Yazılar
“Vaaayyy Keratalar!” ya da “Gereksiz Taramalardan Kaçının!”Sayı: - 14.12.2005
Oğuz Aral´ın anısına...
Onunla ilk tanıştığım günü çok iyi hatırlıyorum. 1994 yılıydı. Trabzon Devlet Tiyatrosu´nda Haldun Taner´in Keşanlı Ali Destanı adlı oyunun sahneye koymak için gelmişti Trabzon´a. Karadeniz Gazetesi´nin o yıllardaki eski binasında bulunan matbaa atölyesindeki montaj odasında oyunun afişi üzerine çalışırken ve daha sonraki safhalarda provalarda, fuayede, kantinde ya da dışarıda sohbet ederken bana anlattıklarını hiç unutmadım. Bugünkü gibi aklımda hala. Anlattıkları Türkiye’nin ve belki de dünyanın Gırgır’a şapka çıkardığı yıllar. Oğuz Aral yönetimindeki Gırgır dergisi 750,000’e varan okuyucu kitlesiyle sadece Türk mizah tarihine değil, dünya mizah tarihinde de Mad ve Krokodil dergilerinden sonra en çok okunan üçüncü karikatür dergisi olarak geçiyordu...
Ben o yıllarda lisede öğrenciydim. Okumayı yazmayı öğreneli çok olmuştu ve en az 4 yıldır iyi bir Gırgır takipçisiydim. Dergiyi okuyup bitirdiğim zamanlarda da pelür kâğıdını karikatürlerin üzerine koyar, çizer, sonra da onları boyardım. Avanak Avni de en sevdiğim, kendime en yakın bulduğum karakterdi. Odamda Avni bibloları ve kupaları vardı. Okuduğum lisenin tam karşısında bir plak evi vardı, biblo da satardı bu plak evi, ondan rica ederdim getirtirdi bana bu biblolardan. Ben bu bibloları yıllar yılı sakladım ve Oğuz Aral’la tanıştığım ilk gün, hala sakladığım Avni’leri gösterdim. Hoşuna gideceğini düşünürken, kızışı hala aklımdadır. “
Bunlar gerçek Avni değil, ben sana gerçeğini yapayım, sen de bunları bir daha alma” dedi. Bir daha Avni’nin kopyalarını asla almadım!
Oğuz Aral, İstanbul´un Silivri ilçesinde 1936 yılında doğar. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin üçüncü sınıfından ayrılarak, 1950'den sonra çeşitli dergi ve gazetelerde karikatür çizmeye başlar. “
Avanak Avni” tiplemesinin yaratıcısı Oğuz Aral, “
Hayk Hammer,
Köstebek Hüsnü,
Utanmaz Adam ve
Vites Mahmut” gibi tiplemelere de hayat verir.
1972’de Gırgır mizah dergisini kurar. Gırgır, daha ilk sayılarından itibaren geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır ve apolitik yapısıyla hayli bölünmüş olan Türk gençliğinin hem sağında hem de solunda ortak bir payda oluverir. Oğuz Aral, Gırgır’ın bu önlenemez yükselişini Türk toplumunun ilk defa kendine güldüğü bir dergi olmasına bağlar. Oğuz Aral’ın hayat verdiği Avanak Avni’yse, utangaç, kızlarla konuşurken zorlanan bir tip olarak bir anda sokakta kendini ifade etmekte zorlanan vatandaşın gönlünü kazanır. Giderek tırmanan siyasi iktidarsızlık döneminde Gırgır giderek politikleşir. 12 Eylül 1980’den sonra da Türk milli kimliğiyle dalga geçtiği gerekçesiyle bir süreliğine kapatılır. 80 darbesinden sonra yaşanan süreçte Türkiye’nin tarihine mizahla tanıklık eder.
1980’lerin ortasında bir grup Gırgır karikatüristi sigortasız oldukları gerekçesiyle ayrılıp, Limon dergisini çıkartmaya başlarlar. Limon, Gırgır’ın çok uzun, rakipsiz giden monopolisini bozar. Ardından Gırgır’dan kopuşlar devam eder. Ayrılan diğer bir grup Hıbır Dergisi´ni çıkartmaya başlar. 1990’lara yaklaştıkça Gırgır’ın okuyucu sayısı ciddi şekilde düşer ve 1990’ların başında Gırgır yayınlanan diğer 15 mizah dergisine yenik düşerek kapanır. Gırgır’ın kapanması Türk siyasi tarihinde de bir dönemin kapanışının sinyallerini verir. O da artık Türkiye’de mizahın gücünün toplumsal düzeyde giderek düştüğüdür...
Oğuz Aral ise bir süre Avni adıyla yeni bir mizah dergisi çıkartır ama Gırgır'ın yerini tutmaz. Bunun ardında karikatürlerini ölümüne kadar Hürriyet gazetesinde yayınlar. Tiyatro, müzik ve sinema konularında da çalışmalar yapar. “Güncel, halkın anlayabileceği basite indirgenmiş” bir karikatür anlayışına önem verir ve kendi mizahi görüşü ve doğrultusunda birçok karikatürcü yetiştirir.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinde pantomim gösterileri sergileyen Aral, Koca Yusuf (1966), Direkler Arası (1967), Bu Şehri İstanbul (1968), Ağustos Böceği ile Karınca (1971) adında çizgi filmleriyle de Türk çizgi film sektöründe önemli bir yere sahip olur.
Oğuz Aral dünyayı, insanları seven, çiçeğinden böceğine her şeye, herkese değer veren bir insandır. Onun farkı bu sevgiyi gösteriş türündedir. Hep bir şeylere kızan, söylenen, her şeyden şikayet eden tipik bir ihtiyar vardır karşınızda. Ama ona kızamazsınız. Yüzüne baktığınızda kocaman kalbini avucunuza koyuverir çünkü. Sosyal olaylara tepki biçiminde bile öyle değişik kelimeler çıkar ki ağzından, kendinizi gülmekten alamazsınız kızsanız bile. O kendi yaşam tarzı ile her şeyi kendine bağlamış gerçek bir huysuz ihtiyardır çünkü. Yaşamdan zevk alma şekli bizimkilerle aynı doğrultuda seyretmez. Bunun örneğini size onun kelimeleriyle verebilirim. "Her sabah saat altıda kalkıyorum, lacivert takım elbisemi giyiyorum, bahçedeki çiçekleri suluyorum. Sonra tekrar pijamalarımı giyip, günlük gazetemi okuyorum." demişti bir yazısında. Hanginiz hayata bu kadar saygı duyabilirsiniz? Hanginiz yaşamı bu kadar ciddiye alabilirsiniz? Her Pazar Hürriyet’te "Huysuz İhtiyar" köşesinde Dıgıl Dıgıl Avni ile beraber bulabilirsiniz onu. Eğer güne iyi başlamak istiyorsanız, muhakkak anlatacak bir şeyleri vardır size; tabii şikayet edeceği çok şey olduğu gibi....
1994 yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu´nde Haldun Taner´in Keşanlı Ali Destanı adlı oyunun sahneye koydu. Dönemin Tiyatro müdürü Rüçhan Gürel öğrencisiydi. Zaten onun daveti üzerine gelmişti Trabzon´a. Birlikte 45 gün çalıştık. Asil bir duruşu vardı. Ama bizden biriydi. Benim TV 61´de program yaptığım günler o sıralar… Kendisini televizyona programıma davet ettim. Konuğum oldu. Program sunuculuğumu ve hâkimiyetimi çok beğendiğini söyledi:”
Türkçe´yi çok iyi konuşuyorsunuz ve konuşurken özen gösteriyorsunuz, tebrik ederim” dedi. Bu benim için çok önemli bir iltifattı. Kaldığı Usta Oteli´nden, televizyon binasına kadar yürüyerek geldi. Yolda, sabah aldığı viskiden dolayı kendisinden yüz bin lira fazla para alan tekel bayisine uğrayarak:”
beni yüz bin lira kazıkladın, buna hiç gerek yoktu, şimdi ben televizyona canlı yayına gidiyorum, seni orada Trabzon halkına şikâyet edeceğim” dedikten sonra, hakikaten canlı yayında o tekel bayisini, yerini tarif ederek Trabzon halkına şikâyet etti. Lâfını sakınmadan, açık ve doğru söyleyen bir ustaydı.
Trabzon´da bir oyun sahnelemekten çok mutlu olduğunu her defasında söylerdi. Ancak oyunun orkestra şefi de olan zamanın KTÜ müzik bölümü başkanının anlamsız kaprisleri ve daha bir sürü saçma sapan şey Oğuz Aral´ı yormuştu. Ardından, oyunda, Trabzon´daki Nataşa olayını, ülkemizdeki tele vole kültürünü karikatürize eden bir sahneden dolayı, sadece okur ve yazar olduklarını bildiğim bir kısım yerel basın mensubu kişilerce ciddi ve ağır biçimde eleştirilince (buna benzer eleştiriler, Trabzon´a oyun yönetmeye gelen Müjdat Gezen ve Özdemir Nutku için de yapılmıştır) Trabzon´dan kırgın ayrıldı. Koca usta bu şehirden kırgın ayrıldı ama o zaman bir sahneden dolayı bilip bilmeden onu acımasızca eleştiren o basın mensuplarının, bakıyorum şimdi rahatları yerinde, sosyal statü sahibi bile oldular, tüm protokol listelerinde yerleri hazır.
Artık mühim kişiler onlar.
İşte o günlerden hatırladıklarım…
26 Temmuz 2004’de Oğuz Aral, 68 yaşında kalbine yenik düşer. Gırgır’ın efsane kadrosuysa, 15 yıl sonra bir araya onun ölümüyle gelir ve 27 Temmuz günü, yani onu uğurladıkları gün, son bir kez Gırgır dergisini çıkartırlar. Onların bu birlikteliğine ve yaptıkları sürprize memnun olduğunu belirtircesine bu kez Gırgır´ın kapağından seslenmektedir öğrencilerine:”
Vaaayyy Keratalar” diyerek. Ölümünün birinci yılında Cihangir´e dikilen heykeli ile öğrencileri ona olan vefa duygularını belirtirler. Ve onun “
Gereksiz Taramalardan Kaçının” öğüdüne hep uyduklarını, heykelin kitabesine yazarak bir kez daha gösterirler.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.