♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
Sanatseverler ve kamuoyunun büyük bir kesiminin bildiği üzere bugünlerde Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı, 1984 yılından beri faaliyet gösterdiği Ankara Beşevler’de bulunan yerinden taşınıyor. 2018-2019 öğretim yılının bahar döneminden itibaren, diğer bir deyişle Şubat 2019’dan başlayarak eğitim, öğretim, konser, temsil ve diğer faaliyetlerini, Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe Yerleşkesi’nde yeni yapılmış olan binasında sürdürecek.
Eski ve yaygın kullanılan adıyla Ankara Devlet Konservatuvarı, Türkiye’nin ilk müzik ve sahne sanatları okulu, her açıdan alanında öncü, örnek alınan, Türkiye ve dünya çapında sayısız sanatçı ve bilim insanı yetiştirmiş bir kurumdur. Bu yazımda sizlere, eğitimimle birlikte tam 40 yıldır yaşadığım okulumu kendi penceremden yansıtmak istiyorum.
Şimdi sizlerle tarihin tozlu yollarında bir yolculuğa çıkalım ve geçmişi 83 yıl önceye dayanan okulumuzun dünden bugüne geliş sürecine birlikte göz atalım. Savaştan yeni çıkmış ve yeni kurulmuş genç Türkiye Cumhuriyeti, herhangi bir rehavete kapılmadan yeni reformlara hızlı ve emin adımlarla yürümeye başlamıştır. Bu yeniliklerin başında da eğitim gelmektedir. “Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” amacıyla büyük gayret gösterilirken sanata ve sanatçıya büyük önem veren Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 1925 yılında o günkü adı Maarif Vekâleti olan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak bir Musiki Muallim Mektebi kurulmuş ve orta öğretim kurumlarına müzik öğretmeni yetiştirilmeye başlanmıştır.
Daha önceden otel olan 3 kerpiç evin kullanıldığı okulun eskimiş olması ve giderek artan öğrenci sayısı nedeniyle ihtiyaca cevap verememesi sonucunda bina yıkılmış ve 1929 yılında yerine yenisi yapılmıştır.
Okulun öğretmenlerinin çoğunluğu, bugünkü adı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olan Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti’ndendir.
Kurulan bir komisyon 1933 yılında “Milli Musiki ve Temsil Akademisi” adında yeni bir kurumun açılması için teklif hazırlarlar. 1934 yılında TBMM’de kabul edilen tasarının yürütülmesi ve denetlenmesi için 1935 yılında danışman olarak ünlü Alman besteci ve teorisyen Paul Hindemith Türkiye’ye davet edilecek, kuruluşun tamamlanama ve faaliyete geçme sürecinde Hindemith ülkemize sık sık gelecekti.
Müzik öğretmeni yetiştiren kısımla serbest müzik eğitimi ve tiyatro eğitimi veren kısım başlangıçta aynı binayı paylaşırlarken 1938 yılına gelindiğinde öğretmen yetiştiren kısım ayrılarak Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi olacaktır. 1936 yılında ilk öğrencilerini alan Ankara Devlet Konservatuvarı’nın ilk mezunları diplomalarını 1941 yılında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün elinden alır. 1940 yılında o zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından hazırlanan konservatuvar yasası çıkarılır. Yasaya göre konservatuvar: Müzik Bölümü (Kompozisyon, Orkestra Şefliği, Piyano, Org, Arp, Yaylı Çalgılar, Üflemeli ve Vurma Çalgılar) ve Temsil Bölümü (Opera, Bale, Tiyatro) olmak üzere 2 temel bölüm ile Orta ve Yüksek olmak üzere 2 dereceden olmuş bir yapıya sahip olacaktır. Müzik Bölümü’nün yönetimini Paul Hindemith üstlenirken, Temsil bölümünün yönetimi de Alman tiyatro oyuncusu Carl Ebert’e verilecektir.
Yasa içinde bale şubesi olmasına rağmen konservatuvar bünyesinde bir bale şubesinin oluşması hayli zaman alacaktır. 1948 yılında İngiliz Kraliyet Bale Okulu ve Topluluğu’nun kurucusu olan Dame Ninette de Valois Türkiye’ye davet edilir ve ülkemizin ilk bale okulu İstanbul’da Yeşilköy Bale Okulu adıyla kurulur.
1950’de okulun Ankara’ya taşınmasına karar verilir ve o özel okul Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Bale şubesi olarak eğitim vermeye devam eder. 1979 yılında askeri bando öğrencilerinin üniversite eğitimlerine cevap vermesi amacıyla bir sanat dalı açılır. İlk başlarda Musiki Muallim Mektebi ve ardından yeni kurulan Devlet Konservatuvarı’nda serbest müzik eğitim alan askeri öğrenciler, bu sanat dalı sayesinde bugüne kadar bandolarımızın ve kuvvet komutanlıklarımıza ait orkestraların üyeleri olmak üzere yetişmektedir. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın yapısı esas alınarak ülkemizde değişik zamanlarda ve yerlerde yeni konservatuvarlar açılmıştır. 1981 yılında kurulan YÖK ve çıkarılan yasa ile konservatuvarlar üniversitelere bağlanarak yeni bir yapıya bürünmüş, o güne dek bakanlıklara bağlı olarak çalışan okullar o günden bugüne çalışmalarını akademik boyutta sürdüren, unvan ile yükselen öğretim üyelerinin görev yaptığı kurumlar haline dönüşmüştür. Üniversiteye bağlanmasının ardından Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı adını alan okulumuz 1984 yılının Şubat ayında Beşevler’deki yerine taşınmış ve faaliyetlerine 35 yıldır oradan devam etmiştir.
Sırasıyla 1986 yılında Müzikoloji Ana Bilim Dalı, 2010 yılında da Caz Ana Sanat Dalı açılmış 2002 yılında kurulan Hacettepe Üniversitesi Akademik Senfoni Orkestrası ile ülkemizin sanat hayatına güçlü bir şekilde katkı sunulmaya başlanmıştır.
Kısa tarihçesini aktardığım konservatuvarımızın önce 48, daha sonra 35 yıl gibi sürelerde 2 kez binasını değiştirmiş olması, sanırım benim gibi pek çok sanatçıya üzüntü vermektedir. Dünyanın her yerinde sanat kurumlarına ait yapılar yüz yıl ve üzeri zamandır korunmuş, eskiyen yapılar aslına sadık kalınarak restore edilmiştir. Bina kapasitesinin yetmediği durumlarda ek binalar yapılmış, kurum tamamen başka bir yere taşınsa bile eski bina mutlaka sanatla ilgili olarak korunmaya ve değerlendirilmeye devam edilmiştir. Bir başka açıdan da bakacak olursak, bir sanat kurumunun şehrin kalbinde bulunması çok önemlidir. Bu sayede hem şehrin hayat akışı ile iç içe olması sanatı ve sanatçıyı beslemekte, hem de merkezi yerde olan yapıya sanat severlerin kolay erişimi sağlanabilmektedir. Bir sanat okulunun aynı zamanda üretimlerini sergilediği, konser, temsil gibi faaliyetlerini gerçekleştirdiği yer olduğu unutulmamalıdır. Böyle düşünüldüğünde Ankara Devlet Konservatuvarı’nın pek de şanslı olduğunu söyleyemeyeceğim. Cebeci’deki ilk binadan çıkıldıktan sonra o tarihi binanın korunması için büyük çaba sarf edilmiş olsa da ne yazık ki mekân, belediye binası olarak hizmet vermektedir. Beşevler binasından da şu an üniversitenin Beytepe Yerleşkesi’ne taşınan okul, şehir merkezine hayli uzak bir noktada konumlanmıştır. Yeni ve donanımlı bir yapı elbette büyük avantajlar sağlayacak olsa da az önce değindiğim açıdan kayıplar getirecektir. Üstelik Cebeci’deki ilk bina öyle veya böyle yerinde duruyor olsa da Beşevler binasının tamamen yıkılacak olması bizlerde büyük üzüntü yaratmıştır.
Ben konservatuvarın ilk 5 yılını Cebeci’deki okulda geçirdim. Sonra Beşevler’e taşınıldı ve orada okumaya devam ettim, mezun oldum, daha sonra da işe başladım. Bizim işimizin eğitimi ve icrası usta-çırak ilişkisine dayalıdır. Ustanızla/ustalarınızla birebir çalışırsınız. Çoğu branşta küçük yaşlardan itibaren eğitime başlandığı için hem öğrenci-öğretmen ilişkileriniz hem de arkadaşlıklarınız uzun sürelidir. Birlikte okuduğunuz arkadaşlarınızla aynı sahneyi paylaşır, aynı kurumlarda onlarca yıl birlikte iş arkadaşı olursunuz. Bu şekilde acı tatlı sayısız ortak anılar biriktirirsiniz. İşte bu yüzden bizler konservatuvarı bir okul, bir iş yeri olmanın ötesinde, BİR YUVA olarak görürüz her zaman. Cebeci’den Beşevler’e geçişin temel sebeplerinden biri okulun artan nüfusuna cevap verecek kapasitede geniş bir yere ihtiyaç duymasındandı. 1970’lerde ve o günün koşullarında inşa edilen okul geniş bir alanda pek çok binadan oluşan bir kompleks olarak planlanmıştı. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın verdiği üstün nitelikli eğitim ve Türkiye genelinde çok sayıda konservatuvar bulunmaması, o yıllarda pek çok öğrencinin Ankara’ya gelerek sınava girmesini, kazananların da burada yaşaması sonucunu doğurmuştu. Küçük yaşta öğrencilerin olması, derslerin dışında mesleğin gereği olarak disiplinli ve uzun saatler boyu yapılması zaruri olan günlük çalışmalar, öğrencilerin ihtiyacı olan çalgı, çalışma odası, bale stüdyosu, sahne gibi olanakların okulda bulunması gibi sebeplerle okul içinde yatakhanelerin olması gereksinimi doğdu. Bu nedenlerle Cebeci’de başlayan yatılı-gündüzlü uygulaması ile kısıtlı olanaklara sahip olan okulun Beşevler’deki yerinde inşa edilen daha geniş yurt binalarıyla öğrencilere büyük kolaylıklar sağlanmış oldu. Yıllar boyu tüm yatılı öğrencilerin barınma ve beslenme ihtiyaçları karşılanırken, okul çalışma alanlarının gece geç saatlere kadar açık olması sayesinde tüm sanatçı adayları uzun ve titiz çalışmalarını yaparak başarılı şekilde okulu bitirdiler.
Beşevler’e ilk taşındığımızda ne yazık ki tüm öğrenciler ve öğretmenler pek çok aksaklık ve sorunla mücadele etmek zorunda kaldık. Örneğin okul ısıtma sistemlerindeki sorunlar nedeniyle uzun süre çok soğuk havalarda yün eldivenle piyano çalıştığımızı bilirim. Bale eğitimi alan arkadaşlarımızın ve öğretmenlerinin paltolarıyla çalıştıklarına şahit olduk. Çoğu blok 3 katlıdır Beşevler’deki okulda. Benim de piyano hocamın odasının olduğu 3. katın çatısı daha taşındığımız ilk yıl akmaya başladı. Odalardaki kuyruklu piyanolar sudan zarar görmesin diye piyanoların üstünü kalın naylonlarla kaplayıp tavandan akan suları biriktirdiğimiz kovaların yanında ders yaptığımız günler, aylar olmuştur. O günlerde teknolojinin şimdiki kadar ileri olmaması nedeniyle bu söylediklerimin fotoğrafları olmayabilir. Ama o dönem okulda olan herkes bu söylediklerimi bizzat yaşamıştır. Bilindiği gibi 1980 yılı öncesi ve sonrası politik açıdan hayli çetin zamanlardı. Daha önce söylediğim gibi okulumuzun aile ve aidiyet ruhu taşıması sebebiyle diğer okullar ve üniversitelerin aksine gerginliklerin, kavgaların, olayların yaşanmadığı, birlik içinde olunan bir okul görünümündeydi o zamanlar konservatuvar. Beşevler semti çoğunlukla üniversite bölümlerinin bulunduğu bir semttir. Konservatuvar’ın Beşevler’e taşınması sonrasında eğitim şekli ve yaşam tercihleri biz sanatçılara ters olan çok sayıda muhafazakâr öğrencinin sözlü ve fiziksel tepkilerine maruz kaldık. O yıllarda siyasiler, rektörler okulumuzu ziyaret ettiğinde hep bizleri protesto eden eylemler yapıldı. Bir yatılı okul olarak akşam saatlerinde okula geliş gidiş yapan öğrenci arkadaşlarımız büyük tedirginlikler yaşadılar. Konservatuvarımız o sıkı dönemlerde subay yönetici bile görmüş, sanat ve sanatçının çalışma şekline vakıf olmayan o yöneticiler, yersiz pek çok uygulamalar bile yapmışlardır. Bu söylediklerim çok geride kalmış ama yaşanmış gerçeklerdir. Fiziki şartlar ve olumsuz dış etkiler 35 yıl boyunca az ya da çok okulumuzun ve bizlerin peşini bırakmadı. Ama öğrenciler ve öğretmenler olarak bunlardan şikâyet etmek yerine hep azimle çalıştık ve başardık.
Sahne sanatlarına giderek artan ilgi nedeniyle Beşevler’deki okul çok sayıda öğrenci başvurusu görmüş, titiz sınavlarla alınan öğrenciler üstün nitelikli ve dünyaca ünlü hocalar tarafından eğitilmişlerdir. Cebeci’de öğretmen olan pek çok kişi Beşevler’de de çalışmış, yine Cebeci’de öğrenci olan pek çok kişi de Beşevler’de öğretmenliğe başlamıştır. Bu kuşaklar arası süreklilik sayesinde Cebeci’den gelen kültür, gelenek ve tavır uzun yıllar devam etmiştir. Sanatçı adaylarının öğrencilik yıllarından başlayan konser, temsil gibi faaliyetleri öğretmenlerin teşvik ve desteğiyle, öğrencilerin de istek ve gayretiyle çok sıklıkla gerçekleşmiştir. Konser turneleri için Ankara’da bulunan dünya çapındaki Türk ve yabancı sanatçılar konservatuvara davet edilmiş, öğrencilerle yaptıkları ustalık çalışmaları hepimize büyük zenginlik katmıştır. Öğrenci sayısındaki verimlilik sayesinde oda müziği grupları kurulmuş, bir zamanlar 2 orkestrası olan konservatuvarda Hikmet Şimşek, Gürer Aykal, Rengim Gökmen gibi değerli hocalar sürekli şeflik yapmıştır. Büyük eserleri başarıyla icra eden orkestralarımız pek çok ünlü soliste eşlik etme imkânı bulmuştur. Böylesine zengin ve verimli bir ortamda çalışıldığında hem zorluklar görmezden geliniyor hem de büyük başarılar elde ediliyor. O dönemlerde yetişenler bugün hem ülkemizde hem dünyada söz sahibi, başarılı ve tanınmış sanatçılar olmuşlardır. Bu kadar faal çalışan bir konservatuvarın Beşevler binası yapılırken aynı anda başlamış, dünya çapında bir çok amaçlı salon olması hedeflenen bina, üzülerek söylüyorum ki bugüne kadar tamamlanamamış ve çürüyerek atıl bir şekilde öylece kalmıştır.
O nedenle 35 yıldır hepimiz bir konser salonu olmayan, “prova salonu” olması amacıyla yapılmış yerde sınavlar verdik, konserler yaptık.
Beşevler’de eskiden 1 erkek, 1 kız yurdu binası ile 1 tane de yemekhane ve kafeterya olarak kullanılan bina bulunmaktaydı. 10 yıl kadar önce Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nden oluşturulan ortak bir komisyonun yaptığı incelemeler sonucunda “deprem riski” taşıdığının rapor edilmesi nedeniyle, kızlar yurdu tamamen yıktırılmış, erkekler yurdu bina olarak dursa da o tarihten sonra konservatuvarda yatılılık dönemi tamamen kapanmıştır.
Hayat zaman içinde bizden birer birer değerli hocalarımızın bir kısmını aldı. Şimdi bizlerle olmayan pek çok hocamızla yaşadığımız eşsiz ve tarifsiz anlar, öğretiler hepsi o yıkılacak olan binanın kutsal saydığımız çalışma alanlarında yaşandı. Her şeye rağmen orası bizim yuvamız oldu. İşte bu kadar zorluğunu çektiğimiz ama büyük kazançlarımızın olduğu bu okulun kapısı, penceresi, duvarı bile bizler için anlamlı ve önemlidir.
Beşevler yerleşkemizin ana giriş kısmında dışarıda bulunan ve okulumuzun kurucularıyla “Türk Beşleri” olarak anılan bestecilerimizin büstleri binamıza büyük zenginlik katmıştır.
Peşimizi bırakmayan talihsizliklerden biri de 2015 yılının yaz aylarında Ankara’da meydana gelen sel nedeniyle salonumuz, çalgılarımız ve pek çok yerin büyük zarar görmesiydi. Sonrasında belediyenin geç ulaşan yardımı yüzünden, gecenin geç saatlere kadar öğrencisiyle öğretmeniyle su tahliyesi için herkes seferber olmuştu.
İçinde olduğumuz öğretim yılına başladığımız günlerde (Eylül 2018) yapılmakta olan yeni binamızı görmek üzere Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe Yerleşkesi’ne gittim. Açık söyleyeyim, inşaatın ilerlediğine, bırakın bitmesini doğru düzgün bir şey göreceğime hiç inanmadan gittim. Gördüğümde içimden ilk geçen EYVAH TAŞINIYORUZ oldu. Çünkü karşımda neredeyse tamamı bitmiş modern bir yapı duruyordu. İçini gezdim. Çektiğim fotoğraf ve videoları sosyal medya hesaplarımdan o günlerde yayınlamıştım. Aradan geçen 3 ay boyunca ben de dahil sanırım çoğumuz YOK YOK GİTMEYİZ. Daha hemen olmaz gibi kendi kendimize ve birbirimizle konuştuk. Ne zaman ki EŞYALARINIZI TOPLAYIN uyarısı geldi, işte hepimiz o kaçtığımız gerçekle, anılarımızı bırakıp gitmek mecburiyetiyle karşı karşıya kaldık. O andan itibaren okul sanki bir mateme bürünmüş, herkes sessiz ve duygusal günler yaşamaya başlamıştı. Çoğumuz bir yandan eşya toplayıp bir yandan da sadece anılarda kalacak fotoğraflar, videolar çekmeye başladık. Koridorların, odaların duvarlarını süsleyen çerçeveler birer birer indiriliyor, o çıplak görüntü hepimize dokunuyordu. Eski mezunlardan bazılarının okulu son bir kez görme imkânlarının olmamasının, onları ne kadar derinden üzdüğünü iyi biliyorum. Değişim ve başkalaşımların yaşandığını, bir sebeple kırgınlıkların da olduğunu, ama bütün bunlara rağmen herkesin öyle veya böyle, okulun geçmişiyle veya bugünüyle bir bağ kurduğunu düşünüyorum.
Şimdi sizlere taşınma hazırlıklarının sürdüğü son haftada (Ocak 2019) okulun bence TERKEDİLMİŞŞEHİR görünümü aldığı halinden fotoğraflar paylaşmak istiyorum.
Okulumuzun çok büyük ve boş koridorları vardı. Oraların çalışma alanları olarak değerlendirilmesini çok arzu ettik. Kısmen gerçekleşti. Meselâ son birkaç yıl kala bir koridora büyük bir kütüphane yapıldı. Başka bir koridora da küçük bir dinleti salonu. O salona konservatuvarın en eski öğretmenlerinden, bir dönem müdürlük de yapmış ve dünya çapında ünlü piyanistimiz İdil Biret dahil olmak üzere pek çok sanatçının hocası merhum piyanist Mithat Fenmen’in adı verildi.
Beşevler Yerleşkesi’ni resmi olarak bırakmamız gereken son gün olan 1 Şubat 2019 tarihinde sosyal medya üzerinden duyurulan bir SON VEDA BULUŞMASI organize edildi. Gelebilenler geldi ve hem anılar tazelendi hem de uzun süredir birbirini göremeyen arkadaşlar hasret gidermiş oldu. Herkesin spontane hareket ettiği o gün önce arka bahçe ve kafeterya bölümünde vakit geçirildi. Biz sohbet ederken yukarıdan dron ile görüntümüz alındı.
Son olarak topluca konser salonuna girdik ve bir ağızdan güçlü bir sesle ve tüm bu duygularla Konservatuvar Marşı’nı söyledik. Böylece bir dönem daha kapanmış oldu. Giderek azalan eski öğretmenlerimiz ve söz ettiğim o eski gelenekleri hiç yaşamamış yeni kuşak öğrencilerle umarım eskiyi hafızalarımızda korumaya ve onlara sahip çıkmaya devam ederiz. Yeni ve modern imkânlara sahip yeni binamızda yine dünya çapında sanatçılar yetiştiren ve başarılara imza atan bir Ankara Devlet Konservatuvarı olmayı diliyor ve umut ediyorum.
KONSERVATUVAR MARŞI
Söz: Orhan Şaik Gökyay
Müzik: Necil Kâzım Akses & Ulvi Cemal Erkin
Şahlanıp şu dağların köpüren sularından,
Tutuşan gönüllere ses verdik zaman zaman.
Çalkanır içimizde ufka çarpan bir umman,
İlham olur çağıldar şarkımızda bu vatan.
Vatan! Senden alıp da sana verdik armağan.
Suyundan, toprağından, göğünden, bayrağından.
5 Şubat 2019 ANKARA
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.