Yazılar
Cahit Gözkan Hoca Veya “Bir Derya”Sayı: - 20.12.2005
“Anlatacaklarım bitmedi’ diyordu o yaşlı kişi...’ Nasrettin Hoca’ya birgün “Hoca bize bir Farsça şiir söylesene” demişler. Hoca olur demiş başlamış okumaya:
‘Kahbe dünya eğri büğrü dönerest
Dost yerine düşmanını överest,
Lale, sümbül came bulmaz giymeye
Acı soğan kat kat urba giyerest.”
Bitirince
“aman hocam bu Farsça olmadı ki...” deyince canım sondaki
“est” leri görmüyor musunuz? Diyerek geçiştirmiş.
Bu tatlı dilli, sohbet ehli kişi İstanbul Çiftehavuzlar’da oturan Cahit Gözken
hocadan başkası değildi. Kendisi, Konya’da uzun yıllar Mevlevi ayinlerinde Küdumzenlik yapıp, hemen hepsini ezbere bilen bir kişi olması yanı sıra, bir virtüöz gibi çaldığı udu ile de yıllarca İstanbul radyosunda program yapan bir musiki aşığıdır. Şu anda, yazının kaleme alındığı 1992 de, Çiftehavuzlar’da eski köşkünün yerinde yapılan dokuz katlı Gözkan apartmanının birinci katında oturmaktadır.
Hala yapıla gelen
Cahit Gözkan’ın musiki toplantıları, müzisyenler için müstesna bir fırsattır. Eskiden köşk var iken haftanın belirli bir gecesi yapılan bu toplantılar, hep aynı geleneği sürdürerek, apartmana dönüldükten sonra da devam etti. Ben sazımla veya sesimle katıldığım bu toplantılarda çok feyz aldım. Bir kere saz eserlerinin en mükemmelleri çalınır; faslı ise birkaç sene önce kaybettiğimiz Atatürk’ün fasılcısı hanedan
Ferit Tan idare ederdi. Bazen sazı götürmeyip, sesle girince
“Osman Bey, kanun nerede?” der, benim çalış tarzımdaki sakin ve suslara saygılı, tek, tek mızrabımı beğenir:
“Aferin hocam Kanuni Mehmet Bey de böyle çalardı” diyerek iltifatta bulunurdu. Kendisine son senelerde ud taksimi yaptıramıyoruz. Ama o fasıl aralarında, bilhassa saz eserlerindeki çeşitli makam geçkilerini kapsayan taksimleri sazendelere tek tek vererek, taksim bitimlerinde ise hiç de tenkit havasında olmayan bir yol gösterme ile tavsiyelerde bulunurdu.
Ben, hocanın toplantılarından çok etkileniyordum. Anlattığı fıkralar, yaşanmış olaylar başlı başına tecrübe ve espri kaynağı idi. Evde musiki aralarında verilen çay molaları enun sohbetinin en koyu olduğu andır. Ortaya bir laf
atar. Hemen peşinden kat iyeli bir ikinci satır gelir. Birkaç yıl önce kaybettiği eşi Muazzez ablanın çay ve pasta dağıtmada ki görevini şimdi kızları ve gelini yapıyor. Oğlu
Halit Gözkan ise Gitardan Uda geçen, iyi bir musikişinastır. İyi bir klasik rebab icracısı olan
Cahit Gözkan hoca, rebabın şeklini değiştirdiği iddiası ile öbür hocamız merhum Sabahattin Volkana
“Onun çaldığı diz üzerinde kemandır, rebab bu değildir” diyerek Musiki Mecmuasına kadar varan yazışmalara sebep olacak bir münakaşayı yürütmüşlerdir.
Etkilendiğim, ilhamın zorladığı bir anda
“Şu hocalara bir şiir yazayım.” diye düşündüm.
Sabahattin Volkan Hoca,
Cahit Hoca, Nuri Şenneyli, İsmail Şençalar hocayı da kapsayan bir şiir olsun dedim. Hocanın hanımı da yeni ölmüştü. Şiire bir çatı, aruz, eski kelimeler derken şiir çıktı. Bir cumartesi toplantısında çay molası sırasında şiiri okudum. Kendisine de bir kopyasını verdim, teşekkür etti aldı.
Ertesi hafta, ben çalışmaya biraz geç gittim. Kapıdan gidip daha el öpmeden hoca
“Aşkolsun Osman Bey, tebrik ederim. Şiirini dikkatle okudum. Çok beğendim’ dedi.Koltuklarda tanımadığım birkaç hanım; bey var, kapıdan yeni girmişim, beklemediğim böyle bir iltifat beni şaşırttı:
“Hocam, 10 üzerinde 5 alır mı?” diye sorabildim ve hemen bir yere oturdum. 0 her zamanki babacan tavrıyla
“Eski devir, olsa 10 üzerinden beş
alırdı, şimdi 10 üzerinden10 alır, artık aruz yazan yok.” dedi.
Şiiri aşağıya yazıyorum;
rebabî Sebahattin Volkan, Udi Cahit Gözkan, Kanuni Nuri Şenneyli ve İsmail Şençalar’ın bu vadideki hizmetlerinin katresini yansıtan satırlar. Şimdi
İsmail Şençalar da artık yok. Ölenlere rahmet kalan iki hocaya da daha nice hizmetler dilerim.
Musiki ve Zaman
Her rind’i bu râhda başa bir tac gibi taktık
Ses çevrelemiş âlemi, telden dile aktık
Feyz aldığımız cümle kirâm geçti de bir bir
Biz kar sesi duymuş nice şairlere baktık.
Kâh bir sazı ahenk ile duyduk içimizde
Kâh bülbüle,fettan güle uyduk içimizde
Derken o nefesten ,neyi oyduk içimizde
Her ezgiye telden tele herdem dolacaktık.
Sessiz okuyor şimdi onun mevsimi hep yaz
Volkan gibi parlak o rebab, belli ki hemrâz
Gelseydi de tek, bir neye olsaydı da hemsâz
Coştukca Saba’dan ele hayran olacaktık
Gözkan Hoca’nın ud’daki sırrı neyi söyler
Sazlar durulur,eldeki mızrap eyi söyler
Sohbet sırasında ona sor çok şeyi söyler
Bir vuslat’a candan canı, dostlarla bıraktık
Bir ‘Şen ney’i‘ varmış babasından ona kalmış
Yıllarca o hep perdesi bol kanun’u çalmış
Faslın canıdır bil, sanatından meyi almış
On yıl olacak biz ona her demde çıraktık
‘Şençal’sa da‘ kanun iki elden yine çıkmaz
Bir ses selidir, sorma nasıl tel bile bıkmaz
Eskiyle onun ülfeti var, köprüyü yıkmaz
Heyhat! Ne kadar çok sene, ellerde ıraktık
Razi bu sevenler yine versin sana ilham
Bitmezdi bu sevgin ezelinden dilesen cam
Hatırda kalan her sese eylerse de dil ram
Biz bülbüle hasret güle, vuslatta duraktık
Çok sohbete şayan dili elhân ile yaktık.
Mef’ulü mefailü mefailü feilün
Râh=yol - Kiram=soyzade - hemraz=sırdaş -elhan=sesler – câm=ilahi kadeh –râm=bağlı
Yazıyı Tavsiye Et ♫
Yorumlar
Bu yazıya henüz yorum yapılmadı.
Yorumları okumak yada yorum yazmak için sisteme giriniz.