” YKE GSB MD’nin işlevini yerine getirmesine yeterli fırsat ve olanak verilmeksizin üç dönem mezun verdikten sonra kapatılıp yok edilmesi çok haksız ve gereksiz idi. Bu kapatış ve yok ediş Türk müzik devriminin kırsal/köysel temelini sarsan, kapsamını daraltan ve hızını kesen en büyük darbelerden biri oldu.
14. Köy Enstitülerinin Türk Müzik Eğitimini Geliştirmedeki Belirleyici Rolü
Köy ilkokullarında Müzik alanı Köy Enstitüleri sayesinde önce göstermelik ders dışı etkinlikten gerçek-işlevsel ders dışı etkinlike, sonra gerçek-işlevsel ders dışı etkinlikten yarım derse, daha sonra gerçek yarım dersten denemelik tam derse, en sonra da denemelik tam dersten kesinleşik tam derse dönüştü, dönüştürüldü. Şimdi bu önemli oluşumu-gelişimi ana çizgileri ve önemli ayrıntılarıyla kısaca açıklayalım.
14.1. Köy İlkokullarında Ders Dışı Müzik Etkinliklerinden Yarım Müzik Dersine: Türkiye’de 1924, 1926, 1936 İlkokul Programlarında Müzik dersi bulunmakla birlikte bu derse kent ilkokullarında yer verilmiş, köy ilkokullarında ise yer verilmemişti. Bu arada 1927 yılında kabul edilen Köy İlkokulları Programı’nda [Köy Mektepleri Müfredat Programı’nda] da Müzik dersi yer almamıştı. 1939 yılında hazırlanıp 1948’e kadar uygulanan Köy İlkokulu Program Projesi’nde (KİPP) başlangıçta ve ilk yıllarda Müzik dersi yoktu. Bu projeye Müzik dersi ancak beş yıl sonra 1944’te girebilmiştir (MEB 1944: III, 5; Altunya 2001: 4). Ancak önceki köy ilkokulları programlarında Müzik başlı başına bir ders olarak yer almasa da bu okullarda müzik eğitimi program içinde fakat ders dışı zamanlarda yapılmış, daha doğrusu yapılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla ders dışında ayrılan süreler içinde öğrencilere “müzik dinletilmesi, şarkı öğretilmesi-söyletilmesi ve müzikli oyunlar oynatılması veya öğrencilerle oyun eşlikli müzik yapılması” etkinliklerine yer verilmiştir (Uçan 2005b: 73). Köy ilkokullarında 1936’dan itibaren Eğitmen Kursları çıkışlı köy eğitmenlerinin ve 1942’den itibaren Köy Enstitüleri çıkışlı köy öğretmenlerinin etkin görev almalarıyla birlikte etkili bir müzik eğitimi uygulanmaya ve giderek gerçek bir müzik eğitimi devrimi yaşanmaya başlamıştır. Müzik dersinin KİPP’ye 1944’te girebilmesi 1948’e kadar projede ayrı bir ders olarak yer alması bu devrimin çok önemli bir parçasıdır.
1948 yılında kent ve köy ilkokulu programları birleştirilip İlkokul Programı adını aldı ve kısaca 1948 Programı olarak anılmaya başladı. Ancak bu birleştirmede Müzik dersi kent ilkokullarının haftalık ders dağıtım çizelgesinde yerini ve ayrı ders saatini korurken köy ilkokullarının haftalık ders dağıtım çizelgesinde yer almadı ve ayrı, başlı başına bir ders saati belirlenmedi. Kent ilkokullarından farklı olarak Köy ilkokullarında müzik eğitiminin nasıl yapılacağı programın Ders Dağıtım Cetvelleri [Çizelgeleri] ve Açıklamalar bölümünde şöyle belirtildi (MEB 1948: 24, 25; MV 1957: 25, 26):
“Köy [ilk]okullarında Müzik ve Beden Eğitimi dersleri için başlı başına saat ayrılmamıştır. Bu derslerle ilgili çalışmalar, program dışında olarak birinci dersten önce 20 dakikalık bir zaman içinde yer alır.”
İlkokul Programı’nın 1948 ve 1957 basımlarında aynen yinelenen bu belirtme üzerinde kısaca durmak gerekir. İlkokul eğitim-öğretim programlarında 40 dakikalık bir etkinlik tam ders, 20 dakikalık bir etkinlik yarım ders sayılır. Bu açıdan bakılınca köy ilkokullarında Müzik ve Beden Eğitimi dersleri için ayrılan 20 dakikalık zaman kendine özgü bir yarım ders niteliğindedir. 1948 Programında da görüldüğü gibi genellikle tam ders çizelgelerde yer alır, yarım ders ise açıklamalarda belirtilir. Ancak yarım dersin ders dağıtım çizelgesinde yer almaması ve sadece açıklamalarda belirtilmesi onun program dışında olduğu anlamına gelmez, gelmemelidir. Bu bakımdan yukarıdaki alıntıda ‘program dışında’ ifadesi gerçekte yanlıştı. Çünkü her şeyden önce bu ifadenin kendisi programın bir parçasıydı ve dolayısıyla program içi bir ögeydi. Üstelik programda Müzik ve Beden Eğitimi dersleriyle ilgili çalışmalar için birinci dersten önce ayrılan 20 dakikalık zaman ‘program dışında’ değil ‘program içinde’ bir zamandı. Dolayısıyla o zaman içinde verilen müzik eğitimi de program içinde bir müzik eğitimiydi.
Ancak programda bir yandan ‘haftanın ilk dersi’, öbür yandan ‘her günün ilk dersi’ olmak üzere iki tür ‘birinci ders’ vardı. Açıklamalarda birinci dersin hangi birinci ders olduğu açıkça belirtilmemişti. Bu nedenle kişisel yorumlara ve düzenlemelere açık bir durum söz konusuydu. Bu eğitim, o dönemlerde pazartesiden cuma ve cumartesiye her okul günü ilk dersten önce verilince beden eğitimiyle birlikte haftanın 5-6 gününe de yayılmış oluyordu. Bu durum köy enstitülerinde sabahları derslere girilmeden önce yapılan toplu devinim-oyun-müzik çalışmalarını andırıyordu ve o çalışmaların köy ilkokullarına bir yansımasıydı. Köy enstitüsü öğrenimli-çıkışlı köy öğretmenleri bu düzenlemeyi ve uygulamayı çok iyi biliyorlardı. Ne var ki köy ilkokullarındaki müzik eğitimi 20 dakikalık süre ya da süreler içinde yapılınca yazılı-basılı müzik dersi öğretim programının çok önemli bir bölümü uygulanmıyordu, uygulanamıyordu. Bu durumda köy eğitmen ve öğretmenlerinin her türlü olumlu çabalarına karşın köy çocukları köy ilkokullarında genel anlamda derli toplu bir müzik dersinden ve dolayısıyla derli toplu bir eğitiminden büyük ölçüde yoksun kalıyordu.
14.2. Köy İlkokulu Program Projesi’nde Müzik Dersi: 1939 yılında hazırlanıp uygulamaya konulan Köy İlkokulu Program Projesi’ne (KİPP) 1944 yılında bağımsız Müzik dersi girdi (MEB 1944: III, 5; Altunya 2001: 4). Böylece köy ilkokullarında Müzik bağımsız bir ders olarak ilk kez bir projeyle yer aldı. Bu köy çocuklarının örgün müzik eğitimi açısından bir devrimdi. Bu devrimsel proje 1948 yılına kadar uygulandı. Bu giriş, yer alış ve uygulanışta köy eğitmen kursları ile köy enstitülerinin ve bunları bitirip köylerde görev yapan köy eğitmenlerinin ve özellikle köy öğretmenlerinin çok önemli rol, etki ve katkıları oldu. Bu bakımdan köy eğitmen ve öğretmenleri ilk kez 1944-1948 yılları arasında köy ilkokullarında köy çocuklarına uygulanan bağımsız Müzik dersi devriminin baş ögesi ve baş belirleyicisidir.
14.3. Köy İlkokullarında Yarım Müzik Dersinden Sürekli Tam Müzik Dersine: 1948 yılına kadar, KİPP 1944-1948 deneyimi dışında, sadece kent ilkokul programlarında yer alan Müzik dersi 1948’den itibaren ülke genelinde köy ilkokullarında ilkin 20 dakikalık yarım ders biçiminde yer almıştı. Bu yarım ders 1950’lerde köy enstitüleri çıkışlı köy öğretmenlerince kararlı biçimde sürdürülen etkili ve verimli uygulamaların ardından 1960’ların başlarında yapılan son çalışmalarla tam derse dönüştü. Bu çalışmaların bitiminde Müzik 1962’den itibaren deneme niteliğinde 40 dakikalık tam ders, 1968’den itibaren ise kesinleşmiş nitelikte 40 dakikalık tam ders olarak köy ilkokullarında da yer aldı. Böylece müzik eğitimi açısından başlangıcından beri kent ile köy ilkokul programları arasındaki biçimsel, konumsal ve süresel farklılık özellikle KİPP 1944-1948 deneyiminin ışığında oluşturulan 1948 Programı ve ona dayalı uygulamalı çalışmalarla adım adım azaltılıp giderilmeye çalışılıp (Uçan 2005b: 51) 1962 Programı Taslağı ve özellikle 1968 Programı’yla da tamamen giderildi. Bu gelişmelerde köy enstitüsü çıkışlı binlerce köy öğretmeninin köy okullarında etkin ve özverili görev yaparken ve çok başarılı eğitim uygulamaları tasarlar ve gerçekleştirirken müzik etkinliklerine önemle yer vermeleri en belirleyici etmenlerden biri oldu.
Burada kent ile köy ilkokulları arasında Müzik dersi ve eğitimi açısından yaşanan biçim, konum ve süre farklılığını tamamen gidermek için 1961-1962 yıllarında yapılan çalışmalar üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. 1961 yılında kabul edilen 5 Ocak 1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim Kanununa göre bir İlköğretim Komitesi [Alt Kurulu] oluşturuldu. Bu alt kurul 17-28 Ekim 1961 tarihleri arasında toplanıp çalışarak 1948’den beri yürürlükte olan İlkokul Programı’nda yapılacak değişiklikleri bir rapor hâlinde belirtti (MEB 1962: 8). Bu rapor 5-15 Şubat 1962’de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde toplanan VII. Millî Eğitim Şurası’na sunuldu. Bu rapor doğrultusunda yapılan çalışmalar ve öne sürülen görüşler-öneriler sonunda yeni İlkokul Programı Taslağı (1962) hazırlanıp yayımlandı ve denenmek üzere uygulamaya kondu. Bu taslak programda Müzik dersi kent ilkokullarında olduğu gibi köy ilkokullarında da ayrı ve başlı başına saat ayrılmış bağımsız bir ders olarak açıkça yer aldı. Bu programda Müzik dersiyle ilgili bu yeni düzenleme şöyle belirtildi (MEB 1962: 275, 278; 1966: 345, 349).
Birleştirilmiş sınıflı okullarda Müzik ve Beden Eğitimi dersleri için bu programda başlı başına saat ayrılmıştır. Bu derslerle ilgili çalışmalar, diğer dersler gibi program içinde yer alır.
1948 Programında belli bir ders saati bulunmayan Müzik ve Beden Eğitimi çalışmalarına bu programda [1962 Programında] ayrıca zaman ayrılmıştır.
Bu programda birleştirilmiş sınıflılılar da dâhil olmak üzere köy ilkokullarında Müzik dersi için başlı başına saat ayrılması çok önemli bir düzenlemedir. Bir daha geri dönülmemek üzere gerçekleşen bu önemli düzenlemeyle birlikte kent, kasaba, köy ayrımı yapılmaksızın tüm ilkokullarda Müzik dersine aynı biçim, konum ve sürede olmak üzere eşit yer verilmiştir. İlkokul çocuğunun kendisinden ve yakın çevresinden yola çıkan bir anlayışla hazırlanan 1962 İlkokul Programı Taslağı o yıldan itibaren denenerek-uygulanarak değerlendirilmek ve geliştirilmek üzere uygulamaya konulmuş ve giderek tüm ülkede yaygınlaştırılmıştır. Öncelikle Türk çocuk ve halk müziğinin yapısını ve dağarını esas alan anlayış doğrultusunda değişikliklere uğratılarak ve zenginleştirilerek 1968 İlkokul Programı’na dönüştürülmüştür. Onu daha sonra 1994 Programı ve 2006 Programı izlemiştir.
14. 4. Köy İlkokullarında Ders Dışı Müzik Eğitiminden Ders İçi Müzik Eğitimine Dönüşüm: Bütün bu oluşum ve gelişimlerin özü köy ilkokullarında ders dışı müzik eğitiminden ders içi müzik eğitimine dönüşümdür. Bu süreçte bir yönüyle hiç yoktan biraz varlığa ve oradan bağımlı, yarı bağımlı-yarı bağımsız ve bağımsız bir derse doğru bir değişim ve dönüşüm söz konusudur. Bu dönüşümde en büyük pay hiç kuşkusuz köy enstitülerinin ve köy enstitülülerindir. Çünkü bu süreçte onların görünür-görünmez çok büyük çabaları, çok verimli etkinlikleri ve değer biçilemez katkıları oldu. Bu nedenle onlarsız bu dönüşüm olanaksızdı. Bu dönüşümün dışsal görünümü ve köy enstitüleriyle ilişkisi kısaca şöyle özetlenebilir:
1924’ten 1944’e kadar program içinde ders dışı etkinlik: Bu dönemde 1927 ve 1928’de açılan köy öğretmen okullarının etkinliği kısa sürdü. 1937-1938’de açılanlar ise köye dönük yeni bir canlılık getirdi.
1944’ten 1948’e kadar program içinde bağımsız tam ders: Bu dönemde köy enstitüleri (KE) ve köy enstitülüler tam etkindi ve gözdeydi. KE çıkışlı köy öğretmenleri köylerde yeni bir eğitim çağını başlattı.
1948-1962 arasında genel ortak program içinde çok günlü yarım ders: Bu dönemin ilk evresinde köy enstitüleri ve köy enstitülüler gözden düşürüldü ve KE kapatılma aşamasına getirilip altı yıllık ilköğretmen okullarına dönüştürüldü. İkinci evresinde kimi KE geleneklerinin varlığı ve etkinliği sürdü.
1962-1968 arasında denemelik genel ortak program içinde denemelik tam ders: Bu dönemde köy enstitüleri çıkışlı köy öğretmenlerinin güçleri ve etkinlikleri yeniden anımsanmaya ve anlaşılmaya başladı. Bunda köy enstitülerinden dönüşme altı yıllık ilköğretmen okullarının ve çıkışlılarının olumlu rolü oldu.
1968’den itibaren kesinleşmiş genel ortak program içinde kesinleşmiş tam ders: Bu dönemde özellikle köy enstitülerinden dönüşme altı yıllık ilköğretmen okulları ve çıkışlıları çok etkin oldu, yaygın kabul gördü. Bunlar köy enstitülü deneyimli köy öğretmenleriyle çok yararlı etkileşimlerde bulundu.
14.5. Köy Enstitülerinin Müzik Eğitim/Öğretim İlke ve Yöntemlerini Geliştirmeye Katkıları: Köy enstitüleri ülkemizde müzik eğitimi/öğretimine ilişkin ilke, yöntem ve tekniklerin gelişmesine çeşitli katkılarda bulundu. Bu bağlamda bir yandan kimi geleneksel ilke ve yöntemleri çağcıllaştırdı, bir yandan da yeni ilke ve yöntemler getirdi. Bunların her biri ayrı bir önem ve değer taşır. Başta gelen ilkelerden dördü kendiliğinden etkinleşme, öğrenci etkinliği/katılgınlığı, öğrenci merkezlilik ve demokratikliktir. Bu dört ilkeyle öğrenciler genel ve müziksel eğitim-öğretim-yönetim ağının ve ortamının odağı ve en etkin ögesi oldu. Başka bir başat ilke ve yöntem usta öğreticiliktir. Bunun kökleri geleneksel Türk müzik eğitimi tarihinin derinliklerine dayanır. Türk eğitiminde öteden beri önemli bir yeri olan usta öğreticilikin çağdaş Türk örgün müzik eğitiminde mesleksel oluşması, kurumsallaşması, yerleşmesi ve yaygınlaşması köy enstitülerindeki ilk öncü uygulamalarla başladı. Bu başlangıç kimi seçkin Türk halk müziği sanatçılarının köy enstitülerinde usta öğretici olarak görevlendirilmesi ve çalıştırılması ile yaşama geçirildi. Bu işin özü geleneksel halk çalgılarını, türkülerini ve oyun havalarını o işi yapan ustadan öğrenme ilkesi ve yöntemidir.
Bunların yanı sıra yine geleneksel Türk müzik eğitiminde önemli yerleri ve işlevleri olan bilenden öğrenme, akrandan/arkadaştan öğrenme, abladan/ağabeyden öğrenme, yarı denetimli-yarı güdümlü öğrenme ve güdümsüz/denetimsiz kendi kendine öğrenme ilke ve yöntemleri de köy enstitülerindeki örgün müzik eğitiminde çağdaş öğrenme ilke ve yöntemlerine dönüştü. Öbür yandan kendine özgü nitelikleri olan geleneksel görme-yapma, gösterme-yaptırma, öykünme-canlandırma ve oyunlama-oyunlaştırma süreçleri köy enstitülerindeki örgün müzik eğitimine ilişkin uygulamalarla çok etkili birer öğrenme-öğretme ilkesi ve yöntemi oldu. Ayrıca geleneğimizde önemli bir yeri olan yardımlaşma-dayanışma, imeceleşme-kubaşma ve paydaşma-paylaşma da köy enstitülerindeki örgün müzik eğitimi sayesinde çok etkili bir ilke ve yöntem niteliği kazandı. Bu nedenle burada imeceleşme-kubaşma yoluyla müzik öğrenimi-öğretimi üzerinde kısaca duralım. Bilindiği gibi geleneksel kırsal topluluklarda imece[leşme] ‘zorunlu ve isteğe bağlı işleri toplulukça eşit koşullarda emek-iş birliğiyle ortaklaşa gerçekleştirme’ anlamına gelir. Geleneksel halk dilimizde kubaşma “imece ile iş yapma, yardımlaşma” demektir (TDK 2005: 962, 1245). Köklü geleneğimizde daha çok bir üretim yöntemi olan imeceleşme köy enstitülerinde kendine özgü bir üretim içinde eğitim-öğretim ilkesi ve yöntemi durumuna geldi. Bu ve buna benzer birçok geleneksel öğrenme-öğretme ilkesi ve yöntemi köy enstitülerinin etkili ve başarılı düzenleme ve uygulamaları sayesinde örgün müzik eğitiminde çağdaş öğrenme-öğretme ilkesi ve yöntemine dönüştü.
Köy enstitülerinde nota öğretimi ya da müzik yazısı öğretimi çok düzenli, etkili ve verimli işleyen bir sistem hâline getirildi. Bu sistemde nota öğretimi ile çalgı öğretimi birlikte ve iç içe uygulandı. Bu uygulamada notalar/sesler ile çalgıdaki yerleri/perdeleri eşleştirildi. Bu eşleştirmeyle çalgısal perdeler ile perdesel notalar arasında tam bir uyum sağlandı. Yanı sıra çalgısal nota öğretimi ile sessel nota öğretimi arasında çok sıkı bir bağ kuruldu. İkisi birbirine sımsıkı kenetlendi. Böylece nota yazısını genel müziksel okuma-yazma, çalgısal okuma-yazma ve sessel okuma-yazma becerileri çok çabuk öğrenilir ve uygulanır oldu. Bu süreç köy enstitülerindeki her öğrenciyi çok kısa bir süre içinde müziksel okur-yazar ve okuduğunu, yazdığını, dinlediğini müziksel çalar-söyler-dinler/izler duruma getirdi. Bu sayede köy enstitülerindeki örgün müzik eğitimi Türkiye ortalamasının çok üzerinde seyretti. Enstitülerde öğrenim gören Türk köy çocukları ve gençleri kent çocukları ve gençlerinden çok daha kolay ve çabuk, çok daha etkili ve verimli müzik yapar düzeye geldiler. Bu durum başta ulusal bayramlar ve bölgesel/yöresel şenlikler olmak üzere iki kesimin birlikte katılımıyla gerçekleşen müzikli ortak etkinliklerde çok açık biçimde görüldü; hatta çoğu yerlerde kendiliğinden birtakım imrenmelere ve kıskanmalara neden oldu. Köy enstitülülerin imrenilir ve kıskanılır olmaları müziksel özgüvenlerini daha da artırıyordu.
15. Köy Enstitülerinin Müzik Eğitimcisi Yetiştirmeye Katkıları
Köy enstitüleri 1951-52 öğretim yılı sonuna kadar 17341 köy öğretmeni yetiştirdi (Gedikoğlu 1971: 231). Onların ilkokul öğretmenliklerinin yanı sıra müzikçilikleri ve ilkokul müzik eğitimcilikleri de güçlü, hatta çok güçlüydü. Her biri aynı zamanda güçlü bir ilkokul genel müzik eğitimcisi idi. Bu çağdaş Türk müzik eğitimine başlı başına bir katkıydı. Ancak köy enstitüleri bununla yetinmeyerek çeşitli yollarla salt müzik eğitimcisi yetiştirmeye de çok büyük katkılar sağladı. Şimdi bunları kısaca ele alıp açıklayalım.
15.1. Müzik Öğretmeni Yetiştirmeye Etkileri: Köy enstitüleri birincil görevi olan köy öğretmeni yetiştirme işlevinin yanı sıra Yüksek Köy Enstitüsü (YKE) Güzel Sanatlar Kolu’na (Müzik Dalı’na) öğretmenleşmiş yüksek nitelikli aday öğrenci hazırlama işlevi de gördü. 1942’den başlayarak beş yıl devam eden bu süreç 1947’de YKE’nin kapatılmasıyla yön değiştirdi. Bu işlev o yıldan itibaren Gazi Eğitim Enstitüsü (GEE) Müzik Bölümüne (MB) öğretmenleşmiş yüksek nitelikli aday öğrenci hazırlamaya dönüştü. Çünkü GEE MB ilk kez 1947-1948 öğretim yılında köy enstitüsü çıkışlılar arasından da öğrenci almaya başladı. Köy enstitüsü çıkışlı öğrenciler GEE MB’de genellikle çok etkili ve başarılı oldular. Köy Enstitüleri 1954 yılında çıkarılan 6234 sayılı yasayla kapatılıp kendi yerlerinde altı yıllık İlköğretmen Okullarına dönüştürülünce müzik öğretmeni yetiştirmeye katkılarını bu yapı içinde sürdürdüler.
15.2. Müzik Öğretmeni Yetiştirmede Köy Enstitüsü-Gazi Eğitim Enstitüsü Etkileşimi: Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ilk yıllarından itibaren nitelikli aday öğrenci bulmada büyük sıkıntı çekiyordu. Başka nedenlerin yanı sıra özellikle bu nedenle de çok az öğrenci alabiliyordu. Çoğu kent ilköğretmen okulları Gazi Eğitim için müzik alanında henüz yeterli bir öğrenci kaynağı olamamıştı. Oysaki köy enstitüleri başlangıçtan itibaren bu yönden müthiş bir kaynak durumundaydı. Ama onları bitirenler GEE’ye giremiyorlardı. 1942’de kurulup açılan ve kendi yüksek kısmı olan Yüksek Köy Enstitüsü GSK’ye gidiyorlardı. YKE 1947’de kapatılınca onlara GEE Müzik Bölümü’ne girme yolu açıldı. Böylece GEE Müzik Bölümü çok canlı, çok geniş ve çok güçlü bir öğrenci kaynağına kavuşmuş oldu.
15.3. Müzik Ağırlıklı İlkokul Öğretmeni Yetiştirmeye Katkıları: Köy enstitülerinin ilk üç sınıfından oluşan ortaokul kısımları 1947 yılında kurulan İstanbul İlköğretmen Okulu Müzik Semineri’nin (İİÖO MS) başlıca öğrenci kaynaklarından biri oldu. Türkiye’nin yedi ana bölgesinde 21 eğitim bölgesine konuşlanmış olan bu enstitüler kendi eğitim bölgelerinden aldıkları köy çocuklarından müziğe üst düzeyde yetenekli olanları belirleyip İİÖO MS’ye hazırlayarak gönderdiler. Bunların arasından sınavı kazananlar öğrenimlerini Seminerde sürdürüp başarılı oldular. Öbür yandan kimi köy enstitüleri İİÖO MS’nin öğrenci kapasitesinin sınırlı olmasından dolayı az öğrenci alması nedeniyle oraya giremeyen ya da gitmeyen kendi öğrencilerini müzikte daha ileri düzeyde yetiştirmeye yöneldiler. Hasanoğlan Köy Enstitüsü, İvriz Köy Enstitüsü, Savaştepe Köy Enstitüsü başta olmak üzere kimi köy enstitüleri yöneticilerinin daha uygun ortam hazırlamaları ve müzik öğretmenlerinin daha güçlü çabalarıyla örtülü birer müzik semineri gibi iş gördüler. Böylece İİÖO MS ile birlikte müzik ağırlıklı ilkokul öğretmeni yetiştirmeye çok önemli katkılar sağladılar.
15.4. Köy Enstitülerinin Müzik Alanında Yetiştirdiği Değerler: Köy enstitüleri bu yollarla ‘köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirme’nin yanı sıra başka birçok alanda olduğu gibi Müzik alanında da birçok değerler yetiştirdi. Birçoklarının köy enstitülerinde aldıkları eğitimden sonra başka orta ve yüksek öğretim kurumlarında yetişmelerine fırsat ve olanaklar sağladı. Eskişehir-Çifteler’den Talip Apaydın, Samsun-Akpınar’dan Ömer Can, Kastamonu-Gölköy’den Tahsin İncirci, Isparta-Gönen’den Prof. Sadettin Ünal, Konya-İvriz’den Prof. Dr. Ali Uçan, Ankara-Hasanoğlan’dan Prof. Hasan Tahsin Kılıç, Kars-Cılavuz’dan Erdoğan Özdemir hemen akla gelenlerdir. Kuşkusuz burada bu satırları yazarken kendilerini andığım fakat yer darlığı nedeniyle adlarını yazamadığım daha nice değerler vardır…
16. Köy Enstitülerinin Müziksel Harmanlanma, Aydınlanma ve Ulusallaşmaya Katkıları
Köy enstitüleri öbür katkılarının yanı sıra ülkemizdeki müziksel aydınlanma ve ulusallaşmaya da çok önemli katkılar sağladı. Bu katkıların özünde ve temelinde Atatürkçe duygu, düşüngü, devingi ve sezgi yatıyordu. Her köy enstitülü bunları iyice özümsemiş, kimliğini ve kişiliğini bunlarla örüp dokuyarak biçimlendirmişti. O dönemde TBMM’deki bütçe görüşmelerinde bir milletvekilinin de dediği gibi “Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar”dı. Ve bu sanı ve kanıyla O’nun öbür devrimleri ile birlikte müzik devrimini de köylere taşıyorlardı. Kırsal-köysel aydınlanmanın motoruydular.
16.1. Köy Enstitülerinde Türk Müzik Kültürünün Yeniden Harmanlanması: En azından beşbin yıllık köklü bir geçmişi olan Türk müzik kültürü (Uçan 2005c) tarihsel gelişim süreci içinde değişik dönemlerde, değişik yerlerde değişik biçimlerde birçok kez harmanlanmıştır. Türkiye’de bunun çok ilginç ve özgün bir örneği 20’nci yüzyılın ortalarına doğru 1940’lı yıllarda köy enstitülerinde yaşandı. Açıkça belirtmek gerekir ki Türk müzik kültürü köy enstitülerinde yeniden harmanlandı. Bu süreçte köy müziği ile kent müziği, ulusal müzik ile uluslararası/evrensel müzik köy enstitüsü potasında buluşup birbirlerine etkidi. Bu harmanlanma her köy enstitüsünün kendi yapısı, işleyişi ve görev bölgesi içinde yoğunlaşır ve derinleşirken köy enstitüleri arası yardımlaşma, dayanışma ve imeceleşme yoluyla sağlanan müzik alışverişi ve paylaşımıyla daha geniş boyutlar kazandı. Bu sürecin içinde yaşamış köy enstitülü bir müzik eğitimcisi söz konusu harmanlanmanın halk müziği boyutuna ilişkin olanını şöyle anlatır (Duru 2008: 154):
Köy enstitüleri arasında, birbirleriyle yardımlaşma da yaygındı. Lâdik depreminde Akpınar Köy Enstitüsü’ne, Adapazarı depreminde Arifiye’ye, kuruluşlarında Hasanoğlan’a, Pulur’a ve İvriz’e yardım ekipleri gitmişti Savaştepe’den. Yardıma giden grup kendi yöresinin türkülerini ve halk oyunlarını öğretir gittiği yerde; orada öğrendiklerini de kendi okulunda öğretirdi dönüşünde. Bu yöntemle, yerel olan halk sanatı tüm ülkenin sanatı malı olurdu köy enstitüleri aracılığıyla…
16.2. Köy Enstitüleri=Müziksel Aydınlanma Kurumları: Köy enstitüleri çok yönlü ve geniş kapsamlı müzik eğitimi çalışmaları ve etkinlikleriyle aynı zamanda birer çok yönlü müziksel aydınlanma kurumlarıydı. Bu okullarda müzik kültürü ve eğitimi alanında değişik düzeylerde yapılan çeşitli çalışmalar ve etkinliklerle herkes yeni bir müziksel bilgi ve bilinç kazanırdı, bu kazanımla müziksel aydınlanırdı. Köy enstitülerinin yapısı, işlevi ve işleyişi gereği tüm öğrenciler, tüm öğretmenler ve tüm çalışanlar müzik yönünden gerçek bir aydınlanma süreci yaşarlardı. Herkes bu süreçten yararlanır ve kendine düşen payını alırdı. Bu açıdan bakılınca 1940’lı yıllarda ve 1950’li yılların ilk yarısında Türkiye’nin 21 köy enstitüsü bölgesinde 21 müziksel aydınlanma merkezi bulunmaktaydı. Bu merkezler çevrelerine müziksel aydınlığın ışıklarını saçıyordu. Bu ışıklarla nice yurttaşlarımız müziksel aydınlığa kavuştu
16.3. Müziksel Aydınlanmaya Katkıları: Köylerimizde genel ve müziksel anlamda aydınlanma devriminin ilk gerçek öncüleri Atatürk’ün önerdiği kurslarla yetişen köy eğitmenleri ve köy enstitüsü çıkışlı köy öğretmenleridir. 1948’de son yetiştirilenlerle sayıları 8675’i bulan (Gedikoğlu 1971) eğitmenlerden biri Mehmet Özel’dir. 1928’de yeni Türk abecesini de öğrenerek ilkokulu bitiren ve askerliğini onbaşı olarak yapan Mehmet Özel 1940’ta Savaştepe Bucağında açılan Eğitmen Kursu’nu bitirip Ardıçlı köyünde göreve başlar. Onun görev yıllarında o köyde gerçek bir aydınlanma devrimi yaşanır. Bunun bir boyutu müziksel aydınlanmadır. Bu aydınlanmanın odağında köyün orta yerindeki köy odasından dönüştürme üç sınıflı ilkokul vardır. Her sabah köyün orta yerinde çevre temizliği yapılır, topluca İstiklal Marşı okunur-söylenir. Ulusal marş okunurken-söylenirken köylüler başlarını açarak saygı duruşuna geçerler. Okulda gerçek bir müzik eğitimi yapılır; öğretmenin önderliğinde marşlar, türküler söylenir ve bunlar oradan tüm köye yayılır. Okuldaki müzik eğitimini oğlu A. Selim Özel Şöyle anlatır (Özel 2008: 277-278):
Babamın ve öğrencilerinin coşkuyla okudukları türküler ve marşlar köyün içine yayılır, evlere kadar uzanırdı. Biz küçük çocuklar da pencere altlarında saklanarak söylenenleri ezberlemeye çalışırdık: ‘Çiğdem der ki ben âlâyım/Yiğit başına belâyım’, ‘Yenice yolları bükülür gider/Zülüf ak gerdana dökülür gider.’ Babamın bu sesler arasında coşkulu sesi hâlâ kulağımdadır.
Köy enstitüsü çıkışlı öğretmenler müziksel aydınlanmaya çok daha büyük katkılarda bulundular.
16.4. Müziksel Ulusallaşmaya Katkıları: Türk müzik kültüründe yerelden yöresele, yöreselden bölgesele, bölgeselden ulusala ve ulusaldan evrensele giden yolda köy enstitülerinin çok önemli bir yeri vardır. Müziksel ulusallaşmada köy enstitülerinde uygulanan müzik eğitimi çok yönlü işlev görmüş, çok etkin rol oynamış ve gerçekten belirleyici olmuştur. Her köy enstitüsü kendi bölgesinin müzik kültürü ile öbür bölgelerin müzik kültürlerinden seçilip öğrenilen-öğretilen türkü ve oyun havalarını kendi içinde, kendi bölgesinde ve öbür enstitülerle paylaşarak müziksel ulusallaşmayı hızlandırmış ve yoğunlaştırmıştır. Köy enstitüleri ve enstitülüler sayesinde ulusal müzik kültürü belli boyutlarıyla yeniden harmanlanarak yeniden biçimlenmiştir. Bu harmanlanma ve biçimlenmede ulusal marşlar ve okul şarkıları çok önemli rol oynamıştır. Ayrıca ulusal bestecilerin Ankara Radyosu’ndan yayınlanan ve dinlenen ulusal yapıtlarıyla bu sürece önemli katkılarda bulunulmuştur. Bu yapıtların yanı sıra kimi uluslararası yapıtlar da dinlenerek ulusaldan uluslararası müzik kültürü alanına da anlamlı açılımlar sağlanmıştır.
17. Köy Enstitülerinin Türk Köy Müzik Kültürünün Gelişmesine Katkıları
Köy enstitülüler köy okul ve kurs öğrencilerinin eğitim ve öğretimlerini gerçekleştirmeye ilişkin nitelik ve değerleri kazanmış olacak biçimde yetiştirilmekle yetinilmiyordu. Onların yanı sıra, onlarla birlikte “köy halkını yetiştirmeye ve köy kültürü ile yaşam düzeyini yükselmeye yarayan nitelikleri ve değerleri kazanmış olacak” (Öztürk 2005: 113) biçimde de yetiştiriliyorlardı. Çünkü ilgili yasa olan 19 Haziran 1942 tarih ve 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nun 10’uncu maddesinde Köy Eğitmen ve Öğretmenlerinin Görev ve Yetkileri şöyle belirlenmişti: “A. Okul ve kurslarla ilgili işler. B. Köy halkını yetiştirmekle ilgili işler.” Okul ve kurslarla ilgili başlıca işlerden biri doğal olarak “Köyde okul öğrencisinin eğitim ve öğretimiyle ilgili her türlü tedbirleri almak ve aldırmak” idi. Köy halkını yetiştirmekle ilgili işlerin birincisi ise şuydu:
Köy halkının ulusal kültürünü yükseltmek, onları toplumsal yaşam bakımından çağın koşullarına ve gereklerine göre yetiştirmek, köy kültürünün olumlu [‘müspet’] değerlerini yaymak ve güçlendirmek için gereken tedbirleri almak, ulusal bayram günlerinde, okulların açılışlarında, yerel/yöresel ve ulusal âdetlere göre kutlanan iş günlerinde törenler yapmak ve bunları halk türküleri, oyunları [ve oyun havaları], marşları ve müzik âletleri esas tutmak suretiyle tertip, tanzim ve idare etmek; köy halkını radyodan azami [en büyük/en yüksek] derecede yararlandırmak.
Bu görev ve yetkiler doğrultusunda yetiştirilen köy enstitülülerin başlıca kazanımlarının önemli bir bölümü müzik kültürü ve eğitimine ilişkindi. Bu alandaki kazanımlarıyla köy okul ve kurs öğrencilerinin yanı sıra kendi ailelerinden ve yakın çevrelerinden başlayarak köy halkının toplumsal müzik yaşamının ve kültürünün canlanmasına-gelişmesine çok önemli etkilerde ve katkılarda bulundular. Enstitüde öğrendikleri mandolin, bağlama, keman vb. çalgıları evlerinde çalarak veya edindikleri plakları dinleterek aile bireylerini, komşuları ve yakın çevredekileri ulusal ve evrensel müziklerle buluşturarak kültürlediler. Onlar bu yolla bölgesel, ulusal ve uluslararası kimi müzik sanatçılarını, müzik türlerini ve eserlerini az çok tanıma olanağı buldular. Köy enstitülüler bulundukları yerlerdeki bireysel ve toplumsal müzik yaşamını çeşitli yol ve etkinliklerle canlandırdılar veya daha da canlanmasına anlamlı katkılar sağladılar. Bu bağlamda okulda oluşturdukları teksesli ve çoksesli korolar, çeşitli ses ve çalgı topluluklarıyla halka açık çeşitli etkinlikler düzenlediler. Dinlettikleri çeşitli eserlerle dinleyicilerin-halkın müziksel gereksinimlerini giderdiler, kültür düzeylerini yükselttiler, müzik beğenilerini geliştirdiler. Öbür yandan müzikli toplantılarda yaptıkları açıklamalarla dinleyenleri müziksel bilgilendirdiler ve bilinçlendirdiler. Dost ve arkadaş buluşmaları ve toplantıları yoluyla onların müzik yaşamlarının ve kültürlerinin zenginleşmesinde önemli rol oynadılar.
18. Köy Enstitülerinin Kapatılışı
Ne var ki köy enstitülerinin gelişmesini ve daha da yaygınlaşmasını istemeyenler ve engellemeye çalışanlar boş durmuyor, fırsat kolluyordu. 1946’da oluşan yeni siyasal ortamın kimi olumsuz etkileri ve doğurduğu kimi olumsuz sonuçlar nedeniyle kurucu bakan Hasan-Âli Yücel 1946’nın Ağustos ayında, kurucu genel müdür İsmail Hakkı Tonguç ise Eylül ayında bu görevlerinden ayrıldılar. Bu ayrılışların hemen ardından 1946 sonbaharından itibaren Köy Enstitüleri adım adım hırpalanıp yozlaştırılmaya başladı. Bu bağlamda 1947’de ilk özgün yapısından dönüşe yol açan bir Yönetmelik ve 1947 Programı kabul edilip uygulamaya konuldu, öğrenci sayısında azaltılmaya gidildi. 1948’de Eğitmen Kursları kapatıldı ve birçok eğitmenin görevine son verildi. 1949’da koşullar daha da olumsuzlaştı. Başından itibaren uygulanan karma eğitime 1950’de son verildi. 1952’de öğrenim süresi bir yıl artırılarak beş yıldan altı yıla çıkarıldı, fakat 1953’te Köy Enstitüsü Programı TTK’nin 183 sayılı kararıyla İlköğretmen Okulu Programı ile birleştirildi. Böylece özgün Köy Enstitüsü Programı rafa kaldırıldı ve yerine melez bir program yürürlüğe konuldu. Ve nihayet 27 Ocak 1954’te çıkarılan 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri kapatılıp altı yıllık İlköğretmen Okullarına dönüştürüldü. Böylece 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasayla kurulup açılmış olan özgün Köy Enstitüleri 1940’ların ikinci yarısından itibaren adım adım hırpalanıp yozlaştırılarak 27 Ocak 1954 tarihli ve 6234 sayılı yasayla yıkılıp kapatılmış oldu. Oysaki Köy Enstitüleri her yönüyle Cumhuriyetin yüz akı, özgün ve verimli bir Türk eğitim kurumu idi. Onbeşine bile varamadan yok edilip tarihe karıştırıldı.
19. Özet, Sonuç ve Değerlendirme
Atatürk’ün önderlik ettiği büyük Türk devriminin başlıca alt devrimlerinden biri kuşkusuz Türk köy devrimidir. Bu devrimin baş simgesi, Cumhuriyet tarihinin en önemli kültür ve eğitim atılımlarından biri olan Köy Enstitüleridir. Atatürk’ün köylünün eğitimiyle ilgili özgün buluşu Eğitmen Kurslarının ardından ve Köy Öğretmen Okulları deneyiminin peşinden gelen Köy Enstitüleri çok doğru bir öngörüyle, çok yerinde bir kararla ve çok doğru bir biçimde 1940 yılında kuruldu. Kısa sürede ülke geneline hızla yaygınlaştırıldı. Üstlendiği kırsal-köysel kültürün ve eğitimin her alanında olduğu gibi müzik kültürü ve eğitimi alanında da yeni bir devrime sahne oldu. Bu devrimle müzik kültürü ve eğitiminde ülkemizin kırsal-köysel kesimine yönelik özgün bir müziksel aydınlanma ve çağdaşlaşma süreci başladı. Özünde ilkin yokluğu varlığa ve yoksulluğu varsıllığa dönüştürerek iş görmeye başlayan bu süreç 1945’lerde kökleşme ve derinleşme aşamasına gelmişti. Bu süreci daha da hızla geliştirmek ve yaygınlaştırmak gerekiyor ve bekleniyordu. Ama ne var ki Köy Enstitüleri 1947’den itibaren adım adım özünden ve özgünlüğünden saptırıldı. Haksız, dayanaksız, ölçüsüz eleştiri ve suçlamalarla yıpratıldı. Ve nihayet 1954 yılında çok yanlış bir değerlendiri ve çok yersiz bir kararla kapatılıp başka bir yapıya dönüştürüldü.
Köy enstitüleri Türk müzik kültüründe ve eğitiminde yerel-yöresel, bölgesel, ulusal, uluslararası ve evrensel örneklerin yan yana, birlikte, iç içe yapıldığı-yaşandığı, öğrenildiği-öğretildiği, yaratıldığı, üretildiği ve özümsendiği bir yer, kurum ve süreç idi. Bu yer, kurum ve süreçte yerel-yöresel ögeler ile evrensel ögeler, geleneksel-göreneksel ögeler ile çağcıl-güncel ögeler çağdaş ortamda birbirleriyle buluşturuldu, birleştirildi, kaynaştırıldı ve ulusal potada eritilip yoğrularak yeniden biçimlendi. Bu bağlamda okumuşların müzikleri ile okumamışların müzikleri birbiriyle etkileştirilip uyumlaştırıldı. Köy enstitülerindeki müzik eğitimi kurgusu ve olgusu sözcüğün tam anlamıyla bir müzik eğitimi seferberliğiydi. Türk köyünün ve köylülerinin yüzyıllar süren Ortaçağ karanlığından kurtulup Yakınçağ aydınlığına kavuşması yolunda köy enstitülerinin ve gerçekleştirdikleri müzik eğitiminin önemli payı vardı.
Enstitülerde günlük dersler ve ders içi çalışmalar sekiz saatti. Bunun yarısı kültür derslerine, yarısı uygulamalı-üretimli ders nitelikli teknik iş ve tarım çalışmalarına ayrılırdı. Günlük çalışmalar sabahları yoklamadan sonra müzik ve halk oyunlarıyla başlardı. Öğrenciler davul ve sazlar (çalgılar) eşliğinde şarkılar, türküler ve marşlar söyleyerek, ulusal oyunlar oynayarak coşku içinde sınıflara dağılırdı (Aktan 2008: 87). Böylece güne ve günlük eğitime müzikle başlanırdı, her gün müzik eğitimi yapılırdı.
Köy enstitülerinde müzik kültürü ve eğitimi günlük yaşamın tüm alanlarına ve zamanlarına yayılmıştı. Bunda, enstitülerin tam yıl eğitim yapılan, kesintisiz beş yıl süreli yatılı kurumlar olmasının yanı sıra öğrencilerin ders içi-ders dışı etkinliklere ve özgür zamanlara yayılan gönüllü çalışmalara özendirilmesinin büyük payı vardı (Kurtuluş 2001: 94). Köy enstitülerinde öğrenci merkezli ve uygulama ağırlıklı yürütülen eğitimle müzik öğrencilerin günlük yaşamına girmiş, günlük yaşamının kopmaz-ayrılmaz-vazgeçilmez bir ögesi olmuştu. Öyle ki müzik eğitimi her köy enstitülü öğrenci için bir yaşam biçimi eğitimi niteliğindeydi. Bu enstitülerde yetiştirilen köy öğretmenlerinin müziksel bilgi ve becerileri Tonguçça (2009: 423) bir deyişle müziksel “iş içinde, iş aracılığıyla öğrenilen gerçek ve öz bilgiler ve beceriler” idi”. Bu bilgiler ve becerilerle donanık olarak yetiştirilip köylerde görev alan yaklaşık 17 000 köy eğitimcisi aynı zamanda güçlü birer köy müzik eğitimcisiydi. Bunların bir bölümü Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar Kolu Müzik Dalı’nda köy enstitüsü müzik öğretmeni olarak yetiştirilip görev aldı.
Köy enstitüleri çağdaş uygarlık doğrultulu bir köycül anlayış ve yaklaşımın ürünüdür. Bu anlayış ve yaklaşım köy enstitüsü müzik eğitimine doğrudan yansımıştır. Bu yansıma köy enstitülerindeki müziksel düzenleme ve uygulamalarda çok açık ve somut bir biçimde görülür. Köy enstitüleri müzik alanında oluşturdukları yapılar, geliştirdikleri varlıklar, yarattıkları değerler, gerçekleştirdikleri etkinlikler ve yetiştirdikleri etkin köy öğretmenleriyle Atatürk’ün önderlik ettiği Türk müzik devrimini köylere taşıdılar, köy çocuklarına aşıladılar ve köylülere aktardılar. Bunda o dönemin koşullarına göre kısa süre içinde büyük ölçüde başarılı oldular. Enstitülerde yapılan-yaşanan ve yeniden seslendirilip yorumlanan müzikler çoğun halk danslarıyla, tiyatroyla ve öbür sanat dallarıyla birlikte bir bütün olarak çevre köylere sunuldu ve böylece köylerin kültürel canlandırılmasına katkıda bulunuldu (Kocabaş 2011: 366).
Köy enstitülerinin görev alanına giren bölgelerde çalışan köy öğretmenleri köylerinde eğitim ve toplum önderlikleri ile birlikte, iç içe kültür-sanat-müzik önderleri olarak da görevliydiler. Çok çeşitli zorluklara ve engellere karşın bu görevlerini hakkıyla ve başarıyla yapıyorlardı. Onların güçlü, etkin önderliklerinden ve üstün başarılarından korkanların baskıları ve ayak oyunlarıyla Köy Enstitüleri adım adım yıpratılarak 1954 yılında kapatılıp kendi yerlerinde altı yıllık Köy İlköğretmen Okullarına dönüştürüldüler. Bu dönüştürümle köy enstitülerinde müzik eğitimi Türk ve dünya müzik eğitimi tarihinde özgün bir Türk müzik eğitimi modeli olarak tarihsel yerini almıştır.
20. Bitiriş
Cumhuriyet eğitiminin yüz akı Köy Enstitüleri ulu önder Atatürk’ün eşsiz öngörülü kılavuzluğu ve yönderliğinde, izinden giden İnönü’nün güçlü destekçiliği ve koruyuculuğunda, Arıkan’ın önayak olarak başlattığı ön temellendiriciliği ve hazırlayıcılığında, ardılı Yücel’in kararlı, ufuk açıcı yasamanlığı ve yürütmenliğinde, Tonguç’un girişken, yaratıcı başmimarlığı ve üretici başustalığında gerçekleşti. Ancak bu gerçekleşmenin dip köklerinde ve en temelinde unutulmaz Mustafa Necati’nin büyük emeği vardır.
Atatürk dönemi cumhuriyet eğitiminin ilk devrimci Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin 1920’lerin ikinci yarısındaki Köy Muallim Mektepleri atılımıyla köy eğitiminin kapısı aralanmıştı. Bu aralanma 1930’ların ikinci yarısındaki Köy Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulları atılımlarıyla perçinlenmişti. 1940’ların başlarındaki Köy Enstitüleri atılımıyla ise çok büyük bir eğitim devrimi gerçekleştirilmiş ve eğitim destanı yazılmıştır. Bu devrimsel destanla köy eğitiminin kapısından içine girilmiş, özü oluşturulnuş ve yazgısı değiştirilmiştir (Uçan 2011c: 105). İçine girilen, özü oluşturulan ve yazgısı değiştirilen köy eğitiminin önemli bir boyutu da köy müzik eğitimiydi. Bu eğitimin gerçekleştiricileri köy enstitüsü çıkışlı gerçek köy öğretmenleriydi. Onları yetiştiren köy enstitüleri köy müzik kültürü temelinde ulusal müzik kültürü ile evrensel müzik kültürünün etkileşmesini sağlayıcı biçimde yapılanmıştı. Bu temel üzerindeki etkileşimledir ki çağdaş Türk köyünün müzik kültürü yeni bir oluşum sürecine girmekteydi.
Bir kez daha altını çizerek belirtelim: Atatürk’ün son ve İnönü’nün ilk cumhurbaşkanlığı döneminde atılan temeller üzerinde köy enstitülerinin iki baş kurucusu kentsoylu Hasan Âli Yücel ile köysoylu İsmail Hakkı Tonguç’un eşsiz köy enstitüsel buluşmasından ve bireşmesinden müzik kültürü ve eğitimimizde yeni bir Türk tansığı (mucizesi) ortaya çıkmıştı. Bu tarihsel buluşma, bireşme ve tansıkla Türk müzik kültürünün ve eğitiminin köysoylu, kasabasoylu, kentsoylu temelleri İnönü-Yücel-Tonguç döneminde kendine özgü yeni bir bireşimsel varoluş sürecine girmişti. Eyüboğlu’nun (1979: 123) deyişiyle “köylü kentli bir uğurda savaşmıştı onyedi nisanda”. Ne var ki bu süreç yarım kaldı, yarım bırakıldı.
Cumhuriyet tarihinin en önemli kültür ve eğitim atılımlarından biri olan Köy Enstitülerinin ömrü öngörülenden çok kısa sürmüş ama etkileri beklenenden çok büyük olmuştur. Bu durum köy enstitüsü odaklı kültürün ve eğitimin her alanında olduğu gibi müzik kültürü ve eğitimi alanında da geçerlidir. Türk müzik eğitimi devrimine ilişkin en özgün düzenlemelerden, en etkili uygulamalardan ve bu nedenlerle en unutulmaz evrelerden biri köy enstitülerinde yaşanmıştır. Bu düzenleme ve uygulamaların kalıcı izleri kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzdeki çağdaş Türk müzik eğitiminde yaşanan yüz ağartıcı birçok başarının kökünde ve temelinde bu kalıcı izler yatmaktadır. Bu bakımdan Türk müzik eğitimi devriminde Köy enstitüleri deneyimiyle ne denli övünç ve kıvanç duyulsa azdır.
Sözlerimi bitirirken diyorum ki, Türkçe-Atatürkçe-Müzikçe köy enstitülerinde müzik eğitiminin genel-temel-ortak öz diliydi. Köy enstitülüler hep bu dil üçlüsüyle müzik öğrenir ve öğretirlerdi, hep bu dil üçlüsüyle müzik yapar ve yaptırırlardı. Bundan dolayıdır ki müzikte de çok başarılıydılar. Türkiye’nin köylü çocukları ve gençleri bu üçlü dilin kullanıldığı köy enstitülerinde aldıkları genel, özengen ve mesleksel müzik eğitimiyle Atatürk’ün öngörüsüne uygun gerçek bir müzik eğitimi devrimi ve seferberliği yaşadılar. Ne mutlu bu unutulmaz devrimi ve seferberliği yaşayanlara, yaşatanlara!
Ankara, 17 Nisan 2013
KAYNAKÇA
ABE (2005). Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt 11 (1921), İstanbul: Kaynak Yayınları.
Akalın, Bedri (1945). Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi Kılavuzu, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Akgün, Halil (2008). “Kazdağı’nı Aşmak”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Balıkesir Şubesi, İzmir: Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları, s. 230-232.
Aktan, M. Asaf (2008). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nün Kuruluşu”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Yay. Haz. YKKED Balıkesir Şubesi, İzmir: Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları, s. 83-89.
Alper, Osman Nuri (2009). “İsmiyle Müsemma Büyük Yetenek Talip Apaydın”, Talip Apaydın’a Armağan, Yay. Haz. Kemal Kocabaş, İzmir: Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği (YKKED) Yayınları, s. 62-66.
Altunya, Evren (2001). Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Uygulanan İlkokul Müzik Dersi Programlarının Çağdaş Program Geliştirme İlkelerine Göre Değerlendirilmesi (1924-1994) (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bolu: Abant İzzet baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Altunya, Niyazi (2000). Köy Enstitüsü Sisteminin Düşünsel Temelleri, Ankara: Özkan Matbaacılık.
Altunya, Niyazi (2005). Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bir Bakış, İstanbul: Kelebek Matbaası.
Altunya, Niyazi (2006). Gazi Eğitim Enstitüsü (1926-1980), Ankara: Gazi Üniversitesi Yayını.
Altunya; Niyazi (2009). Millî Eğitimde Mustafa Necati Dönemi, İstanbul: Uygun Basım.
Apaydın, Talip (2009). Köy Enstitüsü Yılları, İstanbul: Literatür Yayınları.
ASD (2006). Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (Bugünkü Dille), Yay. Haz.: A. Sevim, İ. Öztoprak. M. Akif Tural, Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AKDTYK) Atatürk Araştırma Merkezi.
Başaran, Mehmet (2011). “Adı Cumhuriyet Dönemi Eğitimi Aydınlanmacılığıyla Özdeşleşen Millî Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel ve Köy Enstitüleri”, Hasan-Âli Yücel, Ed. Kemal Kocabaş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 41-56.
Baykurt, Fakir (2009). “Ortakçının Oğlu Talip Apaydın”, Talip Apaydın’a Armağan, Yay. Haz. Kemal Kocabaş, İzmir: YKKED Yayınları, s. 40-52.
Cimi, Mehmet (2009). “Yaşadıkça Neler Görmüyor ki İnsan…”, Talip Apaydın’a Armağan, Yay. Haz. Kemal Kocabaş, İzmir: YKKED Yayınları, s. 93-97.
Demirtaş, Abdullah (1970). Köy Enstitüleri 1943 Programı ve Değerlendirilmesi (Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sonrası Eğitimi Fakültesi(MESEF) Eğitim Bölümü.
Duru, Mehmet (2008). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nde Sanat Eğitimi (Müzik, Ulusal Oyunlar, Resim ve Görsel Sanatlar)”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 147-161.
Ergün, Mustafa (1996). İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914), Ankara: Ocak Yayınları.
Eyüboğlu, Sabahattin (1979). Köy Enstitüleri Üzerine, İstanbul: Cem Yayınevi.
Fırtına, Bahattin (2008a). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nde Aydınlanan Bir İşçi”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 233-238.
Fırtına, Bahattin (2008b). “Bilge İnsan Sıtkı Akkay”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 71-75.
Gedikoğlu; Şevket (1971). Evreleri, Getirdikleri ve Yankılarıyla Köy Enstitüleri, Ankara: İş Matbaacılık ve Ticaret.
Gündüzalp, Fuat (1340/1924). Talim ve Terbiye Teşkilâtımızda Buhran, Sivas: Vilayet Matbaası.
Gündüzalp, Fuat (1958). “Cumhuriyet Devrinde Köy Okulları Problemi”, Köy ve Eğitim, Sayı 47, Ocak 1958.
Güner. İ. Safa (1963). Köy Enstitüleri Hatıraları, İstanbul: Kervan Matbaası.
Güney, Nami (2008). “Yaya Gözüyle At-Bekâr Gözüyle Avrat”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 219-221.
İnan, M. Rauf (1955). “İsmail Mahir Efendi’nin Fikirleri”, Köy ve Eğitim, Sayı 11, Ocak 1955.
İncesu, Meliha (2008). “Aşa Yoldan Çıktı Bayrağın Ucu”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 115-117.
İnönü, İsmet (2002), Defterler Cilt 1, İstanbul: Yapı Kredi Bankası Yayınları.
Kamacıoğlu, Filiz (2009). “Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi”, Mavi Nota Günlük E-Müzik Gazetesi, Yıl 4, Sayı 897, 4.12.2009.
Kanad, Halil Fikret (1935). “Yarının Öğretmenleri Nasıl Yetiştirilmelidir?”, Kurun Gazetesi, 24-28.03.1935.
Karagöz (Akkay) , Nevin Acar (2008). “Tanınmış Kişilerin Köy Enstitüsü’nü Ziyaretleri”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 23-28.
Kaya, Yahya Kemal (1974). İnsan Yetiştirme Düzenimiz, Ankara: Nüve Matbaası.
KEK (1940). Köy Enstitüleri Kanunu, Kanun No 3803, Kabul Tarihi 17 Nisan 1940, Yayın Tarihi 12 Nisan 1940.
KEP (2004), Köy Enstitüsü Programları [KEP], Yay.Haz.: Niyazi Altunya, Ankara: Köy Enstitüsü ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları.
KEYKMPT (1941). Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursları Müfredat Programı Taslağı [KEYKMPT], T.C. Tarım ve Kültür Bakanlıkları Neşriyatı, İstanbul: Devlet Basımevi.
KMMMP (1927). Köy Muallim Mektebi Müfredat Programı [KMMMP], İstanbul: Millî Matbaası.
Kocabaş, Ayfer (2007). “Müzik Eğitiminin Çoklu Zekâ Alanlarına Etkisi ve Köy Enstitüleri”, Yeniden İmece Dergisi, Sayı 4, İzmir: YKKED Yayını, s. 53-57.
Kocabaş, Ayfer (2011). “Hasan-Âli Yücel Dönemi Sanat ve Müzik Anlayışı, Bestelenen Eserleri”, Hasan-Âli Yücel, Editör: Kemal Kocabaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 359-405.
Kocabaş, Kemal (2009). “Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ve Talip Apaydın…”, Talip Apaydın’a Armağan, Yay. Haz. Kemal Kocabaş, İzmir: YKKED Yayınları, s. 15-20.
KOETK (1942). Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilât Kanunu, Tarih: 19 Haziran 1942, Sayı 4274, T.C. Resmî Gazete, 25 Haziran 1942, Sayı 5141.
Koman, Tevfik (2008). “İçinizden Biri”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 93-97.
Korkmaz, Akif (2008). “Hort Köyü’nden Yüksek Köy Enstitüsü’ne”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 98-104.
Köy Enstitüleri Öğretim Programı (1943), T.C. Maarif Vekilliği, Ankara: Maarif Matbaası.
Köy Enstitüleri Öğretim Programı (1947), T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Köy Enstitüleri Yönetmeliği (1947), T.C Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Kudar, Hasan (2008). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nde”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 139-144.
Kundak, Ahmet (2008). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nde Öğretmen, Öğrenci ve Arkadaşlık İlişkileri”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 130-136.
Kurtulmuş, Yıldız (2001). Köy Enstitülerinde Sanat Eğitimi ve Tonguç, Ankara: Güldikeni Yayınları.
Kuyumcu, İbrahim (2003). Aydınlanma Sürecinde Köy Enstitüleri Devrim Yazıları Sonrası, Ankara: Selvi Yayınları.
MEB (1944). Köy İlkokulu Program Projesi [1939], Ankara: Millî Eğitim Basımevi.
MEB (1948). İlkokul Programı, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
MEB (1962). İlkokul Programı Taslağı, Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı.
MEB (1966). İlkokul Programı Taslağı, Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı.
MV (1957). İlk Okul Programı Ankara: Maarif Vekâleti (MV).
Özalp, Reşat ve Ataünal, Aydoğan (1977). Türk Millî Eğitiminde Düzenleme Teşkilatı, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Özdemir, Y. Ziya (2008a). “Köy Enstitülü Mustafa Özen’le Söyleşi”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 259-263.
Özdemir, Y. Ziya (2008b). “Öğrencilerin Yönetime Katılması”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 200-207.
Özel, A. Selim (2008). “Babam ve Eğitmenim”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 277-279.
Özkucur, Abdullah (2013). Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, Genişletilmiş İkinci Baskı, Ankara: Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları.
Öztürk, Cemil (2005). Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, Ankara: MEB Yayınları.
Öztürk (Tuncay), Nafize (2008). “Savaştepe Köy Enstitüsü’nün İlk Sekiz Kız Öğrencisi”, Savaştepe Köy Enstitülü Yıllar, Haz.: YKKED Balıkesir Şubesi, İkinci Basım, İzmir: YKKED Yayınları, s. 56-62.
Taşdemir, E. (1999). “Yüzyılımızın Başından Günümüze Kadar Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Sisteminde Çağdaş Pedagoji Akımları”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 8, s. 155-180.
TDK (1979). Atatürk’ün Millî Eğitimimizle İlgili Düşünce ve Buyrukları, Bugünkü dile aktaran: Vasfi Bingöl, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
TDK (2005). Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara: AKDTYK Türk Dil Kurumu.
Tonguç, Engin (2009). Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç (Yaşamı, Öğretisi, Eylemi), Dördüncü Basım, İzmir: YKKED Yayınları.
Tonguç, İsmail Hakkı (1944). “Enstitü Öğrencilerinin Vasıfları ve Kazandıkları Değerler”, Köy Enstitüleri 2, Ankara: Maarif Vekâleti Yayını, İstanbul: Maarif Basımevi, s. 55-57.
Tonguç, İsmail Hakkı (1947). Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Uçan, Ali (1978/1979). Müzik Öğretim Yöntemleri ve Uygulama (Ders Notu), Ankara: GEE Müzik Bölümü.
Uçan, Ali (1997/1998). Müzik Kültürü (Ders Notu), Ankara: GÜ GEF GSEB Müzik Eğitimi Anabilim Dalı.
Uçan, Ali (2005a). İnsan ve Müzik/İnsan ve Sanat Eğitimi, Genişletilmiş 3. basım, Evrensel Müzikevi, Ankara.
Uçan, Ali (2005b). Müzik Eğitimi, Genişletilmiş 3. basım, Evrensel Müzikevi, Ankara.
Uçan, Ali (2005c). Türk Müzik Kültürü, Genişletilmiş 2. basım, Evrensel Müzikevi, Ankara.
Uçan, Ali (2009). “Osman Zeki Üngör ve Cumhuriyet Müzik Eğitimi”, MÜZED, Sayı 19; Yaz 2009, s. 7-9.
Uçan, Ali (2011a). “Hasan-Âli Yücel ve Ankara Devlet Konservatuvarı: Türkiye’de Müzik ve Sahne Sanatları Eğitimi Devrimi”, Aramızdan Ayrılışının 50. Yılında Hasan-Âli Yücel’den Günümüze Eğitim Bilim Kültür Politikaları Sempozyumu-Bildiriler (25-26 Şubat 2011, İzmir), Yayına Hazırlayan: Kemal Kocabaş, İzmir: YKKED Yayınları, s. 485-510.
Uçan, Ali (2011b). “Hasan-Âli Yücel ve Türk Müzik Eğitimi Devrimi”, Hasan-Âli Yücel, Editör: Kemal Kocabaş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 325-358.
Uçan, Ali (2011c). “Köy Muallim Mekteplerinden Köy Enstitülerine, İvriz Köy Enstitüsü’nden İvriz İlköğretmen Okulu’na ve Mahmut Makal”, Mahmut Makal’a Armağan, /YKKED 2011 Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü, Yayına Hazırlayan: Kemal Kocabaş, İzmir: YKKED Yayınları, s. 63-106.
Yalman, Ahmet Emin (1937). “Köye Işık Taşıyacak Köylüler”, Kültür Bakanlığı Dergisi, S. 20-21, Ocak 1937, s. 140 vd..
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.