Yazılar
Victoria De Los Angeles’in Kadife SesiSayı: - 18.09.2006
Çağımızın en etkileyici sopranolarından Victoria de Los Angeles, 15 Ocak 2005 günü doğduğu kent Barcelona’da, bronşitten öldü. Opera dünyası daha bir ay kadar önce bu günlerde La Scala’nın ünlü sopranosu, seksen iki yaşındaki Renata Tebaldi’yi de yitirmişti. Katalan soprano Los Angeles seksen bir yaşındaydı. Sesindeki kendine özgü esrarengiz tonu; içten ve doğal ışıltısı, şan dünyasında ona özel bir yer kazandırmıştır. Faure’nin Requiem’indeki o karanlık kadifeliği, İspanyol şarkılarını söylerken konuşurcasına akıp giden doğallığı ve Lorca liedlerinde şiiri şarkı kadar önemsemesi, beni etkileyen başlıca yönleri olmuştu. Onu 1992’deki Barselona Olimpiyatlarının kapanış töreninde televizyondan izlediğimde büyük bir saygı beslemiştim. Meğerse o sırada altmış dokuz yaşındaymış ve son kez halkın önüne çıkıyormuş. Zaten 1969’da daha gencecikken sesinin üst tonlarındaki sorunu ileri sürerek opera sahnesinden çekilmeyi yeğ tutmuş. Bu öykü de çok etkileyici. Zira kaç operacı sayabilirsiniz ki en başarılı çağında kendini temsillerden çekebilsin! Opera sahnesini bırakmasına bir başka etken de yine 60’lı yıllarda üstüste iki çocuk doğurması ve onların bakımını üstlenmesi olmuş. Zira opera sanatçılığı gibi ağır bir meslekte hamilelik geçirmek, doğum yapmak, sonra da kendini çocuklarına adamak neredeyse olanaksızdır. Ama Victoria’nın meslek yaşamı kadar evine ve ailesine bağlılığı da gündem olmuştur. Her ortamda, uçakta bile sürekli yün örmesi, kocasının iş gezilerine katılması, çocuklarına özel ilgisi, gibi.
Böylece önceki opera kayıtlarıyla dorukta kalmayı başarırken, 1970’ten 1990’lara dek yalnız konserlerle kariyerini sürdürmüş: Oratoryolar, requiemler kantatlarda yer almış; liedler, halk şarkıları, ilahiler ve özellikle kendine özgü Katalan ezgileriyle ününü korumuş. 1998’de oğullarından biri ölünce tüm müziksel etkinliklerine veda etmiş. Giderek köşesine çekilen bir zamanların el üstündeki sopranosu böylece artık halkın da ilgisini yitirmiş, onlarca yoğunçaları dükkanların raflarında beklemeye geçmiş. Taa ki geçen haftaki ölümüne dek. Şimdi kayıtları kapış kapış satılıyor. Ölümü onu yeniden gündeme getirdi.
YUMUŞACIK VE KADINSI BİR CARMEN
Günümüz sanatçıları sürekli plak şirketi değiştirirken Victoria de Los Angeles’in ilginç bir yönü de 1948’den beri EMI şirketine bağlı kalışı. Bu etiket altında seksen plağı çıkmış. Bunlardan yirmi bir tanesi opera kaydı, yirmi beş tane de solo resital programı. Tarihteki başlıca lirik soprano rollerini üstlendiği operalarda saf, çocuksu, duygusal karakterler üstlenmiş: La Boheme’in Mimi’si, La Traviata’nın Violetta’sı, Massnet’nin Manon’u, Debussy’nin Melisande’ı, Faust’ın Marguerite’sı... Ayrıca bir lirik soprano olarak Carmen (ki mezzo olması gerekir) ile ünlenmesi de onun sesini zekice kullandığının kanıtıdır. Bu konuda eleştiri aldığında nice yorumcunun İspanyol kadınını iyi tanımadığından yakınmıştı. Ona göre Carmen, kaba ve acımasız değil, zarif bir karakter taşımalıydı. Ve mutlaka mezzo soprano sesiyle söylenmesi, yüksek bir tamperaman içermesi de gerekmiyordu. Yumuşacık bir kadınsılıkla yorumlanabilirdi.
Los Angeles, ayrıca Wagner operalarının güçlü, teatrikal rollerdeki dramatik soprano rollerini de üstlenebilmiş, Bayreuth Festivallerinde Tannhäuser’in Elisabeth’i, Usta Şarkıcılar’ın Eva’sı olmuştu. Her çeşit akıma, her çağın müziğine insan sıcaklığını katabilmiş bir yorumcuydu.
ŞARKI USTASI
Alman, Fransız ve özellikle İspanyol şarkılarının büyük ustası olarak bilinen sanatçı, Lied yorumlarıyla günümüzün nice şancısına örnek olmuştur.
Victoria Gómez Cima adıyla, 1Kasım 1923’te müzik meraklısı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Piyano, şan ve gitar çalışarak büyümüştü. Netekim sonradan da nice şarkısına kendisi gitarıyla eşlik etmiştir. Barselona konservatvarının altı yıllık programını üç yılda tamamlayarak onsekiz yaşında mezun olmuş. Hemen bir operaya girme şansı varken o, “Ars musicae” adlı bir topluluğa katılmayı yeğ tutmuş. Burada Rönesans’tan modern çağa kadar her çeşit şarkı söylemenin tekniğini öğrenmiş. 1945’te Liceo Theatre’da Figaro’nun Kontesi olarak ilk kez opera sahnesine çıkmış. 1947’de Cenevre’deki şarkı yarışmasını kazanmasıyla müzik çevrelerinin ilgi odağı olmuş. Böylece dünyanın bütün opera merkezlerinde sahneye çıkmaya başlamış. New York Metropolitan Operasındaki ilk temsilinde Gounod’nun Faust operasındaki Marguerite rolünü üstlenmiş.
Okuldan mezun olur olmaz tanıştığı ve uzun bir flört döneminden sonra 1948’de evlendiği avukat kocasıyla ölünceye dek mutlu bir yaşam sürdürmüş. Alımlı kişiliği, içten anlatımı onu hep dorukta tutmuş. Birlikte çalıştığı müzikçiler arasında çağın en önemli isimleri yer alıyor: Beecham, Barbirolli, Karajan, Solti, Munch, Sabata, Mehta, Cluytens ve Elisabeth Schwarzkopf, gibi.
Elimdeki bütün kayıtları 1960’lı yıllarda yapılmış, sanatçının doruk döneminden. Her biri birbirinden yumuşacık, kavrayıveren, ısıtıveren özelliğe sahip. Cümleleri incecik oyalarla birbirine bağlıyor. Kocaman, gür bir ses değil, ancak öylesine zengin tınılı, öylesine zarif ve dengeli kullanılmış ki! Hele Ispanyol Zarzuellası söylerken çalgılar kadar kıvrak, sanki kemiksiz bir beden gibi, her şekle girebilen bir ustalık sergiliyor.
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.