♪
Kültür bakanlığı sınavında. Ankara thm koro şefi kızını aldı. Urfa korusu şefi kayın biraderini aldı. İstanbul korosu şefi oğlu ve yeğenini aldı. ilginizi çekerse detay verebilirim
ttnet arena - 09.07.2024
♪
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anarken, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını en coşkun ifadelerle kutluyoruz.
Mavi Nota - 28.10.2023
♪
Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Müzik Bölümlerinin Eğitim Programları Sorunları
Gülşah Sargın Kaptaş - 28.10.2023
♪
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!
Mavi Nota - 07.02.2023
♪
30 yıl sonra karşılaşmak çok güzel Kurtuluş, teveccüh etmişsin çok teşekkür ederim. Nerelerdesin? Bilgi verirsen sevinirim, selamlar, sevgiler.
M.Semih Baylan - 08.01.2023
♪
Değerli Müfit hocama en içten sevgi saygılarımı iletin lütfen .Üniversite yıllarımda özel radyo yayıncılığı yaptım.1994 yılında derginin bu daldaki ödülüne layık görülmüştüm evde yıllar sonra plaketi buldum hadi bir internetten arayayım dediğimde ikinci büyük şoku yaşadım 1994 de verdiği ödülü değerli hocam arşivinde fotoğraf larımız ile yayınlamaya devam ediyor.ne büyük bir emek emeği geçen herkese en derin saygılarımı sunarım.Ne olur hocamın ellerinden benim için öpün.
Kurtuluş Çelebi - 07.01.2023
♪
18. yılımız kutlu olsun
Mavi Nota - 24.11.2022
♪
Biliyorum Cüneyt bey, yazımda da böyle bir şey demedim zaten.
editör - 20.11.2022
♪
sayın müfit bey bilgilerinizi kontrol edi 6440 sayılı cso kurulrş kanununda 4 b diye bir tanım yoktur
CÜNEYT BALKIZ - 15.11.2022
♪
Sayın Cüneyt Balkız, yazımda öncelikle bütün 4B’li sanatçıların kadroya alınmaları hususunu önemle belirtirken, bundan sonra orkestraları 6940 sayılı CSO kanunu kapsamında, DOB ve DT’de kendi kuruluş yasasına, diğer toplulukların da kendi yönetmeliklerine göre alımların gerçekleştirilmesi konusuna da önemle dikkat çektim!
editör - 13.11.2022
Tiyatro dünyamıza kabus gibi çöreklenen bir yalanlar zincirini gözler önüne serebilmek için, uzun ve tekrarlar barındıran bir yazı olacak bu. İki temel nedeni var. Birincisi, sorduğumuz soruların muhatapları hâlâ susuyorlar. İkincisi, aynı muhataplar, sorularımıza cevap vermek için değil ama “kendini ifade etme” ihtiyacından olsa gerek, kamuoyu karşısına her çıkışlarında, İzmir Şehir Tiyatrosu’nda yaşanan son olaylar hakkında gerçek dışı beyanlar vererek, işledikleri suçu örtbas etmeye çalışıyorlar.
Onlar sustukça ya da meydana çıkıp konuşuyormuş taklidi yaptıkça, gerçekleri bir kere daha ortaya koymak zorundayız. Geniş anlamıyla kamuoyunu, panik halinde ve acemice söylenmiş yalanlar hakkında uyarmak zorundayız. Dar anlamda ise, tiyatro kamuoyuna karşı yerine getirilmemesi halinde vebali ağır olacak bir görevle karşı karşıyayız.
Hal böyle olunca, sağır kulaklar duysun diye yer yer tekrara düşmeyi göze almak gerekiyor. Bu durumdan yana bir şikâyetimiz yok. Tam tersine usanmadan anlatmaya devam ettikçe söz konusu yalanları fark edenlerin, “biz olanı biteni böyle bilmiyorduk” diyenlerin sayısı da, konuya ilgisi de her geçen gün artıyor.
Hiç kuşkusuz, olup biteni dikkatle takip eden ve tepki veren duyarlı bir kesim var. Fakat her zaman olduğu gibi duyarsızlıktan mı, bilinçsizlikten ya da bilgisizlikten mi bilmem, zaman zaman “artık uzatmayın, bu işin tadı kaçmaya başladı” diyenler de var. Belki de onlar için yapılabilecek tek şey, kendilerine tatlı rüyalar dilemektir.
Ama o kadar basit değil. Gerçekleri çarpıtan ve altını çizerek tekrar söylüyorum, yalan söyleyen bir yapı var karşımızda. Ülke ve dünya gündeminin baş döndürücü hızında, ortalığı kaplayan bu toz bulutunun içinde, söz konusu yalanların cevapları verilmediği sürece, sahipleri giderek inanacaklar söyledikleri yalanlara. Daha da kötüsü, ülke gündeminde bir süre yer kaplayıp, giderek unutulan ve normalleşen, sıradan bir olaya dönüşecek İzmir Şehir Tiyatrosu’nda yaşananlar.
İlgililer, belki insan içine çıkacak yüzleri olmadığından, belki susmaları yönünde Başkandan kesin talimat aldıklarından, belki de sezon açıldığında, salonları dolduracak kalabalıkların arkasına saklanabilmeyi umduklarından, hâlâ susuyorlar, evet!
Bilinmesinde yarar var. Türk tiyatro tarihine geçen bu ağır suç karşısında susmayacağız. Onlar çaresizce gerçekleri çarpıtmak için çırpınsa da her şey çok açık; gözler önünde!
Yeniden ve çok daha berrak bir biçimde özetleyelim önce:
1– Kurucu Danışma Kurulu, tiyatronun kuruluş sürecinde belli görevleri yerine getirmek için oluşturulmuş geçici bir yapı; bu çok açık.
2– Kuruluşla ilgili geçici maddelerin içinde de açıkça görülüyor bu:
Geçici 6. maddede “3 yıllık ilk yapılanma döneminde, ilk sezonda iki kez Danışma Kurulunun gözetim ve denetimine başvurulur.” diyor. Dikkat: Sadece İLK SEZONDA! Sonra? Sonra, kuruculuk görevini tamamladığı için Danışma Kurulu yok; çok açık.
3– Danışma Kurulunun kadük hale gelmiş olması nedeni ile yapılan yönetmelik değişikliği sonucunda yürürlükten kaldırılması üzerine; bu kurulun içinden birilerinin, “ek gelirlerimizden olduk” diyerek, başka birilerinin de “bizi dışlamaya kimin gücü yetermiş” diye düşünerek Genel Sanat Yönetmenine (GSY), Tiyatro Yönetim Kuruluna (YK) haber bile vermeden, bir karşı atak mantığı ile(!) yönetmeliği gizlice değiştirmeye kalktığı ve bu girişimin Belediye Meclisi’nden son anda döndüğü çok açık. Kimsenin kimseye bir diyet borcu olmadığı ve kimsenin kimseyi dışlamadığı, geçici 6. Maddenin ne dediği, işin tuhafı bu maddeyi yazanların da, kurban rolüne soyunan kişilerle aynı kişiler olduğu çok açık! Yücel Erten’in aynı yöndeki iddialarına ve ileri sürdüğü kanıtlara bugüne kadar hiçbir itirazın gelmediği de çok açık.
4– Bu yönetmelik değiştirme girişiminin, sinsi bir darbe girişimi olduğu ÇOK AÇIK!
5– Yine aynı kliğin, Belediye Başkanı’nın değişmesini fırsat bilerek, tiyatronun GSY ve YK’na yine haber vermeden, yönetmeliği değiştirmeyi, yani darbeyi bu kez başardığı çok açık.
6– Tüm bu süreç boyunca, aylar süren çabalarına rağmen, GSY’ne Başkan tarafından randevu bile verilmediği çok açık.
7– Randevu verilmek şöyle dursun, kurucu GSY’nin görevden alındığının, kendisine bir belediye çalışanı tarafından bildirildiği çok açık.
8– Görevden alma yönteminin akılalmaz çirkinliği göz önüne alındığında, tüm bu darbe sürecinde direkt ya da dolaylı rol üstlenen kişilerin, GSY’ne karşı adeta bir kan davası güttüğü ÇOK AÇIK! Bu kan davasının temel sebebinin, GSY’nin yönetmeliğin gereğini yerine getirmiş olması ve bu yolla Danışma Kurulu’nun lağvedilmiş olması olduğu ÇOK AÇIK!
9– Sonraki süreçte aynı hoyrat/çirkin/meslek etiğine sığmayan davranışların, ilgili kişiler tarafından sürdürüldüğü ve bununla yetinilmeyip, artık eski GSY konumunda olan Yücel Erten’e, ne karakteriyle ne de sanatçı kişiliğiyle asla örtüşmeyen, akıldışı suçlamalar yapıldığı ÇOK AÇIK!
10– Belli ki şuursuz bir “intikam ateşiyle” yapılan yönetmelik darbesi sonucunda, geçici olan ve işlevini yerine getirdiği için kadük hale gelen Danışma Kurulu’nun, yeni yönetmelikte YK’nın üzerinde yer alan bir yönetim organına dönüştürüldüğü ÇOK AÇIK!
11– Üyeleri başkan tarafından atanan, başkana karşı sorumlu olan, tiyatroyu başkana RAPOR EDEN yeni Danışma Kurulu’nun, tiyatronun öz yönetim iradesini yok ettiği, Genel Sanat Yönetmeni’ni işlevsiz hale getirdiği, en iyi ihtimalle(!) iki başlı bir yönetime sebep olacağı ve tiyatroyu belediye bürokrasisinin ve başkanın vesayeti altına soktuğu ÇOK AÇIK!
12– Tüm bu yaşananlarla ilgili sorduğumuz sorulara, kapalı ağızlarda gevelenen bir iki yampiri/kıytırık “mırıldanma” dışında hiçbir cevap verilmediği, kamuoyunun bilgilenme hakkının yok sayıldığı, demokrasinin asal unsurlarından olan “hesap verme” zorunluluğunun ayaklar altına alındığı ÇOK AÇIK!
Bu liste böyle uzar gider. Daha neler var! Ama bu kadar bir özet bile, tüm tadı kaçanlara şunu sormak için yeter: Burada “tat” nerede? Tüm bu hikâyenin neresinde “tat” varmış da kaçmış acaba?
Evet doğru, bir grup insanın/tiyatrocunun ağzında bir zehir tadı var. Yine de bu bir grup insan, ülkenin tiyatro tarihine geçen bu suçu insanlara anlatmaya ve gündemde tutmaya çalışıyor. Yaşanan bu akılalmaz ahlâk dışılık karşısında, ülke tiyatrosuna karşı girişilmiş bu vandal eylem karşısında, bu bir grup insan, tüm öfkesini bastırıp, her şeye; karşı karşıya kalınan tüm pişkinliğe rağmen soğukkanlılığını korumaya çalışıp, hâlâ ve ısrarla hesap soruyor! Şu sorunun cevabı verilmiyor ama bir türlü:
Tiyatrocuları, tiyatrolarını yönetmekten men eden bu darbe yönetmeliğini kim hazırladı?
“Başka sorum yok hakim bey!”
Tek soru:
“Bu yönetmeliği kim hazırladı?”
HÂLÂ CEVAP YOK!
Anlam yüklediğimiz diğer tüm kavramları, erdemleri geçiyorum; asgari ölçüde vicdanı olan herkes, şunu da sormak zorundadır:
Hesap vermekle YÜKÜMLÜ OLANLAR, bu kadar haklı ve basit bir soruya aylardır neden cevap vermez de korkak tavuklar gibi saklanır? Yalan söyledikleri, gerçekleri çarpıttıkları, kendilerini suçlu hissettikleri için mi?
Ne kadar tatsız konular ve bizi ne kadar tatsız bir dil kullanmak zorunda bırakıyor değil mi? Ne kadar sükûnetini korumaya çalışsan da bir yere kadar ve işte bu kadar. Pek tatsız!
Buraya kadar özetlenenlere dair söylenegelen yalanlar, pek de altını çizmeye gerek kalmadan kendini ortaya koyuyor esasen. Ama en önemlilerinden birinin altını çizelim yine de:
Ne iddia ediliyordu Yücel Erten hakkında?
“Yücel Erten Danışma Kuruluna haber vermeden yönetmelikten Danışma Kurulu’nu kaldırdı.” Kendi oluşturdukları yönetmeliği anlamamış olabilir mi bu insanlar?
Ben buradaki fiili nitelendirmekte zorlanıyorum. Mantık yürütme anlamında değil, ahlaken! Bulabildiğim en hafif niteleme bu: YALAN!
Yücel Erten’den, olmayan bir Danışma Kurulu’na danışmasını mı beklemişler? Tiyatronun kuruluşundan 1 yıl sonra varlığı kendiliğinden sona eren, yani artık olmayan bir Danışma Kurulu’na mı haber verecekti Yücel Erten?
Ne diyordu Kuruluşla İlgili Geçici 6. Maddede? Usanmadan tekrarlayalım:
“3 yıllık ilk yapılanma döneminde, İLK SEZONDA iki kez Danışma Kurulu’nun gözetim ve denetimine başvurulur.”
Sonra? Sonrası yok! Çünkü sonrasında Danışma Kurulu yok. Tiyatronun kuruluş aşamasındaki görevlerini (Yönetmelik oluşturma, GSY başvurularını değerlendirip Başkana adaylar sunma, sanatçı giriş sınavları vs) yerine getirip, tiyatronun ilk sezonunun sonunda da, son kez denetleme görevini yerine getirip, incelemelerinin sonucunu bir raporla Belediye Başkanına bildirip, yönetmelik gereği kendiliğinden kadük hale gelen bir Danışma Kurulundan söz ediyoruz.
Temmuz 2022, tiyatronun ilk sezonunu tamamladığı tarih!
Eylül 2022, tiyatronun kuruluşu ile ilgili geçici maddelerin yürürlükten kalktığı ve buna bağlı olarak Danışma Kurulu’nun varlığının sona erdirildiği yönetmelik değişikliğinin tarihi!
Yeteri kadar açık değil mi? Danışma Kurulu üyelerinin “yönetmelik değişikliği bize haber verilmedi” dediği sırada Danışma Kurulun’un varlığı sona ermiş durumda. Bu gerçeğin tersi yönündeki her beyan, yalan değil de nedir öyleyse?
Peki neden böyle? Çünkü Danışma Kurulu adı üzerinde KURUCU bir organ. Görevi tiyatroyu kurmak, ilk sezonun sonuna kadar, kuruluş sürecine refakat etmek, gözetlemek, denetlemek, o kadar; tiyatroyu işletmek/yürütmek/yönetmek değil! Bunlar için tiyatronun artık bir Genel Sanat Yönetmenliği makamı ve bir Yönetim Kurulu var. Daha önce bir çoğu anlatıldı ama aşağıda bahsedilecek olanların bir bütün içinde değerlendirilebilmesi için tekrarlanmak gerekiyordu bunları. Sözü edilen bu bütünün içinde, nasıl yalanlar uydurulduğunun kanıtı yok sadece, aynı zamanda tüm bu yalanların sahiplerinin, kendilerine yöneltilen darbecilik, yalancılık gibi çok ağır suçlamalar karşısında neden dut yemiş bülbül gibi sustuklarının cevabı da var. O cevabı şimdiden söylemekte bir sakınca yok. Susuyorlar, çünkü öyle büyük bir yalanın üzerine oturdular ki, ağızlarını açtıklarında ele veriyorlar kendilerini. Bu nedenle, buradan itibaren okurdan özel bir dikkat rica ediyorum. Önce, bizzat kaynağından iki alıntı yapalım: İlki yazılı, ikincisi sözlü; kayıtları var!
ALINTI 1:
“(…) Bu maddenin de ortadan kalkmasıyla gördük ki üç yılın sonunda, aday olanlar arasından Başkan’a sunulacak isimleri belirleme yetkisi Tiyatro Yönetim Kurulu’na devredilmiş! Kısaca, yeni Genel Sanat Yönetmeni’ni, eski Genel Sanat Yönetmeni’nin ve doğrudan atadığı üç üyenin çoğunluğu sağladığı bir kurul seçecekmiş! Eşsiz ve “hanedan” çağrışımlı bu yönetmelik maddesini kabul etmemiz, elbette mümkün değildi.
ALINTI 2:
(…) Yücel Erten’in görev süresi bitti ve görev süresi yenilenmedi. Bu bir gerçek. Yönetim kurulu bu yönetim kuruluna verilmişti genel sanat yönetmenini seçme yetkisi fakat yönetim kurulunun yapısı gereği bakıldığında burası bir padişahlık sisteminin babadan oğula geçeceği bir şey haline getirilmişti bir çember haline getirilmişti yani çemberin dışına…
Bu alıntıların kime/kimlere ait olduğunu belirtmeden önce soralım. Her iki alıntıdaki ortak bir nokta, bir sinsi oyun dikkat çekiyor mu acaba? Belli ki bazılarının dikkatinden kaçıyor ve/veya bazılarının da buradaki sinsi oyunu görmezden gelmek işine geliyor.
Ortak nokta şu:
Genel Sanat Yönetmenini, tiyatronun Yönetim Kurulu seçecekmiş algısı yaratılıyor her iki metinde de! Hem de ucuz kelime oyunlarıyla! Bir önceki cümlenin gerçeği ifade eden anlamını, devam eden cümlede eğip bükerek yeni bir “gerçeklik” üretme kurnazlığına başvurmak yoluyla yapılan ucuz bir akıl oyunu… Gerçeğin içine yalanı sinsice zerk ederek dezenformasyon üretmek ve bu yolla Yücel Erten’i bir koltuk manyağı gibi göstermek için yalan söylemeyi göze almak; yapılan tam olarak bu! Şu iki alıntıya daha yakından bakalım:
“Kısaca, yeni Genel Sanat Yönetmeni’ni, eski Genel Sanat Yönetmeni’nin ve doğrudan atadığı üç üyenin çoğunluğu sağladığı bir kurul seçecekmiş!” (ALINTI 1)
Yalan! Genel Sanat Yönetmeni’ni seçmeyecek, adayları belirleyecek!
“Yönetim kurulu bu yönetim kuruluna verilmişti genel sanat yönetmenini seçme yetkisi fakat yönetim kurulunun yapısı gereği bakıldığında burası bir padişahlık sisteminin babadan oğula geçeceği bir şey haline getirilmişti” (ALINTI 2)
Yalan! Genel Sanat Yönetmenini seçme yetkisi değil, adayları belirleme yetkisi!
Aslında yazıyı burada bitirmek gerek. Çünkü devam edip daha da açıklayıcı olmak durumunda kalmak, beraberinde daha ağır ifadeler kullanmak zorunda bırakacak bizi. Konuya iyi kötü vakıf olanlar anlayacağını anlamıştır! Ama hâlâ anlamayanlar için (Ki olabilir, normaldir. Herkes bu tiyatroların yapılanma biçimlerini, işleyiş biçimlerini bu kadar ayrıntılı bilmek zorunda değil elbette.) devam edelim. Anlamayan kalmasın!
Ne diyor yukarıdaki metinlerde: “Yeni Genel Sanat Yönetmenini tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni seçecek.” Peki iddia sahiplerinin gerçek dışı iddialarına göre, bu noktaya nasıl gelinmişti? Yücel Erten’in “kafasına göre” yaptığı ve kendini tekrar GSY seçtirecek şekilde değiştirdiği yönetmelikle! Doğru mu? YALAN!
Önce cümleye “Başkana aday sunma yetkisi Yönetim Kuruluna devredildi” diye başla ve gerçeği ucundan göster. Arkasından “Kısaca” diye yuvarla lafı ve hemen ardından “yeni Genel Sanat Yönetmeni’ni, eski Genel Sanat Yönetmeni’nin ve doğrudan atadığı üç üyenin çoğunluğu sağladığı bir kurul seçecekmiş!” şeklinde bir cümleyle gerçeği çarpıt, algıyı şaşırt ve Genel Sanat Yönetmeni’ni Yönetim Kurulu seçecek cümlesini nakşet kafalara. Cingözlere bak sen! Bu kadar hassas bir konuda böyle sallapati bir cümle kurulabilir mi? “Yeni Genel Sanat Yönetmenini, (Dikkat: GSY adaylarını değil, GSY’ni) eski Genel Sanat Yönetmeni’nin ve doğrudan atadığı üç üyenin çoğunluğu sağladığı bir kurul seçecekmiş!” Hani bir önceki cümlede bu kurul (Yönetim Kurulu) Başkana sunulacak “adayları” seçiyordu? Ne oldu sonraki cümlede? Kurul ışık hızında “Genel Sanat Yönetmenini seçiverdi(!)” Yoksa masum bir el/dil sürçmesi, içinde hiçbir kötü niyet taşımayan basit, sıradan bir ifade yanlışı mı? Peki! 2. alıntıya da bakalım:
2. Alıntının sahibi hiç alamamış hızını. Aynı sinsi oyun orada da var; aynı köylü kurnazlığı! Demek “Yönetim kuruluna verilmişti Genel Sanat Yönetmenini seçme yetkisi” öyle mi? Ne yetkili bir Yönetim Kuruluymuş bu böyle? Bu da mı masum bir hata? Masum bir ifade bozukluğu? Masum bir Türkçe’yi doğru dürüst kullanamama durumu öyle mi? Hiç öyle adayları seçip Başkanın onayına sunmak filan yok; direkt YK kendisi seçiyor Genel Sanat Yönetmeni’ni, biz seçtik, budur diyor öyle mi? Doğru mu bunlar? Hayır! Sunturlu YALAN!
Her iki metinde de gerçeklere ve cümlelere takla attırılarak yapılmaya çalışılan şey şu: “Biz, Belediye Başkanının değişmesini fırsat bilerek, bu tiyatroda yönetimi darbeyle, zorla ve hile ile ele geçirdik. Bu iğrenç suçu gizlemenin tek yolu var; Yücel Erten’i gerçeğe aykırı beyanlarla suçlu göstermek.” Bu yolla hem suç bastıracaklar, hem de tiyatroyu bir beladan(!) kurtaran “kurtarıcı” rolüne bürünecekler. Bu zekâya şapka fırlatılır!
Unutmadan:
Alıntı 1; 27 Temmuz 2024 tarihli bir belgeden: Altında Orhan Alkaya, Zeynep Altıok, Eren Aysan, Cezmi Baskın, Bilgehan Oğuz ve Levent Üzümcü’nün imzalarının bulunduğu, önceki (Kurucu) Danışma Kurulunun Zorunlu Açıklaması’ndan…
Alıntı 2; 28 Ağustos 2024 tarihli Enver Aysever’in YouTube Programına İzBBŞT Genel Sanat Yönetmeni sıfatıyla katılan Levent Üzümcü’nün açıklamalarından…
(Bir ara Bilgehan Oğuz, bu “Zorunlu Açıklamayı” Levent Üzümcü’nün kaleme aldığını mı söylemişti; yanlış mı hatırlıyorum? Ne fark eder ki? Al birini vur diğerine! Ama buradan yine de anladığımız bir şey var. Demek ki bu paşazadeler “zorunlu olmak” diye bir kavramın farkındalar, biliyorlar. Zorunluluğun ölçüsünü sadece ve bizzat kendileri belirliyorlar o kadar. Keyfe; keyfiyete bak! Cevap vermek zorunda olduğunuz sorular hakkındaki zorunlu açıklamayı ne zaman yapacaksınız kendine demokratlar? Balık kavağa çıkınca!)
Sadede gelelim ve “Hanedan”, “Padişah”, “Babadan oğula geçme” gibi ifadelerin yalan olduğunun net, kesin, tartışmasız ve en büyük kanıtını sunalım şimdi:
Bu tür ödenekli tiyatrolarda Yönetim Kurulları’nın, değil Genel Sanat Yönetmeni seçmek/atamak, her hangi bir çalışanı bile işe almak, işten çıkarmak yetkisi yoktur. Belediyelere bağlı ödenekli tiyatrolarda bu yetki Belediye Başkanı’na ve Belediye Meclisi’ne aittir. Tiyatroya biri alınacak ya da biri işten çıkarılacaksa Yönetim Kurulu bu yönde, öneri mahiyetinde bir karar alır. Bu kararı bir öneri olarak Başkan’a sunar. Karar, Başkan’ın ve hatta belli durumlarda Belediye Meclisi’nindir. Bilen bilir, bu tür durumlarda ilgili evraklarda “kısaca” “Yönetim Kurulu’nun önerisi, Başkanlık Makamının Kararıyla…” gibi ifadeler kullanılır! Peki, bu gerçeği, bu ulu tiyatro kişileri bilmiyorlar mı? Bilmez olurlar mı? Kurucu Üye onlar, tiyatronun kuruluş yönetmeliğini yazdılar; tiyatrolar yönettiler! Tek dertleri, Yücel Erten kendi kendini seçtireceği bir sistem kurdu, bunu yapabilmek için de biz mazlum tiyatro ulularını dışladı, yok saydı yalanını uydurabilmek! Neden? Hınçla yaptıkları darbeyi akılları sıra gözlerden kaçırmak için!
Gerçek şudur: Yücel Erten döneminde yapılan değişikliğe göre, Genel Sanat Yönetmeni adaylarını değerlendirme ve başkana belli sayıda aday önerme yetkisi; artık var olmadığı, kuruluştaki yönetmeliğe göre lağvedildiği için Danışma Kurulu’ndan alınmış, tiyatronun Yönetim Kurulu’na verilmiştir. Dikkat: Burada Yönetim Kurulu karar mercii değildir, karar mercii Başkandır hala. Başkanlık, Yönetim Kurulu’ndan gelen adayların içinden birini GSY olarak atama yetkisine sahip tek makamdır. Ee? Böyle bir durumda nasıl “Padişah” olacak Yücel Erten? Nasıl bir “Hanedan” bu? Nerede “Baba”, nerede “Oğul”? Nerede kutsal ruh(?)
Yok böyle bir şey; yalan! Yönetim Kurulu’nun üç üyesi, Yücel Erten’in adamları ya, iradesi olmayan, zavallı Yücel Erten kulları ya onlar; bizim tek adayımız var o da Yücel Erten’dir deseler bile, Başkanın bunu onaylamama ve Yücel Erten’i görevden alma yetkisi var. Tamam, insanların çoğunluğunun mevzuatı bilmediğine ya da çoğunun meselenin bu denli ince ayrıntılarıyla ilgilenmeyeceğine güveniyorsunuz diyelim. Peki biz ne yapalım? Gözlerimizi mi kapatalım? Siz bunlara da cevap veremeyeceksiniz ama bir kere daha soralım, belki rüyalarınıza girer de vicdanınız harekete geçer!
Nasıl Padişahlık sistemi bu? Nasıl babadan oğula geçen bir sistem bu böyle? Başkan bir fiskeyle devirebiliyor “Padişahı!”
Ne ayıp; nasıl da zil zurna sarhoşlar gibi ayakta bile duramayan iddialar bunlar! Neden gerçeği kamuoyunun gözünden kaçırmak için bu kadar komik duruma düşmeyi göze alıyorsunuz, değer mi?
Defalarca uyardık sizi. Yanlış yola girdiniz, dönün diye. Tiyatro dünyamızdaki bu iğrenç iktidar oyunlarını bitirin diye! Yapmadınız, yapamıyorsunuz. Ve hâlâ suçlular gibi susarak, saklanarak bu fırtınayı atlatacağınızı sanıyorsunuz.
Gözü dönmüş hırsınızı kamuoyunun gözünden kaçırmak için, 60 yıllık bir tiyatro çınarına, hepinizin hocası konumundaki bir insana iftira atmaya utanmıyor musunuz?
Ama ben size yalancısınız dediğimde kişilik haklarım diye, bize hakaret ediyor diye basacaksınız feryadı değil mi? Hakaret etmek, iftira atmak size hak; gerçekleri söylemek bize yasak öyle mi? Sizi gidi Yorgun Demokratlar sizi! Ayıp! Utanın!
İçinizden biri Genel Sanat Yönetmeni olsaydı?.. Hanginiz kabul ederdiniz bunca yıllık sanat geçmişinize ve onca yıllık engin deneyiminize dayanarak, o tiyatro için kurgulayacağınız sanat yolculuğuna, kafadan uydurulmuş bir Danışma Kurulu’nun müdahale etmesini? Evet, bu nitelikler yoksa sizde, kabul ederdiniz belki de! Yücel Erten gibi sadece ülkenin değil, dünyanın sayılı yönetmenlerinden ve tiyatro yöneticilerinden olan bir duayenin, bu şapşallığa geçit vereceğini mi sandınız? Hayır. Zekânız o kadarına yeter. Kabul etmeyeceğini biliyordunuz. Peki, istifa eder diye mi beklediniz? O yüzden mi aylarca randevu verilmedi Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ne? Yazık size!
Evet, sözünü ettiğim tüm bu şeylerin hiç tadı yok maalesef. Ve maalesef bizim tadımız en baştan kaçmış durumda. Tatsız bir durumdayız ve tat veremiyoruz.
İstiyoruz ki, bizim gerçek meslektaşlarımız, maruz kalınan bu dezenformasyonun kara bulutu içinde GERÇEĞİ gözden kaçırmasın. Kaçırmasınlar ki saf tutalım.
Bazı arkadaşlarım beni uyarıyor. Sağ sol işlerine pek girme diye. Gülesim geliyor. Kim sağ, sol kim? Onlar genel kabuller üzerinden yapıyorlar bu uyarıyı biliyorum. Yoksa bilen biliyor, “bürokratından” “sanatçısına” kadar, karşımızdakiler için, “sol” bir etiket sadece! Yine de aynı genel kabulün içinden ve tüm uyarılara rağmen, inatla şunu soruyorum. Tiyatroya, tiyatromuzun tiyatrocular tarafından yönetilmesi pratiğine kastetmiş olan bu açık tehdit, “sol” etiketli bir yapının çatısı altında yaşandığı için mi tüm bu sessizlik? Yaşasın öyleyse adalet(!)
Kimilerine saçma geliyor böyle uzun uzun yazılar yazmak biliyorum; duyuyorum; söylüyorlar. Rahatsız olanlar var, ne tuhaf! Yeter artık, olan oldu uzatmayın diyenler… Ne umuyorsunuz ki, ne değişir ki bu saatten sonra diyenler var!
Ne sanıyorlar acaba? Yücel Erten’in tekrar göreve iadesi için uğraştığımızı filan mı? Yoksa tüm bu işleri çevirenlerin, yaptıklarından utanıp, istifa etmelerini beklediğimizi mi? Yukarıda yalanları belgeli insanların bunu yapacağını bekleyecek kadar saf değiliz!
Saflarımız belli olsun, başkaca muradımız yoktur! Özerk Tiyatro için mücadele edenle etmeyen, meslek etiğine sahip çıkanla çıkmayan, “tiyatro sevdalısıyla, tiyatroda kendine sevdalı olan” ayrışsın artık birbirinden.
İzmir’deki kirli oyunun içinde yer alan meslektaşlara “Yapmayın; bugün sizin yaptığınızı, gün gelecek başkaları size yapacak! O gün yine bu kapıya geleceksiniz. Yapmayın, bu kısır döngüyü sonlandırın” demiştim. Artık onlarla sonuna kadar karşıt taraflarız.
Tiyatroyu gerçekten seven hiç kimse, bu ülkenin tiyatro hayatında en önde gelen değerlerden biri olan Yücel Erten’e yapılan ve asla unutulmayacak olan bu ayıbı sineye çekemez. Olacak iş değildir! Bunların bir tekini bile aklından geçirenin, varsa yüz kızarır.
İzmir’de tiyatrocuların yönettiği ve geliştikçe daha da özgürleşmeyi hedefleyen bir tiyatronun çanına ot tıkadınız.
Bu çirkin cürmün içinde direkt ya da dolaylı rol alan herkesi suçluyorum evet, çok açık. Siz tiyatroyu değil, halkı değil, gerçeği değil, sadece kendinizi seviyorsunuz!
Bize gelince, çok açık olan şeylere gözümüzü yumsak da, o gerçeklerin orada, yerli yerinde durduğunu unutamıyoruz, ne yapalım?
Tüm kamuoyuna bir kere daha sesleniyorum:
Bugün İzmir’i yakan; hak ettiği tepkiyi görmediğinde ve eline fırsat geçtiğinde hepimizi yakar; çok açık!
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.