ISSN: 1301 - 3971
Yıl: 18      Sayı: 1950
Şu an 24 müzisyen gazete okuyor
Müzik ON OFF

Günün Mesajları


♪ Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024


♪ Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023


♪ Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023


♪ GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023


♪ 30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023


♪ Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023


♪ 18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022


♪ Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022


♪ sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022


♪ Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022


Tüm Mesajlar

Anket


DOB, DT ve GSGM'de 4B kadrosunda çalışanların 4A kadrosuna alınmaları için;

Sonuçları Gör

Geçmişteki Anketler

Tavsiye Et




Tavsiye etmek için sisteme girmeniz gerekmektedir.

Destekleyenlerimiz






 

Yazılar


İzmir Şehir Tiyatroları Yönetmeliği Üzerine...Sayı: 1947 - 05.08.2024


İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nun kuruluşuna ve üç yıl boyunca yürüyüşüne emek verdim. Bu yazı da kuruma karşı taşıdığım sorumluluk zincirinin yeni bir halkasıdır.

***

*Yönetmelik Hazırlama Gizli Servisi?*

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliği, 12 Temmuz 2024 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi’nde oy çokluğu ile değiştirildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, sanatsal özerkliği olan bir sanat kurumuydu. O kurumun bir yönetmeliği, bir Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu vardı. Demokrat, sanata saygılı sanatsever bir Başkan’ın, yönetmelik değişikliği konusunda, kurumun da görüşünü alması gerekmez miydi? Hiç bir aşamada kurumdan görüş almaya tenezzül edilmedi, kentin bir sanat kurumu tümüyle hiçe sayılmış, karantinaya alınmış oldu.

Demokrasiden ve katılımcılıktan söz edilirken; süreç, üzerinde görü
ş beyan edilemeyecek, tartışılamayacak, doğrusu-eğrisi aydınlatılamayacak bir emirnâme havasında yürütüldü. Başkan, kurum yöneticilerine yönelik dedikodu salvoları ile kamuoyunu oyalarken; tepeden inmeci bir yönetmelik Belediye Meclisi’ne geldi, -AKP grubunun sanatsal özerkliği koruma çabalarına rağmen- geçti, İzmir’in tiyatro  sofrasına tepsiyle kondu.

Yeni yönetmeli
ği hazırlayan çalışma grubu kimlerden oluşuyordu? Bilinmiyor. Tiyatro üzerinde egemenlik kurmak iştahı olan bürokratlar mı? ‘Sanatsal özerklik’ kavramından habersiz taşralı kanaat önderleri mi? Darbe girişiminde bulunmuş, ayıpları ortaya serilmiş eski Danışma Kurulu üyeleri mi? Öyle bir yönetmelik yaptıkları içtin utanıyorlar mı ki, adları gizleniyor? Bilinmiyor. Galiba hiç bilinmeyecek. Herhalde öyle ya da böyle bir kabahat işlediklerinin farkındalar ki; bir babayiğit çıkıp da, ‘Ben o yönetmeliğin oluşumuna katkıda bulundum” diyemedi. Yoksa gizli tutulması için direktif mi vardı? Yönetmelik Hazırlama Gizli Servisi? İyi ama bir savaş planı değil ki bu, bir yönetmelik. Medenî cesaret denilen şey, itibar görmüyor mu artık?

***

*Özerk birimden TOK
İ şablonuna dönüş*

Türkiye’de ilk defa, siyasetçinin ve bürokratın ba
şat olmadığı bir ‘sanatsal özerklik’ basamağına ulaşan İzmir Şehir Tiyatrosu, gerisingeri beylik, alışıldık, feodal ve hattâ oligarşik düzene itilmiş bulunuyor.

Öncelikle o yönetmeli
ği, mutfakta pişirenlerin ve sofraya ısmarlayanların, İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kuruluşuna kılavuzluk eden felsefeyi, doğrultuları kavrayabildikleri şüpheli. Yapılanmadaki ilerici hamleyi, evrensel örneklere evrilmeyi göremedikleri anlaşılıyor. Bir ilki, olumlu bir yeniliği, feodal kültürün “Eski köye yeni adet çıkarmayın!” kafası ile reddettiklerine tanık oluyoruz.

Yönetmeli
ğe bir şablon olarak eklenmiş olan ‘yaygınlaşma’ kavramı, bunun göstergelerinden en önemlisi. Önceki örneklerden edindikleri ezberle, genişleme ve yaygınlaşma hayalleri kurdukları anlaşılıyor. Ankara Devlet Tiyatrosu, İstanbul Şehir Tiyatroları gibi 6-8-10 sahneli, 200-300 sanatçısı olan, tek merkezden yönetilen, imparatorluğu andıran bir yapılaşma özlediklerinin -ya da başka türlüsünü hayal edemediklerinin- işaretidir bu. Sanat alanında bu tür yapıların artık TOKİ saçmalığına dönüşğünü herkes görüyor. Onyıllardır her platformda bu usûle karşı birimleşme çağrıları yükseliyor. Çünkü herkes görüyor ki, tiyatronun yapılanması TOKİ’ye dönüştükçe; sanatçı kimliği kayboluyor ve ‘mesut maaşlı memur’ kütleleri oluşuyor.

Eski yönetmeli
ğin ortaya koyduğu yapılanma ilkesi, birimler halinde modüler olarak gelişmeyi öngörmüştü: “Bir Şehir Tiyatrosu, tercihan iki, en fazla üç sahnede, sınırlı bir çekirdek kadro ile çalışır. Üretim konuk sanatçılarla desteklenir. Gerektiğinde yönetim şekli ile kadro ve mekân imkânları, bu yönetmeliğin belirlediği esaslar üzerine düzenlenerek, Belediyenin olanakları doğrultusunda ve Belediye Başkanlığı’nın onayı ile yeni birim tiyatrolar oluşturulabilir.”

Yeni yönetmelik maddesi pek hovarda: “Bir
Şehir Tiyatrosu, gerekli görülen sahnede ve gerekli görülen kadroyla çalışır. Üretim konuk sanatçılarla desteklenir. Gerektiğinde yönetim şekli ile kadro ve mekân imkânları, bu yönetmeliğin belirlediği esaslar üzerine düzenlenerek, Belediyenin olanakları doğrultusunda ve Belediye Başkanlığı’nın onayı ile yeni birim tiyatrolar oluşturulabilir.”

Öyle bir alt yapın mı var ki “gerekli sahnede, gerekli kadro” lâfını oraya desteksiz bırakıyorsun? Sanki ölçüp biçmi
şler, çalışşlar da, büyümeye de hazırmışlar gibi, “Üç de yetmez beş tane…”

Madde, yeni
şekliyle anlamsız ve ölçüsüz büyümeye, dolayısı ile imparatorluklaşmaya, dolayısı ile de tek elden yönetime alan açmaktadır.

Şöyle düşünün: İzmir’de eşit koşul ve olanaklara sahip 4 ayrı tiyatronun birbiriyle yarışması mı sanatsal seviyeyi yükseltmek açısından daha verimli, daha renkli olur; yoksa bu 4 tiyatronun tek elden yönetilmesi mi?

Yıllardır yapılan kurultay, çalı
ştay, sempozyumların ortaklaşılmış talepleridir bunlar. 2012 Nilüfer Çalıştayı’nın bütün STK’larca imzalanmış sonuç bildirgesinden aktaralım:

 “Uygar bir ülkede devletin sanata deste
ği, insana yatırımdır, vazgeçilemez.

Bilim ve sanat özgürdür. Ça
ğdaş ve uygar devlet, sanatın özgürce üretilmesini sağlar ama sanatın nasıl olması gerektiğine karışamaz.  Sanatın içeriği ve biçimi siyasal iktidarların günlük politikalarının konusu değildir, olamaz.

 Devletin, hükümetin ya da yerel yönetimlerin sanat kurum ve kurulu
şları için sanat politikası oluşturmaları düşünülemez. Erk ancak, siyasi iktidarların değişiminden etkilenmeyecek kalıcı yönetim politikası ile sanata özgür ortam yaratmakla yükümlüdür.

Bakanlıklarda ve yerel yönetimlerde ilgili kurulu
ş olarak korunacak ve yeni kurulacak tüm sanat kurumlarının özerklik prensibi, anayasada açık biçimde güvence altına alınmalı, uygulanmalıdır

Tiyatroyu tiyatrocular yönetir.

Her bir tiyatro kendini yönetir. “Davul sanatçının boynunda, tokmak siyasetçinin elinde” durumu, tiyatro için ölümcüldür.

Özel, amatör ve ödenekli tiyatrolardaki "Edebi Kurul" ve "Repertuar Kurulu" gibi olu
şumlar, tiyatroların sansür, baskı ve servis bataklığıdır. Bir zorunluluk olmaktan çıkmalıdır. Her bir tiyatronun ihtiyaç duyması halinde  bu tür komisyonlara başvurmasının önünde zaten hiçbir engel yoktur.

Ödenekli tiyatrolarda yapılacak her türlü mevzuat de
ğişiklikleri iktidarların tepeden inmeci yaklaşımları ile değil en demokratik biçimde çalışanları temsil eden meslek örgütleri ve konuyla ilgili uzmanların katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Her türden ödenekli tiyatrolarımızın, modüler bir yapılaşma ile ve yerinden yönetim anlayışıyla düzenlenmesi; sanatsal çizgisini özgürce belirleyecek, enerji ve katkı denetimini kolayca gerçekleştirecek, sanatsal yarışa ve rekabete açık, çok renkli ve "çok sesli" bir tiyatro dünyası oluşturmanın yöntemidir. Bu modüler yapıda görev alacak sanat yönetmenlerinin göreve gelişinde, seçim veya seçilmişler arasından süreli olarak atanması, repertuarlarını gerçekleştirme yöntemini saptaması bu kurumların toplumla daha iyi bağlar kurmasını sağlar.”

Özgürle
şme, özerkleşme, özgünleşme, kimlik sahibi olma bu koşullardan geçer. Ve işte buradan sanatta dinamo işlevi gören pozitif yarış başlar. Sanatçı, yazar ve seyirci, buradan yetişip olgunlaşır.

Nereden baksanız bu büyüme ve yaygınla
şma kompleksi, feodal alışkanlıkları, Osmanlı torunları hevesini andırıyor. Oysa her bir tiyatro sanatsal özerklik çerçevesinde kendini yönetir; nokta.

***

*
İş Bulma kurumu?*

Yönetmeli
ğe özensizce tıkıştırılmış garip ifadeler var.

Örne
ğin şöyle bir cümle geçiyor: “sahne eserleri ve sergilenmeleri için yarışmalar düzenlemek”. Sahne eserleri için yarışma düzenlemek elbette makûl bir iş. Ama sahne eserlerinin ‘sergilenmesi için’ yarışma düzenlemek nasıl olacak, merak konusu. “Yarışma düzenliyoruz, hadi isteyen herkes ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni sergilesin, kazanana ödül vereceğiz” mi denilecek? Muamma…

Bir ba
şka muamma da şu cümlede yatıyor: “Tiyatro eğitmenleri için eğitim verebilir.” İzmir Şehir Tiyatrosu, 3 ayda oyuncu yetiştirme rolü oynayan merdivenaltı kursların eğitmenlerine mi eğitim verecek? Haydi, mediokrasici geldi hanım!

Ba
ş Dekoratör, Baş Korrepetitör, Müzik İşleri Yöneticisi, vb kadrolar ihdas edilmek istenmesi de bu devasa yapı özleminin bir yansıması. Sanat Teknik Direktörü varken, Baş Dekoratör nedir?

Korrepetitör, dansçıların, opera sanatçılarının ve oyuncuların müzik alanındaki e
şlikçisi, eğitmeni veya koçudur. Bir birim tiyatroda sizin kaç korrepetitörünüz olacak ki, bir de Baş Korrepetitör icadettiniz?

En fazla iki sahneli, an itibariyle 36 oyuncu ile, sezonda en fazla 4-5 piyes üreten bir tiyatroda, bir sezonda kaç tane müzikal oynayacaksınız ki, bir Müzik
İşleri Yöneticisi’ne ihtiyacınız olsun?

Gereksinme duydu
ğunuz zaman konuk sanatçı olarak süreli istihdam edebileceğiniz bu sanatçıları, ömür boyu maaşa bağlayıp sonra tatile göndermekteki kamu yararı nedir? İzmir Şehir Tiyatrosu, Yangelyat Kurumu’na mı dönüşecek?

Felâkete yol açabilecek çok önemli bir de
ğişiklik de Sanatçı alımı ile ilgili maddede. Araya sıkıştırılan ‘tercihen’ sözcüğü ile, İzmir Şehir Tiyatrosu’nun akademik sanatsal düzeyine, oyunculuk seviyesine, sahne terbiyesine, özgül ağırlığına, dokusuna ve tınısına, mayın döşenmiş oluyor:

“Sanatçılar, tercihen üniversitelerin lisans düzeyinde olan konservatuvarların tiyatro bölümleri ve konuya ili
şkin Anasanat Dalını bitirenler ile yurt dışında denkliği Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilmiş okulları bitirenler arasından yetenek sınavı ile” diye başlıyor madde.

Bu artık sınavlarda diploma aranmayabilece
ğini gösterir ki; sanat eğitiminin inkârı anlamına gelir. Yakında tiyatroda, işe göre eğitimli adam aramak değil, eğitimsiz adama göre iş ayarlamak yolunun açılabileceğini söyler. Oysa yönetmeliği değiştirenler, gaflet halinden uyanıp maddenin devamına baksalar; gerçekten değerli sanatçıların, oybirliği şartıyla kuruma sınavsız bile  alınabileceğini görmüş olacaklardı. Ama maksat boncuk dağıtmak olunca…

***

*Velayet ve vesayet yerli ve millî
şiarımız mı?*

Danı
şma Kurulu, Repertuvar Kurulu, Edebî Kurul ve benzeri kurullar, tiyatronun öz erkini tehdit eden velayet/vesayet yapılarıdır. Kısa süre içinde ya sansür heyetine dönüşürler ya da belli kişi ya da çevrelerin çıkarını kollayan servis mekanizmasına. “Filanın oyunu sahnelensin, kıymetlimizdir”, “Repertuvara falanın bir oyununu mutlaka alın”, “Falanı tiyatroya alalım, çok yararlı olur”, “Filanca bir oyun sahnelese, çok istiyor”, “Feşmekanı konuk yönetmen olarak davet etseniz” ve hattâ “Benim piyesim ne zaman oynanacak?”… Bu taleplerin sonu gelmez. Bakın ödenekli yapılara, 70 yıldır, 100 yıldır bu böyle işlemiştir. Oysa bir sanat kurumu, istek Başkan’dan bile gelse, uygun değilse ‘Hayır’ diyebilmeli.

Bu yapıların varlı
ğı sanatsal özerklikle bağdaşmaz.

Öte yandan siyasilerin sanat çevresini ho
şnut kılmak için yarattığı bir çeşit arpalığı andırırlar. Zaman içinde bir tür oligarşi oluştururlar. Çünkü kanaat önderleri havasını severler. Ve Padişah tarafından atanan Heyet-i Ayan azâsı gibi davranmaya başlarlar. Tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni, gerçekten yetkin birisi ise, onlara ne danışacak ki?

Herhangi bir dı
ş kurulun anlamlı olabileceği tek nokta, bir tiyatronun kuruluş aşamasında, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’nin belirlenmesinde, adaylar arasından öne çıkanları değerlendirme, süzme boyutundadır. O da bir defalığınadır. Çünkü tiyatro kurulduktan sonra artık onun kendi yönetim kurulu vardır ve reşittir. Reşit saymıyor musunuz?

 

Bir de ‘Danışma Kurulu Temsilcisi’ var. Görevi, ‘Başkanlık ve idareyle olan iletişim ve koordinasyon görevini yürütmek’. Başkanlık ve idareyle olan iletişim ve koordinasyon için, Genel Sanat Yönetmeni, Müdür ve Direktörler çuvala mı girdi? Onlar da reşit sayılmıyor anlaşılan.

Bu yönetmelik, bir Danı
şma Kurulu kurmakla, tiyatronun boynuna bir pranga takmıştır.

***

*Bürokrasinin abanması*

Bürokrasinin huyu kötüdür. Orada tiyatro ile hiç ilgisi olmayan amirler-memurlar vardır. Her
şeyi çok iyi bildiğini sanan kültürcüler vardır. Bir sanat kurumunu, 170 küsur şube müdürlüğünden farksız bir yapı sananlar vardır. Yüksek sanat ile amatörlüğün ayırdına varamayanlar vardır. Konser, tiyatro, gösteri satın almayı, festival düzenlemeyi yeterli sananlar vardır. Tabii bir de onların çevresini saran ekmek bekleyenler vardır.

Bürokrasinin genetik mirası gere
ği, süratle sanat kurumlarına abanırlar. Sanatsal konularda karar vermeye teşnedirler. Abanamazlarsa engelleme, sümen altı, savsaklama başgösterir. Uzatmayayım, buna ilişkin somut örnekler, İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmit, Tarsus, Nilüfer’de, İzmir’de defalarca yaşanmıştır..

Sanatsal özerklik ise, bu abanmayı minimuma çekmeyi gerektirir ve ister.

Örne
ğin, İzmir’in ilk yılında bir Daire Başkanı’nın tiyatronun Yönetim Kurulu’na girmek için türlü hamleleri oldu. Direndik. Yönetim Kurulumuzda tiyatronun yetkin ve acar Şube Müdüründen başka bürokrat yoktu. Hiç de gerek duyulmadı.

Şimdi bu şablon yönetmelik, Şube Müdürünün yanısıra hem Daire Başkanı’nı, hem de onun amiri Genel Sekreter Yardımcısını, bocurgatla tiyatro Yönetim Kurulu’nun göbeğine yerleştiriyor. İnsaf! Oldu olacak Başkan’ı da koysaydınız?

Üstelik tiyatronun yürüyü
şünde çok önemli ve ağır bir yükü omuzlayan 3 Direktör, Yönetim Kurulu’ndan mancınıkla atılıvermiş. Onlar olmadan Yönetim Kurulu’nda ne görüşülecek ki? Soruyoruz: Sayın, sevgili, bahtsız bürokratlar, tiyatronun Yönetim Kurulu’nda ne işiniz olur sizin? Ne yapacaksınız? Sayın Başkan’ın ifadesiyle “kişilerden bağımsız, demokratikleştirilmiş sanat”ın tarifi için fal mı açacaksınız?

Bu yönetmelik, bürokrasinin tiyatroya abanmasına böyle
şehvetle izin verdiği için, ısrarla soruyoruz: Kimler hazırladı bu yönetmeliği?

***

*Danı
şma Kurulu aldatılmış olmuyor mu?*

Genel Sanat Yönetmeni için ilana çıkılıyor. Eski yönetmelikte de öyle idi. Fırsat e
şitliği açısından doğrusu budur.

Eski yönetmelikte Ba
şkan’a önerilecek adayların değerlendirilip süzülmesi, Yönetim Kurulu’na bırakılmıştı. Doğrusu da elbet tiyatroda olmasıdır. Sanat Kurumunun öz erkine saygı bunu gerektirir.

Eski yönetmelikte bütün adaylar için de
ğerlendirme yapılıp, bütün değerlendirmeler Başkan’a sunuluyor; ayrıca uygun olduğu düşünülen adaylar belirtiliyordu. Bir başka deyişle, bu değerlendirme içinden bir süzme yapılarak, öne çıkan en az 2 aday Başkan’ın tercihine sunuluyordu. Hani deyim yerindeyse, Başkan onca aday arasından Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı atayıverme gafletine düşmesin diye. Şimdi de öyle mi acaba?…

Durun bir dakika, o da nesi?!…

Bu Danı
şma Kurulu hikaye! Burada böyle bir süzme falan yok. Başkan isterse gerçekten Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı atayabilir. ‘Seçilmişler arasından atanma’ ilkesi, aile arasında bir törenle gömülüvermiş?!

Buyrun i
şte, yönetmelikte öyle yazıyor: “Danışma Kurulu üyeleri, üç gün içinde görüşlerini hazırlayıp, üçüncü günün mesai bitimine kadar kapalı zarf içinde, tüm başvuran adaylar hakkında olumlu ve olumsuz değerlendirmelerini gerekçeleri ile birlikte Tiyatro Şube Müdürlüğü’ne teslim ederler. Değerlendirme raporları, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na sunulur. Genel Sanat Yönetmeni, başvurucular arasından İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından atanır…”

Diyelim ki 60 aday var. Her bir üye, emek verip her biri için de
ğerlendirmesini yaptı. Bunlar kapalı zarf içinde Başkan’a iletildi. 10 kişi olduklarına göre, 60 aday hakkında Başkan’a 600 görüş gitti. O da bunları nasıl inceleyip değerlendirdiyse artık, birini atadı. ‘Allah kabul etsin’ mi diyeceğiz?

Dikkat lütfen, Kurul’un ortak görü
şüne başvurulmadı! Bir süzme, bir eleme, bir öne çıkarma işlemi yapılmadı… Ya Başkan adaylar arasından, önceden kafasına koyduğu bir ahbabını, akrabasını atarsa?… ‘Mürüvvetini de görürüz inşallah’ mı diyeceğiz?…

Yani Danı
şma Kurulu’nun objektifliği sağlayacak ortak görüşü, önerisi falan sorulmuyor. Nereye döndük?

Sayın, sevgili Danı
şma Kurulu Üyeleri, kurulun kimlerden oluştuğunu bilmiyorum. Bu yazıyı yazdığım tarihte henüz isimler açıklanmadı. Sizlere saygısızlık etmek istemem ama, şu gerçekliğe dikkat çekmeden de geçemem:

Ba
şkan’ın tek başına yapacağı bir tercihte, sizin topluca bir önermede bulunamayışınız, sizlerin konu mankeni gibi kullanıldığınız duygusunu oluşturmuyor mu? Böylesine kaykılmış bir yönetmelik maddesi ile kendinizi aldatılmış hissetmiyor musunuz? Bu yönetmelik, sanatçı ya da akademisyen olarak, hepinizi bu noktada figüran durumuna düşürmüş olmuyor mu?… Yakıştı mı?…

Bu yönetmeli
ği hazırlayanlar arasında ya da Danışma Kurulu bünyesinde, eğer Ocak 2024 darbe girişiminde bulunanlar da var ise; şu sorum onlara: Yüzünüz kızardı mı?…

Bu yönetmelik ne ‘tek adam’ bir
şey böyle?… Her fırsatta beni ‘tek adam’ olmakla suçlayan Sayın Başkan, kendisi tiyatroda ‘tek adam’ olma yoluna mı girmiş oluyor? Onca sözü edilen demokratikleşme, katılımcılık nerde kaldı? Kim, neye, ne kadar katılmış, mahsuscuktan katıldırttırılmış oldu?…

***

*Anafor*

Özetle: Felsefesinden, do
ğrultularından kopmuş, siyasetçiye ve bürokratlarına teslim olmuş, sanatsal özerkliği rehin alınmış bir yönetmelik.

İzmir 70 yıllık bekleyişten sonra kavuştuğu Şehir Tiyatrosunu sevinçle karşılamış, sevgiyle kucaklamıştı. Tiyatro da toplumcu sanat siyaseti ile, sanatsal özerkliğini korumaktaki kararlılığı ile, güleryüzlü ama eleştirel repertuvarı ile, akademik seviyesi ve estetik performansı ile, alkışlar ve ödüllerle taçlanan başarısı ile bu sevgiye karşılık verdi. Ben ve çalışma arkadaşlarım bu üç yılı gururla hatırlayacağız. Alnımız ak, başımız dik.

Ve fakat her ortamda olabilece
ği gibi tiyatroda ve çevresinde de, ukalâ benmerkezciler, kof çokbilmişler, egosu şişik aymazlar, sahte demokratlar, teneke solcular, melamin sağcılar, pusuya yatmış tetikçiler, arsız darbeciler, şaşkın dedikoducular, düzmece özgeçmişliler ve devşirik fırsatçılar olabilir. Bu faktörlerin kısmî koalisyonu, zaman zaman bir anafora yol açabilir. Önemli olan, tiyatronun varlık nedenini, öz erkini ve sanatsal özerkliğini bu anafora kaptırmamasıdır.

İzmir Şehir Tiyatrosu, son 7 ayda karşılaşğı olaylarla, korkarım bir anafora sürükleniyor. Özerk, demokratik, katılımcı gibi lâflarla getirilen; ama aslında tiyatronun sanatsal özerkliğini çiğneyen; siyasetin, bürokrasinin ve mediokrasinin tiyatroda at oynatmasını sağlayacak bu yönetmelik de onun odak noktası…

Bu manzara, Sayın Ba
şkan Tugay’ın bir siyasetçi olarak, sanat alanında anlamsız özgüveninden ve ilk düğmeyi yanlış ilikleme savrukluğundan oluşmuştur…

İzmir, 5 Ağustos 2024
Yücel Erten


Yazıyı Tavsiye Et

Yorumlar


Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.

Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.