Yazılar
AyıSayı: - 20.07.2006
Otobüs gecenin zifiri karanlığında Artvin’in sarp ve daracık dağ yollarına farlarının ışığını vurarak ilerliyordu. Kucağımda bir bebek, koltuğumda diklenmiş, şoförü ve farın aydınlattığı yoları seyrediyordum. Araba her viraj alışında bebeğe zarar veririm korkusuyla tetikte bekliyordum. Hayatında ilk defa böyle bir sorumluluğun gönüllü çilesini çekiyordum ve kendi kendime söyleniyordum. Hevesle, önümde oturan bayandan sevmek için aldığım bebek annesinin uyuması ile bana kaldı.
Geceyi yeni güne devredeceğiz Bense dünyanın en kıymetli servetini koruma telaşıyla ne uyku uyuya biliyordum nede çocuğa zarar veririm diye yerimden kımıldaya biliyordum. Daha gidecek yol çok. Artvin’in yolları bitmek bilmiyordu. Arabanın vites değiştirirken çıkardığı bağırtı hükmünü dağlara geçirmek istercesine yankısını gecenin sessizliğine savuruyordu. Garip bir güven duysam da ne yalan söyleyeyim yol üstündeki kayaların gölgesinin otobüs camının üzerine düşmesi beni korkutuyordu. Bir ara otobüsün altından büyük bir gürültüyle birlikte sesler gelmeye başladı. Arabanın rutin gidişi bozuldu. Uyuyanlar kafalarını kaldırıp sağa sola bakınıyordu. Panik içindeydik.
—Araba yoldan çıktı uçuruma yuvarlanıyoruz!
— Devriliyoruz!
Dualar, herkeste bir telaş... Arabanın önünden giren gürültü, arkasından çıktı. Çocuğa sarılmıştım. Arabanın kaba freni gecenin sessizliğini iyice bozdu. Fırsat mı fırsat, hemen, uyanan annesine bebeği verdim. Rahatlamıştım.
Yolcularla birlikte aşağıya iniyorum. Şoförle, muavin önümüzde, ellerindeki fenerlerle gürültüye sebep olan şeyi arıyorduk. Önce arabanın dışını araştırdık. Lastiklere, sonra da altına baktık Bir arıza yok. Sonra geriyi geldiğimiz yolu hep birlikte araştırıyorduk. Bu arada çeşitli yorumlar yapılıyordu
— Kaya olabilir.
— Arabadan parça kopmuş olabilir, onun sesidir
Gurubun önünde fenerle yolu tarayan şoför ve muavin.
—Bulduk bulduk... Diye seslendiler. Arabadan inen yeni katılımlarla oluşan kalabalık, büyük bir merakla, başlarına toplandık Şoför bulduğu nesneye fenerin ışığını tutunca irkilerek bakıyoruz.
Aman Allahım... ! Birisine çarpmışız, dedim. Ayaklarını diklemiş, kısa bodur bir adam yol boyunca uzamış, öylece duruyordu.
— Nalları dikmiş bu be, diyor biri
— Ayıymış bu ayıya çarpmışız.
— Ulan az daha yuvarlayacaktı arabayı...
— Nasıl gelmiş buraya?
— Zavallı hayvanı altına aldığı gibi, araba, bir süre sürüklenmiş olmalı. Şimdi ölü bir pehlivan gibi yatıyordu asfaltın üzerinde. Kalabalıkla hayvanın başında öylece kaldım. Sanki canlanıp kalkacakmış gibi bir süre bekledik. Ama nafile, arabanın altına aldığı hayvancağız o an ölmüştü.
— Şimdi ne olacak?
— Bunu yol üstünden kaldırmak gerekecek
— Yahu bunun derisi de pahalıdır.
— Aman kardeş, bunun arkadaşları çevrede olmasın. Şimdi taşa tutmasınlar,bizi.
Muavin şoföre dönerek.
— Baba! Bunu arabaya atıp yazıhaneye götürelim, önerisini yapıyor.
Şoför biraz önce yaşanan muharebenin galibi gibi... Zaferinin, ganimetini gösterme isteğini dışa vuran bir komutan edasıyla, kafasını iyice havaya kaldırdı ve elerini cebine soktu.
- Doğru götürelim bunu terminale herkes görsün, dedi.
Ayının ellerinden bacaklarından tutuldu. Bu kıllı bodur adam görüntüsündeki yaratık, grubun yaptığı bir hamle ile yerden kaldırıldı. Otobüsün yanına taşındı, açılan boş bir bagaja yerleştirildi. Yolculuğun kalan safhası ayılı sohbetlerle tamamlandı. Bense şaşkındım İlk defa ayı görüyordum.
Bir süre sonra bu olayı unuttum. Çıktığım bir iş seyahatinde yine aynı otobüse rastlayınca şoför ve muavini tanıdım. O gece yaşadıklarımızdan sonra ayının sonunun ne olduğuna dair merakımı gidermeliydim. Bir fırsatını bulup şoföre sordum.
- Merhaba ........tarihlerinde Artvin üzerinden Trabzon’a arabanızla seyahat ediyorduk. Bir ayıya çarpmıştık, yükleyip terminale getirmiştik, hatırladınız mı diye sordum?
—Şoför; Şişman ablak yüzüne muzip bir hal vererek, kocaman elleriyle önce onu avuçladı. Sonrada bıyıklarını düzeltip biraz düşünerek cevapladı, sorumu.
—Hatırlamaz olur muyum, tabii.
Sözünün devamını getirmeden ben merakımın açgözlülüğe ile tekrardan sorumu yeniledim.
— Ne oldu? Ayıya yazıhaneye getirdikten sonra ne oldu? Ne yaptınız onunla dedim?
Şoför; Ayıyı, evet yazıhaneye götürmüştük. Bir iki gün sergiledikten sonra, postundan yararlanmak istedik. Terminalden iki genç biraz para verirseniz bize bu işi hallederiz dediler. Ayıyı alıp götürdüler. Bir hafta geçmeden, yazıhaneyi aralarında ellerinde poşet ve bir post bulunan bu iki genç ile bir grup polis ve zabıta bastı. Kaçak et ve canlı hayvan arıyorlarmış. Bizim iki kafadar, ayının postunu yüzdükten sonra etini satmaya kalkmışlar. Derdimizi anlatana kadar başımız epey ağrıdı.
— Desenize dedim. Bizim ayının hikâyesi karakolda bitti. Gülüştük.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya 1 yorum yapılmış.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.